10 Ocak 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 13

10 Ocak 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ge 10-1:937 No. 10 YAZAN: ZIYA ŞAKIR Emevilerin Haşimilere Karşı Besledikleri Reka- bet Sönmek Bilmiyen Bir Ateş Haline G rmişti (Abdüldirm biraderzadeleri), bu &uretle nefislerinden ziyade halkı düşünerek deruhte ettikleri vazifele. ri ifaya çalışırlarken; o(Abdüldârin hafitleri) de günden güne servetleri. mi tezyit etmektelerdi... Bunlerm en #onu olan (Ümmiye), bütün Arabis- tan muhitinde, malik olduğu servet- le temayüz eylemişti. Fakat (Ümmiye), yalnız bü ser - vetla iktifa ir Ai ei im) in, ve gerei - bp) in bez oldukları , şerefli mevkii çekemiyor; Mekkenin bâki. miyetini bizzat eline alarak müsta - kil bir (saltanat) kurmak.. ve (Hi - şim silesi) ni de ortadan yk istiy, . İşte; islim unsurunu, asır. Me ed felâkete sürükliyen © büyük nifak ve şikakım ikinci ih- tiras ve reknbet safhasi.... Ümmiye entrika peşinde. Haris (Ümmiye) nin (Hâşimi) ler aleyhinde çevirdiği entrikalar, EE 8iz kalıyordu. Çünkü, başta (Ku. reyg kabilesi) ölmak zere, diğer bir çok kabileler; (Hâşim oğulları) na karşı kalplerinde derin bir hürmet besliyorlar... ve km vet ve kiyasetine, her gün â Karay va eörülükleri yüksek fazl letlerine prestiş ediyorlardr.. Bu - nun içindir ki, (Ümmiye) nin bütün entrikalarna rağmen, (Abdülmutta. ip) tam elli dokuz sene Mekkede ic- rayi hükümet etmiş. Şehri, mühim harp felâketlerinden Kurtarmak “su./ retiyle de halkım kalbinde (Hâşimi) lere karsı olan minnet ve şilkran his. lerini köklendirmişti. Halk, 4Hâsimi) lere karşı bu his- 4 (Hazreti, derle miltehassiz olurken ;— Muhâmmet) “düsyaya “gelmişti. Ofuhammet) in pederi; (Abdülmut. talip) in en küçük oğlu, (Abdullah) MM lnme, daha küçük yaşm . da bir takım mümtaziyet göstermiş; gençliğinde ibraz ettiği faziletlerle, kendisini tanıyanlar arasında yüksek bir mevki ihraz eylemişti, Bunun üzerine, (Ümmiye) nin o- fulları arasında derhal bir haset ve istirkap başgöstermişti. Fakat, bu gayz ve husumeti izhar edecek bir sebep ve bahane olmadığı için bunlar, ortaya dökülememiş; Kaiplerde giz - lenmişti. Lâkin (Hezreti. Muham- mpt), (islâm din!) ni neşre başlar başlamaz; (Ümmiye Oğulları) nın ellerine çok büyük bir fırsat geçmiş: — Haşimflerden olan (Muham. met); dinimizi tahkir ediyor. Bizi, ebâ ve ocdağımızın taptığı putlardan ayırmak istiyor. , Dai bir feryat yükselmişti, Fakat; (islâmiyet), her türlü mu- balefet ve itirazlara rağmen, çarça, - buk intizar etmiş; kökleşmiş... Bu da, (Muhammed) in mensup olduğu (Haşimi ailesi) nin Kıymet Ve gere fini bir kat daha yükseltmişti, Bu vaziyet, (Emeviler) in (Haşi- mi) lere karşi besledikleri rekabet hislerini artık sönmek bilmiyen bir ateş haline getirmişti. Mücadele, büs bütün başka bir şekle girmişti, (E- meyi ailesi) nin mühim erkânmdan olan (Affanm oğk Osman), (Ebu Süfyanın oğlu Müaviye) gibi mühim yevat, İslâmiyeti kabul ile (Duham- med) in eshabı geyanmuz girmekle beraber; (Haşimi) karşı kalplerde yaşıyan gayz; bir türlü tes kin edilememişti. Bütün fedakârlığa hour Bu gayz ve husumeti alenca izhar eden (Ebu Süfyan), Kuweyş kabile - sinin relslerini, (Muhammet) aley - hine tahrik etmiş. Bir gece, (Mu - hammed) in evi basılarak katline ka- rar verilmişti, Muhammet, amcası > ve, hâmisi - (Ebu Talib) in oğlu (Ali) yi kendi yatağına yatırdıktan sonra, eshabı en kıymetli ve fe, dakârlarmdan olan (Ebu Bekir) i yanma alarak (Medine) şehrine bie vet etmişti. / (Medine) halkı Cenabihakkm re» sulüne büyük bir hürmet göstermiş » ler; uğrunda her türlü fedakârlığı i- faya söz vermişlerdi. Emeviler, (Muhammed) in bu su - retle hicretini bir zafer telâkki et - mişler; artık Haşimilerin » yeni din ile beraber - söneceğini zenneyle - mişlerdi. Halbuki, bu zanlarmda ha- ta ettiklerini görmüşlerdi. Çünkü (Muhammet), Medinede yerleşir yer leşmez, oradaki müslümanlara nizam ve İntizam vermiş.. Yalnız müslü - manları değil; orada kesretle bulu - san Musevileri bile memnun edecek derecede âdilâne düsturlaria, kendi - sine kuvvetli bir istinatgâh temin ey lemişti, (Emevi rekabeti) ni tahrik edenle- rin en başında bulunan (Ebu Süf - yan), Mekkelilerin Emevilere taraf tar olanlarından topladığı kuvvetli bir ordu ile Medineye hücum ederek Muhammedi mağlüp, esir ve katlet - mek i Fakat, Medinelilenden mürekkep bir ordu ile (Uhut Dağı) nın etekle- rinde Mekke ordusunu karşılıyan Muhammet; harbi kaybetmekle be - raber, Mekkelilere büyük zayiat ver- dirmiş.. Ebu Süfyanm tertip ettiği Ordu, Medineye hücumdan feragstle Mekkeye avdet etmişti. Kanlı mücadeleler Görülüyor ki artık gizli rekabet, kanlı mileadele şekline girmişti. Ve bu ilk silâhiz cidal, (Mekke) (İle (Medine) halkını biribirine düşman ederek, biribirini omüteakıp kanlı harplerin vukuuna sebebiyet vermiş» (Muhammed) İn bu muvaffakıye/ 4, büylk bir tesir hufüle getirmiş- ti, Arada geçen harplerde de, (Ebu Cehil) ve saire gibi birtakım fesat başılar katledilmişlerdi. Ebu Süfyan ile taraftarları da artık (Muham - med) İn nüfuz ve kudretile başa çı- kamıyacaklarmı anlamışlar; müca » deleden çekilmişlerdi... Bunun için, ortalığa bir sükünet gelmişti, Ve bu sükünet, (Muhammed) in vefatina kadar devam etmişti. Fakat (Muhammed) in vefatı; 4 - zerini kül kaplıyan ateşin tekrar par lamasına sebebiyet vermişti. Emevi - lerin eski (aile rekabeti), yavaş ya- vaş hedefini değiştirmiş. Islâm ca - miasının basma geçerek riyaseti el - de etmek istiyen bir kuvvet gekline girmişti. (Ümmiye) nin torunlarile taraftarları, adeta (siyast bir fırka) mahiyetini iktisap evlemişlerdi. (Ebu Bekir) in dirayet ve kiya - seti, (Ömer) in adalet ve şiddeti; (Emevi fırkası) nın ihtiraslafla or » taya atılmalarına meydan vermemig- ti. Bu iki halife zamanında, « bazt ufaktefek hâdiseler müstesna olmak üzere - (Emevi) lerle (Haşimi) ler arasmda mühim bir vak'a zuhura gel memişti, Hatti, Emevilerin en te - mayüz etmiş olan şahsiyetlerinden (Ebu Süfyan) m oğlu (Muaviye), Suriye valiliğini deruhde ederek bir hayli muvaffakıyetler gösterdiği gi- bi, (Asm oğlu Amr) da kırk bin ki- ilik bir ordu ile Mısıra giderek üç hafta zarfmda bu koca kıtayı istilâ ti... Nihayet; günden giine kuvvetle: | etmişti, nen (Muhammet), cebren (Mekke) - ye girmiş; muhalefet unsurlarmm en tirerek İki belde arâsındaki mütade- leyi sükünetle rieticelendirmişti. Emevilerin tertip ettikleri plân. Emeviler, mahirane edilmis şundan ibaretti: (Arkasr yar) SAGLIK ÖGÜTLERİ LOKMAN HEKİM DİLLİ Lİ Yağmur Suyu Büyük akar suların kenarında Yahut onlara yakın kurulmuş olan mutlu şehirler yağmur suyundan büsbütün vaz geçebilirler, Nehir- lerden alarak temizledikten sonra şehirlerinin her tarafına götürdük leri o sularin bütün ihtiyaçlarını te- min ettikleri gibi sokaklarını bile yine o temiz sularla bol bol yıkata bilirler. Öylerşehirler için yağmur sadece bir sıkıntı teşkil eder. Halbuki İstanbul gibi, deniz or” tasında gibi kurulmuş olduğu hal de, akar tatlı sulara uzak bulunan bir şehir için yağmur en büyük ni- mettir, Doğrudan doğruya yağ mur suyundan başka bir şey olmi- yan Kırkçeşme, Taksim ve Elmalı Suları bulunmasaydı asırlardan be ri İstanbulun hali ne olurdu? Bu zamanda da terkos suyu yalnız bâr Şina İstanbulu idare edebilecek de receden henüz pek uzaktadır. Ter kos suyu İstanbula yeni” getirildiği vakit, yüksek apartımanlar şimdi- kl gibi çoğalmamış olduğu gibi, © kadar çok israf eden banyolar da İstanbulda pek tanınmamış oldu- ğundan terkos suyu hiç olmazsa #ehir sokaklarını sulamıya yarar- dı. Şimdi terkos suyunun gördüğü başka vazifelerden, sokakları bile onunla sulamıya imkân kalmıyor. Bundan dolayı, memba sularile, terkos suyu ile içaceğimizi temin #tsek bile, şehrin temizlenebilmesi için yağmur yağmasını beklemiye mecbur oluyoruz. Memba sularile yahut terkos su- yu ila içeceğimizi temin edebilmek te ancak şehir içinde kabil oluyor. Şehrin kenarlarındaki köylerde, he le adalarda yağmur suyu toplıyan- sarnıçlar olmasaydı, oralarda otu» ren İstanbullular susuzluktan Ya- narlardı, Bereket versin ki yağmur suyu gerek içmek, gerek ev ihtiyaçların da kullanmak için hiç te'fena bir su değildir. Bir kere, sabunu erit- mek, —yani temizlik— ve yemek pişirmek için yağmur suyu böşka hertürlü sudan üstündür. İyi memba suları gibi lezzetli ve onlar kadar kolay hazmedilecek halde bulunmamakla — beraber, memba sularının ne türlü toplanıl- dıkları ve ne türlü getirildikleri bilinmediğinden temiz bir sarnıç- tan alınan bir yağmur suyu içmek hususunda da bir çok memba sula- rından daha temiz sayılır. Vakıa yağmur suyu, tozlarla kapanmış damlardan toplanıldığı için bu cihet düşünülünce insanın zihni biraz karışır. Fakat bunun da damdan ilk yağmur — sularını sarıca bırakmıyarak ayrı bir ka- 4 KIŞLA DUVARLARI Arkasında BÜYÜK RÖPORTAJ er bölükte erlerin okuyup yazma vaziyetlerini göste- ren mukayeseli levhalara rastlıyo- rum, Kişlalarda, erlerimizin bilgi vaziyetlerinin tesbiti, belli ki, bi- rinci plânda bir iş olarak ele aim- mış. Erlerin çoğu, yarıdan her halde fazlası, karacahil olarak kış- laya geliyorlar. Köy mekteplerinde çatpat harfleri öğrenen ve bunları biribirine çatmıya “becerebilenler pek az.. Mevcudun yüzde (15 - 20) sini geçmiyorlar, Ru neticeye gö- Te, Türk köylüsü, en büyük irfan feyzini, kışlalardan alıyor, demek» tir. Ben, içimden bunları geçirirken, kapının önlinde bir er, başını ileri uzatmış, bölük komutanmdan emir bekler vaziyette duruyordu. K omutan Yüzbaşı Sezal Atti- lâ, onu, bana parmağile göstererek ; — Dur, dedi, i seni bir Mehmetle tanıştırayım... Ve seslendi: - — Mehmet oğlu Mehmet, o buraya , ne dolgun, kalm ve kisa boyunlu, hareketleri ça buk bir delikanlı derhal vaziyet a - larak Oo karşımıza dikildi. Yüzbaşı ile, er, tatlı tatli konuş - mıya (o başladılar, Onlar konuştukça, ben de bir kenara çekilmiş not edi. yorum: — Mehmet! — Buyur gomutanm!.. Eri er (en Benç uldektıydn galiba. mektelerdi. Bu program ösasr” da, |- — Zonhuldaklıyın gormutanım.. — Kaç ay oldu askere yaztlalı... — Dohuzuncu aya basduk çfen- dim. — Bizim en büyüğümüz kimdir, sen bilirsin! — Bilirin efendim.. Atatürktlr. — Sen Atatürkü gördün mü?,. — Görmedin emme bitirin efen- dim? — Nereden bilirsin?.. — İresimini gördün, hani sen görsetmiştin!.. Ondan bilirin! — O, resim değil, heykel oğlum. — resim ne, hiykel ne. Hepsi bir ellâlem... — Atatürkün heykelini. nerede gördün bakayım .. iraz düşündü, bulamadı. Yüzba- gi hatırlattı: — Hani, arkadaşlarınla birlikte #izi bir gün parka tim, Orada Atstürkün beykelini gör - müştünlüz, — Hinei hatırıma geldi efendim... Öylece bi gilzelcene, iresmini çı - hartmışlardı “efendim... Ellâlem heykel, o demek! omutan salin! değiştirdi: — Vatan, tehlikede kalınca ba alınmak suretile, önüne geçildi- | ne yaparsm bakayım.. Uğrunda gini bilirsiniz. Bundan başka sar | ölür müsün . nıcın İçinde filtre tertibatı | yapti- rıla linea yağmur suyundan şüphe et- miye yer kalmaz, — Ölmen mi efendim, tabif ölü- ak, su tulumbayla da çıkarı Kia, — Düşman, bizim yurdumuzu Istanbul büyük akar sulara yzak | Slmak için üstümüze maldırsa, sen olmakla beraber, yağmurları az | de bunu köyünde haber alsan, na. değildir. Bütün şehir beri yağmur suyu ile idare edildi- gi gibi, her evin damından geçen yağmur suyunun bir damlasını kaybetmeden saklamıya çalışmak, bence, İstanbulda her ev sahibinin borcu olmalıdır. Kendim apartıman yaptırabil- seydim, ilk düşüncem binanın al- tına büyük ve —asri.- bir sarnıç yaptırarak, dama yağacak suları oraya toplamak, sonra oradan elek | “m? #rikli tulumbayla en yukarda bir asırlardan | sıl hareket edersin?. — Hinei mi? — Şimdi, yahut başka bir za - — Emme, hen başıbozuk deği- ki.. Sizin emrinizdeyim. Sizin emrinizden dışarı çıhmam gomuta- — Köylindesin, diyorum sana.. Başıhozuksun elbette... Ne yapar. — Hemenos, askerlik şubesine dopoya göndererek bütün dairele- | goşarm!.. re dağıtmak olurdu. Her man sahibi böyle düşünsaydi yağ- | misin? mur suları İsraf edilmez, şehrin su ihtiyacı da biraz olsun eksilirdi. — ağırın olmazsa, gene gider — Gitmen mi efendim, tabif gi derin!.. (Bsker) e gel, demek iste- Türk Köylüsü Feyiz Ve, irfanı Kışladan alıyor Erler telimde dağınık nizam halinde., mez ki... — Aferin Mehmet! Şimdi sana bir şey daha soracağım. Diyelim ki, siperdesin. Düşman, ansızın ü- “erine çullandi, tüfeğin biraz iler. de, yanında yalnız, bir küçük kü- rekle kalmışsın. Ne yaparsım?.. Mehmet oğlu Mehmet, gözlerini küçülterek, sordu: — Büreğin iki tarafı da keskin- ce mi gomutanım?, — Keskinoe... — Öyleyse, hiç durmam, küre. ği başından aşağı bi veririm! — Bakalım bir vuruşta işini bi- tirebilir misin?.. Mehmedin gözlerinde bir ateş parlayıp söndü: — Atik davranmsam, bir kürek. le, ön adamı hakların efendim!., ölük komutanı, Mehmet Zonguldağın, biraz da oku- mA yazma vaziyetine temas etti ve kulağıma eğilerek: — Bölüğümüzde, okuma bilmi - yen tek nefer, işte budur! Dedi, Biraz evvel, verdiği yerinde ce » Yapları düşlinerek Mehmedin oku- mamış bir er olabileceğini akirma getirmemiştim, Bölük komutanı, beni ikaz edince Mehmede sordum: — Sen okuma yazma öğreneme- din mi?.. — Öğrenemedin efendim?! — Niçin acaba?.. Ateş gibi a- damsım. Mersm etsen, harfleri gü- zelce bellerdin, Yutkundu, bir türlü cevap ver& miyordu. Bölük komutan: sordu: — Alfabe verdiler mi? Sıkılarak itiraf etti; — Düşmesine düştük emme, be- ceremedük efendim! Yüzbaşısı, Mehmedi daha fazla zorlamadı: — Haydi, sen git! ehmedin yerini, bir dakikş Yüzbaşısı, onun Briğkk Hdr, için de gene kulağıma eğilerek su Bözleri fıstidadı: — Bölüğün en zeki, en çalı eridir? yi Aklım sıra, şaşırtmak istiyerek kendimce karışık bulduğum birçok #ualler, sordum. Malatyalı Sarroğlu Osman, hiçbi. rini cevapsiz bırakmadığı gibi, be- nim o dakikada, düşünmeden kar. şilık veremiyeceğim birçok #uallerg de en kestirme şekilde cevaplar ye- tiştirdi, j Eline bir gazete tutuşturduk, Kırk yıl, bir masada dirsek çürüt- müş mümeyyizler bile eski harfler ile yazılmış bir tezkereyi bu kadar çabuk okuyamazlardı. : Sarroğlu Osman, köyünde okuma yazma bilmek şöyle dursun, harf. © leri bile tanım, yormuş. Şaşılacak gey değil mi?., Yüzbaşı, eseri, »in beğenildiğini gören bir milel. lifin haklı guru. riyle; a — Kendisini, dedi, terhis edil « | dikten sonra, kö. i bilmiyen biricik neferi diye tanıttı. ğım Mehmet oğlu Mehmetle de ben i bu Sarıoğlu Osman kadar iftihar | ederim. Osmanm okuma yazmada | giterdiğ varlığı, Mehmet te h8- erler gibi vazifı İM 5 eye bağlılığı ile — Mehmet, kaldır kendini ateşe at! desem, hiç düşünmeden kaldı. rp atar...” i Salâkaddin GÜNGÖR anbloli Tahvitlerinde Temevvüçler Anadolu tahvilleri mahsüs bir de recede düşüyor. Tahvillerin ancak Yüzde yirmi beşi hariçte olduğu hal de, bu düşüklüğün sebebi, faizlerinin liradan 37,70 liraya düşmüş ve 33. Deniz Bankası hisse senetleri Cümhuriyet Merkez Bankasının. hisse senetleri Üzerinde hararetli a i Ucıları artmıştır. Merkez Bankası » nm hisse senetleri 94 liraya satıl - maktadır. Bu sıcaklığın sebebi ban- kararları şimdiden tahmin edilmekte dir. Bu yüzden içtima günline kadar hise senetlerinin yilz lirayı bulaca.. ğını düşünenler bile vardır. Hattd sa ticr azalmış ve alrcı artmaktadır. g J size

Bu sayıdan diğer sayfalar: