16 Mayıs 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

16 Mayıs 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

/ Tefrika Numarası » 113 — Müfreze Tufan Kaptanın Himayesinde Samsuna Gidiyordu :;Bl'rkaç Dakikada Bütün Emirler Yerine Getirildi | Harbe Hazır Bir Vaziyet Göze Çarpıyordu — Çok geçmeden Dursun kaptan WL aleyhinde anlaşan bu iki adam, birlikte Samsuna kadar gitmeği — Kurarlaştırdılar. Salih kâhya Dur- Hun kaplana başvurarak nakliyat — İğinin himaye edilmesini - istedi. — Muyafık cevab aldı... Bunu da kendisini bu şekilde harekete sevk / Ve teşvik eden Civanyana haber Verdi: — Dursun kaptan bizim taka - tın yanına Tufan relsle bera - 9 parça muhafız verecek! — Onlar da bizimle beraber mi Relecekler? — Evet... Samsuna kadar. — İyi... Hangi yolu taklb ede- D eğint. — Kıyı boynu... — Böyle daha uzun düşmez mi? — — Yol uzun olur amma emni- — Yetle sefer yapılır. — Yanımızda muhafız olduktan — Yonra artık ben emniyet işini dü- Tünmem! — Canım böy... Bunlara ne ka- dar güvenilir.. Ben senin hatı - Tin için Dursun kaptandan bu Huhafızları istedim. Yoksa hep: | *İnin canı- cehenneme... Bana Tnuhafızın filân lüzumu yok... Be- Sim kaptanlarım şimdiye kadar Yakalarımı düşmana kaptırmamış tesur gemicilerdir. — Amma, böyle olması daha i- Yi değil mi?, — Bence değil, fakat siz istiyor- dunüz da... | —No zaman yola çıkıyoruz. — Yarın sabah erkenden! — Alâ... Tufan reis de bizimle Beraber mi yola çıkacak? — Evett. — Öyle ize yarınki yolculuğa hazırlanalım. Ben biraz çarşıya fikacağım.. — İşlerimi bitireyim... Ufuk tefek hediyeler de O layım, ahbablara verilmek için. #madilik Allaha ısmarlar — Güle güle bey... Civanyan — kâhyanın — evinden Çıktı, doğruca telgrafhaneye gel- di İstanbulda, Perşembepazarın- da gemi levazımatı satan Kara - | — Manlı Hiristo Vasilyadis adresine Yü telgrafı yazdı, çektirdi: | Hiristo Vasilyadis —| Perşembepazarında gemi leva- vazımatı taciri Eşya ve yükler tamam... Sam - Süna gideceğiz.. 9 çuval da fasul- Ve olacak.. Yarım sabah hareket.. Patrona selâm. j Mehmod Cevval Bu telgrafın muhteviyatı - bir Parola mahiyetinde idi. Hareket Matini, gemi miktarını Rus do | nanmasına kendi gizli vasıtalari- le İstanbuldan ihbar etmek üzere Rus istihbarat servisine verilen bir parola... 9 çuval fasuülyeden maksad da muhafız bulunan ve Dursun Ali kaptan filosuna dahil olan Tufan reisin 9 takalık kuvvetini işaret ediyordu (1). İşler artık yolunda sayılabilri- di. Nebogatofu batıran ve müthiş bir cür'etle Karadenizi haraca ke- sen cesur Türk takacılarından Rus| donanması ve Amiral Kolçak 9 Remiyi yakalamakla intikam ala- cak, bunlara tekmil filonun yap- tıklarının hesabını soracaktı, 'Telgraf İstanbuldan — doğruca Ödesaya ve Sivastopola uçurul - muştu. Rus filosu bu telgrafı alınca ha- (1) Harb gemileri hakkında fa- sulye çuvalı tabiri harb müdde - #ince İstanbul casusları tarafın - dan kullanılan bir kelimeydi. Bah- riahmer, Bezmiâlem ve Mithatpa- şa Karadenize çıkarken verilen telgrafin mühteviyatını karile - rim hatırlarlar. R. Y. Mezarlıkl Sefası Olur mu? (5 inci sayfadan devam) tozları yolculara pudra gibi geli- yor. Yazın tozu pnlar için bir şey değü, Asıl mesele kışındır. İşte o- nun için bu yolun bu kadarcık ol- sun aypılmıya başlanmasına çok sevinen binlerce yoleu, şimdi tek- rar fena bir üzüntüye kapıldılar, Zira, Akarçeşmeden - başlayıp Edirnekapıya yakın bir yere ka - dar gelmiş olan ve âdi Arnavud kaldırımı orada, dört yol ağzı de- nilen yerde zınk diye duruverdi, Halbuki, asıl mesele, asil bozukluk| oradan sonra idi, Oradan dört yol ağzından başlayıp Edirnekapıya kadar süten kısım, o yölün kışın €n yürekler oynatan kısmı idi. A- sıl bozukluklar, çukurlar, batak- lıklar hep bu kısımda idi ki arası da ancak dört beş yüz metrelik bir| yerdi. Şimdi yağışlı bir havada Akarçeşmeden mezarlıklar arasın- daki dört yol ağzına kadar rahatça gelebilen yolcular buradan sonra yine baştan ayağa sular, çamuır - lar, bataklıklar içinde yüzecekler- dir, Mademki az çok bir masraf ve zahmete girilip bu tamirat yapı - Yazanı Rahmi YAĞIZ zırlanmakta gecikmedi. En Iyi | destroyerjerden Anadir, Suvir, Ostroma destroyerleri albay Ça - kalof'un kumandasında bu müf- rezeyi tutmağa, Sivastopola ge- tirmeğe memur edilerek denize 11 şubat 1333 cuma sabahi yo- la çıkan yağ yüklü müfreze Tu- fan kaptanın himayesinde Sam - suna doğru dümen tuttu, küçük dalgacıklarla kırışan denizin yü- zünde beyaz köpüklü bir 1z bıra- karak yıldız rüzgârını pupasına aldı, bütün hızile yola koyuldu. Tufan kaplanın içinde belirsiz bir sıkıntı vazdı. Yiğit Türk kap- tanı membamı kestiremediği bu üzüntü ve sıkıntıdan burkulan i- çini denize daldırdığı, ufku gözet- lediği bakışlarile eritmeğe çalışı- 'yor, önüsıra bir zincir teşkil eden yağ yüklü 11 takanın arkasında kartallaşan bir heybetle filotillâ- sını yürütüyordu. Gün sükünetle geçti, akşam, gölgeler suya boy salarken Tufan reis filotillâsının ön gemisindeki rüsıdın telâşlı se- I si duyuldu: (Devamı var) arda Yaz liyor. tükin bu ne için böylece ya- rı yolda bırakılıyor? Mademki o- rodan ötesi yapılmıyacaktı, şu hal-) de ucaya kadar olan kısım da hiç yapılmamalı idi! Yapılmıyan ki- | Sım öyle kalacak olduktan sonra yapılacak kismın hiçbir. faydası | olmıyacaktır. Edilen hayır, Ürkütülen kur - ) bağaya değmedi! diye buna der- ler iştel Şimdi ne olacak biliyor musu- nuz? Neden sonra, bir gün bu ya- pilmiyan kısma başlanıldığı za - man, yapılan kısım, çoktan bozul- muya başlıyacak ve sonra orasını tamire kalkışırlarken bü sefer de berisi çökmeğe yüz tutacak... Ya- ni başlanılâr bir iş tam yapılma - mak yüzünden zahmet ve masrı fin biri bitmeden birine başlana- taktır. Oldu olacak, hazır havalar ku- rak ve günler uzunken yarıda bi- rakılan şu iş tamamlansa da her- kes de bu üzüntüden kurtulsa! Sırası gelmişken şunu da kay - dedeyim: İstanbula gelen seyyahların E- dirnekapı kalesine çıkmak için tır-! | lüza âksbete uğratıldı. Her defa- Sulh Hali (* üncü sayfadan devam) hükâmetini işten haberdar edece- #öni zannetmek fazla olmaz mı?, 936 da başlıyan bu harbin şim- diye kadar muhtelif safhaları ol- du: Alman ordusu yürüdü Avus- | turyaya girdi. Çekoslovakya ma- sında Alman ordusu orta Avrü- panın bir yerini işgal etti. Ver - say muahedesinde de bir madde vardır. Buna meşhur 44 üncü mad- de diyorlar, Bu maddeye göre e- ğer Almanya Ren nehrinin gol ta- tarafında tahkimat yapar, askeri müdafaa tertibatı ve saire lesis ederse ve oraya asker getirip yer- leştirirse bütün bu haller Versay Mmuahedesine #mzasını koyan dev- letlere karşı düşmanlık telâkki e- dilecek ve Almanyanın dünya sul- hunu karıştırmak istediği Mânası çıkarılacaktı!. Fakat - söylemeğe lüzüm yok ki ortada ne #4 üncü madde kaldı, ne de Versay mua- hedesi. Şu halde Ren havzasına Almanların girdiği 7 mart 936 gü- nündenberi artık Avrupada harb başlamış oluyor!. İşte yeni harbin şekli, milyon- larca ondular karşı karşıya duru- yor. Fakat silâh patladığı yok. Fa- kat bir taraftan da harekete geçi- lerek yakındaki komşuların üze- rine yürünüyor. Bugür muhakkak olan cihet şu dur ki her taraf ta hazırlanmış. Bugün Fransanın neresine gi- dilse bu görülüyor. Fransada her ihtimale karşı her türlü hazırlık | var, Fransız efkârı umümiyesi de | hazır. | İngilterede de ayni hal her su- | retle göze çarpıyor. | Üç senedenberi Avrupada baş- lamış, devam eden bu yeni şekil harb eğer şu son seneye — kadar Fransada, İngilterede belki her- kes tarafından farkedilmiyondu. Fakat şimdi vaziyet artık görül- mez gibi olmaktan çıkmıştır. İn- gilterede, Fransada alabildiğine devam eden hazırlıkların göster- diği gün ise Almanya maksadına ereceğini “düşünerek yani, İngil- Harb'YOK, FAKAt de Yok! tere ve Fransanın da artık yoru duklarına hükmederek harekete geçmek istiyecektir. Şimdiki halde gözönünde olan hal şudur: Silâh patlamıyor. İki taraftan da ölen yoktur. Fakat Av» | rupada için için devam eden bir müuharebe vardır. Bu da het iki tarafı tetik bulunduruyor. Her i- ki taratı her gün daha ziy”de ba- zırlanmağa sevkediyor. İngiltere ile Fransa daha sene- lerce mukavemet edecek halde bulunuyorlar, Çünkü ona göre küvvet ve servet membaları var. Bügün ortalığı en ziyade meş- gül eden mevzu Almanya - Lehis- | tan münasobalının nereye vara- cağıdır. Bunun için Leh askeri “muharrirlerinden General Sikors- | kinin Kuryer Varşaskide yazdığı bir makale şayanı dikkattir. Leh- N Generale göre Alman matbua- tınn Fransa, İngiltere ve Lehis- tan arasındaki birliği sarsmak & çin devamlı surette neşriyatta bu- lunan Alman matbuatının bu gay- reti beyhudedir. General diyor ki: Bu devletler Lehistana karşı 0- lan taahhüdlerine riayet edecek- lerdir. Diğer taraftan da Leh milleti de metin bir vaziyet aldı. Buna cevab vermek kolay de- ğildir. Fakat bu tahmini küvvet- Sergüzeşte atılmak arzusu, Almanyada da ordu mehafilinde pek ciddi itirazlara uğramaktadır. Onun içindir ki bazı tecrübeli ku- , mandanlar uzaklaştırılmıştır. Şim- diye kadar tatbik edilen ortalığı korkutmak usulü akim kal.n.stır. Hakiki bir imtihan çıksrsa M - manyanın kuvveti kâfi olmudığı anlaşılacaktır. General Sikorski-işte bu neti - ceye varmaktadır. Diğer taraftan Alman gazeteleri de Lehistana şu suali soruyorlar: Kovadis Polow Yani ey Lehistan neriye gi- iyorsun?. Hulâsa bu satırlara başlarken bahsin mevzuu olan noktaya dön- mek lâzım: Avrupada 936 danberi harb devam ediyor. Nüfusları Artan Memleketler (5 inci sayfadan devam) 319,000,000 kişi vardı. Bugün ise Hindistanın nüfusu 80,000,000 art- | mış oluyor. 80 milyon nüfus bu- | günkü Almanya demektir. Fakat Hind diyarında nüfusun bu kadar çok artmasına rağmen tabil ö - | mür orta bir hesabla 25 seneden | ibaret gibidir. Bugünkü Avrupalı- ların tabif ömrü ise $0 ile 60 aras sında bulunuyor. Nüfusu bu ka- dar çok artmakta olan Hindistan- da büyük hastalıklarla toptar ö- döp gidenlerin miktarı da mil - yonlara vardığını unutmamalı, Bundar. yirmi aene evvel 919-20 de büyük bir salgın halinde Hin- — ——— mandıkları demir merdivenin a tına gelen meydanın halini gelip İBelsoğukluğu ve ihtilâtlarına İt pek tesirli ve taze aşıdır. y bir gören olsa az fena olmaz. Bu pek kötü meydancık beş, on amele ile iki günde dümdüz ve tertemiz bir meydan haline gelebilir. say Dr. İHSAN SAMİ hayet çekmiştir!. Bununla beraber yukarıda den- diği gibi nüfusu bir taraftan art- gidenlerin yeri boş kal- mak şöyle dursun daha kalabalık olmuştur. Ondan sonra nüfus itibarile şa- yanı dikkat olan yerler Uzak Şark- tır. Çinliler arttıkça artmakladır. Japonlar da öyle. Uzak Şarktan sonra şimali Afrika geliyor. Bu - raların nüfusu çoğaldıkça çoğal - maktadır. GONOKOK AsIsI Sultanmahmud türbesi No, 113 'N TELGRA HIKÂYE: SAADET (4 üncü sayfadan devam) | kızının nüfus kâğıdını hükümtee götürerek teslim etmemiş. Bir sene evveline kadar Beşik- | ta oturuyormuş. Kızı da ayni | semtteki ilk mekteblerden birine devam — ediyormuş. — Göçen se- ne kadın — İstanbul — tarafındaki | fabrikalardan birinde - kendisine bir iş bulunca, evini Sultanahmede| nakletmiş.. Çocuğunu da Beşiktaş- taki mektebinden alarak, İstanbul tarafındaki mekteblerden birine vermek istemş. Fakat kız, nüfus kâğıdına göre henüz altı yaşında olduğu için; müracaat ettiği mek- tebin idaresi çocuğu mektebe ka- bul etmemiş, yavrucak, mekteb siz kalınca çok üzülmüş, bu yüz- den hastalanmış.. Nihayet kadın sonra geldi. Kapıyı açmak için ko-| da kızını tekrar mektebe kavuş - turmak için, ölen çocuğunun nü- (d ile onu başka bir mekte- müş ve yerleştirmeğe mu>| vaffak olmuş. Fakat aradan çok zaman geçmeden mesele meydana çıkmış. Dirseklerini masaya koydu. İn- ce uzun parmaklarını - birbirine geçirerek çenesinin altına dayadı. — İşte, sana başımızdan geçen- leri kısaca anlattım. Şimdi biz de senin sırrını öğrenmek İstiyoruz. Neden mahküm oldu Suad Günay, ağır ağır anlatma-| ğa başladı: — Bundan on yıl evvel, henüz on yedi, on sekiz yaşında bir kız- dım. Gençtim, güzeldim. O zama- na kadar sevgi ne demekir, bil - miyordum. Çünkü sevmemiştim, gönlümü aşk ateşi henüz kuşat - idi. Annemle gazinolardan birinde oturuyorduk. Bir ara gözlerim yanımızdaki ma - sada oturan genç bir adama takıldı Bu yirmi dürt, yirmi beş yaşla lütfen HIRSIZI! rında, uzun boylu, geniş omuzlu, — sarı ve kıvırtık saçlı, buğday be- nizli, koyu yeşil gözlü, yakışıklı bi delikanlı tdi. * Üç beş saniye gözlerimi bu gü- zel adamın büyülü gözlerinden a- yıramadım, O anda tatlı bir sıcak — lığın bir elektrik seyyalsi gibi vü- cudümün her tarafına yayıldığını hissettim.. Genç adam bakışlarımdan cesa- zet aldı. Hafifçe başını eğdi. Ben de bir tebessümle ona mukabele — ettim. İlk akşam böyle doğdu... S Ertesi günü onu tekrar gördüm. Sultanahmedden, Beyazıdda otu- ran bir kız arkadaşımı ziyarete gi- diyordum. Ona 'Türbede rastladım. Yanıma yaklaştı, benimle tanış « — mak İstediğini söyledi ve ismimi — sordu. Söyledim. O da bana ken- disini tanıttı. Konuşa konuşa Be- yarıda kadar gittik ve orada iki gün sonra tekrar buluşmak üzere birbirimizden ayrıldık.. * Birkaç ay sonra bir akşam üstü, odamda caddeye bakan pencerenin yanındaki bir sandalyaya oturmuş dışarıdan gelip geçenleri seyredi- — yordum. O sırada annem - içeriye girdi. Geldi karşıma oturdu. Kısa bir müddet şuradan buradan ko- nuştuk, sonra — annem. bir elini omzuma koydu ve: — Kızım. dedi. Seninle mü - him bir mesele üzerinde konuş - mağa geldim. Ona meraklı nazar- larla bakarken, annem sözüne ge- vam etti: ğ — Bugün, karşıki konşu Ferid Beyin karısı, seni ressam olan oğ- luna istedi. Nasıl, sen bu çocukla mes'ud olabilir misin?.. Düşün ta» şın, ona göre cevab ver.. Düşünmeden taşınmadan ona şu cevabi. verdim: (Yarın itecek ) Çünkü ASPİRİN senelerdenberi her türlü soğukalgınlıklarına ve ağ- rılara karşı tesiri şaşmaz bir ilâç olduğunu isbat etmiştir. AS Pı Rl N in tesirinden emin olmak için markasına dikkat ediniz. No 161 Padişah bendesi ve kuluyuz. Ye- ! diçeri ağasını katledenler bizleri de katledebilirlerdi. Nihayet, can korkusile bilmecburiye sükütu İhtiyar etmiş bulunduk. Babiâli- Yi basan, ortalığa dehşet veren Bazı yeniçeri haytalarıdır. Padi- Hahımız her ne irade buyururlar- Va serasına huzırız. Yağmacılık, kundakçılık, katli Büfus üzere hareket edenleri pa- Gişahımız ferman buyursunlar der- hal tevkif ve tedib eyliyelim. Diyerek işi alttan almağa ve — Banlarını kurtarmak yolunu ha- Hati eai b ZORBALAR SALTANATI Yazan: M. Sami KAKAYEL Yanlarında bulunan ulemayı rayı hümayuna göndermeğe karar verdiler. Ulema, sarâyı hümayuna gidip padişahtan ferman ve irade ala - eklardı. Bu suretle kendilerini de kurtarmış olacaklardı. Ulema da birbirlerile şöyle ko- nuşuyorlardı: — Bizim, İmamı müslimine - taati mutlakamız vardır. Din ve devlet düşmanı olan bazı hayta - ların zorile tevkif edilerek bura- ya getirildik. Efendimiz ferman buyursunlar. İbadullaha zulüm (c- * Ç | dilerini mes'uliyetten kurtarmak | Ta eden eşkiyaların idamına fet- va verelim. Görülüyor ki isyanı körükliyen ve yeniçerileri teşvik eden ule - ma da yeniçeri ağaları gibi ken- için yan çiziyorlardı. Yeniçeri - ağalarını korkutan topçu ateşi idi. Donanmanın İstan- bul üzerine ateş etmesi yeniçeri- ler ve yeniçerilere iltihak eden İs- İstanbul halkını yıldırmıştı. Bu dehşetin üzerine bir de yangın fa- Ciası inzimam edince iş büsbütün çığrından çıkmıştı. Yeniçeri ağalarının verdiği ka- Tar üzerine ulema bir araya gelip satâyı hümayun yolünü tuttular. Ulema, güçlükle Divanyolunu Beçebilmişti. Bir yandan orada bu- rada atılan tüfek kurşunları ve bir yandan da dar sokakların yan- gından husüle gelen alevleri için. den geçmek müşkülâtına maruz kalmışlardı. Nihayet; bin müşkülât ile srâ - yı hümayuna dahil olan ulema huzuru padişahiye vasıl olmuş - lardı. Sultan Mahmud ulemanın - ve yeniçeri ağalarının dehaletinden memnun olmuştu. Çünkü; saray galebe çalmış bulunuyordu. Sultan Mahmudun sarâyı hü - mayuna gelen ülemaya ilk sözü şu olmuştu: — Birader de vefat etti. Ülema; padişahın bu sözleri ü- zerine hep birden: — Cepabı Rabbülâlemin ömrü şahanelerini müzdad ve firavân buyursun. Padişahin sözlerinden şu anla- gılmış oluyordü. Sültan Mustafa vefat otmiştir. #egâne vürisi saltanat olan mah- lâ Sultan Mustafayı Sultan Mah- müud irade edenek vüzerasına boğ- durmuştu. çi Müaksadı, vürisi saltanat bırak- mıyarak tahtı saltanatta kalmak- tı. Ulema; Padişahtan topçu ateşi- nin kesilmesini niyaz ettiler. ve yeniçeri ağaları kullarının eşkiya elebaşılarını tedib için fermanı padişahiyi beklediklerini arzettiler.| Sultan Mahmud şu yolda ce - vab verdi: — Eğer fimabaid tavrı edebe ri- ayet ve (ltizamı vecibel itaat eder- lerse affi şahaneme nail-olurlar ve illâ bütün İstanbul suzan olur- sa dahi afleri kabil değildir. Var- sunlar huzuru müntakimi kah - harda cevabını versünler.. Deyu izharı celâdet ve kahra- mani eyledi. Ve huzurda bulunan Mollacıkzade Ata Efendi ile Sul- tanahmed. camli şeyhini küçük İmrahor ile birlikte Ağakapısına Bönderdi. —— Bu heyet, Ağakapısına varıp delerini tebliğ eyliyecekti. Yeniçeri ağaları Padişahın tek - | Tifatını kabul — eyliyerek heyeti | büsnü kabul eylediler. Hattâ; cemiyetlerinin derhal da-| Bılmasına karar verdiler ve pa- dişaha da bir taahhüd senedi ver- diler. Artık; isyan bitmişti. Sarayı hü- mayun pişigâhında bulunan sek - ban askerleri de çekilmişti. Görülüyor ki; Cebeciler kışla - esından çıkan yangın İstanbul ma- hallâtını yakmağa başlamamış ol saydı, isyan devam edecekti ve yüzde yüz yeniçeriler galebe ça- lacaktı. Bereket versin yangın imdada yetişti. Eşkiya ovlerinin malları - nın kaygısına düştü ve dağıldı. Birkaç gündenberi İstanbul so- kaklarında çarpışan asiler yerli yerine çekilmişti yeniçeri ağalarına padişahın ira- | — Sultan Mahmud, yeniçeri ağa- | & vekilliğine tayin ettiği Ful kâh: yası Mehmed ağaya yangının sön- dürülmesi için emirler verdi, Bunun üzerine taraf taraf tu « lumbalar sevk ile yangının itfası — emrinde het taraftan gayre* olun- — mağa başladı. Bir gnü evvel devlete karşı har- bedenler şimdi yangın ile cenkle- şiyorlardı. v Yangın, on on beş koldan İstan- bul mahallâtını kasıp kavuruyor dü. Rüzgâr şiddetli - olduğundan bütün gayretler boşa gidiyordu. İstanbul o derece yandı ki; bü- tün evler hemen, hemen yarıp kül oldu, Vâsi arsalara ve bostan lara dayanan yerlerde kendi ken» dine duzdu. İstanbul ahalisi şaşkına dön - müştü. Sabahlara kadar sokaklare da aç ve biliğe kaldılar. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: