18 Şubat 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5

18 Şubat 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Heygidi Günler Hey!.. “İstanbul İçin;!; Rahat Seyahat Edebileceğiz, Diye Seviniyoruz. akın günlerde tramvay, tü- Yazan: MURAT KAYAHAN Y nel bizim oluyor. Eskiden de bizimdi diyenler var, Hal - Buki*bunu söyliyen vatandaş bir Bün içinde en az bir saatini vesaiti lemek, iki üç saatini de €enderede geçirmek mecburiyetin- de kalmıştı. Hele kış günlerile Yazın sıcak zamanlarında çektiği €ziyetin fiatı tahmin ve tediye e- dilmiyordu? Bunu ben öyle tahmin ediyo - Tum ki; ufak zannettiği bitçok şeye kere ehemi *t vermiyen o va - fandaş bugünün hikmetini tayin €debilmek, aradaki farkın ölçü - Sünü seçmek kudretini haiz değil. elki dejenere... Paranın para oluşundaki kıy - Metle, insan hayatındaki faniliği *bediyete karıştıranlar normal in- Fan sayılabilir mi?. Hududlarını arasıra kroki — ve haritalarda gördüğümüz tarihi tanbul hiç şüphe yok ki modern Celladlar ve celladlık KRURRTE Ahiren satın alınan tramvaylar Köprü üstüne dizilmiş bir halde bir şehir kılığına girmek mecbu - riyetindedir. Muhterem Dr. Kırdar'ın tetkik neticesi ve hakikatin aynalığını yaptığı beyanatında zikrettiği ra- kamlar bizi korkutmadı değil. Fransa'da Celladlık Yapan Oğla intikal den ve Mühim Bir Gelir Getiren Bir işdi Son gelen Fransız gazeteleri tellâtlar ve cellâtlığa dair entere- San malümat vardır. Bu hususta bir Pransız muharririnin yazdığı heyecanlı röportajı karilerimize Bakletmeği muvafık bulduk: — Dokı Bu, cellâ- Gin ekmeğidir! Flânderin küçük bir köyünde- | 'i ekmekçi, çırağın tezgâhin üze- nî" bıraktığı ekmeğe elimi uza! Tiğım zaman şiddetle bileğimden fütarak bu sözü söylemişti. Çırak, #anki büyük bir kabahat yapmış Bibi korkak nazarlarla ustasına ba-) iyordu. Ekmekçi, solük aldı, dükkânı - Bin kapısını açtı, karşıdaki — boş a: Arsaya fırlattı, attı. Sonra hdü, ellerini uğuşturarak: — Cellâtlara ait bir ekmeği pi- :e’ı':ck dükkânda bulundurmak ket getirir. Ben olaaydım ka- Bün(ç'Tezdim. Fal çırak ne in, almış... Bu, yalnız fırincı- MiZİun larıfi değil, yiyenlerin de felâke he sebep olur. Bu sözleri belki biraz budalaca bulacaksınız. Biz dededen, babadan ekmikçiyiz. An'aneye riayet ede- riz. Yanıma yaklaştı yavaşlatarak: — Eskiden, çok eskiden, bu köy iki devletin hududu üzerinde iken ikide bir istilâya maruz kalır, is- tilâcılar cellâtlarını da — beraber getirirlerdi. Bunların dinlenecek vakitleri olmazdı. İaşeleri, tabii köy halkı tarafın- dan temin olunurdu. Fakat, bun- lara verilen ekmek uğursuz addo- lunur, Pişirilmezden evvel üzeri- ne tükürülürdü. Sonra fırına ko- nulurdu. Diğer ekmeklerden ayırt edilmesi için tersine çevrilirdi. Pişer pişmez dükkânda tutulmaz. kapının önünde bekliyen bu kı- zı) adamlara atılirdi. Omuzlarını silkerek devam et - ti — © zamandanberi, fırına ko- nulurken vakitsizlik yüzünden tersine dönen ökmek somunları ve sadasını ı Eski devirlerde sorgu böyle yapılırdı Fakat gözlerimizi koca şehirden koparabildiğimiz panorama üze- rinde gezdirince sarfedilecek pa - ranın yerlerini kolayca görebili - yoruz. (Devamı 6 ancı sahifede) Eski devirlerde caniler böyle teşhir olunurdu dükkânda tutmaz, hemen köpek- | lere atarız. Müşterilere de verme- | yiz. Cellât ekmeği bu... İşte, geçen gün kırk senedenbe- ri 400 caninin kellesini uçuran cel lâtbaşı Deybler'in vefatını - gaze- telerde okuduğum Zaman ilk ev- | vel hatırıma gelen bu eski hatıra | geldi. Hakikaten hulkin — cellâtlara karşı bir sevgisi yoktur. Bunlar - dan dalma uzak bulunmak, — te- | mas etmemek isterler. Cellâtları korkunç bulurlar. Fakat, adli kararları yerine ge- tirmek, canilerin kafasını kes - mek için mutlaka ve mütlaka bir adama ihtiyaç var. Vaktile insanın kıymeti pek az- dı. Fransanın hemen byr şehrin- den, kasabasında, hatıâ köyünde bir cellâd vardı. Bunlara «Paris efendisi», «Liyon efendisi, «Roen efendisie ilâh.. denllirdi. Muavin- leri ile beraber şebir, kasaba ve köy haricinde ikamet ederlerdi. Evlerinin kapıları kırmızıya bo- yalı idi. Hususi bir üniforma ta- şırlardı. Omuzlarında kaytanla ya-| pılmış apoletleri vardı. Mahküm- (Devamı 6 ıncı sahifede) ÖLÜNÜN BAŞINA GELEN... vefat eder. Vasiyetnamesi açılır: «Bütün servetimi, yeğenim Fahriye bırakıyorum. Yalnız, ka- rımın medfun bulunduğu mezar- liğc ve onun — mezarının yanına defnolunmak istiyorum...> Fahri düşünüyor. — Yengesinin medfun bulunduğu mezarlık B - diraede, Cenazeyi tabuta koymak, | trenle götürmek lâzım. Bu ise biz| | çok masrafa mütevakkıl, Zi canlı bir adam trenle dokuz Jirı ya gittiği halde bir tabut en aşağı doksan liraya gidiyor. Fahri, derin bir yeis içinde. Bir g! imdadına yetişiyor: —Kolayı var onun.. Diyor. Ertesi gün'ölüyü giydiri- yorlar, Bir koluna Fahri, bir ko - luna da arkadaşı giriyor, ye getiriyorlar, birinci mevki bir bilet alıyorlar. komparlımanlar - köşesine oturuyorlar, dizlerine bir örtü örtüyorlar, ka - piyı kapıyorlar. Kendileri de ya« nındaki kompartımana giriyor « lar. Tren kalkıyor, Hdımköyüne ge- lince kompartımana bir yolcu bi- niyor, ölünün karşısına geçip otu- ruyor. Bir müddet geçiyor, yolcu bir sigara yakıyor. Sonra saatini çı - karıyor, bakıyor, durmuş... Karşısındaki ölüye hitaben: fen saati söyler misiniz?. Ölünün gözleri açık. Karşısın- dakine sabit ve müstehzi nazar - larla bakıyor. Yolcu ısrar ediyor: — Atfedersiniz, saati sordum... — Anlamıyor musun be adam.. Saat kaç — Bana bak herif, birden beşe kadar sayacağım. ıT cevab ver- mez, saati suralına bir şamar yapıştıracağım. | Bir, iki, üç, dört. — Beş! kuvvetile ölünün suratı- mar atar, Ölü sallanır, y düşer. Yolcu hemen kal - dırır, kalbini dinler, ve: . Katil diye yakslıyacaklar. Ne yapmalı şimdi?. Bu sırada tren bir tünele girer. Yolcu, kapıyı açınca ölüyü dışarı iter, yerine oturur, gazetesini o - kumağa başlar. Az sonra tren Edirne istasyonuna vasıa olur, Fahri ve arkadaşı kom- partmana gelirler. Ölüyü göre - meyince hayretle biribirlerine bi kışırlar. Nihayet Fahri, yolcuya sorar: — Alfedersiniz, bay... Burada yaşlıca bir hasta yolcu vardı — Evet... — Ne oldu?... — Bundan evvelki istasyonda Uyku Hapı Yutmuş Sokak Ortasında Sızmış Ene Bir kadının sokakta aleni ola rak sarhoş bulunuşu — İngilterede bir cürüm olduğu için geçen gün Londrada Haydparkta yatarak sızmış olan bir kadın bulununca kendisini kaldırarak doğruca mah-i kemeye getirmişlerdir. Önce ifa- desi alınırken kadının hastabakıcı olduğu, tahsil gördüğü öğrenilmiş ve verdiği çu ifade dinlenmiştir: (Xazısı & ıncı sahitede) S-SON TELGRAF—IS SUBAT 19 ŞAKA|Holivudda Yapılan rkeci- | — Affedersiniz bay, diyor. Lüt-| yvah! der. Adamı öldür - | AF—İl8 ŞUBAT 1999 Müsabakalar, Eğlenceler T Figüranlar Arasında © Yapılan güzellik — Müsabakaları | | | merika garib şeyler diyarıdır. Her enteresan A ve yeni şeyin mutlaka ilk olarak Amerikada yepıldığına şahit oluruz. Bilhassa Holivudda akla gelmedik türlü türlü yenilikler, eğlenceler ter- tib olunur. Muhtelif müsabakalar yapılır. Bu ara- da geçenlerde figürani Küzel baldır ve LorAdGürzon ve Sevdgilileri Hayatta Üc Defa Aşık'ölmuş, Üçüde Amerikalı İmiş!. bar âleminde dodikodu başlamıştır. Fakat'şurası da [n Hu y nk şayanı _dlk.lııllir ki Gürzon nasıl kendisinin başka. larını idare etmek için yaradılmış, müstesna bir ü kabiliyette olduğuna inanmış bir adam ise bu sev- [ıeh diği kadın da kendi kendisini Lüyük görmekte idi. g Çünkü Gürzonun kolay kolay aşkını bu kadına un- BİŞ'İkİI Tatabileceği şüpheli idi. Fakat bu kadın da daima Ulmaktı Fakat Buna Kuvaffak V lanalı. Lozan muahedesi kahramanla- kibar mehafilde yükseldikçe yükselmek, zengin ve cada Neden rından Lord Gürzon hatırı sayılır. bir adamın karısı olmak istiyordu. Gürzonun ise istikbali parlaktı. ski İngiliz hariciye nazırı Lord Gürzen öm- E vünde üç kadın sevmiş. Birincisi daha ilk za- Mis Lciter ismindeki güzel kızı görünce ona gönül Nihayet bir gün Gürzon sevdiği kadına aşkını itiraf etmişti. Kadın bunu duyduğu zaman sevin- manlarda bemen unutulmuş. Sonra Şikagolu vermiş. Daha sonra Misix Kreig isminde bir m harrir kadını sevmiştir. cinden ne diyeceğini şaşırmış, böyle istikbali parlak bir adamın karısı olacağını, o sayede kendisinin gö- receği itibarı düşünerek sevincini arttırmıştı. Bu Bu üçüncü olarak sevdiği kadınla olan mace- rası hayli uzun sürmüştür. Ondan sonra tekrar ikin- ci sevdiği kızın muhabbetine avdet etmiş ve onunla Amerikalı kadın daha evvel kocasından ayrılmıştı. Sonra İngiliz muharrirlerinden meşhur bir adama uzun seneler yaşıyarak nihayet hayata veda etmiş- tir. varmak istemiş. Fakat karşısına Gürzon çıkınca ar- Bir zamanlar Hindistan valii umumisi olmuş, tık muharriri unutmuştu. Amerikalı kadın çoki beri babasile İngilterede yaşıyordu. Kadının babası' sonra hariciye nazırlığı etmiş olan Lord Gürzen bu suretle gençliğinde üç dela âşık olmuş olup her üüçü de Amerikalı imişler. Üçüncü kadın tiyatro muharriri imiş. Hikâye de yazarmış. Fakat yazdığı şeylerin altına daima erkek imzası koyarmış. Lord Gürzon şayanı dikkat bir adamdı. Ken- disi daima en üst makama geçmek istermiş. Çünkü kendisinin başkalarına hükmetmek, başkalarını i- dare etmek için dünyaya geldiğine İnanırmış!. Hattâ Gürzon daha pek genç ve tahsilde iken ne türlü büyük emeller beslediğini belli edermiş. Büyüdükçe birçok mühim makamlara geçen Gür- zon birçok emellerini ele geçirmiş ise de Başvekil olamamıştır. Bu yüzden ömrünün son senelerinde çok üzüntü çekmiş. Lord Gürzonun üçüncü olarak bu muharrir kadını sevdiği duyulunca Londra ki« vücud müsabakası yapılmış, bu müsabakaya mub- telif milletlere mensub 120 genç ve şüh kız iştirak etmiştir. Bunlar arasında birinciliği resmimizde görülen ve henüz Holivuda giren bir figüran ka- zanmıştır. Eski İngilir Hariciye Nazırı ve Lord Gürzonun nihayet evlendiği sevgililerinden Lenter eli ei nt dd D SÜ eli ei

Bu sayıdan diğer sayfalar: