28 Ağustos 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

28 Ağustos 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Müzakereler Neden Durdu? Çin Topraklarında ingiltere,Japonya Alman - Rus Anlaşması Üzerine Herkesin Dikkati Uzak Şark İşlerine ve İngiliz - Japon Münasebetlerinin Alacağı Şekle Çevrildi Avrupa politika âleminde bir çok dedikodulara yol açan Alman * Rus anlaşı 1 haberleri üzerine Uzak Şark işleri de bir kat daha ehemmiyet aldı demektir. İ: tere ile Japonya arasında müza- kerelere başlanmış, esas itibarile bir de anlaşmıya varılmış iken ge- riye kalan meselelerin konuşması sekleye uğra mahafil bi lar. Yarın öbür gi kerelere başlan: 1 söylüyor - lar. Fakat bugün herhalde İngil Japon münasebatı yine nazik bir mi tekrar safhadadır. Onun için yöni gelen Avrupa gazetelerinde buna dair görülen son neşriyatı Çin şehirleri birer harb maktan kurtulamadı. Çünkü ge- sahnesi haline gelmiştir diklerini tahkik etmeden kendile- çirerek bir hülâsa çıkarmak ikti- Za eder, 'Tü ki bundan sonraki hâ- disatın takibinde işe yarasın. Tok- yoda İngiliz sefirile Japon hariçi- neraller diyorlar ki: — İngiltene Avrupa işlerinde ta- mamile serbest kalmak istiyor. O- nun için Uzak Şarkta meşgul ol- rine teslim etmiyorlar. Bunun zerite Tiyençin'deki imtiyazlı mın takayı Japonlar abluka altına alı- yorlar. ye nazırı arasındaki müzakereye başlamak için tekrar - bir gayret göstermek lâzım geliyor. Japon meralleri ötedenberi İngiltereyi İ îrcb:»r ederek .Yı'.pcnyım!n Tn L hâkim bir mevkide olduğunu ona tasdik ettirmek, bu suretle İngil- tez Uzak Şarktaki nüfuzunu | | i kü buna karşı kırmak istiyorlar. Son umınl)rd.ıl | ise Japon diplomatları İngiltere | VO 5: ile anlaşma zemini bulmak İste- mişler fakat Japon generalleri bu- Na da mani olmağa kalkınca ni - hayet diplomatlarla generaller - rasında bir Stilâf çaresi aranmıştır. Fakat buna rağmen Japon - İngi- Tz müzâkereleri sekteye uğra -< izlerin Londrada Gazete Müvezzileri A.rrzn *Rus an- Londrada da bom- ba gibi patladı. Halk — gazeteleri kapıştı. Feykalüâ « de günlerde, Lon- dra gazeteleri, ay- rıca müvezzilere i- ci harflerle basıl- miş afişler de da- Şitırlar ve müvez- — ziler günün en - mühim hâdisesini hulâsa eden bu a- fişleri ellerinde tus tarak gazetelerini satarlar. Bu Te- kim, Alman - Rus — , Anlaşması müna - sebelile Londra - mın üç büyük ga- tetesinin çıkardı $ iri harflı afişle- Hi gösteriyor. Ol | WMAN Pi EVENH'( “ mak istemiyor, ne yapıp yaparak Japonya ile anlaşarak çekilecektir. Fakat bunda Japon generalleri aldanıyorlar, vardır: İngilterenin kendisine Ja- ponlar tarafından - teklif edilecek | ti kabul etmesine imkân görülmüyor. İngilterenin israr e- | deceği noktalar vardır. Dört Çin- li bir cinayet işlemi, imtiyazlı mıntakasına ış. Japonlar bunları gerl is- istiyor. İngilizler de Çinlilerin ha- WS / BU ISr Müzakere bunun Üzerine başlı» yor. Japonlar bundan istifade ile ereye şunu kabül ettirmek is- | tediler: Çinde Japonlar hâkimdir! İngiltere bunu kabul edocek ka- dar ileri gidememiştir. Fakat bu- gün Çinde bir emrivaki olduğunu, W yani Japonların bir takı rleri lerini tır. Fakat re Çini Japonyaya bırak - ştir. Fakat Tokyoda — Japon | le İngiliz sefiri a | lerden varılan it ine ümid edili- | yordu ki ilerisi için sağlam bir an- laşma zemini bulunmuş olsun. Fa- yahuti Bunlar İn- | sonra | | | lan Çin me- selesi değildir. Tiyençin'de çıkan malüm vak'anım n esindeki va- bu'vkstla ila Çin meselesini ile halletme 5 iterenin Çinden çekilip git- ette Japonla - | zın Çine hükim olduğunu Löndra- İya tanıttırmağı düşünüyorlar. Niha-i yet dört Çinli Japonlara teslim e- lterede bir çok itirazla- isi zamanda lerin elin- de bulunan imtiyazlı mıntakada Çin parası ortadan kaldırıl&ın, Çin hükümetine aid olarak İngiliz ban-| kalarına konmuş olan paralar da Japn'hnı verilsin. Bu pöra aşağı Fakat Japonlar ayni şimdi Z ı..,m ra veremiye - üyorlar. Çin işleri a ile İngiltere ara- yorlar. Çins de alâkadar olan diğer devletler de var. İngiltere hükümeti bu'hu- | (Devamı 7 inct sayfada) ESKİ KANUNLAR Amerika hükümeti, eski ka - nunlardan bazılarını değiştirmi- ye karar vermiştir. Hakikaten me- deniyet ilerledikçe bunları aynen tatbik etmek imkânı ve kalmıyor. Amerikada, eski bir kanuna gö- re pazar günleri merkeple deniz kenarlarında dolaşmak, çarşamba ve Noel günleri et yemek; leri saat sekizden sonra sokaklar- da meyva satmak ve satın almak yasaktır. lüzumu İşte Amerika hükümeti bu ve | Pamın buna benzer kanunları lâğvede- cekt DÜNYANIN EN BÜYÜK ZETESİ Bu gazetenin bir nüshası Eks - Ia - Şapel'de, beynelmilel matbu- at müzesinde bulunmaktadır. yorkta basılmıştır. Sı dir. Sahifelerin boyu 2 metre 59 san” tim, eni de 1 metre 83 santimdir. Her sahifede, 1 metre 22 santim boyunda 9 sütun vardır. Münde- recatı ve resimleri çoktur. Bu gazete, 24,000 nüsha basıldı- Bi için bugün mevcudu kalmamış Bibidir. Her yüz ser, basılan bu gazetenin ikinci nüs - hası 1959 senesinde çıkacaktır. A- den — hazırlığa nede bir defa merikalılar — ş; başlamışlardır. PERİSKOPU İCAD EDEN KİM? Denizaltı gemilerinin, suyun üs- | töndeki gemileri görmek kullardıkları dürbunlere Peris - kop denilir. için Bu; birkaç sene evvel vefat eden Sör Hovard Grub adlı bir İngiliz tarafından icad edilmiştir. İDoktorun Öğütleri: ENFİYE Buruna çekilen mükeyyif bir tordur ki, tütün otu yaptak- larının usulüne göre kurutul- duktan sonra, gayet ince toz haline getirilmesinden iba - rettir. Bazı baş ağrılarına ve nez- lelere az miktarda enfiye iyi gelirse de alışmamak daha mu vafıktır. Enfiyenin ağız kokusunu i- zale için zerkibine menekşe kökü tozu, levanta çiçeği, gül, limon çi- çeği, bergamud yağı karıştı - rırlar. Enfiyeler bu kokulara göre de meselâ gül enfiyes menekşe enfiyesi gibi isim a- lırlar, Enfiyenin doktorlukta hiç bir faidesi görülmemiştir. Hattâ fazla kullanmak kokla- mak hassasını zâfa uğratır. Çünkü burundaki gişayı mu- hatiyi sertleştirir. ——T — — kü hepimizi kendimizden geçmiştik, hepimiz ken- dimizi vermiştik. Aklımızda hiç bir yüz, hiç bir kalmıyacaktır. Gözlerimizde ve hafızamızda yal - nız ve daima bir hatıra kalacaktır: Cemiyetin koyduğu bütün kayıt ve bağları or- — tadan yok edip iki üç saat eğlenebilen bir kafile- " nin Gardeni dokduruşu! Paşa da hâlâ benden isim soruyor: — Bunu kim yaptı?. — Ne yaptınız?. — Nasıl yaptınız?.. Diyor. Böyle bir an içinde artık bu suallerin “ yeri ve manası olur mu?.. Hem, öğrenip te ne ya- pacaksın?.. — Nüsret yaptı. — Hasan yaptı!. — Hüseyin yaptı!.. Demenin ne faydası var?. Önüne mi geçecek, bir daha yaptırmıyacak mı?. Hem sahiden kimin yaptığını bilmiyorum?.. En çok Nusretle dansettim, — bir aralık bir kaç saniye yanak yanağa verip yıkıl- üşmemek için arkamızı locaya yas- Tayıp durduğumuz silik bir hatıra olarak gözleri- in önüne geliyor. Bu zaman mı oldu, yoksa baş- kalarile iken mi oldu bilmiyorum?. Fakat, bu ada- “—ma bir türlü anlatamadmı ki. Ben kendisinin de- Y BEŞ HASTA. VAR Bil, canımın istediği erkğin karısıyım! Eğer bu hâ- kikati şimdi gözünün önüne getirebildiyse bunu öğrenmek için, göğsümde, gerdanımda kalabilecek bir iki diş çürüğünü beklemeye ihtiyaç yoktu. Çok- tan farketmeli, sezmeli. — Demek ki bir insan zorla karı edilemiyor!. Demeli idi. Bir çok değil, hemen bütün gece- yatağından kaçan, öpmek istediği zaman bile tüy- lerinin diken diken olduğunu gördüğü kadının ken- disinden başkalarının karısı olduğunu anlamamak kadar aptallık olur mu?. Ben de, zannediyorum ki paşa ber şeyin farkında, fakat, — Başa gelen çekilir., Deyip diş sıkıyor! Meğer, şimdiye kadar hiç bir şeyin farkında değilmiş. O halde Abuk Paşa Cafer Hazrelerinin bütün şöhreti, serveti, debdeba, tantanası arasında hayatta tek bir noksan var. O da: Torbası! azan: Etem İzzet BENİCE | İ — Japon Edebîğıhndan — Kadına İnanma Büyük — babam çok hasta idi, Şi * Yama ile evlenmeğe karar vermişken düğü - hümüz - büyük ba- hastalığı yüzi uğramıştı. ne vicdanlı, ne temiz yürekli bir kızdı. Bana düğünümü- zün daha müssid bir zamanda ya- pılmasını o tek « Hf etmişti. Onu delice se « viyordum. Bir gün evvel, , düğünümüzün olmasi için, dünya- nin bütün mabudlarına yalvarmış- tm: Büyük babam çabuk iyi ol- sun diye, Büyük bâbam, günler geçtikçe fenalaşıyor, yatakta bir yandan ö- bür yana dönemiyecek kadar ağır- laşıyor, işkence ve ıztırab içinde inliyordu. Şi - Yama'yı her gün görüyor- dum. Bana: — Biraz daha bekliyelim Tama, diyordu, büyük baban yatakta | kıvrantıken, biz nasıl birleşebili- riz? O, beni teselli ediyordu. O olmasaydı, ben. hiç şüphe yok | ki, büyük babamuın hastalığından | daha çok meyüs, ve muztarib ola- caktım. Kendi kendime: — Şi- Yama ne iyi düşünüyor, diyordum, başka kızlar gibi yat- nız kendi saadetile meşgül olmu-. yor, benim ıztırablarımla da alâ- kadâr oluyor. Ve böylece günler aylı ruyor, ıztırablarım her daha büyüyor, biraz daha derinle- giyordu. Aradan bir kaç ay geçmişti. Büyük babamı mezara gömmüş- tük. O günlerde Şi - Yama'yı sık sık göremiyordum. Ailemiz büyük bir matem için- de ağlıyordu. Bir sabah, ondan teselli aramak | için, her zamanı buluştuğumuz or- mabın başma gittim. O.beni, her gidişimde orada bu- | lurdu. O güm güneş batıncıya kadar, ortalık kararıncıya kadar bekle - dim. Gelmedi. — Belki rahatsızdır.» Dedim. Döndüm. Ertesi gün yine aynhi yere.. Her zamânki buluştuğumuz ve seviş- tiğimiz yere gittim. İ — Senden sakındığım için değil, cildim bir kaç gün için az da olsa bir leke taşıyacak diye sıkılı- yorum. derim. yor, köpürüyor. — Ben ne istersem o olacak! — Yalnız Gardenbara değil, istediğim yere gi- — Her erkekle konuşabilirim.. Ben, her sözüne böyle cevaplar verdikçe kızı- ei 5 Güneş batıncıya kadar.. Ortalığı korkunç karanlıklar sarıncıya ka- | dar bekledim. Gelmedi. Günlerce gittim. Günlerce bekledim. Ümnid ve sevgi dolu kalbimde en ufak bir şüphe belirmeden bekle- dim. O, meydanda yoklu. Akşam güneşine sordum: — Sevgilim nerede:.. Niçin ge- diyor beni âramağa..? Güneş cevab vermeden, orma- nın arkasında saklandı ve ortalık kararıncıya kadar meydana çık- madı. Yıldızlara sordum: — Şi - Yama nerelerde acaba..?! Gökyüzünü bir anda kara bulut- | lar kapladı. Yıldızlardan cevab alamadım. Biraz önce yüvalarında cvıl - daşan kuşlara sozdum: — Sevgilimden bir haber yok mu? Kuşlar seslerini kestiler.. Uyudular. Artık, armandaki ağaçlardan başka iniltimi duyan yoktu.. Onlara sortdum: — Şi - Yama buğünlerde neden gelmiyor buraya? Biraz önce yaprakları hişırdayan ağaçlar hep birden sustular. Tek bir yaprak bile kımıldamı- | yor, bir cilız fidan bile cevab ver- miyordu. Körktum.. Kendimi, titriyerek yolun Üstü- ne attım ve koşmağa başladım. Nereye gidiyordum? Kirmden ve niçin korkmuştum? Bilmiyorum.. Gece yarısı kendimi evde yata- Bımın içinde buldum. » Ertesi sabah penceremin önün- de otururken, yine onu düşünü « yordum. Her zamanki gibi, her yerde olduğu gibi hep onu.. Yalnız onu.. Zaten, bunu yüzüne karşı da bağırır gibi ol- dum. Tıpkı, beni yahsına kapattığı ilk günlerdeki haleti ruhiyeyi tağıyordum. Ne söyledi ise sert, da- ha fazla, daha #nirli cevaplar verdim: — Gardenbarda idim... — Sana haber vermeğe lüzum görmedim... — Arkadaşlarımla eğlendim.. — Senin emrinle oturup kalkacak değilim.. Sen beni kendine zorla karı yaptın. Şimdi de benim yaptıklarıma, istediklerime tahammül et - mek mecburiyetindesin!. — İstediğim erkekle gezebilirim. Benim de hakkım, hürriyetim var.. Kimin ısırdığını bümiyorum, fakat ne cıkar? Sarhoştum.. — Hepimiz sarhoştuk!. — Öpmekten ne olur? — Öpülmek te vız gelir.. — Kadın beni katil edeceksin.. Diye haykırıyor, — İstemam, İstemiyorum, Böyle şeylere taham- mül edemem., Diye tepinip duruyordu. Hele en ziyade: — Ben namuslu bir adamım., Diye bağırışında bir canhavli vardı. Sık sık tekrar ediyordu: — Ben bu ana kadar namusumla yaşadım. — Lüks ve sefahat ile namus telif edilebilme- lidri.. — Sana bu kadar serbetlik vermem itimadım- dandi!. — Kadın müsavi hakka, en geniş münasile hür« riyete sahip olabilir. Fakat, yine kocasına ve na- musuna sadık kalmak şartile. (Devamı var) Çeviren. İskender F. SERTELLİ Gözümün önünde birdenbire W rib bir sahne açıldı. Onu gördüm.. Çirkin, bayağı bir :ı':kh[üklli kola kapımın önünden geçiyö! d. Beynimin içine o anda mtil“_ bif yıldırım düşmüş gibi $4 dim. Gözlerime inanamıyordum- Bir daha baktım. Mütemadiyen baktım Gözümde kayboluncıya kadit baktım. Yanılmıyordum. Şi - Yama, benim hoşlanmi im ' bir'adamla' kaptının önütülü geçip gitmişti. Yatakta baygın yatıyordur teşli alnımda serin bir elin ' tığını düydüm.. Gözlerim ıv_, Annem başucumda dürüyü ve elinde bir mektub vardı. Birdenbire başımı kal — Ondan mı geldi? " Diye bağırdım. Mektubu dı'fr'i alıp parçılıyacaktım. İ Annem gülümsedi. O Devami 6 mci sahi RADYO ANKARA RADYOS” |İ DALGA UZUNLUĞU Ş İT.A.O. 19,74 m. 15193 Kos. NK | CA.P. 31,79m. 9465 Kes. NK | 1639 m. — 138 Kes. 12074 (| dırdilie ı'ed" - İ BUGÜN $ Sant 18.00: Program. ü Bazt 19.05: Müzik (Dans müf PL) Baat 19.30: Türk müzlği gincetf faslı). Saat 2015: Konaşma, * Saal 20.30: Memleket saak #” ahsaz ve moteorolaji haberleri, —e Baat 20.50: Türk müzlği: OKUN dar: Muzaffer İlkar, Çalanlar V Daryal, Reşat Erer, Ruşen Kum. hur peşrevi. 2 — Lütif Ağa şarkı (Talif edebilsem). 3 — Bey Mahur şarkı (Servinazım gıkmış oyuna). & — Şükrü Mahur şarkı (Bu sevda we Lemi Karcağar şarkı (Güzel dan bellidir), 9 — , » " hayyer türkü (Dama bulgur der. 10 — Halk türküsü . (Karanfil olacaksın), Saat 2L30: Konuşma. Saal 81.45: Neş'eli plâklar - F Sazt 2150: Müzlik (w Sast 22.00: Müzik (Küçük dra, Şeli Necip Aşkın). 1 — Lehar: Eva Operetinin Valkleri Bruno Hartman: FParlak GÜREİ Aında Dans - Interm. 3 — Fratif hart Çüreviç Operetinden 4 — Tsehalkovaky: Hazin Şarki No, 2). 5 3. Sirmuss: Ritler l A İ ! | ; l izkalk Üsecieni Balkut, GĞ e- Sehnelder: Meşhur Refrenlerder Puri, Baat 23.00: Son ıhli Taat, osham ve tahvilât, ..ıı" nukut borsası (flat). Saat 23.20: Mürik (Cazband ” Sant 2335 - 2400 Yarınkl ,.-r l 28 Auğustos P: 1939, Ay 8, Gün 240, Hızır 15

Bu sayıdan diğer sayfalar: