10 Haziran 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

10 Haziran 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— » t Ai Z 10-6.0938 ——— B ea Y K POLİS| samamamaamananı A R l l Iki genç boğuluyor- | SAĞLIK | | ken kurlarıldı OĞÜTLERİ Marieee n Brsam ni j Dül 13,30 da Haydar - R A M B A aN ü DD MARDEZ pışıd';l:aâğprğiy; gılşıîx_aâkğîğcj Şişmanlara ÇARŞ PAZA- p aa dazlm G LeP | Serinlik de oturan Turgut ile Samatya- da oturan terzi Şahaptır. Tur - güdun kotrası ile gezerlerken anafora kapılarak alabora ol - muşlardır. Güçlükle yüzüp can- larını kurtarmağa çalışırlarken kaptan tarafından — görülerek gemiye alınmış ve Köprüye çı- karılmışlardır. Kotra da Hay- Şişmanlık bütün yıl başa... sıkıntt ise de,verdiği zahmet yaz mevsiminde pek ziyade artar. Şişmanlara en fenâ tesir eden şey havadaki sıcaklığın art* masıdır. Bunun sebebini şöyi RINİ DOLAŞTIM! Pazarlarda, Malın Ucuzu Var, Fakat Malın iyisi de Bulunmalı! Altmış beş kilo ağırlığında, yani daha şişman sayılmayacak bir adam farzediniz. Bu adam günde vasati 25 kilogçam metro iş ve Günlerden çarşamba... Saha- hın çok erken bir saati... Sultan- _ahmet meydanından Akbıyığa inen düzlüğün biraz ilerisinde yol boyünca uzayıp giden pazar yeri, şimdiden dolu... Kıvırcık saçlı bir adam, avaz avaz bağırıyor: — Yedi buçuğa kiraz.. Otuza peynir!.. Böyle kiraz yedi buçu- ga... Böyle peynir otuza... Bir araba beygirinin yelesin- den Iîııl—kan yeşil renkli sinek- ler, kirazların üstünde köşe kap maca oynuyorlar, Satıcı, her haykırışta, bir avuç kiraz alrp ağzına atıyor. Topraklar, öyle kurak ki, iki kişi gezinecek olsa, hemen yer- den bir toz bulutu havalanıyor. Ucuzluğu gelip bu pazarlarda görmeli... ” Kuru sarmısakların kilosu yirmiye... En âlâ (!) Bur sa pirincinin kilosu 12,5 kuruşa, Semizotu, sarmısak, kabak, ade- ta para ile değil... Ver beş ku- Tüş kilosuna, al götür!.. Etrafıma bakıyorum: Burası adeta küçük bir çarşı... Yiyecek eşyası, tuhafiye eşyası, iğneden sürmeye kadar, ne aransa bulu- nacak!.. Kasap, elinde sineklik, Tan- rının hikmeti kızıl bir renk bağlayan etlerini, sineklerin, arıların hücumundan kurtarma- Za çalışıyor. Bayanlar arasında grup grup Bir bayan pazardan alışveriş yapıyor * Bürhan CAHIT ve o akşam Basibrin'e gelmeden doğruca Atik'e gitti. Korkuyordu. Ergüvan'ın ağır bir muamele- sinden çekiniyordu. Çiftlik muhafızlarından Koç Yiğit daha avluya girerken koş- tu. Her zamanki gibi hayvanı - nın dizginlerini tuttu ve ortaca- ki binek taşına götürdü. — Bey burada mı? — İçeride. , Erguvanı sormağa cesare* e- Cernedi. Taş merdivenlere doğru yü - xürken Koç Yiğit ilâve etti- — Bey yalnız. Erguvan ha - nım daha gelmedi. Şahin ferahlamıştı. Erguvanı görmeden önce babasıyla görü- şeceğine seviniyordu! Gülkadın onu Demir beyin Çalışma odasına götürdü. toplantılar: - Baklayı kaça aldın hemşi- re?.. — Altıdan on para aşağı ver- medi — Yine iyi almışsınız. De « mincek benden yedi buçuk is « tediler. — Kabaklar da pek taze imiş ayol.. bileydim, bir kilo daha alırdım... Kolları sıvalr bir adam, ku- — Baklayı kaça aldın hemşi- re ? rulmuş bir makine gibi, iki da- kikada bir bağırıyor: — Semizotu var, pazı var... Pazı var, pazı!.. Kendi pazılarını mı gösteri- yor, yoksa, küfedeki pazıları mr satıyor, pek belli değil. Bir küçük kabak satıcısı gör- B düm, şarkı söyler gibi kabak sa- | tıyordu: — Şöyle kabak, böyle kabak!. Gel kabağa!.. kabağıma gel!.. kabağıma gel!.. Yeldirmeli bir kadın, elinde bir kâğıt dolusu zeytin, gider- ken, tanıdıklarından birile kar- | şılaşmıştı, zeytin kâğıdını gös. tererek: — Kalamata diye aldım ama, dedi, artık günahı boynuna!.. Otuz beş dedi, otuz beş parça oldu. Ben de kalamata zeytini- ni öyle severim ki.. dayanama - dim aldım, — Durun bakayım, ben kala- matadan anlarım.. Çiftlik sahibi küçük bir ma - âi'“’d“ gîekleüne hartuç dol - luruyor! in'i görü D ımg:l di Şahin'i görünce gü ikanlı bu iyi lanıştan Cesaret alınıştı. çevî’î'm*.ıı. yıgınuh._ e:ini öptü. lemir beyi; ü hi n memişti. SYA iç değiş » Ergüvan hâdiselerden baba - sına bir şey açmamışa benziyor- du. Şahin — Basibrin'de yapılan parkın — açılma şenlikleri için patron tarafından davete me - mur edildiğini söyledi. Demir bey barıt ve iri saçma- larla dolu kutuları istif etmekle mesgul olarak onu dinliyordu. Dağ adamlarına — mahsus o kandırıcı, candan kahkahaları odayı kapladı: ğ — Basibrin hiç yoktan şehir oldu. Dizim Ma:din'de bile böy- le plânlı, esaplı parklar yok - tur. Turgut bey doğrusu yalnız ticaret yapmıyor,bu tarafları şen lendiriyor da! Demek onun için bir de ziyafet olacak... Hele ba- Lalım. Erg n yelsin, bir de ona soralım, O da bugünlerde Çarşamba pazarının zeytin tanesi, bir zeytin tanesi daha... Belli ki, kadıncağız malını methettiğine pişman — olmuştu. Hemen, satıcının yerini göster- di; — Nah, şuradan aldım.., Is- terseniz siz de bir kilo alın... Öteki dördüncü, beşinci zey- tinden sonra farkına vardı: — Azıcık acı mı ne?.. Ağzım zehir gibi oldu! Kasabın yanında, ihtiyar bir kadın gözüme ilişti. Bir çorba kâsesinin içine yarım kilo kadar kırmızı biber doldurmuş, kısık sesile koyununa söyler gibi mr- rıldanıyordu: — Arnavut şekeri! Arnavut şekeri!. Yanına sokuldum: — Burada kaç kürüşlük biber satarsın? Kadıncağız beni vergi memu- ru mu sandı, ne oldu, yüzünün rengi birdenbire değişti: — Elli kuruşluk biber alırım. Otuz kuruşluk ya satarım, ya satmam... —Otuz kı luk biberden — On kuruş ya kalır, ya kal. maz! — Nerede oturursun? — Kocamustafapaşada!,. Sa- bahleyin erkenden kalktım, el- Ji kuruşluk biber alıp yola çık « tım, Âz yer değil ki evlâdım... — Kocamustafapaşada pazar yok mu? — Var! Perşembe günleri kus rulur, Çarşambaları buradayım, perşembeleri de orada... Arasıra, cumartesi günleri Beşiktaş pazarına da giderim. Ne yaparsın? Ekmek parası lâ zım.. Bir oğlum vardı, muharc- beye gitti. Son mektubunu Şam - dan aldım. Ondan sonra da... Sustu, Gözleri dolu dolu ol- muştu, — Çocuğunun adı ne idi? — Ali... Acap aransa bulunur mu ki?.. Sağ olduğunu bilsem gam yemiyeceğim. Pembe Nineyi nıesafe rekorları kı:mak hevesi- - düştü. Gün doğarken sürüp atmı gidiyor. Bakın, akşam ol- du, hâlâ mey ..nda yok. Demir bey henüz lâkırdısını bitirmemişti ki avluda nal sesle- ri ve tatlı tatlı kişnemeler du - yuldu. Demir beyin yüzü güldü: — Hah, geldi. Şahin o kadar ürkmüştü ki sapsarı oldu. Demir bey: — Geceleri de sabaha kadar okuyor galiba. Kaç gecedir ışık söndürdüğü yok. Demek Tür - gut bey Basibrin'de bir de park yaptı ha! Nasıl oldu bari? — Güzel. Orası için bir ihti - yaçtı. Su tesisatı yapıldıktan olmadı. KA ö Her ân Erguvan'ın ayak ses- lerini işitmek heyecanını geçi - ren Şahin, dakikaların geçişine rağmen onun görünmeyisini de merak etmeğe başlamıştı. Vakıt ilerliyordu. Demir be - yin dereden tepeden açtığı ba - hıslar tükenmişti. Ellerini çırp- tr. uzaktan görünüşü dının adı — pazarda herkes se- viyor. Esnaf, aralarında ona yardım ediyorlar. Yanmdaki kasap bile: — Benim yerimde oturur! Varsın otursun, diyor. Kazandı- ği ne ki, belediye parası versin? Çarşamba pazarında, her şey ucuz... Fakat bu ucuzluk, malın tinsini garanti etmiyor. Belediyenin pazar yerlerile biraz daha yakından meşgul ol- ması, pazarda gelici geçici adamlar olmaması- na dikkat etmesi gerektir. Çünkü arasıra bir takım hile- kârlar da esnaf arasına karışa- rak halkı aldatıyorlar. Pazarların dükkânlarda satı- lamayan malların yayıldığı yer- lJer olmaktan çıkması lâzımdır. O zaman, halk aldanmıyacağı- nı bilerek, içine şüphe girmeden bütün ihtiyaçlarını pazarlardan tedarik edecektir. — RÖPORTAJCI Arnavut şekeri satan şehit anası Bayan Pembe mal satanların | darpaşaya götürülmüşstür. * Unkapanında Tekirdağı is- kelesinde motordan yük çıkaran yaralanmıştır. * On yaşında İbrahim adlı bir çocuk Fındıklıda ayağı ka - yarak düşmüştür. Omuzunda ta sıdığı camlar kırılmış, bacağın - dan ağır sürette yaralanmıstır. Mihal zehirleniyordu Üsküdarda Nuh kuyusunda oturan Mihal yolda bir şişe kon yak bularak odasına götürmüş- tür. Orada üstüste iki fincan do- lusu konyak içen Mihal biraz sonra büyük acılar içinde kıv - ranmağa ve inlemeğe başlamış- tır, Bu iniltileri duyan komşular hemen polise baş vurmuşlardır. Zeynep Kâmil hastahanesine kaldırılan Mihal muayene edile- rek konyak diye içtiği şeyin ke- zap olduğu anlaşılmıştır. * Beyoğlunda Çiçekçi soka- gında oturan İstelyo ile Nedim ev kirası vermek meselesinden kavga - etmişlerdir. İstelyo bir muşta ile Nedimin suratına vu- rarak gözünü patlatmıştır. Ne- dim hastahaneye kaldırılmış İs telyo adliyeye verilmiştir. * Kalyoncuda Enver paşa hanı aralığındaki kâğıtlar ya - nan bir sigara atılarak tutuş - mus ve derhal söndürülmüstür. * Tophanede Seyrisefain bah çesinde oynamakta olan kahve- ci Tahirin ceketini çalarak kah- veci Hamdiye satan sabıkalı Hatip Mustafa — yakalanmıştır. Ccket atmarık aahibine veril - miştir. * Galatada Balkanik otelin - de yatan amele Hilmi sarhoş o- larak odasında yatarken - elin - deki sigaradan yorgan - tutuş- muş ise de söndürülmüştür. * Dün saat 14 buçukta Kan- tarcılarda eski karakol sokağın daki 15 sayılı boş ardiyenin üs- tünde yatan amele Hüseyin Ta rasada ateş yakarken çuval ve hasır parçaları tutuşmuşsa da söndürülmüştür. * Sirkecide Faniyi dövdüğü iddia edilen Ali yakalanmıştır. * Evvelki gece Hasköyde Dervişin kapısını kırarak içeri- ye giren Edirnekapılı Niyazi; bir çuvala doldurduğu esyayı çalıp kaçarken bekçi tarafından görülmüştür. Niyazi çuvalı bı- rakarak kaçmak istemiş ise de biraz sonra bekçi tarafından ya kalanmıstır. Yapılan soruştur- mada daha bir kaç hırsızlıkları olduğu anlaşılarak tahkikat de- rinleştirilmişti. | torinin bin beş yüzü bedenin gt hamal Sabri düşmüş, başından | bilmek içindi! yaparsa ona iki bin kalori ve recek yemek İâsımdır. Bu ka ka- ğını muhafara adamın gördü etmek, beş yüzi ğü işi meydana getire- Bu adamın yediği ye- mekler tam iki bin kalori bedenin ağırlığı maz, Fakat dışardaki muhitin sicaklığı artınca, o adamın sarfedeceği kalori sayısı iki yüz daha az olur. Yemekle- rini o nisbette azaltmazsa sarfedeme- diği kaloriler yağ balinde kalırlar. Günde iki yüz kalori yine günde yir- mi bir buçuk gram, ayda 564 gram, bir yalda 7 kilo 85 gram yağ eder. Fa- kat yağ insanın bedeninde yerleşince yanı #ıra biraz da su getireceğinden bu sayı bir yılda on kiloyu bulur. Şu söylediğim sayılar onları okür- ken sizi biraz sıkmış olsalar bile, i sâanın yaz mevsiminde şişmanlaması ne kadar kolay olduğunu öğretirler. Şişmanlığın yaz mevsiminde asil fena tarafr şudur: Derinin altındaki yağ tahakası kalorilerin kaybolması na, yani bedenin zayıflamasma engel olur. Bir zayıf adam sıcak mevsimde kendi ğından bir kasnını havae ya verer di kendine zayıfladığı halde, şişman adam bumu yapamaz. Kendi derisinin altındaki y kasının içinde havaya kâr mış gibi kalır. Buram buram terler, t eritemez. Bundan dolayı sişmanların yaz mevsiminde serin bir yer aramaları Vâzımdır. Serin verler de en çok dağ- lar arasında bulunur, Şu kadar ki, şişmanlık insana kırkından, ellisinden sonra geldiği ve o vakit çok defa yö- dd be yerulmüş bulunacağı için şişe man adamın birdenbire yükstk dage hk bir yere gitmesi de olamaz. İlki beş, altı vüz, nihayet bin metre yüke sekliğinde bir yere giderek orada bir az serinleme.', hem de yüreğini yük- sek iklime alıştırması iyi olur. ” f Öranler 1 © daha yükseklere, yüksek yerlere giderek daha ziyade serinler ve yokusş yukarı yürümeğ de alrşarak yağını eritmeğe çalışır. Dağlık yerleri bulamıyan yahut ©- ralara gidemiyen şismanlar da denit kenarmın serinliğinden fayda bulu lar: fakat gerin bir deniz kenarı bul- mak şartile, İstanbulda Boğazm Ka- radeniz ağzına bakan köyleri gibi. Lokman Hekim MÜDERRİS K. KÖMÜRCİYAN Mekteb, banka, şirket ve kütüp- hanelere mahsus asri kitaplar : Yeni harflerle - Tenzili bedeli K. Ameli ve tatbiki kambiyo 35 Yeni muhasebe usulü 122,$ Ticari malümat ve bankacılık 105 İktisad ilmi 87.5 İhtisas muhasebeleri 175 (Şirket, sanayi, ziraat ve ban« ka) ticari ve mali hesab 70 Lügarıtma cetvelleri (yeni rakamlarla). 56 Başlıca satış yeri: İkbal kütüphanesi 3612) Gülkadın girdi: — Erguvan gelmedi mi? — Geldi efendim. — Nerede? — Biraz rahatsız söyledi, odasına çıktı. Demir bey bir ân durdu. Son- olduğunu |ra kalın kaşları kalktı: | , — Şahin beyin geldiğini ha - ber veriniz, Gülkadın durdu: — Geldiği zaman söyledim e- fendim. Demir beyin kasları genc in- di: — Peki git! Sonra Şahine döndü: — Mühim bir rahatsızlığı ol- masa doğru — yanımıza gelirdi. Bir görevim, bir iki dakika bek- ler misiniz? Sahin yerlere <adar eğildi. Demir bey ağır bir top ara bası gibi odaden çıktı Fahin isi ankı vatı. Ergüuvan onu görmek istemiyordu. Fakat b_abasmm vanında acıkçı bu fik rini söylemekten çekiniyordu. Şimdi Nadyaya — karşı zayıf davranışına kızıyordu. Erguvan bu dargınlıkta haklıydı. Daha işanlılık — hayatlarının hemen aşlangıcında bir kadın yüzün- den aralarından bir bulut geç - mesini genç kız elbette hoş gör- miyecekti. Şahin şimdi inanışlı bir neda- metle o gündenberi gelip Ergu- vanla barışmak istemediğine kı- zıyordu. Erguvan gibi çöllerde değil, medeniyetler içinde bile eşi bu- lunmaz bir mahlüku incitmek, hem de başkasına ait, arzusu, maksadı belirsiz bir kadın uğru- na kaybetmek ne sersemlikti. Dakikalar geçiyor, Demir bey de görünmüyordu. Acaba Erguvan, — babasına, her seyi anlatıyor muydu? Bu, pek acı ve belki de tehli- keli bir sey olurdu. Şahin, simdi ayağı ile kapana düşmüş bir av gibi heyecandan oğulmak üzereydi ki ayak ses- ieri belirdi. Kapı açıldı. Demir bey ve Erguvan beraber görün- düler, Genç kızım yüzünde aşikâr bir sıkmtı görünüyordu. Demir bey gülümsemeğe $ ltışarak: — Yorgunluk, başka bir şeX/ değil, dedi. İnsan günde on it“ saat hayvanla — gezerse sağlam tarafı kalır mı? Buna değme $t variler dayanmaz. Şahin ayağa kalkmıştı. Demir bey, onları yalnız Di * rakmak arzusuyla, Şahin'e: , . — Sen şu davet mcsc[csl"; Erguvan'a anlatıncıya kada ben gelirim. Yarın bir av Va" S- fişekleri hazırlayayım. Şahin önüne bakıyordu. Erguvan — sert hareketli pencerenin önündeki koltuğa turdü. ÇA Şahin ayakta kalmıştı. Bir ıı;ir adım attı. Durdu. Kırık, ezik sesle: y — Davete ve affımı ricaya geldim, dedi, yragieTE B Ve onun cevap vermesini bek lemeden devam etti: — Beni o kadar ki kaç gündür bu cesarcti terle dimde bulamıyordum. Pa nun daveti bana vîî;kâi y vl"ı

Bu sayıdan diğer sayfalar: