23 Ağustos 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

23 Ağustos 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mem in bisiklet sporunda çok önemli bir yer tutan Muhafız gü- © bisikletçilerinin de Güneş kulübü tarafından tertip edilen ulusal yarışına iştirak edeceklerini memnuniyetle haber aldık. Bu mü- Msebetle, Muhafız gücü bisikletçilerinin takım halinde dün aldırdı - IX resimlerini dercediyoruz. AVRUPA KÜREK ŞAMPIYONASI Glandaz Macarlar 1935 mevsimi Avrupa kürek şam- öğlen ğu finalleri ayın on sekizinde maş Je sonra Berlin civarında Grü- gölünde yap © müsabakadaki gibi “sekizlik, İyi en merak ve heyecanla seyred: iri, makla. beraber bütün yarışlar heç ifinden güzel olmuştur. Hemen top, Yarışta, © yarışın galibi ancak metrelerde meydana çıkmıştır. Ay arışların sonuçlarına pa şampiyonları şöyle taayyün eiiytir i si pötlük: Almanya Skil encisiz ikilik: Macaristan ii (tek çifte): Lehistan silik: Iealya İmencisiz dörtlük: İsviçre Sit (üc çifte) : Lehistan Sekirlik: Macaristan «, vistan ve Macaristan ikişer şam Pion k almakla beraber (sekizlik) için iki puvan verildiğinden Av kürek şampiyonasında | veril - mutat olan Glandar kupasını Yar Yapa Mek üst üste Mk i Ken kazanmıştır, Macaristan onuncusile, dört defa payı almış olmaktadır. hu yer 2000 metre Üzerine ve » değ, bi kalabalık önünde ( yapılmış rd Ç ulus iştirak etmiştir. Yarış. İri Almanya iç işler bakanı doktor tak den başka kor diplomatik bir- $, Sefirler tarafından temsil edilmiş iYrupA gampiyonamnda alinan tek puouçları aşağıya yazıyoruz. örtlük 7 dakika 21 saniyede Yugos- İg 3; Beşinci : 7 dakika 22 saniye Macaristan — Altıner: 7 daki- vi Bniye 8/10 Danimarkk giüyor ki, birinci, ikinci, üçün- * irine çok yakım ve birer sahis Jarki sislerdir. dakika 55 saniye 4/10da — Ikinci 5 dakika 0 sani da Almanya — Uçüncü:8 Döpgi0 saniye 1/10 da Avusturya İp lüncü: 8 dakika 20 saniye 2/10 2 — Beşinci: 8 dakika 28 sa- iş Holanda te) dakika 54 saniyede Le - 477 İkinci: 7 dakika 57 saniye. 91 — Usüncü: 8 dakika 5 sa- İş 410 da Avusturya — Dördün - n ika 8 saniye 5/10 da Alman da yici: 8 dakika 12 1 tani Fransa — Altıncı: Hari 1/10 da İtalya *7 dakika 47 saniye 9/10 da İkinci: 7 dakika 50 saniye İmanya — Uçüncü: 7 da - in, hiye 1/10 da Lehistan — aş“: 8 dakika 1 saniye 7/10 da © Beşinci: 8 dakika 21 sani- — göre yeni | Kupasını Kazandılar ye 2/10 da Macaristan Altıncı : 8 dakika 39 saniye 9/10 da Ispanya Dümencisiz dörtlük İ Birinci: 6 dakika 34 saniye 9/10 da Isviçre — İkinci: 6 dakika 41 sani- İ ye 3/10 da Avusturya — Üçüncü: 6 İ dakika 41 saniye 4/10da İtalya — Dördüncü: 6 dakika #1 saniye 5/10 da Almanya — Beşinci dakika 6 saniye 7/10 da Belçika Skif (iki çifte) Birinci: 6 dakika 56 saniye 7/10'da Lehistan — Ikinci: 6 dakika $7 sani İ ye 7/10 da Almanya — Üçüncü: 7 dakika | saniyede Fransa — Dördün cü: 7 dakika 13 saniye 5/10 da Ma- caristan — Beşinci: 7 dakika 21 sa - niye 9/10 Çekoslovakya — Altıner: 7 dakika 38 saniye 6/10 da Yugoslav ya, Sekizlik Birinci: 6 dakika 9 saniye 2/10 da Macaristan — Ikinci: 6 dakika 10 sa niye 8/10 da Fransa — Üçüncü: 5 (dakika 13 saniye 2/10 — nördüneli: ö dakika 14 saniye 2/10 da Alma ya — Beşinci 6 dakika “22 saniye 8/10 da Italya — Altıncı: 6 dakika 23 saniye 2/10 da Danimarka Yarışları girenler Eğer yarışlara girenlerden yalnız birincilik alanlara puvan verilmiye » rek şampiyonluk umumi bir taenile tabi tutulsaydr Avrupa kürek şampi- yonası şöyle bir netice verirdi: I — Almanya: Bir birincilik, üç ikincilik, üç dördüncülük 2 — Macaristan: Iki birincilik, bir dördüncülük, iki beşincilik 3 — Italya: Bir ikincilik, iki üçün. cülük;, bir dördünçülük, bir beşinci - İ Bk, bir alemcelıde 4 — Lehistan Eki birincilik, bir ü- çüncülük, bir beşincilik 5 — Fransa: Bir ikincilik, iki ü - güncülük, bir dördüncülük, bir beşin- cilik 5 — İsviçre: Bir birincilik, iki ikin cilik 7 — Avustur; üçüncülük 8 — Yugoslavya: Bir dördüncü - lük, bir altınerlik 9, 10 — Belçika ve Çekoslovakya: Birer beşincilik 11 — Dan Bir ikincilik, iki arka: Iki altencilık 12, 15 — İspanya ve Holanda: Bi- rer altıncılık Ulusal savga yarışçıları çağrılıyor Güneş kulübü başkanlığından: Kulübümüz tarafından 30 ağus - tos utku bayramında tertip edilen ulusal savga bisiklet yarışma gire - cek bisikletçilerin yarı yollarımı öğ - renmek ve görmek üzere 25 ağustos pazar sabahı saat yedi buçukta kulü bümüzün Sıraservilerdeki lokalinde yarış tertip heyetinden Bay Hayda ra başvurmaları rica olunur, TAN KÜLTÜR i Hegel'in San'at Hakkın- da Düşüncesi Sı İnsanım hedefi, tabiatinin kanunu durmadan gelişmek, durmadan son- İ suzluğa yürümektir. İnsan, yaşamak için, kendi varlığının unsurları ile kudretleri arasındaki karşıtlığı kal dırmak, onları denkleştirmek zorun- dadır. Maddi hayat zaten zrt kuv- vetler arasında bir boğuşmadır; ya- syan mahlük bu mücadele ile, bu mücadelede kazanacağı zaferle ancak kendisini devam ettirir. İnsanın mad- di hayatında olduğu gibi manevi has | yatında da bu kavga, bu mücadele devam ediyor, ve tedrici bir kürtu- luş hi t şeklinde kendini göste- riyo: insanım Bem dünya ile, le ahenk halinde bulun- mak için rasladığı engelleri yenme- si, sınırları aşması, bütün karşıtlığı ortadan kaldırıp - İcnalığı ve ıstırabı boğmasıdır. Gerçel hayatta bu kar- şıtlığı insan, maddi ihtiyaçlarının tat- mini ile yok etmek çarelerini arar. | Yardımına endüstri ve faydalı san- atları çağırır. Lâkin bu suretle y e) nız mahdut, izafi ve geçici hazlar el de etmiş olur. Tabiatın kanunlarını kendisine kâinatın vaadeden ilimde daha asil bir haz bu- lur. İçtimai hayat ise faaliyetine başka bir saha açar. Bu hayatta, te- lâkkilerini gerçekleştirmek | ateşile yanar, hakka doğru yürür, ve kemi- sinde taşıdığı adalet idealini takip | eder, Fakat insanın saadeti burada da tam değildir, kaşısında hudutlar, ve aşamıyacağı engeller vardır. Fi- | kirlerini o tamamiyle varlaştırmağa | muvaffak olamaz, ruhunun tahayyül ettiği ve arkasından içini çektiği ide- ale varamaz. ! Fakat içinde tenakuzlarm silindi. | Zi, ahengin gerçelendiği mıntakâya | ruhu çağıran büyük bir yol insanın | önünde açılıyor: San'at! . Bütün realite evrensel ruhtadır. | Bu ruh daimi bir oluş halindedir, ve | her şeyde görünür. kendisini gerçekleş n hiçbir faaliyete mute değildir. Sadeçe ruh olduğu gerçekleşir, ve kendi varlığının zâ- ruretini kendinde taşır. Daimi bir oluş halinde olan evrensel ruh, cansız maddeden nebatlara ve hayvanlara kadar, tabii şeylerde gayrişvuri ola- | rak kendini gösterir; insanda kendi kendini idrak eder. > Evvelâ münferid ve insanların sub- j şuurunda; sonra cemiyetin ob- şuurunda kendini göstermek suretile yaratısına devam eder; niha- yet insanlığın mutls şuurunda gö- rünür, Kâinatta ne vir evrensel cuhun, ve kemale — yani yaratıcı hayatının mutlak şuuruna — doğru şürekli yükselişinin ifadesi San'at, mutlak ruhun gelişimi için de, bir merhaleden başka bir şey de- Zildir. San'at, o külli ruhun madde içinde görünüşünden ibarettir. San- at eserlerinde bütün karşrtirk, bütün rispetsizlik silinir, ruh ale maddenin abengi teessür eder, , Demek san'at gayesi, namüten: hiyi, külli ruhu, mahsus şekiller için- de göstermek oluyor, bulmağı ve | sırlarını açmağı —. San'atın gayesi yalnız budur. Fa- kat birçok filozoflar sân'ata ahlâki bir gaye göstermişler ve ayrı iki di. ni biribirine karıştırmışlardır. San'atın, karakter üzerindeki müspet tesir İsir olunamaz, San'at, tema. yülleri ve ihtirasları tır, göz leri hasbi olarak idrake iki şünçeleri ve hisleri bir ideale bağlı yarak yükseltir. San ata her zamar, güzlü bir medeniyet vasıtası olarak bakılmıştır. Ve şüphesiz halkın ilk öğretmenlerinden biri de san'attr. Fakat san'ata ahlâki bir gaye veren filozofların hatası, san'atın ahlâki heticesi ile hakiki gayesini biribirleri ne karıştırmaları olmuştur. Her ne- kadar ahlâki duyguyu yaralamamai gtrekse d sanatın hitap ettiği | rak beti SUEL PSiKOLOJI:4 UÇMAN Geçen yazımızda gerek süel, gerek tecimel havacılıkta başarıtın (mu- vaffakıyetin) en büyük âmilini uç manların ruhi kabiliyetinde aramak lâzımgelir demiştik lunması gereken istidatlar nelerdir? Bunların vatlığı hangi usullerle an- aşılır? İşte bugün, bu sorulara cevap | vermeğe çalışacağız. Toprak üstünden yukarda, arzın genişliği, boşluğun cazibesi ile başı dönmiyen ve bütün bunlar karşısında daracık bir makine ve hemen duracak hissini veren bir motöre rağmen güvenini kaybetmi- yen, ayni zamanda ve havadan gelecek tehlikelere kar. şı dalma uyanık ve bu tehlikeleri ör. lemesini bilen uçmanda istenilen bü- tün vasıflar var demektir. Şu halde uçman: i — “Hava tutması, na karşı da- yarıklı, 2 — Soğukkanlı, 3 — Dikkatli, 4 — Yerinde ve süratle “aksülâ- mel,,de bulunmağa muktedir olmak mecburiyetindedir Sun'i bir şekilde biribirinden ayır- dığımız bu vasıflar, bir bütün ola rak iyi bir uçmanm ruhi davranışını teşkil eder ve gerek süel, gerek teci- mel havacılık - alanında olarak tanınmış kimselerde gayet ba- riz bir şekilde kendini gösteri te namzerte bulunmasını İstediğimiz kabiliyetleri, model olarak aldığımız tanınmış uçmanları tahlil etmekteyiz. Namzette bu vasıfların ne nispette bulunması icap ettiğini kat'iyetle kestirememekle beraber, uçman olmak istiyenler arasında ka- biliyet bakımından medele en ziyade yaklağanı seçmek, akla ve mantığa en uygun olan bir usuldür. Bir bütün olan ruhi davranışı böyle birtakım unsurlara ayırmaktaki sun” tedin modele ne dereceye yaklaştığını tayin etmekteki zorluk, | bu hususta ancak ampirik bir tasfiye usulünü mümkün kılmakta ve bu usulün iyilik veya kötülüğü hakkın- da hüküm vermeği pratiğe bırakmak- tadır. Fakat şunu da unutmamak lâ- rımdır ki pratik psikolojinin “mes- leke yöneltme,, ve “mesleki tasfiye,, alanlarında kullanılan bütün ölçüler, ampirik olmaktan henüz kurtulama- mıştır. Uçmanın bir “bütün,, olan ruhi davtanışmı böyle unsurlara ayırmak ve her birini ayrı ayrı ölçmekteki gun'iliği gören psikologlar, namze- din ruhi davranışını bir bütün ola- tecek dahu sen! kullanmağı da o düşünm usulle, hamzedin — mümkün oldu- ğu kadar gerçek şortlar içinde alâka ve dikkati uyandınılarak — tam bir faaliyete geçmesini temin etmek maksadı güdülmektedir. Şimdi bu usulün nasıl tatbik edildiğini göre- Bm: Tıbbi muayenesi — yapılan uçman binlerce metre | kkatli, yerden ! ta dır Uçmanda bu: | çN LINDBERG namzedi, küçük bir sinema salonuna nır. Duvarda, ortasından ufki bir da ikiye bölünmüş küçük bir be yaz perde vardır. Namzedin oturdu- ğu yer, uçaklarda uçmanların otur- duğu yere benzetilmiştir. Film baş- lar; 2000 metre irtifadan alınmış ve aslına uygun olarak renklendirilmiş bir arazi panoraması, musyyen bir süratle geçip dutur. Bu panoramada topçu hedefleri ve mevzic girmiş ba- taryalar görülmektedir. Namzet, bu hedefler yiki hat hizasına gelir gel- mez önündeki düğmeye basar. Bu suretle uçman namzedinin dikkati ve reaksiyon sürati kaydedici âlet- lerle ölçülmüş olur. Namzedin .yapacağ! *6y, yalnız bundan ibaret değildir. O, ayni za- manda perdenin orta hattına gelen hedefleri haber vermekle beraber, perdenin mubtelif köşelerinde vakit, vakit parlıyan ışıkları da kale al mak zorundadır. (Işık sağda görü- nünce sol tarataki düğmeye basmak, solda görüfnünce sağdaki düğmeye dokunmak, kırmızı bir ısığı, düğme- ye iki defa basmak suretile karşıla- mak gibi). Keza namzedin, bütün tecrübe esnasında sesine de dikkat etmesi ve bunun a- zalip çoğalmasını evvelce kararlaştı- tılmış bir işaretle bil esi lâzım- Bu suretle dikkatsizlikleri, unut- kanlıkları, geç kalmaları, yorulmala- v. b. tesbit edilen namzetler, aldıkları notlara göre tasnif edilir ler ve içlerinden modele en ziyade yaklaşanları uçmanlığa alınırlar, Görüyoruz ki işe göre adam bul- mak zarureti, asrın teknik bir mües- sese haline getirdiği orduda da ken- dini hissettirmiş ve silâhm yanıba- şında ptikoloji lâboratuvarınn da yeri olduğunu göstermiş bulunuyor. Sabri ANDER duygu güzellik duygusudur. ! Ahlâki O mükemmeliyeti san'atm yesi addeden telâkki,rubu hürriyet kler. Bu telâkki Eflâtunu “cümhuriyet,, inden şairleri kovmağa o sevketmiştir. Ah- lâkla sanatın uygunluğunu, kanun- larının ahengini teslim etmekle be-| raber, onların farklarını ve istiklâl. | lerini de teslim etmek öylece İcap eder. Ahlâkla san'at arasındaki bu farkı | iyice kavramak için, ahlâk problemi» | i çözelemiş olmak lâzımdır. Ahlâk vazifenin hür irade ile yapılmasıdır. İhtiras ile akıl arasındaki mücadele- dir. O, bu muhalefet üzerinde yuvar- lanır. Antagonizm maddi ve manevi İ hayatın kanunudur. Lâkin bu muha- Tefet kalkmalıdır. Ahlâkta, varlığı- mızın kudretleri arasmda #ulhü te- sis eden abenk mevcut değild Ahlâk, bu ahengi hür iradeye he- def olarak teklif eder. Hedef ve he- defe varış başka başka şeylerdir. Va- | zife, durmadan, cehitle oraya var- mâk isteyiştir. Böylece, bir bakım-| dan ahlâk ve san'aşın prensipi ve ga- l yesi aynidir.Hayırla saadetin, füllerle kanunun ahengi. Yalnız şu farkla ki, ahlâkta gayeye hiçbir zaman varıla- maz. Ahlâkta gaye vaştadan, eni rensipten ayrılmış baliimıyor. ii Yırla gaadet arasındaki ahenk, fazi- let cehilerinim meticesi olmalıdır. İk haddin ayniyetini tasavvur etmek için, ll sahasından daha yüksek bir sahaya yükselmek lâzımdır. Ayni suretle ilimde, okanun hadiseden farklı, cevher şekilden ayrı görünü. yor, Bu ayrılığı gidermek için, il- min düşünüş tarzdan başka bir dü- şünüş tarzı gerekir. Tersine, san'at duygularımıza hi tap eden bir şekil içinde, varlıkların ve görünüşlerinin, zatın ve suretin, hayrın ve saadetin gerçekleşmiş a- hengini gösterir, San'at,gerçelenen, maddede teşahhus çden ruhtur; gâ- yesine uyan, gayesile birleşen faali- yettir; karşıtlıkları silen kuvvettir. Görülüyor ki san'at problemi baş- ka, ahlâk problemi başka. Hayır, ara- sılan uygunluk, san'at gerçekleşin abenktir. Suut Kemal YETKİN İ İ değildi. duyulan © motör | EDEBIYAT Modern Batı Edebiyatlarına Bir Bakış — Edouard Rod'dan kısaltarak çevirme — Evvelki ksımlarm özü: “Antik- klâsik Barbar-Romantik asrm çarpışması, Orta zamsnla da ikindi ve Rönesansta birinci unsurun lin alması, On beşine asırda Yunan felsefesinin heristi- yanlığı sasfa uğratması » biri tiyanlıkla paganisme'i birleştir. mek hulyası, Reform'un edebiyat ve san'aaki gelişimi durdurma ... Felsefenin dinle rekabet edemiye- ceğine İnanan kilise on beşinci asır- da likir serbestliğini geniş müsama- ha ile karşılamıştı. Gerçekten bu serbestlik kilise için ciddi bir tehlike Filozofların o canlandırdığı antik ruh beristiyan mabetlerinin £$i- ğını söndüremezdi. Papalar çok | İyi biliyorlardı ki, ruhlarda sevmek ve sihirlenmek ihtiyacı kaldıkça kilise- nin kütleler üzerindeki nüfuzu kay- bolmıyacaktı. Birkaç âlimin kilise dı- şında kalmasından ne çıkabilirdi? Fa- kat Reform” karşısında artık böyle düşünülemezdi; çünkü Reformcular, filozoflar gibi yabancı bahçelerden birkaç çiçek toplamakla kalmıyorlar, katolik mabedini bütün âdet ve an'a- nelerile, kubbesi ve #iynetlerile yık- mak istiyorlardı. Katolikler müsama- ha devrinin geçtiğini anladılar ve kar- şı koma hareketi başladı. Reform gibi katolik reaksiyonunun başında da yüksek rahipler sınıfı bu- lunmuyordu. > Papalar katolisizmin temellerini sarsan Lather'i sükünetle seyrederken Ignas de Loyola.reaksi- yonun ilk ordusunu kuracak olan Jesuite'leri bazırlıyor, disipline soku yordu. Daba eskidörk kurultauş olan mezhepler de düşmüş oldukları me- tafizik uyuşukluktan sıyrılmak zama» nımın geldiğini sezmişlerdi. Imandan evvel hareket, salipten evvel zırh is- tiyen Loyola ve Jösuite'ler tam za - manında geliyorlardı: Protestanlığın Almanya, Fransa ve İtalyada korkunç bir hızla yayıldığını gören Papalar hiç düşünmeden buskuvvete sarıldı- lar. . i Jösnite'lerin. yardımı - katoliklerin. kiliselerini kurtardı, fakat ruhlarını bozdu. İkinci Pie ve Onuncu Nico- Jas'nın asil. liberal ve cömert dinleri Trente kurultayının o doğratizmi vc engizisyonun kanları içinde Boğuldu: Loyola'nın askerleri hıristiyanlığın vücudunu kurtarmış, ruhunu öldür » müşlerdi. On sekiz sene süren Trente kurul» tayı modern tefekkür tarihinde önem- li bir yer tutar. Bu kurultayın yaptığı en büyük i$ felsefe ile ilâhiyatın ara- sını iyice açmak oldu. Bi Ortaza- manlar boyunca felsefe “ilâhiyatın kölesi” olarak kalmıştı. Bu ağır esir- likten kurtulan felsefe on beşinci as- rın cür'etkâr ruhlarından alacağı hız- la istiklâlini kazanacak ve kiliseden uzakta kendi kendine yaşıyacaktır. Felsefeye istemeks 'n bu iyiliği yapan Trente kurultayı diğer taraf- tan dini münakaşalara ve spöculation- lara nihayet veriyordu. Kilise artık mütefekkirlerin hıristiyanlıklarına itimat etmiyecek ve kendi. tehlikeye koyan bütün fikir hareketlerini mü- rakabesi altına alacaktı. Nitekim 1559 dan itibaren âmantız bir sansör işe başlamıştı. Kilisenin dünyevi nüu « runa (pouvoir tem, “el) uzanan el- ler derhal “esiliyordu. Tik iş' olarak Machiavel susturulmuş ve altmıştan fazla matbaa kapatılmıştı. O zamana kadar serbest fikirlerin kaynağı olan Talya artık “düşünemez” olmuştu. Romada bir şey yazıp bastırmak he men hemen imkânsızdı. Tahafı şu ki, düşüncenin elini kolunu bağlıyan Ro- ma, sokaklarındaki * *--:zların başını boş bırakıyordu. Kilise kendi varlı gın: korurken ahlâk alabildiğine bo- zulmuştu. Rahiple." dünyevi nüfuz. larına dokunmadıkça muharrirler için büyük bir tehlike yoktu. Momtaigne- nin Essais'leri sansör edildikten son- ra kendisinden özür dilenmiş ve ese- rinde kiliseye karşı hürmet ve sevgi den başka bir şey bulunamadığı söy- lenmişti. Rahiplerin keyfine dokun- mıyan bir septicisme'in kiliseye ne zararı olabilirdi?!. Trente kurultayından sonra Yu » nanlılar artık ince ve şeytani fikirler rile birlikte terkedilmiş ve on altıncı asırdan itibaren lâtin kültürünün nü- fuzu yeniden kurulmuştur. Edebiyat yeniden lâtinlerin ve Aristotenun boyunduruğu altına giriyordu. (Sonu var) Sabahattin EYİBOĞLU asarla

Bu sayıdan diğer sayfalar: