12 Eylül 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4

12 Eylül 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

43 Yapılan nizamname mucibince yeşil ordu tamamile esrarengiz kalacaktı Muhakkak olan bir şey varsa; ge- rek (saray) ve gerek (Damat Ferit Paşa Hükümeti) dört aydanberi, bü- yük bir endişe İçindelerdi. Çünkü, Büyük Millet Meclisi Hükümeti te- şekkül edip te (Moskova) ya bir hey'et gönderilir , gönderilmez; ar- tık Ankara'nın ds Sovyet Hüküme- tine iltihak edeceğine hükmetmisler; bunun için ıstraplı bir intizar dev- resine girmişlerdi. Bazı Anadolu gazetelerinin, (Kı- zil Ordu) ya ait verdikleri ufak te- fek haberler, Istanbulda pek ehem- miyetle karşılanıyordu. Hatta sow zamanlarda; Kafkasya ve Türkis- tanda (Yeşil Ordu) isminde we-i * Bolşevik Ordusunun teşekkül etti- Zine dair şeyi ok dikkatle takip olunmuştu. Anadolu'nun bazı musıp gazececi- leri, saray ve Damat Ferit Ps, hi metini bu zâf ve korkularını keş- fetmişlerdi. Bu korku ve heyecanı arttırarak eğlenmek için de; (Yeşil Ordunun bir fırkası, Bü. yük Millet Meclisi Hükümetinin şark x hudutlarına gelmiş; Türk milli kuy- vetleri, bu dost ve komşu ordu ile #amimi bir surette temas etmiş.) s6, us Gibi yarı şaka ve yarı blöf bir ta-! kım küçük havadisler neşreylemiş- lerdi. Onun için, (Yeşil Ordu) ismi, hem "Anadoluda hem de İstanbulda moç- hul değildi. İhtimal ki Ankarada mefkürevi bir müdafaa kuvveti Leş- | genç bir ordu tegekkili etmişti. kil etmek isteyenler, Istanbula bey- bet ve korku veren bu (Yeşil Ordu) isminden istifade etmek istergişleröi. Ordunun ıslah ve inkılâbına ta - raftar olanlar, (Yeşil Ordu) nun te- şekkillüne lüzum görmemişlerdi. Fa kat buna taraftar olanlar ise, mem- leketin müdafaa kuvvetine nafi bir iş yapabilmek maksadile faaliyetle- rine devam etmişlerdi. Hattâ gizli- ce ortaya attıkları bu fikri bir müd- det sonra, Eskişehir, Sıvas, Erzu - rum muhitlerinde neşredebilmislerdi. Ve hattâ, birazdahı ileri gide - rek Yunan cephesinin şimal mmta - kasındaki bazı kıt'alara yeşil bezden yapılmış, birer gömlek giydirmişler; bu suretle Yunan ordusuna bir kor- ku vermek istemişlerdi. Yeşil Orduya bir nizamname ya- pılmıştı. Bu nizamname mucibince bu kuvvetin mahiyeti tamamile giz- li ve esrarengiz kalacaktı. Bunun et- rafmda ifşaatta bulunan ordu efre- dı, derhal idam olunacaktı. Bu gizli ordunun merkezi, Ankara- da idi, Ankaraya gelen münevver - ler, kısa bir tezkiyeden geçirildikten sonra, Taşhanda, üst katta, sol ta- rafta, iç içe geçme bir odaya götü- rülüyor; orada kendisine Yeşil Or- duya girmesi teklif ediliyor; ve ye- min ettiriliyordu, Bu teklif ve tahlif, birçok münev- verler tarafından reddediliyor: — Maksat memleketin halâsi ve İstiklâline hizmet ise; zaten biz bu- na açıktan açığa çalışıyoruz. Gizli bir teşekküle girmeye, ne lüzum var? | Hele teklif etti — Pardon, yanlış anlamaymız.. Onlarm arasında mükayese yapıyo- rum, sanmayın. Yalnız ben, bangi he yetle daha iyi anlaşabilirim? Kapın zili çalınmıştı, Telâl, am - ca Safderin elini tuttu: — Bunu, sakm onlardan birinin yanmda söylemeyin? Yaşlı aktör, dudağmı sarkıtarak başımı eğdi: — Ne münasebet? Ve sesini yavaşlatir: — Gelenlere de; yok! dedirtive - rin... Yüz vermeyin, tereslere... Genç kadın, acele sordu: — Kapınm önünde Celile ne söy- lemiştiniz? Ames Safder artık tereddüt etmi- yordu: — Kuvart vardır, onunla buluşu - yor... Buraya gelirken Kuvart'a rast geldimdi; Celili' görürsen, söyle mu- hakkak bekliyorum! Dedi. Onu, söy- ledim, | bes fırkadan mürekkep olmak üzere el AcıHakikatler ld Yazan : Ziya Şakir kiymeti yok. Çünkü; böylece edilen yeminlerin, bir gün gelip te derhal unutuluverdiği, yüzlerce misal ile sa- bit... Hizmet arzusu, vicdandan doğ- malı, Diye cevap veriliyordu. Bütün bu makul mütales ve tavsi- yelere rağmen, Yeşil Ordu müteşeb- bisleri işlerini yarıda birakmak iste- memişlerdi. Buna binaen, tasavvur ettikleri teşkilâta kâfi derecede ta- lip ve ragıp bulamayınca, elde mev- cut olan (Kuvayı Milliye efradı) »- dan istifade etmeye karar vermişler» di, O tarihte (Kuvayı Milliye) nin ne şekil ve ne vaziyette olduğunu İyice anlatabilmek için Büyük Millet Meclisinin umümi müdafaa kuvveti hakkında küçük bir izah verelim. 336 senesi ağustos ayının sonuna doğru, birdenbire her tarafa sükü - "net gelmişti. Yunan ordusu; heniz tevakkuf halindeydi. Muhtelif yerlerdeki İs - yan hâdiseleri tepelenmişti. Bu fır- sattan İstifade edilerek ordunun sü- ratle ıslah ve ve tensiki için büyük bir fazliyete geçilmişti. Başta büyük kumandan ve Hükümet Relsi Musta- fa Kemal Paşa olduğu halde Erkânı- harbiyei Umumiye Reisi Miralay Is- met Beyin ve Mildafaai Milliye Ve- kili Fevzi Paşanın çok ciddi gayret- leri sayesinde (Garp Cephesi) nde Bu İfrrkalar da, şunlardan ibaretti, 1 — M üncü Fırka (Kaymakam Atıf Beyin kumandasında), 2 — 11 inci Fırka (Kaymakam Mehmet Arif Beyin kumandasında), 3 — 61 inci Fırka (Kaymakam, İzzettin Beyin kumandasında), 4 — 23 üncü Fırka (Binbaşı Ha- lis Bey kumandasında) , 5 — 4 üncü Fırka (Binbaşı Nâzım Bey kumandasında). (Sön iki fırka, henüz teşkilât ve tensikatmı ikmal edememişti. | Sarfedilen bütün gayretlere rağ - men, teşkilât ve ıslahat ağır yürü- mekteydi. Buna sebep te elbise, si- lâh ve harp malzemesi ve zabit nok- sanlığı idi. (Mücahit) namı verilen (Kuvayı Milliye) efradma gelince, milli mü- cadelenin başladığı günden itibaren, bu kuvvetlerden hakikaten istifade edilmişti. Fakat bunlar arasında, ciddi bir surette raptı zapt temin ot- mek mümkün değildi... İlk zamanlar. da hakikaten çok takdire şayan bir safiyet ile, her türlü menfaati oİs- tihkar ederek millet ve memleketin halâsı için çalışan bu kuvvetlerden, son zamanlarda bazı şikâyetler baş göstermişti. Bilhassa isyan sahala - rmda, ve birtakım baskınlarda, müf- reze kaptanlarının vaziyete lâyikile hâkim olamamaları yüzünden (bazı haksızlıklara da sebebiyet verilmiş - ti. Milletin bütün hukuk, emniyet ve selâmetini tekeffül etmiş olan Büyük Millet Meclisinin teşekkülünden son- ra; tabiidir ki, bu gibi hallere mü- samaha edilemezdi. — (Arkası var) Yarısı Mahmut YESARI Genç kadınm, yanakları, alev alev yanmıştı. — Çok ahlâksız adammış! Yaşlı aktör, elini salladı: | — Durun bakalım, siz, bunları, ye ni tanıyorsunuz. Ben, kırk senedir tanırım. Uzuvlarımızın terbiyesi Beden terbiyesi denilen, adaleler- le mümareseyi herkes bilir. Ona rağ- bet etmiyenler bile lüzumunu ve faydasini tanırlar. Halbuki vücudumuzun içindeki u- zuvlerımızın da bir terbiyesi olduğu- nü pek az kimse işitmiştir. Birçok- ları bazım cihazımızın ,teneffüs ci - hazımızın ve İçerdeki bütün cihazla- rımızın kendi kendilerine işledikleri- ni ve onlara hükmetmek mümkün ol- mıyacağını sanırlar, Vakıâ bunlar kendi kendilerine işlerler, fakat on- lara bir dereceye kadar hükmetmek, intizama alıştırmak imkânı vardır.; Meselâ hazım vazifesinin ilk teza- hürü olan iştah kendi haline birski- lrsa, pek karmakarışık bir halde iş- ler. Çocuklarm iştahlarını bilirsiniz. Çocuk afiyette ise iştahi hiç durmak bilmez. Her vakit yemek ister. Biraz rahatsız olünca da hiç yemek iste - mez. Bunun İkisi de zararlıdır. Bi- rinci şekilde çocuk daima yemekle TAN Valantino öleli on yıl oluyor Bir zamanlar mezarı çi- çek yığını altında kalan artisti bugün arayan yok hazmını bozar, ikinci şekilde de büs- İ bütün zayıf düşer. Çocuklarda gördüğümüz bu hal, çocuk olmıyanların da birçoğunda görülür. Kimisi iştahmın devami: olduğuna bakarak vakitli, vakitsiz daima yemek ister, en sonunda haz- mını bozar. Kimisi de iştehsızlığın bahane ederek yömek vakitlerini u - nutur, aç kalarak en sonunda der - mansız kahr. Iştahla birlikte bütün hazım vazi- fesini terbiye için en tesirli çare muntazam vakitlerde yemeğe âlış - maktır. Günde dört defa yemek in- sanların asırlardanberi tecrübe İle öğrendikleri en muntazam yemek u- sulüdür. Insan kendisini bu (usule bağlayınca iştahları fazla olanlar a- ralıkta hiçbir şey yememeğe pek ko- lay alışırlar. İstahları az veya hiç olanlar da muntazam yemek vakitle- rinde sofraya oturunca, kendilerinde yemek vazifesini ifa etmeye yetişe- cek kadar iştahı daima bulurlar. Bazrları, iştahları yerinde olmak- la beraber, her türlü yemeği beğen- mezler. Hiç peynir yemiyenlerinki gibi ayrıca bir istidattan İleri gelen yemek beğenmemeleri müstesna ol - mak üzere, böyle yemek ayırt etme ği de terbiyeyle düzeltmek mümkün- difr. Hele et yemeklerinin yağını a- yırmak huyu, biraz gayret edilince, pek çabuk geçer. Sağlık bakımmdan yağ yemek et ve şeker yemek kadar Yüzumludur, Bircok kimseler yağ - dan çekinirler. Böyleleri ilkin tere - yağı yemekle başlıyarak bir müddet buna devam ettikten sonra en so - nunda yemeklerdeki en ağır yağları bile yemeğe kadar varırlar. Hazım cihazmdan söz açılınca su meselesini de unutmamak lâzımdır. Bunda kimisi ifrata gider; vakitli va- kitsiz su içer. Bazısı da su içmek lü- zumlu bir şey olduğunu hemen he- men unutur. Yemek. gibi bunu da intizam altıma almak lâzımdır. Gün- de nekadar su içmek, ve ne vakit içmek lâzım olduğunu daha önee # uzun uzadıya yazmıştım. Tafsilâtını unutmuş olsanız bile, bir insana va- Valântino'nu nişanlım Pola Negri Masurka filminde Bundan tam on sene evvel, şimdiye kadar hiçbir faniye nasip olmamış bir muhabbetle dünyanın muhtelif memleketlerinde ayni kuvvetle sevil- miş bir artist, bir sinema artisti ölü- yordu. Bu Rudolf Valântino idi. O zamanlar, Valântinonun ölümü, | cihanşüimul bir hâdise olmuş, hattâ, bu ölüm yüzünden intihar vak'aları bile olmuştu. Yüz binlerce kâlp onun için çarpmıştı; bu miktarın iki misli gözden boşanan yaşlar, nerede ise Niyagara şelâlesinden fazla idi. “Şeyhin oğlu” filminin kahramanı Valantino için hemen her tarafla mâa- tem tutulmuştu birde “Valâtino Memorial Assaclatlon” isimli bir ce- miyet yapılmıştı. Bu cemiyetin delâleti, Valântino - nun onuncu yıldönümü münasebetle, birçok yerlerde, onun istirahati ruhuj& için dini âyinler yapıldı. Fakat, duha geçen seneye gelinciye kadar, onun Hollivut"taki mezarlığını birçok kim- seler ziyaret eder ve mezarı çiçek Yi ğınları ultında kalırken, bu sene bir satf olarak günde iki litre su İüzum | tek ziyaretçi olmadı, Hattâ, ölüm dö- lu olduğunu ve bunun en çoğunu ye- mek aralarında yavaş yavaş içmek LOKMAN HEKİM Jbeye çıkıp çıkmıyacağı, komuşulma- | mak şeğinde iken hastalığını haber alıpı o- nu son bir defa daha kucaklamak için iği mıştı, konuşulmuyordu. Yalnız le -| latıyorlardı. lâl, büyük küçük artistlerden ve Iclâl, Amca Safdere minnettardı. kolislere girip çıkan muharrilerden, | Amca Safder, İclâli, hemen herkesle münekkitlerden, hep saygı ve iltifat | tanıştırmıştı. Amca Safderin, tanı - görüyordu. madığı yoktu. Ve bütün tanıdıklari- Bu insanlar da aralarında şaka -|le de içli dışlıydı. laşıyorlardı; fakat bu sakalaşma, Amca Safder, hemen hergün, her terbiyesizlik hududuna dayanmıyor-| gece, Telâlin apartmanına yeni bir ru, Telâl, bu değişik çehrelerin, değişik tiplerin, değişik karakterlerin orta- sında, haz, sandet duyarak eğleniyor Sofada ayak sesleri olmuştu. Amca Safder, sağ elini ağzına götürdü, a- vucile dudaklarmı sildi, boynunu bik tâ, oturduğu koltuğa büzülüverdi. ee İm İelâl; tekrar, yeni, başka bir âle- min içindeydi. Çehreler değişikti. Ve çehreler kadar, tipler, karakterler de değişikti. Yalnız, operetçilerin cur- cunalı havası yoktu; Telâl, buna se- seviniyordu. Şöyle, körlemeden bir hesapla, iki bin liradan fazla para gittiğini anlamıştı. Buna rağmen, #eviniyordu; Eğer Celil Mahirin ha- yali de arasıra uykularını kaçırma- sa, büsbütün sevinecekti, Telâlin, sah du. Genç kadın, öyle anlıyordu ki, kendi de, onlar için, değişik bir çeh- re, değişik bir tip, değişik bir ka - rakterdi. İyi tahsil görmüş, iyi ve zengin bir aile kadını, kolislerin, pek sık gördüğü, görebileceği bir tip de- gildi. Yabaner diller bilmek, iyi bir aile kızı olmak, müşterek vasıflar. dan olabiliyordu, fakat zenginlik, 1e- Tâli, ayrı bir “kategori” ye atıyordu. Ielâl, bir şeye, şaşarak dikkat etmiş- ti, Operetçiler arasında iken, ona, mevkiini hatırlatmak değil, unuttur- mak İçin ellerinden geleni yapmış - lardı. Halbuki şimdi, Telâlin unut- artist getiriyordu, İelâl, salonunu ve sofrasını aşmış» tı. Geç vakitlere kadar oturuyorlar, konuşuyorlar, piyano çalıyorlar, şar- kı söylüyorlar ve arasıra yemek © dasına geçerek, içki de içiyorlardı. Iolâl, bir gün sokakta Fofoya rast gelmişti: Fofo merak içindeydi: — Sizi, Darülbedayie girdi, diye işittim, doğru mu? Doğru ise, çok TIelâl, Fofonun ellerini avuçları içine almıştı: — Fofocuğum, seni, nekadar sev- diğimi bilirsin. e Darülbedayie daha girmedim; sizden ayrıldığıma çok müteessifim... Fakat, ne yapayım? mecbur oldum. V Fofonun yüzü buruşmustu: — Çok iyi ettiniz... Hattâ, biraz ; onlar, hatır- | geç bile kalmştınız... O kadar YENİ NEŞRİYAT Yeni Türk Eminönü Halkevi tarafından her 8y çıkarılmakta olan (Yeni Türk) ün 45 inci sayısı çıkmıştır. Bu sayıda: Agâh Sırrı Levend, Pr, Dr, Ragıp Özdem, Pr. M. Şekip Tunç, Kâzım Nami Duru, Sabri Esat Ander, R. Çavdarlı, M. Halit Bayrı, Naki Tezel, Ali Rıza Erem, N. Safa Coşkun gibi tanmmış imzaların yazıları vardır. Marksizmin prensipleri Pr. Engels'ten Fatma Yalçın ter- cilme ettiği bu eser, Emekçi kütüpha- nesi tarafından neşredilmiştir. Eminönü Halkevinde konferans Şair Behçet Kemal, dün Eminönü Halkevinde bir konferans vermiştir. Behçet Kemal, milli edebiyatımızın nasıl doğup genişliyeceğini ve Halkev. leri edebiyât kollarının nasıl çalışma» ları lâzım geldiğini ve ayrıca Türkün sınıf kabiliyetini anlatmıştır. Konfe - rans alâka ile dinlenmiştir. KASEEŞIMANRMRRN SEİR A.E.G.T.A. Elektrik Şirketi Umumiyesi Sonsuz hürmetlerimizi ka- zanmış olan say Meclisi Reisimiz MİTHAT ALÂM'ın beklenilmiyen acıklı vefatm- dan dolayı en derin elemleri- mizi ilân etmeyi bir vecibe bilir ve muhterem ailesine nihayetsiz taziyetlerini tak- m eder. Muzadı taaffün ve deriyi takviye hassalarma mali- kiyeti Krem Pertev'in bu- günkü şöhret ve şümulü- niin bariz delilidir. Zührevi ve cilt hastalıkları sütehasese or. Hayri Ömer Oğleden sonra Beyoğlu Ağacami! karşısında 133 No Tel. 4356 Duttu. Zaman göçiyor ve İnsan unutuyor. | beri beyaz perdeden çekilmiş olan pe Iyi olduğunu elbette hatırlarsınız. uzun bir yolculuk yapmış olan Pola| Fakat Pola Negri'nin bu sefer için bir | le Negri birakıp gidemezdi. Negri bile « ki nişanlıst sayılıyordu - | mazereti Çünkü Wili Forst i ranizi yediler. Telâl, şikâyetle baktı: Fofocuğum... Yüzüme başka türlü, arkamdan başka türlü, söylemeleri, bele burnuma gülmeleri, pek gücü - me gitti. Insanı, parasile rezil, mas- kara ediyorlar! Fofo, dişlerini gıcırdatıyordu: — Neden siz rezil, maskara ola- caksınız... Rezil, maskara, kendileri! Hem biliyor musunuz? Ben de on- lardan ayrıldım. İelâl, şaşırmıştı: — Ay, ne zaman? Fofo, güldü: — Bir hafta oluyor... Iclâl, merak etmişti: — Aman, anlat... Fofo, etrafına bakmarax #orau: — Nereye gidiyordunuz?.. — Hiç... Biraz dolagacaktım. — Öyle ise, çok iyi.. Ben, terzi- me gidiyorum, hem beraberce yürtr, hem konuşuruz. İclâl, onun koluna girmişti: — Aman, kuzum Fofocuğum anl- lat, Meraktan çatlıyorum. EEE Buhafta iPEK Sinemasında MARTHA EGGERTH'in GEORGE ALEXANDER ve FELİX BRESSART ile beraber temsil ettiği ve mevsimin görülmemiş ilk filmi olan ÖNÜL DEDİKODULARI sevimli ve eğlenceli film, bütün Istanbul halkını koşturuyor. İlâveteB PARAMOUNT JURNAL senenin en son dünya havadisleri bir demet olsun çiçek göndermeği u- | beraber Mazurka İsimli, çok kuvveti 12-998 —< 2) iş — Brünliüi yo Sibel Yünkü program 1250 - 181 Öğle, neşriyatı — Saat, Plâkta Türk musikisi; 12,50 - 13,05: Hav” disdin; 13405 » 13,25: Plâkla hafif miz$i| 13,25 - 14; Muhtelif plâk meşriyatı. A riyatı — Saat, 14,30 - SAP dans musikisi; ; Müzeyyenin iştirakile 20:30 - 21: Vedin Rızanm işti” musikisi; 21 - 21,30: Plâkla şö$ (Elisabet Şuman tarafşndan: Nore de P Karo); Plâkla şan: “Şalyapin taraf Metisofel); 21,30 - 2230: Stüdyo ye le 1001 nacht int <a — : Cappeliay (parçalar); 3 ” Bize: Perleniiseker reyi 4 2 Unterdem İindenbaum (led): Libellentang (parçalar); 6 tern, Ans kaniok Gorbunak; ? — P tas amoromas (Champ, Esp); 22,30 » Anadolu ajansı haberleri. Kahire kes * mesi 5 19,30; Borsa; 20: Mehmet Sadık heyeği 20,40: Mizahi diyalog; 21: Kuran; 21,59 Melek Cemil tarafından türkçe çarl 22,30: Mizahi diyalog; 22,50: Mehmet 5” dık takımı, Günün program özü Cumartesi, 12. 9. SENFONİLER: 21.20 Prag: Pilharmonik orkestra. HAhir MUSİKİ: — 20 Varşova: Operet Mari parçaları, 23,05 Budapeşte: Çizen musikisi, 23,30 Leipzig: Şen hafta sonu, OPERALAR; 2145 Torino; OPERETLER:; Leconcavallo “Pulyaşo'”* Benatzki. “Bezaubersd#f ODA MUSİKİSİ: e Deutschlandsender: Mozart ku” eti. SOLOLAR: 22 Varşova: Viyolonsel. 2220 Roma: Çift piyano, 23,30 Viyana; Bariton Schorr. DANS MUSİKİSİ: 23,10: Roma. gay ve kahve takımları, tabak, dak ve sairenin birinci açık arti sı, Kadıköyde, Rum kilisesi karşısı" da 30 No, lu dükkünda 14/9/936 19 rihli pazartesi günü saat 16 da ve ” kinci artırması da 18/9/936 yp racaatleri ilân olunur. (25543) 1 AAA bir eser çevirmekte idi ve senelerde”! 4/0 on gün — Ne? — Celil Mahirin, sizinle kavf” — Paranın gittiğine yanmıyorum, | edişi... Idlâl ,kulaklarina inanamıyordü? — Ben, Celille kavga etmedim Kİ” Fofo; aldırma! der gibi gülüyo” du; — Onun söyleyişi öyle... Halbusf Amca Safder, sizin, Celili kovduğ” nuzu görmüş... Şimdi Safder, gelip gidiyor ya, Celil; Amca, Safde” ri, kimin arabasma binerse, garkısını çağırır!,. Ona, öyle deme” düşer! diyor... — Amca Safder, doğru söytüy9” — Ne ise, mesele orada değil” O akşam, Celil, tiyatroya bir gel

Bu sayıdan diğer sayfalar: