14 Temmuz 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

14 Temmuz 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ME 7 98$ 5 >» OR | | © Çek İyi Seviyorum A istanbul Atletizm Sayıyorum birincilikleri Dünkü ilk müsabakalarda iki Türkiye rekoru kırıldı Dünkü Fstanbul atletizm birincilikleri müsabakalarından bir görünüş » Taksim stadında İstanbul at- am n birineiliklerinin ilk müsaba- dı, Bir cumartesi günü asına gelebile « cek kadar seyi İlk günün teknik sonuçlarını aş8- z metrenin iki seri üzerine seç” leri yapıldı. Birinci seride birin eiliği 11.8 saniye ile Raif, ikinciliği saniye ile Müfahham, üçüncülüğü saniye ile Halük aldı. İkinci seride birincilik 11,4 saniye ile Hil - mide, ikincilik 118 saniye ile Naci - de üçüncülük te 1LB saniye ile Se- mihte kaldı Bu mesalenin finali bugün yapı - lacaktır. nia devirdiğinden diskalifiye e Melik 18.04 saniye İle birinci ol İç adım müsabakası final 13.13 metre atla İstanbul bi n Melih ikincisi oldu 1500 metre finali hayli k Teoharidiş Y iliği 4 dak niye 8 de $ dakika 20 sa la Recep ikinci, 4 dakika 2/10 Ja Maksyt üçün: Sait dö ü oldula Dink (Yunan-usulüy müsabakasrn- da Naili 4046 metre” kırarak © yeni Türkiye rekoru yaptı ve birindiliği aldı. İkinci Veysi 35.22; üçüncü İz - 30.30 metre, 200 metrenin seçmeleri yapıldı. Birinci seride Raif 24.7 metre ih nci, Fikret 248 metre ile ikin, Müt ye ile üçüncü oldu ol, 1 metre atla « canlı Yüksek atlama müsabakalarında güncü oldu. se kine T cülüğü Cemal kazandılar. 10000 metre yarışta İstanbe! 11 saniye 4/10, üçüncülü 39 dakika 39 san 4x400 bayrak yarışını yan Mün Besim Cemalden | yapılmış ray takımı 3 deki ği Naci, ikin | ka 51 sa üçüncülüğü Hilmi al. | lar. 400 metre seçmeler meali imde sporcuları - | sacası onları k verildi. Bul lan elçimiz Suphi Tanrt- | min olar erimize çok doğru bir | mize döndük Kısacası dedi ki anızı İsterim. Ancak kazan nek sporun icaplarından isteriz ki, nsak da h de iyi oyun gösterelim, Turkler futbolü biliyorlar dedirte - lim. İkinci bir noktada, ım. Sizler, çok eski bir cuklarısınız. ırttık ve artık yapı le ki k maç saatine kadar şölen kım şek inacağımı. öğütte TArkası vat) Sadun G. SAVCI “Kazanı k, ka kaz dürüst ola - milletin ço Nezaketinizle, terbiye - nizle, dür Bünüzle de böyle ol- duğunu göstermeli, maçı kazanma - » Evvel kalpleri kazanmalışın; Elçimizin, kısaltarak yazdığı ocuklar can kulağile di : akdirle söylemek lâzım - ertesi gün harfi harfine tat- Yunanlılarla Üçüncü Maçımız Maçta futbolcilerimizin bir çok p görmiyen hakeme tek bir $ razda bulunmamaları, sek sık kendi lerini ayaklarındam, kollarından ts tap her türlü hareketten meneden lara hiç bir söz söyleme - ere düşe Tİ kaldırm. anya seyircilerini, istisnasız. bi yaptı. Biz bu hali gör ireilerinin alkış sevincimizden yanlış yapmıştır Bugün Yunanlılar Taksim stad - yormunda son m enerbahçe » Gulatasaray, Beşiktaş Güneş klüp - leri futbolcülerinden müteşekkil bir karışık takımımızla yapacaklar Dünkü nüshamızda da yazdığımız gibi takımımız iyi bir tarzda teşkil edildiği takdirde Atina karışık takı. mını iki üç sayı farkla yenmemiz bek lenebilirse de Faruğun oyniyamı cak derecede sakat olduğu ve dünkü gazetelerde mıntakanm bildiriği ile çağırılan oyuncular arasında Münev verin davet edilmeyişi bu zannımızı biraz zaiflatacık mahiyettedir. Zira, şen ödevi bir defa daha hatırlattık, | çok korkarız ki, iki maçta olduğu gi İki saat kadar kaldığımız ve her | bi bu defa da yine son dakikada ge birile ayrı ayrı görüştüğümüz fut - | lişi güzel bir takım tertip ederek yen boleüilere, Romanya (gazetelerinin | mek ihtimalimiz fazla olan Yunan Türk fiy bir eğlence olduğu | karışık takımına mağlüp olmıyalım. hakkındaki yazılarını hatırlattık. Kı larına deli oluyorduk. o Maç sabahı futbolcülerimizi Yise - de ziyaret ettik. Fenerbahçe antrenğ rü Mister Elyotla da görüşerek ta kımı yaptık. Çocuklara üstlerine dü Yarınki takım, bize kalırsa, şu şe. İ İ sursuz bir Çalışıyorum! — Seviyorum, sayıyorum, çalışıyo. rumi Baktım: On üç, on dört yaşlarında, kısa pantalonlu, sarışın bir çocuk. Gülüm- siyen gözlerini bana dikmiş; öyle ku- hazır Ol!” vaziyetinde duruyor ki, fiyaka düşkünü Alman küçük zabitleri bile en ufak bir hata sını bulamazlar. — Merhaba y Dedim ama b: , sayıyo- rum, çalışıyorum” dan da bir mana çıkaramadım. Yürüdüm. Dik bir taş merdivenin başında kr. #2 pantalonlu iki çocuk ateşli ateşli konuşuyorlardı. Beni görünce bir gö- zün biribirinden açılan iki kapağı ibi ayrıldılar ve derhal hazır ol vazi- yetine girerek bir ağızdan bağrıştılar : — Seviyorum, sayıyorum, çalışıyo. rum! Şaşkın şaşkın bir merhaba da bun- lara savurdum. Fakat bu sefer sor- dum: — Kuzum neler söylüyorsunuz? Bu “Seviyorum, sayıyorum, çalışıyo- rum” dan maksadınız ne? Az kalsın “Benimle alay mı ediyor- uz?” da diyiverecektim. İyi ki de memişim. Zira birinin ağızından aldı- ğım cevap şu oldu; — Size selim verdik. Biz böyle se- lim veririz Ve di i büyük bir nezaketle ilâ | etti Dostumuz, direktörü mü gör - sundadırlar? — Evet çocuğum. — Dostumuz, lütfen ederler mi? takip İ Temiz bir tahta merdivenden ter- temiz bir binanın birinci katına çık- tik. Bir saniye sonra “Çocukları Ko- | ruma Yurdu” nun Direktörü Doktor Krm Zafer'in koltuğa yerleşmiş & gösterdiği lunuyordum. Onu, bir an, süzdüm: Zayıflamıştı — Çok çalışıyorsun galiba... — Çok? Zannetmem. Fakat çalış- tığıma emin olabilirsin. m betim eski bir dostumdu. — Birader... - dedira < söni kâybef- tik. İrini buluncrya kadar akla karayı seçtim. Bereket versin Doktor Fah- rettin Kerime. Eğer o senin böyle bir kurumda çalıştığını söylememiş ol saydı kim bilir daha ne zamana kadar görüşemiyecektik. Ve cevap vermesine meydan brrak- madan dayandım; — Çocukların selâm tarzını sen mi teshit ettin? — Evet — Bu biraz tanaf gelmiyor mu s8- na? Çok inandığı bir tezi müdafaaya mecbur kalan adamların atılganlığile: — Hayır... - dedi - hiçbir tahafbk göremiyorum ben. Bilâkis bunun çok geniş psikolojik kıymetleri vardır. —ın — Çocuklarım sana ne dediler? Ev- velâ “seviyorum!” dediler değil mi? Azizim bir haydut çocuğun ağzımdan | | kaçlarından yakalarını birez birer kur Futbol heyeti Münev veri çağırmamakla “seviyorum” kelimesinin çıkması €€* miyetin bir iyi unsur ve memleketin bir temiz vatandaş kazanmasının ilk rhalesidir. Bunlar, ve bu kurumda <eğin bütün yavrular yaban Of olarının, asfaltların, esrar duman- larile dolu bodrumların körülük Kıs tarıp topladığım birtakım bahtsızlar- dır ki, gördüklerine ve duyduklarına bir mana verebildikleri gün hayvanla insanı biribirinden ayırt eden üç mü- bim temayülden fersahlarca uzaklaf- mış bulunuyorlardı. Yani: | 1 — Sevemiyorlardı. Camiye kadınına, erkeğine, gencine, ibtİY ———— —— kilde olmalıdır. A Yaşar Reşat Esat M. Reşat Niyazi Mübevver Rasih Şeref Fikret Bu takımda da Güneşten Red ğırılmamıştır. Bu mevki için Ro - manyadaki tnaçta da tam formunde olduğu görülen bu oyuncudan istifa de edilmemesinin takım için büyük bir ziyan olduğu âşikârdır. Biz bu takımda ısrar ediyoruz. MU nevver ve Reşattan her halde istifa- de edilmelidir. Fakat futbol heyeti fikrinde ısrar ederse, çağırılan oyun sularla da İyi bir takım yapmak ka- bildir. Hiç olmazsa futbol heyetin - den böyle iyi bir takım yapı di iler ve Fikreti merkez mühacim, Lüt fiyi sol açık, Rasihi müdafi, Esadı (Bedii) Lütfi kaleci oynatmak bilgisizliğine düş - İ memesini dileriz, N ; » ma diş biliyorlardı. Yukarda) Şimdi bir haysiyet divanına reislik yapan eski kal- dırım hırsızı Hakkı, (Ortada) Eski esrar kaçakçısı ve esrarkeş, şimdi terbiyeli bir mektep talebesi olan Ali (Aşağıda) Meraştan o Bursaya kadar yaya gelen eski dilenci ve yeni riyaziyeci on bir yaşında Cuma. Yırtıcı kuşlardan farksızlaşmışlardı. İster merhamet halinde olsun, ister şefkat, muhabbet ve aşk halinde olsun sevgi bunlara tamamen meçhuldü. 2 — Ormanlarda, kar veya çamur içinde, ve yahut ta şehirlerin asfalt kaldırımlarında sürünüp duruyorlardı. Herkesten hakaret görmeğe alıştırıl- smışlardı. 3 — Çalışmak... Bu bütün bütün meçbulleriydi. Gözlerini hayata aç * tıkları gün, yanlarında bulundukları insanların yaşamak için çaldıklarını, öldürdüklerini, şehirlerde karmanya. lacılık ve dağlarda haydutluk ettikle rini görmüşlerdi. Ve büyüdükleri za man için minimini kafalarında besle. dikleri parlak hayal ya birinci sınıf bir karmanyolacı, yankesici olmak ve- ya usta bir esrar kaçakçısı olarak ye- tişmekti. Faraza, seni kapıma kadar getiren Ali meşhur serseri Çıntır'ın yanında üç sene beraber dolaşmış bit esrark Bu. sırada kapı vurulmuştu. Ba » ğırdı — Gir yavrum. Devrik yakalı ve çok temiz bir be yaz gömlek giymiş, bir gösü biraz şa $i, büyücek bir çocuk karşımızda boy gösterdi: — Seviyorum, sayıyorum, çalışıyo» rum! Doktor gülümsedi: — Evet azizim. Doğru söylüyor. Seviyor, sayıyor ve çalışıyor. Sana takdim edeyim. Bu bizim haysiyet di- yanımızın reisidir, Ve ona döndü: — Anlat bakalım Hakkı... - deği Sen buraya gelmezden evvel ne idin? Çocuğun yüzü birdenbire kıpkır. sızı kesildi. Kim bilir içinde ne fır. analar koparan bir utangaçlıkla; — Ben... .Be bebe ben - diye ke- keledi « ben kaldırımcı idim. — Yani? sokaklarda m dolaşırdın? — Evet... di. könlardan aşırrıdım. Hayretle sözünü kestim, — Ne? Hırsız mı idin? — Evet. — Ne yapardın çaldığın şeyleri? — Bir başka dükkâncrya getirir sa- tardım. Sonra ondan bir şey aşırır - dım, bu sefer de malını bir gün evvel aşırdığım dükkâncıya gider, pazarlık eder, okuturdum. — Demek dükkâncılar hiç sormi dan kendilerine getirilen hırsızlık mallarını alırlar, — Belki almıye" tar da vardır. Fa- kat ben kime getirdimse sattım, — Şimdi ne yapıyorsun? — Kunduracılık yapıyorum. Direktör müdahale etti: — Peki neye geldin yanıma? iniz hesap mesele sini halletti de size göstermek istiyor. Bugün nöbetçi ben olduğum için mü- saade edip etmiyeceğinizi anlamak istedim, — Gelsin. Bir dakika sonra gözlerinde 26- k şimşeklenen küçük bir çocuğun kendisine verilen hesap meselelerini ne büyük bir kolaylıkla ve doğru olar rak hallettiğini görüyordum. Bize gülümsiyerek macerasmı da anlattı: “Babâs ölmüş, amcası onu Meraş- tan Bursaya kadar köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir dilendirerek ulaş- tırmış. Herif topladığı paraları birik- tirip biriktirip altn satin alıyor ve be- lindeki kemere koyuyor, zavallı kü çükCuma'ya iki günde bir, bir yüz İ paralık veriyor (Yukarda) Eskiden kasa hırsız- lığı yapan Ibrahim. (Aşağıda) İstanbulun en tanın. mış yankesicisi Medet “Ekmek al, karnını doyur ölürsün ha!” diyormuş, Ve miş, miş, mişleri ile öyle uzun ve aci bir m “ra anlattı ki gözyaş- larımı güç tuttum. Ne zeki bir çocuktu Rabbim! Cem, tarh, zarp ve taksim ameliyelerinin dördünü birden yarım saatte öğrete bilmişler, Direktör kendilerine zaman yine, ikisi birden — Seviyorum, sayıyorum, çalışıyo rum! Dediler Ve bu sefer, sevgisizliğin aersını, sayılmamanın azabını ve çalışmama- nın zevkini tatmış olan bu iki yavru- nun ağzından çıkan vu Üç kelime, ba- na, kötü bir isyanı yenen bir cemiye- Zaler havası gibi geldi Nizamettin NAZİF izin verdiği

Bu sayıdan diğer sayfalar: