30 Ağustos 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 16

30 Ağustos 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 16
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 16 Kızı Bir Deli Doktoruna Sevkettiler John Chaster hiçbir zaman politi- kaya girecek bir adam değildi. O, bunun yerine aşk romanları yaza - cak, zengin olarak eyl k, bah. geli bir kâşane sahibi ol damdı. Fakat her nasılsı fena tali neticesi olarak o yirmi beş evvel parlâmentoya girmeği ti etmiş ve bugüne kadar ne tamsmilç siyasi bir sima ne de büsbütün ka- ranlık bir şahsiyet olarak kalme- mış, olduğu yerde sayıp durmuş - tur. Birbirini takip eden birçok baş- vekiller Çhester'i ziyafetlerde, çay ntılarında güzel hikâyeler an- hoş sohbet bir insan disine teklif olunan birçok vazif leri belli de bu yüzden reddeden namuslu bir memur olarak tani- mışlardır. Chester'in dalmadığı delik tenr- madığı insan yoktur. Belki OAvru- pada onun kadar insan tanıyan beş- ka bir diplomat yamağı yoktur. Hem herkes Chester'den sirlarımı da saklamaz; nesi var, nesi yoksa ona söylemekte bir mahzur görmez- di. ve ken- Onu bir kişi anlamıştı Ben Chestet'le bundan bir hafta evvel Avam kamarasının lokanta kısmında yemek yiyordüm. oYanı- mızdaki masalardan birinde de dün yeca tanınmış sabrk vekillerden bi- Tİ oturuyordu. Bir vakit sonra bu zat yanımızdan Okalkıp gidince Chester'in dili hemen açıldı. —“Çok şayanı dikkat bir adam- diye söze başladı ve: 'arringham muamenasını hil İeden yegâne şahsiyettir. sözlerini ilâve etti, Şarap bardağını bir hamlede bo- ltmasından da aşplıyordum ki 'hester meşhur hikâyelerinden bi- rine başlayacaktı, Kendisine paha- Nr bir sigara uzattım. Teşekkürle kabul etti. Kahvemiz de bu esnada getirilmiş olduğu için tatlı tatlı an Yatmağa başladı “ Evet, Madam Farrinshan' alımlı, çok güzel bir kadı 'du, zevk ve eğlenceyi bir dar severdi. Parası bol, tuhaf tuhaf yerlerde gezmeği, seyahat etmeği kendine iş edinmiş tiplerdendi. Av | #upadan, Amerikaya, kadan Asyaya göçer, fam dö şeambr kullan- maz; bu bususta o Kızının yardımla” sından istılade ederdi, Anlattığım hikâye Paris Nümune sergisinin açıldığı senede cereyan etmişti. “Madam Farringham Uzak Şarkta seyahatten dönmüştü. Londradaki evi için Şark halıları satım almiş- tı. İşlerini ümit ettiklerinden daha | çabuk bitiren ana kız doğruca Pa- rişe dönmüşlerdi. Paris garına &- yak bastıkları zaman saat sekizi biraz geçiyordu. Büyük.üç çanta ve bir de Madam Farringham'ın bütün seyah de kullandığı küçük ye tadan İbaret esyalarını bir hamala vererek otomobillerinin üstüne yer leştirdiler. Fakat otomobil hareket etmeden evvel $oför yeşil çantayı yerinden kaldırarak önünde, ayak- larının durduğu yerin yanında bir yere koymuştu. “Büyük bir atelin önünde durarak biribirine n iki oda kiralamak istediler. Halbuki sergi dolayısile Paris hıncahınç dolu idi. Yanyana oda bulmak şöyle dursun, tek bir oda bulmak bile son derece müş- küldü. Birkaç yere başvurduktan sonra nihayet büyük otellerden bi- rinde biri dördüncü biri de beşinci katta olmak üzere rahat birer apart man bulabildiler. “ Usule riayeten isimlerini kâtibe kaydettirdikten sonra (çantalarını yukarı yollayarak kerdileri de bir fam âö şambr'ın arkasına takılarak apartmanlarına (çıktılar. Madam Farringham'ın yatak odası küçük olmakmı beraber her türlü istirahat esbabın: havi bulunuyordu. Bir kat üstdeki kızın odası bunun eyni idi. “Hizmetçiler, misafirlerin eşyalar rını yerleştirerek bahşişlerini aldı- lar ve ana kızı yalnız bırakarak s€$- | sizce odadan ayrıldılar.., İki apariman Dostüm Chester burada hikâyeyi iyice takip edip etmediğimi anlamak için sordu: “Vakaları iyice takip ediyort değil mi? Her cihetçe şayan: iti mat ve namuslu iki kadın, biri dör- düncü biri de beşinci katta olmak üzere İki apartman kiralıyorlar. A- masının yanında biraz kalarak ona yardım ettikten sonra Miss Far tingham ikisinin de yorgun olduk- Marından bahsederek (oyatmalarnı çok » İ bir hale gelmişti. Genç kızın bu Yatağın içi teklif etti kuz buşuk olduğunu, bu kadar er - ken yatmanın çok mânasızlığını İ- leri sürmüştü. Bunun üzerine, kızı: Öyic ise hana müsaade edin, yarım saat kadar uzanayım. Çok yorgunum. Sonra gelir, size yardım ederim.,, diyerek yukardaki odası- ma çıktı, “Tren yorgunluğundan bitap bir hale gelen kızın yatağına uzanma- $t ile uyuması bir oldu, Tekrar u- yandığı vakit saat gece yarısma tam on dakika vardı. Afal topal kal karak dördüncü kata indi, Anne nin yattığı odanın kapısını vurdu. Cevap. almamasına rağmen içeri girdi. Oda karanlıktı. Elektrik düğ mesine bastr. Ne tuhaf. yatak boş- tu! Etrafma bakındr. Odada misa- fir filân hiçbir şey yoktu, Bir yan- lış yaptığına zahip olarak koridora çikti, Bitişik oda o bamamdı. Diğer ta- raftaki odanın kapısında da iki er- kek lunduramı duruyordu. Büsbü- tün şaşırarak zile bastı ve gözleri- mi oğuşturd, oğustura gelen fam 46 şambr'dan bir yanlış yapıp yap- ğmr sordu. Halinden pek zeki olmadığı an- laşılanı fam dö şambr Miss Farring- ham'i büsbütün şaşırtmıştı. Budala kadın Matmazelin otele yalnız gel- di , annesini filân görmediğini söylüyordu. Kapıcıyı isticvap Kadından bir şey çıkmıyacağını anlayan genç kız katpcıyı istintak ettikten sonra onun da ayni masal okuduğunu işittiği vakit bihakkın afallamış bir hale geldi. Nihayet iş otel direktörüne ka- dar aktetmiş, Miss Farringham oâ- dan da ayni cevabi alınca deli göni şına gelenler ne idi Yarabbi? İki saat evvel anasile geldiği otelde na- sl olurda anasını kaybedebilirdi? En «oh başvurulacak çare olmak üzere ötelin defterini de tetkik et- tiler. Burada da annesinin ismini görmeyince zavallı genç kız, rüya- da imiş gibi gözlerini oğuşturmağa baylamıştı. *“ Artık otelin müdürü ve famdö şambr kızın hastalığından şüphe - İenmiş gibi ona bir doktora muaye- ne olmasımi da tavsiyeye başlamış- lardı, Bunun şönu nereye varacak- ti. Oteli baştan aşağı aradilar. Miss Farringham'in anasına benzer hiç- bir kimseye tesadüf edememişlerdi. Nihayet onlar: istasyondan getiren şoförü bulmak akıllarına geldi. Çok şükür onu bulmak kabil olmuştu, Fakat şoförün de öbürleri gibi Farringbam'ip otele yalnız geldiği- mi ifade etmesi üzerine zavallı k- #m üzerine baygınlık gelerek pat diye yere serilivermişti. “Birkaç gün hastalıktan sonra Miss Farringham'i hususi bir dok- torun himaye ve bakımı altında Londraya yolladılar. Dostları | ve akrabalâri onun anasız avdet etti- gini görünce son derece şaşırmış - lardı.., Dostum Chester hikâyesine es - rârengiz bir mahiyet vermek ister gibi sandalyesinden kalkıp tekrar oturdu. “— Hikâyemi buraya kadar iyi- ce takip ettiniz. Ataba Mrs. Far- ringham'in iki saat içinde Parisin büyük otellerinden birinde böyle ni ve peri hikâyelerini andırır hir tarzda kaybolmasına ne diyeceksi- niz? Aklınıza hiçbir şey gelmiyor ? Buy esrarengiz vakayı ne su - retle te; ediyorsunuz?,, Hoş dostuma bu hususta hiç bir fik imadığını söyledi » ğim zaman sen zekâm Hakkımda o kadar yüksek bir fikri olma bildiğim iin ağ Dördüncü Kattaki Odanın Esrarı | Annesiyle Beraber Otele inen Bir Kıza “Hayır Sen Buraya Yalnız Geldin,, Dediler Fakat anası saatin do -| e bomboştu ben de buna şaşmadım ve Chester devam etti: “Öyleyse gel, tarasaya çıkalım. Hikâyemize orada devam ederi Esrarengiz hikâye “Ben de herkes gibi bu esraren- giz hikâyenin bilhassa Mrs, Far - ringham'in Londradaki evi için bir- den bire halı almak arzusuna tutuj- muş Olmasın: bir türlü tefsir ede- memiştim. İnceden inceye bir tahlil yapa - cak olufsak bu halı mübayaasının bir mazetet olarak ileri sürüldüğü- nü kabul edebiliriz. Belki o da her kadın gibi kendi kendini aldatmak hevesine kapılmış olabilir. Belki de evvelce seyahatini İstanbuldan Anadoluya kadar temditten vazgeğ- mesine sebep, sıhhatinde hasıl olan bir tebeddülden doğmuştur. “Maamafih işin esaslı noktası İn- sanın bazarı dikkatinden kaçacak kadar ehemmiyetsizdir. Fransada senin de bildiğin gibi tuhaf işler çlur. e Bak a düny Ka rinde bunların emsaline tesadüf et- mek güçtür. Bu sözüme bir misal olmak üzere de sana Farringham vakasının halledemediğin esrarını anlatacağım. Esrar nerede ? “Her iki kadının da Pariste ayni ötele inerek dördüncü ve beşinci katta birer oda kiraladıkları Obir hakikattir. Madam &Farringham'in kızı gece yarısına on dakika kala anasının dördüncü kattaki odasına indiği vakit odayı bomboş bülduğu da yine bir hakikat. Bu odanm di- ğer odalardan farksız bir oda oldu- | ğu da diğer bir hakikat! Şu halde dokuz ile on İki arasın- da bu kadm oteli ya kendi arzusile terketmiş ve yahut zorla otelden çıkarılmıştır diye bir hüküm çıkar- mak yanlış olmaz. “Halbuki vaka büsbütün başka tür- li cereyan etmiştir. Mrs, Farring - ham kazının yukarı çıkmasından on | TAN Bir. Öldükten sonra gene yaşıyoruz Sir Olive Lodge adı dünyaca ta- nınmış bir ilim adamı papazların, hocaların ve ispritizme aleyhindeki propagandalarına sus- turucu cevaplar vermektedir. Bu makaleyi buraya alıyoruz: * Dünyanın neresinde olursa olsun papazlara, hocalara ve ha- , hamlara sorulacak olursa ölü- İerle konuşmağı dine mugayir bir hareket sayarlar. Bunu hem ölülere karşı hürmetsizlik, hem de diriler için boş bir meşgale sayarlar. Fakat bir dakika için kendi- mizi bu dünyada çok sevilen bi- risi, yahut ta çok arzu edilen bir işi yarı bırakarak öbür dün- yaya göçenlerin mevkiine ko- yacak olursak, öldükten sonra bu dünya ile teması muhafaza etmek kadar şayanı arzu bir şey tasavvur edilebilir mi? Öbür dünyadan bizim dünyamıza bir haber göndermek ihtimalini ve- lev uzak ta olsa en ince tefer - ruatma kadar tetkik ve tahlil kadar enteresan bir mevzu ta-| Öldükten Sonra Dirilmek Değildir Hurafe “5 .s.95 Ruh denilen şey i. .. Kat'iyyen ölmez Hayvanlar da insanlar gibi bu ihtizazlardan intiba hâsıl edi” yorlar. Fakat akıldan mi oldukları için bunları tefsir kUğ” retinden de mahrumdurlar. Tefsir hassası akıllara hay © ret verecek kadar esrarengiZ © dir, Vücudumuzun kimyevi v& fiziyolojik işleme tarzı te ve tahlil imkânları mevcut ok duğu halde tefsir hassamızı İm celemek hemen hemen imkân” sızdır. Kendilerini hayatın maddi kısımlarını tetikika inhisar eti” renlerle hakikata gözlerini &8 payanlar, beşerin talihi hakkın” da gayet tabii olarak çok maji dut bir fikir beslerler. Bunlar maddi varlığımızın zevali o Sonra manevi benliğimizin vam edeceğine inandı” Hiçbir madde yoktur ki ebedi- yen devam etsin, Fakat ruh maddi cihetten tetkik imkânı olmıyan bir şeydir. Akıl maddeyi istismar eder, | ona hâkim olur. Maddeyi aktl, kendinin bir ifadesi ve tezahürü olarak kullanır. İnsanın beyni- savvur ,edemiyorum. Hele bu |ni alacak olursak düşüncelerle dünyada bizi öbür dünya ile te- | aksülâmel geçiren, intibalara masa getirmek kudretinde ya - ratılmış medyomlar bulunduk - tan sonra bu fenni inkişaf ettir- memek kadar saçma bir şey olamaz. Bunları şarlatanlıkla i##ham edenler yok değildir. Ha- kat bazı İlim adamları da öbür dakika sonra yatağının üzerinde 0- | da hizmetçisi tarafımdan ölü olarak bulunmuştu. Vakayı otel direktörü- ne haber vezmekle hizmetçi vazi- fesini ifa etmiş, direktör de polise haber verecek yerde, gece yarısı iş başında bulduğu yüksek bir hükü - dünya ile Konuşmak imkânları- nın mevcut olduğuna dair sar- sılmaz kanaatler beslemektedir- İer ki, bize, bu yolda yapılacak araştırmalarda cesaret vermek- tedirler. met memurunun meseleye el koy - masını temin ederek işten sıyrıl - miştir. lüyü müayene eden doktor da raporunu bu yüksek memura ver- meği tercih etmişti. “Ölüm vakasından sonra smeleye benzer birçok kimselerin otele gi- rip çıktıklarını; Mrs, Farringham'. in isgal ettiği odanın bütün eşya- sının boşaltılarak yerine yenileri » nin ikame olunduğunu söylemek 4- bes olur. Bilâhara — direktörün odasında 0- tel müstahdemini ve şoför üç me- mur tarafından sıkı bir İstievaptan sonra ağızlarını açtıkları takdirde— onbeşer sene hapis cezasile tehdit edilmişlerdi. Hem © hizmetçilere, hem de soföre bu tehditten sonra bol para verildiğini de ayrıca #öy- lemeğe hacet var mı? Bütün bu işlere sebep te'direktö- rün, yukarda söylediğimiz gibi yük sek bir hükümet memuruna telefon- da söylediği iki kelimedir. “Hikâyenin başında da anlattığım gibi Madam Farringham Şarkta bir seyahatten avdet etmişti. Bu da si- ze bir ipucu vermiyor mu?,, Hikâyesi gitgide daha esraren- giz bir mahiyet aldığı için M. Ches ter'den Allah aşkına olsun beni ha fazla üzmemesini rica etmiştim: “O halde ölümün sebebini seni daha fazla sıkmadan söyliyeyim. Madam Farringham veba hastalı - ğından ölmüğtün Bugün efkârı umumiye ispri- tizme hususunda son derece mahdut malümatla mücehhez * dir. Fakat vakıt geçtikçe bu kuvvet daha ziyade takdir edil- meğe başlanacak ve öbür dün- yaya gönderilen haberler, kuru dualara inhisar etmekten kur- tulacaktır. Vücudumuzun maddi kısmı vakitle çürümeğe mahkümdur. e — m — “Velev böyle de olsa, nasıl o- Tur da bunu bir str olârak saklar - lar?,. diye sordum, Dustum Chester gülümsiyetek başını salladı: — Azizim, sana Pariste her şeyin imkân dahilinde olduğunu söyle - miştim. Fransızlar, Parisi milyon- larca yabancının ziyaret ettiği ser- gi mevsiminde veba vakası zuhur etmiş diye ilân etmiş olsalardı mil yonlarca frank para kaybedecekler; sergi de bir fiyaskoya uğrayacaktı. Bunun için mümktin olan o her sıhhi tedbire başvurduktan sonra vakayı örtbas etmişler ve zavallı Madam Farringham'ıin kızımı haf- talarea sonra kaberdar etmekle işin içinderi çıkıvermişlerdi. İşte azizim Fransızlar artistik incelikleri #ayc- sinde aylarca hazırlık yaptıkları serglierinin zivaretsiz kalmamasını bu suretle temin etmiş bulunuyor Mardi sahne olan bir uzuv olarak mü- talâa edebiliriz. (Fakat beynin düşündüğünü, görmek ve işit - mek kudretini haiz bulunduğu- nu iddia etmek biraz güç olur. Binaenaleyh bütün bu işlemele- re hâkim olan akıldır demek da- ha doğru olur. Akıl ve akla yardımcı olan cümli asabiye - siz, yazmak, okumak ve düşün- celerimizi ifade (kudretinden mahrum olacağımız dd muhak- kaktır. Bütün mevcudiyetimizi ele alacak olursak, o kadar karışık fakat ayni nisbette de o kadar iyi işler bir makina olarak göze çarpar ki, bu makinanm maddi kısmına ilâve bir de manevi ve ruhi cephesi olduğunu kabul et- memiz icap ediyor. Ruhun ne olduğunu anlamak henüz kabil olamamıştır. Bü » nunla beraber benliğimizin, ka rakterimizin, hafızamızın, cudumuzu teşkil eden madde - lerden ziyade ruhi birer tezahür olduğunu kabul mecburiyetinde kalır; makanizmanm sırf bir kalıp ve şekilden ibaret olduğu- nu teslim ederiz. Nasıl ki, işitmek aleti olan kulağın, işitme hassası ile alâ- kası yoksa; maddi ile manevi- nin arasında bir yakınlık ara- mak ta o kadar beyhudedir. Ayni veçhile gözün de, sade- ce bir basar aleti olup görmek hassası ile münasebeti yoktur. İşitmek ve görmek kudreti ba- zı ihtizazlar neticesi vücuda gelmektedir. Bu işin en garip ciheti de bu ihtizazları tefsir kudretine malik olunamızdır. di mak mümkün değildir. Onla göre bütün hayat ve varlık zimle kaim ve biz gittikten sor 5 ra arkamızn bir avuç tozdi$Ü başka bir şey ga Halbuki böyle olmuş olsayÜ. beşerin hikmeti vücudu kalır idi? z İşin hakikati beşerin ölüme mahküm bir varlık olma ğe merkezindedir. Ne vücut, n£ akıl çürümeğe mahküm maddi” Jer değildir. Hayatımızın and di kısmından hariç manevi ö varlığı vardır ki, bu varlik cudumuza arız olan kazalardı masun olarak yaşar. Buna “ruh” adını vermiş bulunuyor. Beşerin taliini tayin cdi i karakter ve arzudur. Mekani, ma haricine çıkan beşer ken tallini kendi arzusile tayin a mektedir. Buna rağmen i958 nın heniz mükemmel euefi, inkişaf etmiş bir mahlük OJE. dığını da kabul etmek yarat karşısındayız. Henüz medeni yetin de çok başlangıcında”. Her nevi ilim ve fen bilgileri” y de nüve halinde sayılacaf sa dar geridir. Bu itibarla ruhi tahlil, ispir tizme ve bu gibi ilimleri€ bes heniz velev çok az da ol8â urlu surette meşgul olmU$ ğildir. i Ölümden sonraki hayat “a, belki bizi bu mevzuu anl â bir mânidir. vücutla ruhun ayrı ayı Se olduğunu ve birinin diğe. ayrı ayrı iklimlerde yaşa Ea wiğcek olursak, ölüleri? gil; başka bir dünyada YAS” larla pi imkânsi” ta hut ta boş bir şeysolduğu”” eğ dia etmek kadar gülünç Dİ 75. olmadığını takdir ermemiz sanadır ğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: