16 Mayıs 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10

16 Mayıs 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

PP SW CAT ” , W ORRERR C LAR Ş SAA UON “TAN " gn tefrikası : 24 Yazan: Niz ameddin NAZIF “ .. Fakat Bu İş de Bu Kadarla Kaldı, Güzel Gürc —eT İ Bir defa fevkalâde geveze idi. Sonra müthiş bir oburdu ve o kadar şişmandı ki iki delikanlı bir koluna, iki delikanlı da öbür koluna geçmezlerse yürümeyi bir tarafa bırakalım ayakta du- rTamıyordu, Fırançes ona çok debdebeli bir heyetle gitmişti. —Yanında Bizans sarayının ileri gelenle - rinden, büyük rütbeli papaslar - dan,iyi giyinmiş askerlerden, genç rakkaselerden Ve güzel sesli delikanlılardan mürekkep büyük bir kalabalık vardı. Kral Geork sok lste, Bizansın nerede olduğunu bile im% pek kestiremiyordu ama, orada k kiliseler bulunduğunu ve darına imparator adı çocukluğundan beri i n, bu kadar debdebeli le gelen murahhasın fevkalâde kudretli bir memle - keti temsil ettiğini zannetmişti. Frrançes hiç vakit kaybetme- | , miş, evvelâ bu haşmetlü kralın askerlerini gözden geçirmişti. Bunlar cesur ve iyi harbetmesi- ni bilir babayiğitlere benziyor - lardı ve çok kalabalıktılar. Son- ra, giyinişlerinden, yedikleri yemeklerden ve atlarının güzel- liklerinden, saraydaki eşyadan, ziyafet masasındaki altın vazo - lardan, murassa ibriklerden Ge- ork'un epeyi zengin bir hazine- ye de sahip bulunduğunu çak - mıştı. Bunun üzerine şu kraldan yalnız bir kız değil, fakat para- ca ve askerce yardımlar da ko- parmayı kafasına koymuştu. Fakat paradan bahis açtığı ânda Geork derhal suüratını çatı. vermişti: — Biz kızlarımıza çeyiz ver . meyiz! - dernişti - Bizde en cir - kin kızlar bile kocalarının para- sı ile giyinip kuşanırlar. — Eğer evlenecek kız, benim gibi bir kralın kızt ve benim kızım gibi çok güzel bir peri olursa 0 Za - man üstelik hazineler de isteriz. Hani hakkı da yok değildi. Dünyanın en dikenli bir tahtı üzerinde oturan ve başındaki ta €i düşmekten menedecek en u - fak bir kuvvetten bile mahrum olan kırk karıdan arta kalmış bir kırk beşlik imparatorun ku- cağına atacağı kız öyle bir dün ya güzeliydi ki, güzel kadınla - rın en güzellerini yetiştiren Kaf kaslarda bir benzeri ya görülme mişti, ya pek az görülmüştü. Fakat “Françes,, in zekâsı her işi süratle ve kökünden hal- letmekte gecikmedi,. Bu kralm kafasında Bizans dendiği zaman beliren şey kim- bilir kaç asır evvelki Bizanstı. Donanmadan bahis açıldığı za- man “kaç yüz galeriniz var?,, diye soruyor ve imparatorluk aB di tü ü Kızını Bir D Hü a a a dendiği zaman “yine Kilikya - dan çok varidat alıyor musu - nuz? İkonyom'un kızları yine eskisi gibi güzel değiller mi?,,di ye yüzlerine bakıyordu. Tabii Françes yutkunup durüyor ve kral bir cevap almakda ısrar et- tiği zaman bol keseden atıp tu- tuyordu, Anlaşılıyordu ki, Türk imparatorluğunun — devrindeki Bizanslı ve hattâ Selçük devleti nin Bizans coğrafiyasında yap - tığı değişikliklerin ne kral, ne de Ibriya ahalisi henüz farkında olmamışlardı. sokabilmesi bur yüzden oldu. O- na her gece, bin bir gece masal ları anlatır gibi neşeler ve zevk- lerle dolu Bizans gecelerinden, saray eğlencelerinden, geçit re - simleri yapan büyük ordulardan kervansız. kalmayan — yollarla zirhları biribirinden parlak sayı sızVareng atlılarını peşine takıp | dolaşan bir imparatordan bah - setmeğe başladı ki, düşmanları- nı tirtir titretiyor... Ve büyük rütbeli Bizans me - murları gülmemek için dudakla rını işırırlarken, yahut Françe- sin anlattığı masalı dinlerken eski günleri hatırlayan ihtiyar papasların gözlerinde acı yaş - lar belirirken Georkda koltuk- larını kabartan bir gurur sezilir di. Nihayet bir gün bu palavralar Bizans murahhaslarını istedik - ya kralı kızını, bu bin bir. gece Bizansına Vasilisiya yapabil - mek için her fedakârlığı göze aldı: İ — Çeyiz istemekten vaz geçti. — Kızma, — Kostantaniyeye Goğru yola çıktığı gün elli altr ayrıca cep harçlığı olarak üç bin altm göndereceğini bildirdi. / Bizans murahhasları bu habe ri aldıkları anda sevinçten çıl - gına döner gihi o!muçl;mı Bu sevinclerinde haklı idiler. Zira bu haber Bizansa ulaştığı zaman, Kostantin Dragazes, ne | diminin nâmesini okuyan göz - | lerine bir müddet inanamaz ol. muştu. Genç ve güzel bir kız... Bir tahtada sayılanı elli altı bin lira.. Sonra üstüne üstelik her sene üç bin altın göndermeği taah - hüt eden bir kayınpeder.. Ha - yır hayır... İçinde bulunduğu ta Hihsizlik, biribirini kovalayan u- Kursuzluklar onu o kadar yıl - dırmıştı ki, böyle sevinç verici bir haberi bir hakikatten ziya - âe. acı bir istihzaya benzetiyor - u. Halhuki thirya kralı bunlar- dan başka kızına bir sürü altın aha Hatırlıyan Olmadı..., KORRŞEARİN İRETEUL |een Kti Tz dak AA AEne leri hedeflere ulaştırdılar. İbir - | in altın vereceğini ve her sene | ve gümüş takrmlar, inciler ve ya kutlarla süslü zinet eşyaları, al- tın ve gümüş tellerle dokunmuş saray kumaşları vermeği kabul etmişti. Ve bir sabah, Bizansa dönmeğe karar veren dilgeler, kendisine vedaa geldikleri za - man, Françes dedi ki; “ — Güle güle gidiniz. İmpa Tatorunuzun nişanlısını almak için buraya döndüğünüz gün si- ze dört denk ince, ipekli kumaş vereceğim.,, On beşinci asrın ilk yarımın- da bu, fevkalâde büyük bir ih - derdi. Demek ki, kral, Kostan - tinin nedimine, iyi yalan söyle - yebildiği için tam iki bin altın hediye edecekti. DA 1451 senesi eylülünde, yani ikinci Mehmedin Edirnede Bi- zans dilgelerini kabul ettiği gün den tam dört ay sonra, Boğaziçi nin bütün güzelliğini göze vu - ran tatlı bir son bahar gü- nünde, Françes ile beraberinde gitmiş olan Bizansın ileri gelen leri, Antonyo Rizo adlı bir Ce- tantaniyeye döndüler. İbirya kralı yanlarına bir de sefir kat- mıştı. Dıraga oğlu Vilâherne de bu seliri, Bizansın yapabileceği en | büyük debdebe ile, şenlikler yap tırarak, geçtiği yollara çiçekler serptirerek kabul etti. Sarayın büyük salonunda şeh rin en güzel kadınları, en gür- büz ve genç asilzadeleri, büyük rütbeli zabitler ve papaslar top lanmışlardı. Bunların gözü ö - nünde kendisine “kralınım kızile evlenmeğe karar verdiğini, bir çok güzel kadınları tarihe so - kan Vasilissalık tacımı ona giy- direceğini resmen,, bildirdi. ve altın bir mübürle mühür- leyip başına * kırmızı mürek- keple üç salip işareti yap- tığı bir nâmeyi teslim etti. Bunda, yapılacak evlenmenin kat'i şartları altın suyile ve gü - zel bir hat ile yazılmıştı. Ve ibirya (1) sefiri nâmeyi iki elile alıp geri geri çekilirken Kostantin “Françes,;i göstere - rek; . — İşte bu adam... — dedi — Eğer Allah kısmet etmiş ise, ö- nümüzdeki ilkbaharda benim hususi kadirgama binecek, si - zin tarafınıza doğru yola çıka - | caktır. Nişanlım olan bakireye | sihhat ve saadet temenni ede - rim.,, TArkası var)| (1) Kafkas taraflarında bir eyalet. İspanya ile Portekizin bulunduğu Ibirya yarımadası değil, AT ER S A S g F FY N P e A C SA AA FATİH.? | doluda bir banka hesabına altın | lerinde çadır göçebe hayatı ya - neviz kaptanının gemisile Kos - | HIKAYE , .. .. Dertli Gönül Mısırlı Haşmeti Bey yalvarı- yordu. “Gönül, bunda tereddüt edecek bir şey yok. Seni çıldıra- sıya sevdiğ biliyorsun.Kocan seni ihmal ediyor, bir maden işi çıkardı yanına iki üc ayda bir ge liyor, bir gün kalıyor. Halbuki sen sevilecek, okşanacak, mesut olacak bir kadınsın. Gel, bera « ber Mısrra gidelim. Orada evle- niriz. Seni ömrümün sonuna ka dar seveceğim., , Gönül bir senedir evli idi. Ko- cası Ercüment Almanyada ma - dencilik tahsil etmişti. Iç Ana- arıyordu. Yanında beş kişi, üst- şıyorlardı. Sevişerek evlenmişlerdi. Sua- diyede küçük bir ev yaptırmış - Kadın Aşkı Korku Ve Şüphe " Şüphe, aşkm ölümüne sehep olur mu? Bazan cvet, fakat çök defa hayır! Birçok defalar şüphe, aşkı öldürmek söyle dursun, canlan dirir bile. Birçok sevgililer var- dır ki, aşkları böyle şüphe - ile doğmuş, büyümüştür. Süphe, pek nadir olarak bir aşkın ölü müne sebep olahilir. Bunları lar ve içini dışmı üzene bezene | yazmamıza sebep Samsunda, | genberi bek süslemişlerdi. | Ertüment, iri yarı, kuvvetli, | imzaşile aldığımız şu mektup- | Zim, Ailelerimiz uzun boylu be- | güneşten bakır gibi olmuş gü - zel vücutlu bir genç idi. Gön' ince yapılı, hassas, inci gibi gü- | tanıtacağım kadınla iki senc | snu bulduğum, Hatta bekledi: zel bir kadındı. Tâ mektep sıra- / evvel İstanbulda, Kadıköyünde | şim znmyğ]'a( öldü. Dertek iseli larındanberi hayalinde Ercü - ment gibi bir. genç yaşatırdı. Sevişiyorlardı. Mesut olmaları lTâzımdı. Mısırlı Haşmeti zengin ve ki bar bir adamdı. Bütün yazı Gö- nülün etrafında pervane gibi dolaşarak geçirmi: ü lendirmek için hiç hıktan çekinmiyordu. Gönülü de li gibi sevdiği belli idi. Gönül de ondan hoşlanıyordu. Mısıra git meği ve mesut olmağı çok isti- yordu, Fakat Ercümendi nasıl bırakacaktı? Haşmeti ısrar ediyordu. “Ö. nümüzdeki pazartesi vapur var. Sen yalnız evet de. Ben her şeyi hazırlarım. Kendini neye mahve diyorsun. Burada rahip gibi yal- hız başına çile doldurmak mi yaratıldın? Ercümend mektüp yaz. Seni baoşasın. O zaten seni düşünmiyor ki.,, Gönlül nihayet mağlüp oldu ve peki dedi. Kocasına mektup | yakıla anlattı ve sonunu bitirdi. “İşte Ercüment, biz ka- tiyen mesut olamazdık. Hisle - rimiz ayrılıyor. Ben Haşmeti ile Mıiısıra gidiyorum. Onunla me - sut olacağıma eminim. Beni bo- şa, Sen de elbet kendine uygun birini bulursun. Allahısmarla - dik., , Pazartesiye beş gün vardı.Ha zırlıklarını bitirdi. Haşmeti her gün geliyor ona yardım ediyor- gu. Pazar günü ayrılırken Gönü lü ilk defa öptü ve “yarın saat yedide gelir alırım. Vapur do - kuzda kalkıyar.,, dedi. Gönül o gece sabaha kadar uyuyamadı. Verdiği kararın iyi mi, yoksa fena mı olduğunu hâ lâ kestirememişti. İçinde üzün- tülü bir boşluk vardı. Ercüment gözünün önünden gitmiyordu. Evlendikleri gece Gönülü kuv vetli kollarınımm arasımna alarak kulağına fısıldadığı güzel sözler ne olmuştu? Yaptırdıkları evi büyültecek- ler, bahçelerini küçük bir koru gibi üretecekler, deniz kenarına çarmlar dikeceklerdi. Ufak bir motör alacaklardı. Bir de ço « cuk istiyorlardı. Ercüment er - kek çocuğu, Gönül ise kız isti - yordu. Uzun münakaşalardan sonra biri erkek biri kız iki ço - cükta karar kılmışlardı. , Artık bunların hepsi bitmiş - t Ertesi sabah bahçede kahval- tı yapıyordu. Son bir azimle ge- ceki düşünceleri silkip atmıştı, Şimdi yalnız Mısırı, Haşmeti ve istikbali düşünüyordu. O kadar dalmıştı ki, kapıda duran otomo | bili işitmedi. Ercüment karısını bahçede görünce koştu ve şaşkınlıktan dona kalan Gönülü tuttuğu gi- bi khavaya kaldırdı ve uzun u - zun öptü. * Gönül Ercümendin elinden kurtularak “ay, burada ne arı - yorsun? Ne zaman geldin?,, di- ye sorabildi. “Tayyare ile geldim, Gönül. | dense, garip bir mahcu Gazi mahallesinden M. Tekin tur: “Size, ismini Feride olarak tanıştık. Önun garip bir mazişi vardı. İki dela evlenmiş ayrıl- mış, sonra bir üçü oturuyordu. Bu zengince zat, benim de tamdığım birisi oldu- ğu için, Feride'yi, omunla baş- başa bir rakı masasında, gazi- noda tanıdım. Dostu yaşlıca ve sarhoş bir adamdı. Ilk ahbaplı- ğimiz hemen sıkı fıikı bir müna- sebete çevtildi. Arkasından o, dostundan ayrıldı. Bu ayrılışa ben sebep olmuştum. Fakat kü- çük hir kavgamız yüzünden Fe- ride, bir iki ay içinde, bir başka- sının metresi oluvermişti Beni çıklırasıya seven bu yeni zecgin âşıkından da ayrılmağa, hatta benimle fakirane yaşamağa ha- zır olduğunu söyliyen kadına teminat veremedim, O, âşıkile yaşadı; fakat günlerini, gecele- Ttini daha çok benimle geçiri- yordu, üç ay evveline kadar... Üç ay evvel bir gün, Feride İ U ü içbir şey'de yoktu. sıkıldım. Feride, acı acı O günden sonra Feride'yi gör- medim, Ne geldi; ne de müra- caatlerime cevap verdi. Halbu- ki onun beni çok, pek çok sevdi- ğine ulak bir şüphem yoktu. Onun aşkını tecrübe için Sams belki uzaklığım onu endişeye düşürür de beni çağırır diye... Henüz bu teşebbüsümün ne netice vereceğini.tahmin edemi yorum, Sizden öğrenmek iste- diğim şudur: Bu kadar küçük bit şüphe, kadında aşkı teme- Hinden koparıp, atar mı?” Kalp işlerinde kesip atmnmak kabil değildir. Ötedenberi söy- lediğimiz gibi umumi bir kaide konarnaz ama son sualinize çok Kadının aşkı çok karışık bir şey dir, Erkek aşkma hiç benzemez. Erkek, sevgilisi hakkında şüp- heye düşerse aşkı sönebilir. Halbuki seven, hele sizin bah- settiğiniz gibi çok seven bir ka- dının aşkında zaten biraz kor- ku, biraz ümitsizlik, biraz da şüphe vardır. Kadınları en çok korkutan şey, sevdiklerinin Rendi tanı- dıklarile Dört yapmalarıdır. Si- zi kendi ahhabile başbaşa gör- mesi bu kori uyandırmış, Fakat eğer hayatıma yeni bir engel girmediyse bu korku ve şüphe, aşkı sarsmaktan sarfı nazar, muhakkak kuvvetleştir- miştir. “.* Kadınlar için uzun bir bekle- $ ü adama çanlı olarak bektetmekte de ka- |Bağlanmıştı; onunls nikâhsız | bahati yok, Çünkü mektepten | imizar beni o derece yıldırdı ki, a y , ——| “az görüştüğü halde'omu şiddet- suna, amcamın yanına geldim; | kat'iyetle: “Hayır!” diyebiliriz. | me yerine mahrümiyet, daha | kın, hangi menfaatsiz, Tekesifi doğru bir harekettir. Yani, bil- | bulutsuz aşkın istikhali kat'iy' © seler ki, sevdiklerini üç beş se- | le temin olunabilir ki!. eei nda ne sonra bekliye bekliye elde edecokler, böyle uzun bir inti- zardan ise ondan büsbütün ümi di kesmek müreccahtır. 1 Terazi sokağında Kırmızı Gül imzasire - bize baş vuran genç kız, böyle bir hal içinde- dir. Mektubunun şu kısımlarını okuyalım : »« Nişanlı olarak bir sene- ruğn, Pek ax gö- müz bülde onu çok sev- tüşti taber kalmamıza razı olmadık- tarı halde bir çaresini bularak yorum ki, sevdiğimden emirim. Beni böyle bir senedenberi ni- yeni çıkmış olduğu için bir aile geçindirebilecek vaziyeti temin etmek istiyor. Fakat üzümtü, bir gün parmağımdaki yüzüğü çıkardım, kendisine gönderdim. Hiçbir. sebep — göstermeksizin artık kendisile evlenemiyeceğie mi bildirdim, Sebebini 'ben de | bilmiyorum, Acaba tena mt yaptım? Bu hâreketin sebebi ne idi?” Kırmızı Gülün bir türlü bula- madığı sebebi meşhur bir terbi- yeci olan Madame Ramuzat şu tümile ile anlatmıştır: “Biz kadınlar sabırlı değil, müşfikiz. İstediğimiz, hem de şiddetle . istediğimiz hir şey- den mahrum olmağı uzun ve sonsuz bir beklemeğe tercih — ederiz.'” le yen, COŞ. a onu mahrum olmağa ve onun acılarına katlanmağa sürükle- mis, İşte bu azim ve irade yal- nız kadınlarda vardır. Kırmızı Gül, parmağındaki yüzüğü ni- şanlısına iade ettiği zaman eğer — o da kendisini ayni şiddette se- viyorduysa, ne kendisine, ne de ona elbet (iyilik etmemiştir. Maamafih belki bu hareketi, se- bebini nişanlısına anlattıktan sonra faydalı bir netice verecek, beklediği hayata daha çabuk kavuşmasını temin edecektir, **& İ “Bir erkeğin veya bir kadınım aşkının paraya dayanıp dayan" madığını anlamak kabil mi? Be- nim bir kadın mı, yoksa bir er* kek mi olduğumu sormayınız. Sizden öğrenmek istediğim, kaf | şımdakinin beni param için se“ vip sevmediğin nasıl anlıyabile* ceğimdir. Bunun yolunu banâ gösterirseniz teşekkür ederim. Eğer karşınızdaki sizi - sevir yorsa — ne için severse sev” sin — bunu düşünmeğe nedef lüzum görüyorsunuz? Eğer suâ” Tiniz. — Acaba beni mi seviyof: paramı mı? şeklinde olsaydı, bi”- taz düşünürdük. Yoksa siz günden değil de istikbalden, P9 rasız kaldığınız zamandan | endişe ediyorsunuz? Yani' “Acaba ilerde meteliksiz kalif” sam o, yine beni sevmekte de:“ vam edecek mi?” diye mi düâî Tatmin edilemi- Koş hazırlan, mayonu da al, Ben Koçonun motörünü alav Hani seninle nişanlı iken git miz adadaki koya gideriz. Ak - şama kadar yüzer, eğleniriz.Kal faya söyle bize yiyecek hazırla - sn.,, Hemen bu akşam dönüyorum. Seninle güzel bir gün geçirelim, A z ti Gönülün şaşkırı şaşkın baktı- ğını görünce “haydi şekerim, Vakit kaybetmiyelim, Eğer ge - vağ lince seni hazır bulmazsam, 'i haline,, diye bağırarak kOST gitti. ü Gönül ağlaya ağlaya .V“kf" koştu. Haşmetiye otele tele! y'.' etti, bulamadı. Gelince Suadi ye gelmesini tenbih etti. Hi ai İ c 5. ÇArkası a ee

Bu sayıdan diğer sayfalar: