2 Mart 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

2 Mart 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tefrika Numarası : 45 Yozan: Rahmi YAĞIZ Çekil, Sürünerek Hiç Gürültü Çıkarmadan Git O Geri Geri Sürünerek Bölüğünün Başına Geldiı Arkadaşının Yanına Sokuldu Demişler ve acımağa kalkış - Mışlardı. Bölüğün bir kısmı da Mahtyetini kestiremedikleri bu dözlerle acele yerlerinden fırla - Mişlar, silâhlarını kapmağa, pa- rın! kuşanmağa koşmuş - » Ömer çavuş tekrar bafg'dı: — Yalnız tüfek ve bomba ala- Tam teçhizat değil: İşi mühimsemiyenler söylendi- ler; — Olta, ağ filân alsalar daha iyi H mi çavuş!. — Haydi be, yerinizden kıpır- Nıza, Sami Bey emretti. Ça- ik olun.. Neferlerden biri zeminliğin ka- Pisından baktı, arkadaşlarına İçti- Yöürini işaret etti: e Arkadaşlar, Sami Bey orada.. Aranda iki de adam var, İki başı- Meydanlıkta bizi bekliyor. Bu söz tesirini gösterdi, çavu - Şuurundan şüphelenenler de Slâhlarını kaptılar, aksakallı er- a kafilesi içtima yerinde top- h. Tej z zeri Teğmen birşey açmadan em- — Beni uıı[nı edin.. Gürültü çı- Tmrdan.. Marşi Başta iki balıkçı, arkasından aa Sami, onu takiben de bi- tağa lda, tüfek elde muhafaza bö-i n bahri zapta gitti... hn” Tevcudlu bölük hatlı içtima- n (D), sel çukurlarının kıvrın- ;':.nnı Uyarak güzden sakına sa- tahtelbahrin. kıyısında soluk kayalık sırta tırmandı. Tam İebeddülü meyil (2) noktasına ge- İnce Sami efendi işaret verdi. Bö- Tiğü çökürdü. Yavaşça anlattı: BK Çocuklar.. Bu elegeçmez bir Tsattır bizim için.. Koca donan - gd aylardır kovaladığı halde bun-| ı':'dıı bir tanesini ne kıstırabildi, 'de batırdı. Dikkatli hareket e- Şunu ele geçirir, esir dü - =Mı Göreyim sizi. Siz şimdi ada bekleyin. Ömer — çavuşla tahtelbahri bir de kuşbakışı Karaçı, keşfedelim. Yapacağımızı daştırayım. en Sami ile Ömer çavüş, :Mfcı:ne ve ısrarına rağmen likçılardan Halidi de yanlarına | Ya K Sürüne sürüne hattı balâ - | () kadar tırmazdılar. 'Tam te-| Ye geldikleri zaman teğmen işa- €tti. Oldukları yerde toprağa | gibi yattılar. Aşağıya bak- :’"— 10 metre kadar yükseklikte- vi altında bir tahtelba- , Suyun Üzerinde yor- Bü2 bir deniz canavarının dinleni- tak Sdiran dürüşile tam avlana- Ti Vaziyetle bulunuyordu. K z buna dikkatle bak-| heya Ter Çavuş ilk defa gördüğü tanp, € yakından seyrettiği tah - ahrin egöz> ünü, pereskopunu Deyi iyor, hayretle bu acalb n Rözden geçiriyordu. Bulıkçı Halid' murıldandı: & İşte beyefendi. — Gözünüzle lünüz. Bana müssade artık.. —— Peki çekil amma sürünerek.. & gürültü çıkarma! ; Allah ömür versin beyim.. Bün S geri gerl sürünerek bölü- koy, fina geldi, orada bir kaya 'Bünda titreyerek bekliyen ar-i Mün yanına çekildi. 'Ümen Sami tahtelbahrin ku- kapağında beyaz boya ile ya-| —? Tusça Ankaduya ismini o- Tej q'(.')bîflhlaulık ıshılahlarından - .M_T-uıu meyil bir tepenin —'ldu yakın, dikliğe dönen nök- (3) tir, ) Hattı bâlâ da tepe demek - B 5n kudu, sonra Ömer çavuşu da işa- İ retle geriye çekerek bölüğün ba- | şına geldi. Efrada yavaş sesle vazi-| fe ve hareket tarzlarını izah etti: | — Çocuklar.. Göreyim sizi.. Ken- dinizi gösterin! Emirlerimi nok - | sansız ve kusursuz yaparsanız bu | mel'unu esir ederiz. Yalnız çok dikkat edeceksiniz. Şimdi mangalar avcı hatlına ya-; yılacak. Benimle Ömer çavuşun tepeye çıkışıı — gördünüz siz de öyle sürünerek tepeye çıkacaksı- nız. Bombalarınızı şimdiden ha - zırlayın.. Ben işaret verir vermez hepiniz ellerinizdeki — bombaları tahtelbahrin üzerine atacaksınız. Anlaşıldı mı? Bölük bir ağızdan kısık sesle ce-| vab verdi: — Anlaşıldı etendim! — Haydi mangalar istikametle-| rini, yerlerini alsınlar. Bölüğün mangaları 10 ar adım aralıkla tepenin eteğinde dizildi- AŞK VE (8 inci sahifeden devam) Teklifini kabul etmek isteme - dim: — Benim bu gibi şeylere sarfe- decek hiç vaktim yok, dedim. Israr etti — Canum elbette boş bir zama- mın olur!. O sırada birden aklıma geldi: Kendi kendime: «Herhalde, sayın okuyucularım, gençlerin aşkı ve hayatı nasıl tarif ettiklerini, bu iki mefhum hakkında neler dü - şündüklerini öğrenmek isterlere dedim ve defteri aldım. * Anketin ilk suali şu: Aşk bir rüzgâr olsaydı, üşıkların ne olması icab ederdi? Buna önce anket suhibi cevab veriyor: Aşk bir rüzgür olsaydı, er- keğin, güzel bir kumsal, kadının da ona şarkı söyliyerek, - rul okşıyan bir mavi denizin dalgacıkları olması icab ederdi.. eBirisir müstear adını kulla - nan, şöyle diyor: ?v_î)'şk rüzgür olsaydı, kadının yeldeğirmeni, erkek de dönek ok duğu için, onun fırıldağı olması Tâzımdı.. «Çapkın» Aşıkları uçuruyor: *«— Rüzgürin önüne katılan bi- rTer kâğıd parçası.... , D.» remzinin sahibi: Aşk rüzgâr olsaydı, kadın ve erkek, birer dal üzerine konmuş iki yaprak olurdu: Güneşin ılık 1- şıkları arasında göz kamaştıran renklere bürünerek doğan ve seylül» ün yağmur dolu; siyah, ka- lın bulutları altında ölen iki yap- rak... Bu suale en son cevab veren Kıvılcım: « —Aşk rüzgür olsaydı, kadının kasırga, erkeğin de, kasırganın de- virdiği bostan korkuluğu olması icab ederdi!.. Anketin ikinci sorusu: *Aşk nedir?.» Bakın anket sahibi bu hususta ne diyor: *«— Aşk uçurumda yetişen bir çiçektir. «Aşk bir masaldır, sev- mek yalandır, seven kalbler dai- ma bedbaht olandır.. «Birisi» nin fikri: e— Aşk, kalblerde filizlenen bir çiçektir, ayni zamaçda, sonsuz bir çöle benzer, ümid veya geçici ih- tiraslar doğurur.. Bilmem «Çapkın» in bu suale verdiği cevabı doğru bulacak mi- sınız?. der. Sami avcu hallı işaneti verdi. Tepenin hilâl şeklindeki yarı kıs- manı askerler kapladı. Herkes ye re uzandı. Tüfeklerini boyunlarınz taktılar, sürünerek tepı dılar. Sami efendi — elindeki bir bomba demetini üstünden tahtel- bahre savurmağa hazırlanıyordu. Neferler birer birer tepeye va - rıyorlardı. Sami Efendi tam zir - | veye vardığı sırada zağından bir | tüfek patladı, mülâzim çılgın gibi! ayağa fırladı, bunu ikinci bir tü- fek takib etti.. Nelerler bomba - | larını atmağa vakit — bulamadan | tahtelbahrin kapağı kapandı. ele ele avuca sığmaz nesne, düşman e suya dal- n bambalar| deniz canavarı &ü dı, arkasından savru suda infilâk ettiler, fakat o çokltan denizde kaymış, ileriye açılmıştı. 'Teğmen Sami silâh sesi gelen ye- re fırladı, haykırdı: (Devamı var) saee ea a HAYA « —Aşk, ânide doğan, üni de sö- nen bir hiçdir. *S. D.* izâh ediyor: «— Aşk hayatın elemlerini, so- vinçlerini unutturan öyle tatlı, öy- le acı bri hisdir ki; bazan, saf, yıp- madan, şafak sökünciye kadar hep, inler, inler... Bazan da, bir kale- min ucundan dökülür, yayılır... Kıvılcım, Şopenhavr gibi dü- şünüyor: « —Aşk hafif bulduğunu hava- landıran bir fırtınadır, usta — bir yankesicidir: İstediğini kapar, sa- vuşur.» | Üçüncü sual: <Aşk bir ihtiyaçınış!. Niçin?. Bunu soran, aşkın bir ihtiyaç olduğunu kabul etmiyor: «— Aşk bir ihtiyaç değildir. Çün- kü, onu tanımıyanları çok gördüm. Esasen hakiki aşkın manasını bi- len o kadar az ki...» *Birisi» nin cevabı: *— Aşk, normal insanlar için ih- tiyaçtır, fakat, şimdi ki gibi deği Ebedi olmak şartile... O en tatlı heyecan ve ümidleri doğurur.» «Çapkın» yine bir satırla bu so- ! | ruya karşılık veriyar: «— Aşk, varlığına inananlar için tabiü bir ihtiyaçdır.. *«S. D. «— Aşk olmasaydı!.» diyor, «İn- san; ya ümidsizliğin pis kuyusun- da kıvranır, yahud da, saadetin sonsuz, parlak gölgesini görünce, çıldırır... *Kımleım» bu suale de yine Şo- penhavr'ın şu sözü ile cevab ve- riyor: «— Aşk bir ihtiyaç değil, bilâ - kis istenmiyen .birşeydr. Çünkü: şüphe, cefa ve aşk, üçü bir yola çıkar.ı Diğer bir sual: «Aşkın sönmesi ve ölmesi ne demektir? Niçin ölür ve söner?.. Anket sahibi buna şöyle karşı- hk veriyor: «— Biz imanlar, ruhumuzun (h- tiyaçları için çırpınırız, fakat he- def ittihaz ettiğimiz mefküre biz- den uzaklaşırsa, nihayet bir gün arzumuz söner ve ölür. Aşkın sön- mesini kadınlar hazırlar.. *S. D. nin fikri: «— Aşkın sönmesi, şehvetin par- laması demektir!.» Kıvilcim anlatiyor: « —Bir aşkın sönmesi, diğerinin SON TELGRAF'IN YURTTAKİ TETKİKLERİ Anadolu İçinde Yarattığımız Medeniyet Âbidesi.. Karabük Şehir Olarak En Mükemmel Avrupa Şehirlerinden Üstündür Bu Dünkü Dağ Başında Ve Şimdiki Çelik Ve Demir Fabrikaları Yanında Hergün Bir Lüks Ve Muhteşem Apartman Yükseliyor “xgünde 4,000 Amele Üç Ekip Halinde Çalışıyor özlerinizin önüne dört tara- © di la çevrilmiş kir ©- va ge Bu ovanın şimal tarafı ulak fundalıklı tepeler ya- parak Gağlarla birleşiyor. Cenub tarafı ise yavaş yavaş alçalarak İ- ki kilometre murabbamda arıza- sız bir ova meydana geciriyor. Bu iki kilometre murabbalık ovada Türkiyenin ve Balkanların en bü- yük fabrikası kuruluyor. Karabük ağır sanayi merkezl ol. duğu kadar da modern bir şehir- dir. Karabük ovasının şimal tara - fında yani fabrikaların tam kar - şısında apartımanalrı ile Avrüpü- nn birinci sınıf otelleri ayarın - da muazzam oteli, yüzme havuzu, tenis kordları, çocuk bahçesi ve futbol sahası ile kurulan yeni şe- hir veyahut yeni Karabük Av - rupa şehirlerinden farksız gibi- dir, Dörder daireli on beş apartıman dört yüz seksen bin yüz yetmiş i- ki liralık sekizer daireli yirmi beş apartımanın inşaatı bitmek üze- redir .Bu yeni yapılan apartıman- Jar şehircilik mütehassısı Prostun Karabük şehri plânına göre fab- Doğmakta olan yeni ve modern bir sanayi şekri: Karabük rikayı görmiyecek şekilde yapılı yor. Bunun sebebi gündüz fabri- kada çalışan mühendisler akşam- Tarı da ayni dekoru, yani fabrika- yı karşılarında göreceklerinden bir günlük yorgunluklarını din - diremiyeceklerdir. Dekorun de - gişmesi günlük yorgunlukların gi- derilmesi için Prost bunu düşün- müş ve plânını ona göre çizerek bütün mühendisleri ve memurla- Yi memnün etmiştir. Fabrika ça- lışmağa başladıktan sonra yollar Karabük fabri kasından bir köşe doğması ile olur. Yenisini doğu- ran tesadüflerdir. Çünkü arzu ile ümldin hududu yoktur. Dünyada hangi arzu vardır ki, içinde doğdu-, ğu kalbe, nihayetsiz bir saadet ge- tirsin?! Hayatta öyle aşk katilleri vazdır ki, bunlar için hiçbir ka- nunda ceza yoktür!.. Anketin ikinci kısmına geçi- yoruz!: <«Hayat nedir?» Anket sahibinin cevabı: «— Hayat ,her darbesinde, ruh- ları parçalıyan bir ıztırab dalgası dır; bedbaht kalbleçi kendinden daima bıktırir, bezdirir... Sönen varlıklara acıyınız!.. *Birisi» söylüyor: .Hayat, sonsuz. saadet ve iz- tırab kaynakları ile dölu olan bir hiçdir.r «S. D.» hayatı: «— Doğmak, büyümek ve niha- yet ölmektir. diye tarif ediyor. ı «Kıvılcım» da şu cümle ile fik- | rini ifade ediyor: *— Hayat, çok güç bir san'at e- seridir.» Başka bir sual: «Hayatta en acı şey nedir?. Anket sehibi: «Hayatın zaten kendisi acıdır.. cümlesi ile söze başlıyor. «Fakat aldatılan kalbin bilerek, iradesinin haricinde bed- baht olarak, uzun yıllar sevmesi, hayatta en acı, en öklürücü bir ıztırabdır.. *Birisi» hayatta en acı şeyin ne olduğunu şöyle anlatıyor: «— Aşkı ölmeden mezara görn- mek, ayrılık acıları le kıvranmak, aldatılmak..» «S. D.» diyor ki: «— Hayatta en acı şey, yaşar - ken sürünmek, gülenlerin arasın- da ağlamakdır.> Nihayet «Kıvılcım» m bu husus- taki fikri de şu: «— Sevilmediğini bildiği halde gençlerin aşk ve hayat fabrikadan çıkacak asfalt ile kap- | lanacaktır. Dağlarla çevrili bu ovada her türlü ihtiyacı karşılamak üzere Sümerbank tarafından büyük bir otel yaptırılmıştır. Otei büyük ol- duğu nisbette de konforludur. Yeni şehirde Profesör Dr. Ke- mal Baran tarafından idare edi - 'en on yataklı hastahane ile fab. rikanın içindeki otuz beş yataklı bir revir tamamile Ahtiyacını karşılıyacak mahiyette- dir. Buna rağmen ileride daha çok yataklı bir hastane yapılacaktır. Karabük ufak olduğu halde ol- dukça kalabalıktır. Yeni şehrin te- melleri atıldığı günden bugüne kadar hiçbir sirkat vak'ası olma- mıştır. Sümerbank tarafından kü- Tulan bekçi teşkilâtı her türlü yol- #uzluğa mâni oluyor. Bunlardan başka fabrikada bir de itfaiye teş- kilâtı vardır. Bankanın yaptırdığı Çocuk bahçesi Karabük yavrula- Tımı fevkalâde eğlendiriyor. Burada hayat çok sade ve te - miz geçiyor. Günlerin hepsi ayni dekorla maziye karışıyor, gecele- Tİ raçiyo sesleri şehri dolduruyor. Esas Karabük halkının en büyük eğlencesini de bu teşkil - ediyor. Yalnız pazar günleri hayat deği- şiyor. Yazları tenezzüh trenleri i- le Filyosa İngiliz mühendislerinin yaptığı plâja gidilir ve yahud Safranbolunun en meşhur sayfi- ye yeri olan bağlarda asma kütük- lerinin dibinde bol bol envat türlü üzümler yemekle vakit geçirilir. Kışları ise iki dost millet mühen- dislerinin oteldeki eski yemek sa- lonunda vücude getirdikleri kulüb- de eğlenilir. Burada kapalı bir si- noma inşasına büyük bir ihtiyaç vardır. Bu güzel şehrin esefle bahsedi- lecek fena bir hususiyeti vardır. O da Karabük köylülerinin istas- yonu otele çevirmeleridir. Geceleri trenle Karabük diye geçerseniz bir tek yorgana sarılarak yatan birçok köylü görürsünüz. Buna se- beb: Trenle bir yere gidecek olan köylülerin otobüs seferleri olma- dığı için Karabüke yayan gelmek mecburiyeti vardır. Buraya saat beş veya altıda gelirler. Ankara ve Zonguldaktaki trenleri gece yarısı| geldiklerinden o saate kadar bek- lemek mecburiyeti vardır, * Karabük demir fabrikalarından, | makineleşmek asrının temeli olan demir senede 300 bin ton elde edi- Jecektir. Memleketimizde birçok demir cevheri yatakları olduğu halde bugün ancak miktarı 10 mil- “yon ton tahmım edilen Divrik de- mir cevheri yatakları faaliyette- dir. Bu miktar endüstrik kalkın - mamızın fik ağır sanayi fabrika - gını yirmi sene kadar idare ede- bilecektir. Yirmi seneden sonra zengin topraklarımızda yeni bir cevher yatağı bulunacağı ve fab- rikanın uzun asırlar işletileceği muhakkaktır. Senede Divrikten Karabüke gelecek 500 bin ton de- mir cevherinden iki yüz elli bin we yahut 300 bin ton demir çıkarı- lacaktır. Bundan maada” senede çıkacak seksen bin ton çelik mem- leketimizin ihtiyacını karşılıya - cak miktardadır. Bu kadar ton çe- lik haddanede işlenerek ray, pul- rel, lâma demiri, yuvarlak mak- talı demir yapmağa yarıyacağı gi- ; bi eerriahi aletlerin de imalinde kullanılabilecektir. Ayrıca fab- rikanın boru şubesinde her kutur- da demir borular dökülecektir. şçiler çok az bir para ile fab- rika kantininde yemek yemekte- dirler. 4 bin işçi iş kanununa gö- ve sekizer saat olmak üzere üç - kip halinde çalışıyorlar. | inci e- kip 2 bin kişidir. Gündüz yediden ©n bire ve on ikiden dörde kadar, 2 inci ekip 1000 kişi olup dörtten gece on ikiye kadar. 3 ünecü ekip ise 12 den sabaha kadar çalışırlar. Sümerbankın Lir ayda işçiye verdiği ücret 90 bin liradır. Fab. rikanın bir aylık memur ve işçi parası 140 bin lirayı geçmektedir. Fabrika Türkiyeye çelik, demir- den başka hususi gübre, ham naf- talin, benzin, petrol, katran, as- falt ve makine yağı getirecek, yal mız günde 1050 ton kömür işlene- cektir. Dünkü çorak ve boş araziyi bu- günkü medeni, mamur ve bütün memlekete şamil bir refah ve sa- adet kaynağı haline getirebilmek mucizesini göstermek için muhak- kak ki: — “Türk gibis.. Darbimeseline muhtaç bir irade kuvveti lâzımdı. ve yine muhak- kak ki, bugün Karabük bu dar- bimesele tam mümessillik eden bir kaynak oluyor. N.K.

Bu sayıdan diğer sayfalar: