30 Mayıs 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5

30 Mayıs 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Arab Şarkıcıla Akın Ediyor Küçük Sanaiları Koruma Kanununun Bunu Önleyecek Hükümleri Yok mu? azlık bahçelerdeki şarkıcı - Yazan: REŞAD FEYZİ ların, gittikçe milliyetlerini M değiştirdiklerini — görüyor Musunuz?.. İstanbulda, hemen çal- Bilı gazinoya yazın bir veya birkaç “Arab hanende veya sazende gelip Yerlşiyor. İlk zamanlar yalnız ka- dınlar gelirken, şimdi, erkekler de Yollarını — İstanbula çevirdiler. Ha bilmiyorum. Yapılan reklâmlara Böre, bunlar, memleketlerinin en büyük müzik, ses, sahne, Tadyo Yıldızları veya kraliçeleridir. Bir Memleketin en tanınmış ve tutul- Muş san'atkârlarının böyle, yad #ilerde ekmek kazanmağa neden ihtiyacı olsun?. Bu başka bir me- Bele,, Bizim zannettiğimize göre, ya - Zın bahçelerde şarkı söyliyen veya Baz çalan bu Arab şarkıcılar - ka- 'Dun nazarında ve hukuki manada- birer san'atkâr değil, daha ziyade | küçük esnaftır. Halbuki, hatırlı Ban'atkârı ve ki tekniği ve havası Çalışırken,halka bu y biye vermeğe uğraşırken, tama - Men şark edasile sahnelerimizde | Börülen bu misafir bayan ve bay- | far, gayelerimizle taban tabana Zd değil midir?.. «Yalellir de veya eya muallim> Seslerinde nasıl garb müziği ar - İsi arayabilirsiniz.. Müziğin bu ilmi bahsi bertaraf, biz, her şeyden Türk san'atkârlarımızı göz önün- e bulunduruyoruz. İtiraf elmek Tâzımdır ki, sahnelerde şarkı söy- lemek, — diye, son senelerde bir San'at ve meslek meydana çık - Mıştır. Bu yüzden birçok vatan - daşlarımız hayatlarını kazanıyor- lar. Bu saha tamamen yerli sa: atkârlara bırakıldığı — vakit, hiç Şüphe yok ki, birçok yeni ve gençi olacaklar, ayni zamanda, bu y iş hacmi de artacaktır. Biz, bu yabancı şarkıcı ve sazcı yetini, kendi san'atkârlar aza birer takib addediyoruz. Ve Önüne geçilmesini istiyoruz. Bir zamanlar, döviz vaziyeti do- layısile, her nevi san'atkârın mem- leketimize gelmesi ve faaliyette bulunması menedilmişti. Bu, fandaşların güzel san'at ihtiyacı karşısında, yerinde olmıyan bir ikümet, bu kararını de- » yurdumuza gel - Mesine müssade edilen — küçük san'atkâr değil, hakikt artisttir. Ve| — — bir Dakika | Diyip Geçmeyiniz * Amerika fabrikalarından dakikada 5 yeni otomobil çı- kar, * Amerikada' sekiz kişi kredi ile otomobil satın alır. | | * Dürnyada 56 balya pa - > mük istihsal olunur. i * Almanyada yeni icad olunan bir fotograf makinesi dakikada bir buçuk milyon poz alır. * Büyük Britanya, 3600 metro mutabbai pamuklu ih- rac eder. * İngillerede tasarruf san- 13, flıklarına olunur. SIZ BU SATIRLARI OKUR- KEN 60 SANİYE GECTİ. frank tevdi Arab şarkıcıları tutuyor mu, | | İrili, ufaklı, hemen bütün | kın evvel yerli ve | Pariste Otuz Bin Falcı, Hepsinin Başka Usulü Var “Bu Sene Harb Çıkmıyacağına Emin Olabilirsiniz,, Diyorlar “bu tadilâtın yapılışındaki asıl ruh ve gaye de, beynelmilel kıymette bir takım san'atkârların, memle - ketimize gelmelerine sed çekm- mek endişesi idi, Yaz geliyor, bahçeler açılmıştır.| çe- lerde, bu misafir san'atkârlardan | bir veya birkaç tane görebilirsiniz. Mevsimin ortasın; | yenilerinin geleceğinden başka.. Duyduğumuza — göre, yabancı memleketlerden arab şarkıcı ge- tiremiyen bazı bahçe sahibleri de, yerli şarkıcılarımızdan bazılarını, bilmem hangi diyarın ses kraliçe-| i diye reklâm ediyorlarmış.. Bu hareketi yapmalarına sebeb, hal- rab hanende, sazende ve rakkaselerini tutması imiş. Bu, tıpkı, İngiliz - kümi satılan yerli kumaş hikâyesine benzemiyor mu? ru, daha da,| Yukarıda da işaret ettiğimiz şaret ettiğimiz gibi, İstanbul bah-, çelerinde şarkı söyliyecek. saz çalacak kâfi miktarda eleman var- dır. Yabancıların rekabetini ber- fedince, bu saha daha çok ge- | nişleyecek, yeni istidadlar inki - şaf edecektir. Ve nihayet, bütün bunların hep- de, büyük ses san'at- e var, Kıymetli ve eş: san'afkârımızın asla rakibi ola - mmyacak olan yabancı şarkıcılar, böylei bu ayarda bir san'atkârı sinesinde yaşatan bir memlekete emeğe nasıl geliyorlar um seneler var ki geliyorlar üyorlar.. Ve fakat Safiye- gn Mllür sesi ve san'atı, dalma, hepsinin üstünde duran bir şahane| hiç bir zaman parlaklık - tan zerre kaybetmiyor. sinin fev | bayan. | edi BAYANLA ınzurıu YARASINDA: — — Bayan — Dün gece mutlakta bir| erkek gördüm. Ben, böyle şey - lerden hoşlanmam. Hizmetçi — Ben de, fakat salon dolu idi de... v Bayan.— Zehra, dikkat etmi - yorsun, her gün birşey kırıyor - sun. Bu böyle giderse bir baş - ka hizmetçi arıyacağım. Hizmetçi— Çok iyi edersiniz, 'şleri aramızda taksim an daha dikkatli ça <ey kırmamağa gayret lşırım. B ederim. GÖZLEME BÖYLE Mİ OLUR? Vaktile fakir bir hamal vardı. lerin doya doya gözleme ni düşünüyor, ağzı su - lanıyordu. Bir gün karısına: — Karı, dedi, bana gözleme yap. — Yapayım, fakat yumurta yok. Yumurtasız yapl. Şeker de yok!. Zararı yok, Şekersiz olsun!. üt de yok... Süt yerine su koyuver. — Peki amma buğday unu yok.. ; Misir ünile yapıver. , yumurtasız, şeker- 'apar, kocasının ö- nüne kor. Hamal bu tadsız ha - mür pançasından bir lokma alır, ağzına götürür. Suratını ekşitir, kendi kendine mırıldanır: — Doğrusu zenginlerin gözle - meye bayılmalarına aklım erme- di. Ağza konacak şey mi bu?, ŞAHİD Geçen gün akşam üzeri Sirkeci aında bir kadınla erkek kavga ar. Bir polis memuru ge - liyor, kendilerin! merkeze götü- rüyor. ndan biri de geli- yor. Merkez memuru soruyor: — Siz niçin geldiniz? ya başladı yanlarında mı idiniz? — Evet, ik| sene eyvel... — İki sene evvel mi?. arı zaman Bunların Hepsi Parisin meşhur falcılarından Madam Fraya ariste otuz bine yakın kadın ve erkek falcı vardır. Bun- I lara müracaat çoktur. Herhangi bir Fransız ga- | zetesini ilân sahifesine bakılsa, yüzlerce falcı ilâmı görülüyor. Paris falcıları arasında Iskam - bil kâğıdı, kahve telvesi ile fala bakanlar olduğu gibi, gaipten il - etlle geleceği haber verenler de pek çoktur. Paris falcıları arasında bir ka - dın vardır ki «Falcılar prenstst> unvanı verilmiştir. Madam Fra- ya.. RUS İHTİLALİ, İKİNCİ KIYO- | MUN SUKUTUNU HABER VERMİŞ Fi büyük bir kalabalık görülür: Hü- 'a'nın salonunda her zaman ! edenler de | | İ kürnet ricalinden, büyük sanayi cilerden, meşhur artistlerden fala baktırmak için müracaat edenler pek çoktur. Madam Fraya, orta boylu, se - vimli, nazik ve son derece zeki bir kadındır. Falcılığa nasıl başladığı- ni şu süretle anlatıyor: — mumi harpten evvel babam, el falına ait iki kitap almıştı. Bun- ları okudum ve el falınâ merak sardım. Yirmi yaşında usta bir fal- € oldum. Biyariç'de iken Sırp Kraliçesi Natali'nin eline baktım. Sonra da Piyer Loti'nin... Az za- manda büyük bir şöhret kazan - dim. Madam Praya, Romada Rus ihtilâlini, İkinci Kiyom'un terki saltanat elmeye mecbur ka- iken | lacağını, ailesinden birinin «mağ- lup ve perişan olacağını» haber vermi; vvur ettiğiniz seyahate aksınız. Çünkü Avrupa | kan içinde kalacak. Ço - | iz Glemkl a | L KASEDEKİ Si m Boden isminde diğer bir. k bir kristal kâse / Xehanetle arak — Her şeyi bildiğini, het şeyi gördüğünü iddia edenlere inan- mayınız... Bunlar, bir latanlardır. Sonra her Di vöylemek de dağru değildir. Çün: kü bazı kimseler üzel ki suya bakınca her geyi görürü Fakat pek az şey söylerim. Paris falcıları arası kep lekesile fala bak: Bir kâğıd üzerine bir damla mü- rekkeb damlatırlar. Sonra kâğıdı katlarla. Mürekkeb lekesinin al- dığı şekle göre uydurup söyler - ler. Yumufrta akile de fala bakılır, Bunu suya atınca garib bir şekil alır. Meselâ, bir vapur şeklini al- di mi, hemeti: — Deniz aşırı bir yolculuğa çı- kacaksınız!. Derler. Parisli bir meslekdaşın müraca- at ettiği falcıların hemen hepsi: — Harp yokt... Kısmi seferber- lik, işte o kadar... Bu sene harb çıkmıyacağına emin olabilirsiniz!.. Cevabını vermişler, İnşallah de- | sanu kapan plâja koşar. Oise plâj LGRAF —80 MAYIS 1938 Paris Pllâjllaırn avalar ısındı mı bütün Paris dökülür, H Plâjlara mi? Pariste plâj diyorsunuz... ne Pariste, Parisin dışında ve Sen nehri kena - ır. Pa: rında birçok plâjlar va: Bi kişi banyo güneşlenir. — Makyave Tekrar Or Konan Naza:- riyenin Esası eşhur Makyavelin adı bu - M gün politikada dönekliğin bir resmi sayılır. Derler ki:| Makyavel, şöhretine ve hükümeti | idare tarzına rağmen - İnsaniyet | için cazib olmamakla beraber - de-| ğerli bir adammış. Makyavel 1469 da, Floransa şehrinde doğmuştur. Tahsilini bitirir bitirmez hükü - met idarsinee intisab etmiştir. Yir-, mi dokuz yaşında Başvekil olmuş- tur. Sonradan, hürriyet ve sükün | tesiş etmek için teşekkül eden hâ-| kimler heyeti kâtibliğini yapmış- tır. Yirmi üç sefarette bulunmuş- dikleri doğru çıkar... tur. Bu sefaret vazifelerinden bi- ida en azı 8,000 “Prens,,İsmindekiK itaplaOrtaya Makyavel | İdarenin tarihi vak'aların tetki - halkı plâjlara de yer bulmak gezer?.. mi ünleri, mayyo- H nelerde yenilir, Bu sene, sıcaklar erken başladığı için plijlar güçleşmiştir. Pariste plâjlardan başka birçok da yüzme ha- vuzları vardır. Çocuklara mahsus havuzların de- rinliği 20, büyüklere m timetre, genişlikleri de 600 metredir vazların bulunduğu yerlerde lokantalar, sus olanların da 50 san- Pijların, ha- birahâ- içilir. dans edilir. elin İsmi taya Çıktı rini de Pariste yapmıştır. 1512 de (Medici) ler iktidar mevkiine ge- lince Makyavel sukut etmişti. Son- ra, onlara da hulül ederek mesai birliği yaptığı halde Medici'lerin iktıdar mevkiinden uzaklaşmal rını mütcakıb bir daha memuri yet bulamadı, sefil ve perişan bir halde terki hayat etti. Makyavel, siyas! faaliyeti ara- | sında devlet ricalile hükümet iş- lerine aid hissiyatını itinalı bir surette kaydetmek itiyadında idi, katına müsaid bir ilim olduğunu ilk vvel keşfeden odur. | şehir halkını alâkadar eden Dul Kalan Dişi Leylek R elnak (İsviçrede) belediye meclisi fevkalâde surette iç tima etmiştir. Bu içtima, bir mesele için değil, dişi bir leyleğin iaşesini temin 'çindir. Bu leylek, büyük kilisenin ça- tısı üzerine yuva yapmıştı. Her sene ilkbaharda dişisi Je beraber gelir, kışa doğra giderdi. Bu sene de gelmişlerdi. Dişisi yumurtlamış, kuluçkaya yatmış- tı. Erkek leylek; sabahları gidi - yor, dolaşıyor, eşine yiyecek ge- tiriyordu. şesi Bir akşam gelmedi. Dişi çırpı - niyor, bağırıyor, fakat yerinden Köylüler merak ettiler. Kıra Erkek leyleği aradılar. Nihayet bir tarlanın kenarında, ö- lü bir farenin yanında buldular. Anlaşılan leylek, ölü fareyi ye - miş, zehirlenip ölmüş. Bunu gören köylüler belediye- ye haber vermişler. Belediye mec lisi toplanmış. Azalardan birini, hergün leyleğin yuvasına yiyecek ve su götürüp bırakmağa memur- etmiş. Dişi leylek, vasına yabancı birinin yu- aklaştığını görünce Üze- mak istemiş. Fakat, yiye- diğini Aanlayınca sesini kesmiş. Bu hâdise, köylüleri çok müte- essir etmiştir. Halbuki selefleri, devlet işler ni, mücrred kendi fikirlerine göre idare ederlerdi. Makyavel, tarihi vak'alardan gayrikabili tadil bir mantıkı haiz istimzacatta bulun- du. İktidar mevkline geçtiği za- man bütün faaliyetini, hükümet kudretinin tevessüüne hasretmişti Ona göre, hükümet nüfuzu, ah - lâkf v manevi telâkkilerin dfev - kinde haiz nüfuz olmalıdır. Makyavel, şu nazariyeyi mey- dana getirmişti: 4İyi halka, iyi bir hükümdar.. Fakat, şayed millet, ahlâkı bozuk bir mllletse ona hem arslan, hem de tilki gibi bir şef lâzımdır..» Misal olarak da (Sezar Borjiya) yı gösterdi. İşte, Makyavel'in en meşhur eseri olan (Prens) bu nazariyeye istinad öder.

Bu sayıdan diğer sayfalar: