6 Ekim 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 14

6 Ekim 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

m 14 KÜLTÜR François Rabelais — A. Malehe'm bir konferanımdan — Rabelais'nin mürebbiliğinden bah. #etmek, bazılarını güldürür. Fakat onun ekseriya iğrenç ve daima kaba bir komikle dolu olan eserinde, Rö- nesansın terbiye idealine dair en gü- zel sahifeleri bulmak kabildir. Bugün ne Rabelais'nin hayatını an- latmağa, ne de Garagantua ve Pan- tagruel'in maceralarına dair 1532 den 1552 ye kadar neşrettiği kitapların hulâsasını yapmağa vakit bulmakta. yım. Bizi bu eserlerde alâkadar eden nokta, eski terbiyenin tenkidi ve yeni terbiyenin tarif ve tasviridir. Gargantua, hayata gözlerini açtığı zaman, rahat bir ömür sürebilmek için her şeye malik bulunuyordu ve tabiate uygun bir tarzda yaşamağa başlamştı. “ Gargautua, a Menta yaşma Talar, Mi ri rile, bu çağa en uygun gelen bir ter- biye sistemi içinde yetiştirildi ve bu zamanı,şmemleketin diğer yavruları gi bi geçirdi; yani içti, yedi,uyudu.Yedi, uyudu, içti ve, uyudu, içi ve yedi.” Gargantua sıhhatli, şen ve fanta- şist bir yavrudur. Fakat ne çare ki kendisini Thubal OHoloferne adında muhteşem bir ilâhiyat doktoruna gönderiyorlar. İlâhiyat doktoru Gar- gantua'ya alfabeyi o kadar iyi öğreti yor ki, çocuk bütün harfleri hem ez- berden, hem de tersine okuyabiliyor. Daha sonralar: çocuğa, ihtiyar ve ök- sörüklü bir öğretmen tutuyorlar. Bu da kendisini çılgın, sinsi, budala, ha- yalperest ve ahmak yapmağa çabalı- yor. Bu skolâstik denemeden sonra Gargantua'yı Parise, Ponocrates is- minde modern bir öğretmene gönde- riyorlar. Hoca Gargantua'nın dima- ğına yerleşen bozuk, fena itiyatları silmek, temizlemek suretile işe başlı yor. Böylece o Gargantua'nın önünde ferdi kurtaran ve geliştiren hakiki bir hayat, alâka verici ve canlı bir ha- yat serpilip açılıyor. Rabelais'nin talebesi bedeni ve zih- hi faaliyet bakımından hakikaten dev» gibi.bir mahlüktur.Bedeni havatı.ha- reketle, daimi bir faaliyetle doludur; Koşar, zıplar, spor yapar, suya dalar, duvarlardan aşar, ata biner. Mev sim değişmelerine karşı dayanıklıdır ve sonra, okur; mütemadiyen okur. Araştırmaları doğrudan doğruyadır ve faydalı, öğretici oyunlarla, mü- nakaşalarla, belâgat a; larile eâtiç bir ele Esmieeyesi Yone zamanında bile kendisine bir şey okutturur ve dinler. Havanın bozuk gittiği zamanlar, zanaatkârları ziya» ret eder; zanaatin tekniğini meğe çalışır. Sosyete oyunlarile fel- sefi mübahaseleri biribirine mezceder. Velhasıl progamı muazzamdır. Her şeyin bu programda yeri vardır. Pic de la Mirandole (1) gibi, Rönesans devrinin adamı da her şeyi bilmek, her şeyi anlamak ister, Rabelais der ki: “Pantagruel'in tetebbü ve tefel- sülünü görünce, ruhunun kitaplar Arasında tepki çalı ve çırpriçinde do- laşan bir ateş gibi yorulmaz ve sey- yal dolaştığını farkedersiniz,” Rabelais'nin en karakteristik ica- dı, Thölâğme o manastırıdır. Th&lâme manastırı, Ortaçağ o manastırlarına benzemez. Loire nehri civarında bulunan Th&- Iâme, sihirkâr bir yerdir. Orada yük- sek duvarlardan, geçilmez setlerden eser yoktur. Hatta, o korku veren klâ- sik manastır saatine bile tesadüf edil- mez. Bilâkis, gayet güzel bir manza- rası vardır. Etrafı mühteşem park- larla çevrilmiştir. İlkçağ örneğinde küçük taklar, kemerler, mermerler, porfirler, ve nefis kumaşlarla süslü. dür. Rivayete nazaran, burada Yu- nan, Lâtin, İbrani, Fransız, Toskan, İspanyol dillerinde yazılmış eserlerle tıklım tıklım dolu gayet geniş kütüp- baneler, duvarlarına ve tavanma ar- zn tarihi ve tasviri nakşedilmiş bü- yük geleriler, bir tiyatro, at koşusu yerleri, fevkalâde hamamlar ve yüz- me yerleri ve saire vardır. Burada, çocuklar ve miirahikler ya- şar. On yaşından on beş yaşma ka- dâr genç kızlarla on iki yaşından on sekiz yaşma kadar erkek çocuklar buraya kabul edilirler. Bu hayret verici malikânenin biri- cik kaidesi gayet açıktır: “İstediğini yap!” Bu kadar özgürlük biraz teh- İikeli değil mi? Hayır! Çünkü Rabe- lais'nin dediği gibi, hür, asil bir kan- dan, iyi ter görmüş ve namuslu insanlarla düşüp kalkan kimseler de, tablatile, dalma fazilete götüren ve seyyiattan, kötülükten © koruyan bir hassa mevcuttur. o Bu hassanm adı, şereftir. Çeviren: Sabri ANDER (1) On i 1 sas Onl a genç yaşımda ilme vermiştir ve fel. sele ve ilâhiiyata dair tezle çok ESTETİK Hegel'in Sanat Hakkında Düşünceleri MUSİKİ.— San'at türlü şekiller için - de ruhun gelişimini temsil eder. San- atlerin herbirine sırasını, üstü, nü tayin eden de, İfade tarzındaki ru- hanilik derecesidir. Mimarlık (düşünceyi, o gayriuzvi maddeden alman şekillerle müphem bir surette ifade ettiği için en eksik san'attir. Heykeltraşlık, ruhu ifade etmeğe başlar, fakat yalnız insan şek- linin önverdiği (müsaade ettiği) nis. bette ifade eder. Resim, ruhun en gizli, en derin ta- rafını, ihtirası ve hissi ifade eder. Bu- nun içindir ki yüzeyi (sathı) yeter bulur ve maddeyi atar, Görünüşü ve rengi, zengin ve değişik bir ruhani ifade vasıtası olarak kullanır, Bunun- la beraber bu görünüş yine yer tutan (mütehayyiz) ve devamlı olan şekil- den alınmıştır. i Ruha — kendi mahiyetine daha uy- gün olan — işaretler, gereçler (mal- zemeler) lâzım. Öyle gereçler ki, ar- tık yertutan (mütehayyiz) ve yerin- de duran (sabit) hiçbir şeyi içine al- masın (ihtiva etmesin) ve maddi ta- ral tamamile silinsin. İşte bu, masi- kide oluyor. Müsikinin gayesi, ruhu olduğu gi- bi bütün bis ve heyecanlarile, — ru- bun hareketleri gibi sür'atli ve kaçak (firari) işaretlerle — maddi olmıyan ve görülmiyen vasıtalarla ifade etmek tir. Maddede husule gelen, fakat ar- tık hayyizi ve şekillerini hatırlatmı- yan bu işaret cisimlerin dalgalanma- sından, titremesinden doğan sestir. Musiki görünen şekli terkettiğinden, yeni bir uzva, daha ruhani bir duyu olan işideme (samlaya) hitap eder. Kulak bu yer tutmıyan (gayrimüte- hayyiz) işareti kavrar. Böylece, dış ve etensel (harici ve maddi) şekilden uzaklaşan ses, ruhun ve hissin yanku- i sadası) olmağa son derece elverişlidir. Musiki problemi ruhun en gizli tellerini titretmek ve © titri- yen tellerden bütün hareket ve heye canları devşirmek oluyor. Musikinin gayesi hissin son sınırı na varmaktır. Musiki his san'atidir. EE işi varı , ği Tie eee di bir hâdise olan, hakiki devamı ol- miyan ve bütün kıymetini gizlediği histeh alan ses ruha işler ve onun de- rinliklerinde uzun akisler uyandırır. Musiki öbür san'atlara kıyas edilir- se en çok mimarlığa yakın görünür. Musiki de mimarlık gibi fikirleri müphem ve sembolik bir tarzda ifade eder. Sonra mimarlık tabiati olduğu gibi kopye etmez, şekilleri olduğu gi- bi almaz; onları icat eder, hendesi nisbetlere göre biçime sokar. Musi- ki de hissin ifadesinden müstakil ola- rak, — mözürü, kemmiyeti, seslerin uygunluğunu tayin eden — adetlerin kanunlarını takip eder. Mimarlık in- tizamı, tenasübü, armoniyi şekillere nasıl sokuyorsa, musiki de öylece ses- İere intizamı, tenasübü ve armeniyi #okar. Mimarlığa dilsiz musi- ki denilmesi bundandır. Bununla be- raber, bu benzeşliklerin (müşabehet- erin) yanı başmda, her iki san'at ara- sında daha büyük ayrımlar (farklar) kendini gösterir. Çünkü, kemmiyet ve adet kanunları her ne kadar onla» rm birge (müşterek) temellerini meydana getiriyorsa da, kullandıkları gereçlerin (malzemelerin) iç yüzü (mahiyeti) biribirine doğrudan doğ- ruya karşıttır (zıttır). Mimarlık, ağır maddeyi ve madde. nin dış şekillerini alır; musiki, görül miyen, hareket eden, zamanda geçen sesi, ruh ve hayatla dolu olan işareti kullanır. Görülüyor ki bu iki san'at ruhun — biribirinden tamsmile ay- rımlı — iki sahasına bağlıdır. Mimarlık, okan (colossal) şekilleri- ni, sonrasız hareketsizlikleri ve sem- belleri içinde gözlerimizin önünde yükselttiği halde, seslerin akan dün- yası kulak (o vasıtasile derhal ruhun içine süzülür ve onu sempatik heye- 'canlarla doldurur. Musikiden en çok uzaklaşan san'at heykeltraşlıktır. Resim, İfadedeki canlılık ile musi- kiye daha çok yaklaşır. Bununla be- raber, resim de heykeltraşlık gibi,ön- ceden tabistta yer tutan ve görülen şekilleri vücuda getirir. Bu şekilleri artist icat etmez; onları sadece yayar ve ruhanileştirir. Halbuki musikişi. nas, bir metne bağlı olmakla beraber, ruhun hislerini anlatmağa en elverişli olan kömbinezonları icat eder, Bazan mevzuunu bile unutur, ve kendi his ve heyecanlarını dile getirir. Bunun için bu san'at, ruhu emeli Kefe ğı ihtiyaçlarından ve ü İükterinden kurtarır, onu stırapları: ni âvutur, Musikişinas, mimar ve heykeltraş. tan ziyade kendisini fantezilerine sa- hverebilir. Uyduğu kanunlar, seslerin kanunlarıdır. Sesler ise fikre ve ke- İimelerin manalarına — görülen şe- killerle o şekillerin temsil ettikleri fikrin birleşmiş oldukları gibi — o kadar sıkı surette bağlı değillerdir. Musiki ile şiire gelince: Her iki san'at arasındaki büyük ilgi (alâka)- yı kabul etmekle beraber, derin ay- rımları da (farkları da) göz önünde bulundurmak gerekir. Şiir ve musiki, her ikisi de mak zeme olarak sesi kullanır. Fakat şiir sesi, düşünce işareti, vasıtası olarak kullandığı halde, musiki sesi kendisi. ne gaye yapar, sese ses olarak şekil. ler verir. Şiir muhayyele için tablo. lar vücuda getirir; musiki seslerle fi- kirler veya objeler arasında bir ahen- gi, sempatik bir ilgiyr sadece ifade eder; bu suretle ruhun durumu (va- ziyeti) hakkında müphem bir fikir verir; muhayyeleyi tenbih etmeğe muvaffak bile olur, fakat eşyanın ha- yallerini ve onların muayyen şekille- rini uyandırmaz. Her iki san'at zaten beraberce bü- İunabiliyorlar, Fakat eğer şiir eseri mükemmel İse musikiden çok yardım beklemeğe muhtaç değildir; ve eğer musiki esas gaye İse şiir metni tâli ve sathi kalmak zorundadır, Şiir metni sadece plânı hazırlamış olur. Alika müsavi derecede taksim olunamaz, | İtalyan operası meydandadır. Musikinin mahiyeti ve rolü belli olduğundan, kendi mevzuunu ne tarz. “e tâsarlıyacağını tayin etmek kolay. şir, Musiki, mevzudan bir dereceye kadar kurtulabilirse de, hakiki tezi rini yapmak için bir fikri ifade etmek zorundadır. Fakat fikri fikir olarak, umumi nosyon olarak değil his olarak ifade eder. Musikinin mevzuu, insa. nın İçsel kısmıdır. “Seslerde ruhun bu gizli hayatını, bu gizemli (esrarengiz) hareketleri. Bi canlandırmak veya bu ahenkli yan- kuyu (aksi sadayı), düşünceler ifade eden kelimelerin lisanile terkip et- mek, bu soğuk lisanı sempatik hissin ——HA Yeğenlerimden biri bana | melidirler. YARININ | BÜYÜKLERİ > B hodbinliğin ne olduğunu sordu. Durun ona cevap verirken bu- nun ne fena şey olduğunu size de anlatayım: Hodbin olmak yalnız kendi- ni düşünmek, her şey benim ol- sun demek, başkalarmı hiç dü- şünmemektir. Aman benim sevgili yeğenle- rim, sakm siz hodbin olmayın. Bu gayet tehlikeli, korkunç bir şeydir. Bir çocuğun hodbin olmasına bazan anası, babası sebep olur- lar, Sıhhati bozulmasm diye, ona fazla bakarlar, Kendisile çok meşgul olurlar, fışkıran kaynağına daldırmak... Işte | * | , i metilkiye döğer Ee ozer İş z Aman! derler, bunu ye Muslikinin sahası böyle çevrilmiş | 0€İ- : olmakla beraber yine geniştir. Çünkü | — Bunu içme... hissin sahası son derece geniş ve de | — Üşüyeceksin!. Bişiktir. Diğer taraftan musiki, hisai olarak kurtulduğu şekilde ifade etmi- yecek, fakat bu ifadeyi — armoni ve ritm kanunlarına göre islöhmiş — 51. çülü ve cadence seslerle hafifletecek, tadil edecektir. Yalnız bu itibarla bir san'attir ve bütün san'atler arasında, tabil hislerin şiddetini yatıştırmağa, ruhun kurtuluşunu hazırlayıp onu daha sekin (sakin) ve saf bir beldeye götürmeğe en kabiliyetli olan bu san» attir. Musikinin ruh ve bilhassa has- sasiyet üzerinde yaptığı tesir bu pren- siplerle izah olunur. Musiki ne müdrikenin tasavvurla- rm: uyandırır, ne de şuuru — dikka- ti dağıtacak — hayallerle doldurur; 9, sadece hissin derin mıntakasmda toplanır, Ruhtaki içsel değişmelerin bu noktasma yerleşen musiki insanı baştanbaşa kavrar ve sersar, Bu bakımdan musikiyi öbür san- atlerle mukayese edersek, musikinin ve öbür san'atlerin yaptıkları tesirin başka başka olduğunu anlamış olu. ruz. Resim san'atlerinde, temaşa edenle temaşa edilen, biribirinden ay- rıdır, biri diğerinin karşısındadır. Mu. sikide, şüphesiz sesler bizden ayrıdır; fakat bu ayrılık karşımızda duran bir manzaranın sabitliğine o benzemez. Sesin karakteri © ana mahsusluktur (instantaneitö), Böylece musiki, derhal ruhun ha. reketlerinin içsel kaynağmna süzülür. Ruh sakin temaşasındaki hürriyeti kaybeder, müzikal ifade bizi alır sü- rükler. Ses, tabiatin bir kuvveti gibi tesirde bulunur. Benlik, ruhi varlığı. nın yalnız bir noktasından kavranıl. mış değildir; baştanbaşa havalarmış ve harekete getirilmiştir. Buna, — bize mihaniki olarak tesir eden — m; ve ritmin kudretini de ilâve ediniz, müsikinin tesirlerinin iğahını elde etmiş olursunuz. Bununla beraber musikinin bu kud- retini mübalâğa etmemeli ve hele onu bizzat düşünceden, dini, ahlâki, il mi ilâh... düşünceden tecrit etmeme- Tidir. Musiki en görülmedik tesirleri- ni ancak barbar ve yarı soysal (me- deni) kavimlerde gösterir. Bu hu- susta hikâye olunan mucizeler efsane. ye aittir. ÇAmphion) un rübabı yal nız taşları harekete getiriyor, (Or- phâe) ninki kaplanları evcilleştiriyor. du;.fakat insanı medenileştirmek için daha ciddi başka vasıtalar, din! ve ahlâki fikirlerin kudreti, kanunlar, müesseseler lâzımdır. İnsan yalnız bir hayvan veya sadece duyan bir ver. hik değildir. Akla kitap etmesini bil- İkna edilmesi gereken odur. Musiki bugün O cazibesini muhafaza ediyor ve tesirlerinden bir kısmını husule getiriyor; fakat musiki bir san'attir ve tesir sahası daha dar, da- ha bağlı (subordonnâe) dır.Dini dü şüncenin atılışlarma (âlans) yoldaş- lik edebilir, vatan hissini, cesareti ga- leyana getirebilir. Fakat vatan ve — Sakın bahçeye çıkma! Ha- va serin!.. — Yağmur yağacak içeri gir. — Boynuna atki al... Bunlar vakıâ iyi nasihatler - dir, Fakat dakikada bir böyle nasihat vermek te çocuğu şi martır, onü sade kendi kendi: ni düşünmeğe sevkeder, Fakat o, biraz büyüyüp te aklı başıma geldiği zaman, bir zamanlar kendisini bu kadar çok düşünen kimseleri de düşünmek mecbu- riyetindedir. Evet, küçük çocuklar, çok kü- çücük olanlar yalnız kendilerini düşünmekte biraz mâzurdurlar, Çünkü etraflarındaki çocukların da yalnız kendilerini düşündük. lerini görerek onlardan örnek alırlar. Fakat bunun devam etmeme- si lâzımdır. Artık büyük olduk- larını söyliyen çocuklar, evvelâ büyüklüğün en birinci şanı olan şeyi yapmalı, yani yalnız ken- dilerini düşünmekten vazgeç - inan hislerinin tesirile yapılan fcda- kârlıkları, harikaları musiki izah ede» mez. Suut Kemal YETKİN LA Çünkü hodbinlik, istediğini beğenmek, istemedi - ğini reddetmek, başkalarınmn müteessir olup olmadığını dü- şünmemek, kendi keyfine göre hareket etmek, yanındakileri rahatsız edip etmediğine kulak asmamak demektir. Hodbin adamlara dikkat edi- niz. Bir yerde bir eğlencede da- ima en iyi yeri kendileri almak, en iyi pastayı kendileri yutmak EK Klişe Atölyesi Renkli, tire, ototipi, her türlü klişe yapılır. Ucuzluk, çabukluk, iyi, temiz ve güzel iş TA a ———— m Hi ii 5410-9395 em M DiYORKi— isterler. En yakın dostlarını bile ihmal ederler, Varsa ken- dileri, yoksa kendileri, Onların fikrince, herkes onla- ra hizmet etmek mecburiyetin. dedir. Fakat onlar hiç kimseye bir şey yapmağa borçlu değil « dirler, Görüyorsunaz ki, hodbinlik çok tehlikeli ve çok feci bir şey- dir. Aman sevgili yeğenleri; sakın siz hodbin lele sey Baloya Dans etmek için gidersiniz. Bu; pek tabil ve pek doğrudur. Fa- kat...İki dans yaptıktan sonra oturmak mecburiyetinde kalır ve artık iç kalkmak istemezsiniz. Çünkü; ayak- larınız şişmiş, ıstırap vermektedir. Nasırlarınız, sizi tahat bırakmadı. ğından müteessir plur ve süvâteniz heba olarak keyfiniz bozulur. Bütün bu ıztıraplara mahal bırakmamak için RADİO SALTS banyosunu yapmız. Bu şifabahş tuzla yapacağınız ayak ME sayesinde beklediğiniz te- daviyi bulacak, sancı ve Şişkinlik zail olacaktır. pa ze emi o derece yumuşatır ki tırnak le he- men kökü söküp atabilirsiniz. Her eczanede satilir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: