21 Haziran 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4

21 Haziran 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Florya Safasına Çıkayım Derken, Paradan Olmuş! Paraları Fatma mı Aşırmış Meşhut Suçlar Müddeiumumiliği dün karı. şık bir iddianın tahkikine elkoydu. Polis, Müd- — delumumiliğe birisi kadm ve birisi erkek, iki suçlu ve 7 şahitle beraber bir torba da gümüş 'para getirmişti. Davacı hastane memurların dan Mahmut şikâyetini şöyle anlattı: — Bu, suçlu Fatma eski bir tanr., Kİ ÇT * Mahkemelerin Yaz Tatili Bir ay sonra, yani Temmuzun yirmisinden çitibaren Eylâlün beşine kadar mahkemelerin yaz tatili başlıyacaktır. Müstacel ceza ve hur, Akuk işlerine bakacak olan nöbetçi mahkemele- #rin listesi henüz Adliye Vekâletinden gelme N iştir. Adliye tatili münasebetile avukatlar da nm ç tatil yapacaklardır. Bazı avukatlar toplu birj ghalde Avrupaya ve Balkan memleketlerine, gitmek için hazırlı yapmaktadır! & lıklar ıktadırl, Nama dıktır. Dün Galatada rastgeldim. Be- raber Beyoğluna çıktık. Bir muhak lebicide tatlı yedik. Sonra da istira- bat etmek üzere bizim eve uğradık. Fatma odada oturuyordu. Ben misa- “fire hizmet etmek için arasıra dişa- ya çıkıyordum. Akşam oldu. Fatma» Yi teşyi ettim. Giderken de bugün Floryaya gitmek üzere kendisinden randevü aldım. Sabahleyin kalktım. Fatma ile beraber oturduğumuz oda- daki kilitsiz sandığımdan Florya mas rafi için para alacaktım. Sandığı &- çınca pâranın yerinde yeller estiğini gördüm. Yalniz dört tane yirmi beş kuruşluk kalmıştı, Bili liram vardı, “hepsi yeni çarhtan çıkmış gümüş li- ra, yarım lira da 25 kuruşluktu. Bu aşırmış . Ben bu sabah doğ- Fatmanm evine gittim, kapısını Güzellikle yalvardım ve: © — Bayan Fatma, dedim. Şeytana uymuşsunuz, bir şey yapmışsınız. “Belki de şaka yaptınız, Lütfen param size lâzım olanını alınız, üst ta- İH rafını bana izde ediniz. « Fatma ciddi bir tavırla: — Ben almadım. Ben hırsız deği- n, dedi, Bu konuşma esnasında Fat odasma kadar girmiştim. Ben elimle yatağının bir ucunu kal- k bakmak isterken birdenbire yastığını kaptı ve kucağına tı, Aşırdığı paraların yastık İçin. olduğunu anladım, Dikkat edince iğm bir yaşının da sökük oldu- nu gördüm. Fatma ayağa kalkar- en yastığın içindeki perslar yerle- sagıldı. Bunlar benim. paralarım- a Ben toplamıya başlarken Fatma, | benim, diyordu. Ve bir ara- ik avazı çıktığı kadar: —Yangm var! Diye bağirdı. Bü- mahalle halkı, polis ve bekçi de ındılar. Mal canın yongasıdır. Müddeiumumi ben de: artıyor. Dükkân Açmışlar Bakırköylinde oturan arabacı Bed ros ile Beyoğlunda benzinci Ali hafta tatili olan pazar günü dükkânlarmı açmış olduklarından her ikisi de Sul tanahmet Sulh İkinci Ceza mahkeme si tarafından beşer lira para cezast- na mahküm oldular, ———————— — Paralar benim; diye feryadı bastım. Böylece karakola geldik, pa- raları saydık, 35 lira 25 kuruş çıktı. Mütebakisini ya Fatma başka yerle- re sakladı veyahut birisine verdi: Bundan sonra Müddetumumi Fat- mayı sorguya çekti, O, paraların ken disine all olduğunu iddia ediyordu. Polis evde paraları yakaladığı za - mân Fatmaya miktarını sormuştur. Fatma paranın miktarı hakkmda hiç İbir şey söylemediği için davacının şikâyeti kuvvetlenmiştir. Boğuşma esnasinda kadın Mahmudun kollarını ve yüzünü tırnakladığı gidi Mahmut ta Fatmanın kolunu jiletle kestiği id- dia ediliyordu. Suçlular para ile bers ber nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesi- ne verildiler. Mahkeme kararını bu- gün bildirecektir. Yetmişlik İhtiyar Kadın Adamı Belâya Sokmuş! Gür kaşlı, palabıyıklı, yağız çehreli, kafası otuz beşlik bir adam... Adliye merdivenlerini yor. Belli ki bir derdi, kendisini hiddetlendiren bir pürüz var. Ve merdiven ayaklarını çıktıkça sesinin tonu yükseliyor, hiddeti görünüşü dipdiri iylene söylene çıkı- Göz ucu ile sözdüm ve yanma sokul dum. Meraklanmıştım. Derdini anla” mak istiyordum: — Selâmünaleyküm, ile söze baş- ladım. O, önce cevap vermek sonra: — Aleykümselim, diyerek merği- venleri çıkmakta devam etti. Ben ilk suali yapıştırdım.: — Hemşerimn,. etirmümeşhut mah- kemesi ne tarafta acaba? Hidârtinin dereresini” dağfitirme. Gen cevap verdi: ” -— Ben de onu arryorum ya! Ve beraberce yürümiye başladık. O samimi bir dert ortağı bulduğuna kanaat getirerek anlatmıya başladı: — Ciğerine pire düşsün mel'unun, Anamdan emdiğimi burnumdan ge- tirdi, Bereket ki, şa mahkemeleri icat elmişler, Eğer insan davasını anlata- cak bir hâkim bulmasa günde yirmi beğ kere katil olur. — Ne oldü ki? Kafasmı iki yana salladı, bir siga- Y8 yaktı ve devam etti: — Ne olacak ki? Başım derde gir- di. Bir sevap işliyeyim dedik, başı- mıza belâ satım aldık. Mahallede kart tavuk suratlı bir karı vardır. Yaşı yetmişi çoktan geçmiş, Yiyecek bir dilim ekmeği yoktu. Acıdım, şöyle, istemedi, Hastaneye Esrar Sokmak İsterken Ahmet isminde bir delikanlı dün Bakırköy hastanesinde bir akıl hasta- İ sını ziyarete gitmiştir. Ahmet, has- | fanenin bahçesinde gezerken memur- lar vaziyetini şüpheli görmüşler ve i üzerinde araştırma (o yapmışlardır. Ahmet, bir bohçaya sardığı macun halindeki afyon ve esrarı beline beğ- lamış ve macunu arka tarafına getir- miştir. Memurlar, derhal Ahmedi jan- darmaya teslim etmişlerdir. Ahmet, bu zehirli maddeleri has- tanode tanıdıklarına vereceğini itiraf etmiştir. Ahmet, dün cürmümeşhut müddelumumiliğine getirildi. Müddei- umumilik iş, ihtisas mahkemesine alt olduğu için suçluyu tekrar jandar- maya vermiştir. Bugün ihtisas mld- deiumümiliğine teslim edilecektir. “anes. —ereseeasez HALKEVLERİNDE ; : Konferans Eminönü Halkevinden: 216-937 Pazartesi günü gecesi saat (21) de Evimizin Cağaloğlundaki merkez bi- masında İbni Sinanım 900 üncü ölüm yılı münasabetile Dr. Saim Ahmet tarafından (İbni Sinanm hekimlikte yaptığı yenilikler) ve onu müteaki- ben İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Profesörlerinden Hilmi Zi- ya Ülkân tarafından (İbni Sinanm Felsefede yaptığı yenilikler) adlı bi- rer konferans verilecektir. . Bu konferanslar bütün yurddaşlara İ Askerlik işleri i Orta Ehliyatnamelileri Davet Eminönü yabancı askerlik şubesi başkanlığından: Kısa hizmetli ve or. ta ehliyetnameyi haiz taşra şubeleri- ne mensup Eminönü, Fatih ve Eyüp kazaları mmtakalarında bulunan ya- bancılar 1 Temmuz 937 de yedek sü- bay okuluna sevkedileceklerdir. Bu tarihe kâdar ellerinde vesikalarile birlikte Sultanahmetteki Eminönü ya bancı askerlik şubesine müracaat et- acti 3 ali OUT; iyle yardım ederdim, vardı, geçen gece yıkılmış. Eve al dım, alt katta bir oda vardır, Oraya misafir ettim. Biz ona, gel şurada barın deme. mişik. Eve girer girmez bizim karıyı baştan çıkar! demişiz. Câdaloz, bi- sim bayanım alt çenesinden girip üst çenesinden çıkmış, evden kaçmasına sebep olmuş. Sonra da bana ağız do- lusu küfür savurdu. Ne namusum kaldı, ne haysiyetim. Mahalleliye ke» paze oldum.,, Adamcağızın ağz! açılmıştı bir ke. re daha söyliyecekti. Fakat mifbaşi- rin dört elif miktarı bağıran sesi ü- zerine mahkemeye girdi. Ihtiyar suçlu K&dM gelmemişti, Polis vasıtasile getirilmek üzere mu- Bigada Zengin Bir Talebe Sergisi Açıldı Biga (TAN) — Bigada zengin bir talebe sergisi açıldı. Ortaokul tale - besinin 836 - 937 ders yılı içinde vü- cude getirdiği eserler, sergi halinde halka teşhir edilmiştir. Bunlarm için de raşole işlerile süslenmiş yastıklı Çin iğnesi masa örtüleri, dolgu ve sarma karışık sofra takımları, Antep işi çay takımları, keten üzerine sap çekilerek iğne ile doldurulmuş filtre bohçalar, file ve kanat üzerine renk li yünden köşe yastıkları, elbiseler, olduğu gibi resim sergisinde de Şark küşesini dolduran levikenz yataklar, ek tabak ve kutular, yağlı bo- ya türlü tablolar, yağir boya plâk iş- leri, karakalem resimler vardır. Resim sergisi kübik olarak mo » dern bir tarzda süslenmiş, pencere ler KÂĞIt perdelerle örtülmüş, bir loşluk vilöude getirilmiştir. Bir du - var boyunca resimlerle “Ortaokul, kelimesi yazmış, resimli palet biçi- minde bir masa üzerine konulmuş- tur. Henliz dört senelik bir irfan yur- du olan mektebin bu yıl hazırladığı gergi diğerlerine kat kat falktir. Mü- zesindeki bütün hububat örnökleri, sanat mekine ve âletleri görülmiye lâyık birer mesai eseridir. Ders ke- siminde umuma açılan sergi beş gün devam etmiştir. Şehirli ve köylü ola- rak sergiyi 10,000 kişiden fazla yurt- taş gezmiştir. Vezirkö, öprülüler Doktor İstiyorlar Vezirköprü, (TAN) — Kasabamız ve havalisinde #ıhbat işleri itinaya muhtaç bir haldedir. Halk, Sıhhet vekâletinden bu ihtiyaem karşılan - masını İstemektedir, Hele buradan Bafraya tayin edilen doktorun yeri- ne pike gönderilmesi beheme- hal mıdır, Köylerde frengi mücadelesine -lü- zum vardır. Bu noktanm da gözö - nüne alınacağı ümit edilmektedir. YENİ NEŞRİYAT ASKERİ VE MÜLKİ TEKAUT KANUNU — Trakya umumi müfet- tişliği başmüşaviri Sabri Öney tara- fından toplanıp yazılan bu kıymetli eser çıkmıştır, Eser, 168 suyılı teka- üt kanunu ile bu kanunun 97 ye ka- dar gördüğü tadilleri, muhtelif mad- deleri hakkmda meclisçe verilen ka- 21-6-437 —< e ' Öğle Neşriyatı Saat 1230 Plâkla Türk musikisi xed HUN GO'CI “pese OSI neşriyatı. 14,00 Son. Akşam Neşriyat: Saat 16/00 İstanbul Üniversitesi Biyoloji Enstitüsüden naklen, büyük Türk âlimi İbni Sinanın 5” üncü y” dönümü münasebeti yapılacak ir tifal, 1830 Plâkla dans m 19,30 Afrib av hatıraları: 5. Seli hattin Cihanoğlu tarafmdan, 20; Rıfat ve arkadaşları tarafından musikisi ve halk şarkıları. 20,30 Ö' mer Riza tarafından arapça söyle” 20,45 Safiye ve arkadaşları tarafi” dan Türk musikisi ve halk şarkilsr£ (Sast âyarı). 21.15 Orkestra. 22.15 Ajans ve borsa haberleri ve ef günün programı. 22,30 Plökle line ve operet parçaları. 2300 Günün Program Özü SENFONİK KONSERLER 18.10 Roma kısa dalgası: Senfo- nik konser, 2255 Varşova: Mier- zejewski, Rossini, Debusay, We£- ör, Sibelius, HAFİF KONSERLER * 740 Berlin kısa dalan: Plâk 71.30: Orkestra konseri 9,20 Paris kısa dalgası: Plâk. 9.45 : Kes 10,30: Keza. 11.50 : Keza, 130 Bükreş: Plâk musikisi, 13 Paris kısa dalgası: Plâk. 13,30; Kez 14,15: Konser, 15 Paris kısa dal, s1: Konser nakli, 15 Prag ka gası: Hafif musiki, 16,30 Paris kis sa dalgası: Hafif musiki (şarkılı) 1830 Roma kısa dalgası: Orkef* tra. 19 Bükreş: İnkiliz musikisi (Plâklar), 20,10 Bükreş: Eğlen celi orkestra musikisi. 22 Kolony& Büyük orkestra konseri, 22 Mila“ no, Napoli, F'lorans: Karışık musi- ki konseri. 23 Stokholm: Viyan& musikisi programı (Şarkılı). 23.05 kısa dalgasi: Hafif musiki. OPE! R, OPERETLER 18,30 Moskova: Opera nakli. 22 Peşte: Opera orkestrası (Beeth©- ven). 23,10 Milâno, marito senolo., opereti, ODA MUSİKİSİ z 15,25 Prag kısa dalgası: Yay! enstürmanlar kuarteti, 15,25 Pra£ kısa dalgası: Oda musikisi kuarte- ti. 21,15 Bükreş: Oda musikisi tri yosu (Buiclier). 21,40 Prag kw dalgası: Kuartet . RESİTALLER gası: Piyano resitali. 15,45 PE9 kısa dalgası: Org fantasileri. Ti Varşova: Şarkılı solist konseri. Varşova: Çift piyano, şarkı re, 21,05 Graz, Viyana: Şarkı, men, viyolensel. 22 Roma: Şart ve enstrümantal solo, 22,05 Bük reş: Nella Dimitrin tarafından kılar, 22.05 Prag kısa dalgası: Şe? kılar. 2245 Prag kısa dalgasi Org resitali, 23,10 Roma: re sitali, DANS MUSİKİSİ 20,10: Brno, 23,20: Viyana. 2330: (Kolony& 2345 Roma. 24.05: te. Prag, vesair? rarları, tefsirleri, belediye ve hususi muhaşebe memurlarının, muallimle- rin tekaütlükleri ve yaş tahdidi hak kındaki kanunları, divanı muhasebat ça verilip tasdik olunan kararları, devlet şurasınm kararlarını, tekaüt ve yetim maaşlarının tahsisinin na- zarı te alınması gerek hususla" rı ve bu bapta Maliye Vekâletinci yapılan talimatname ve tashihlef ibtiva etmektedir. Bu itibarla da pek çok vatanda ların işine yarayacak özlü bir kitsf tır, .— Yoo. Gelir gelmez buraya çıktım. — Görüşseydin bunlara zahip olmazdın. — Ne imiş ki? Hâfiz Henımin tecahülü tam yerinde İdi. meseleyi anlattı: — Madem ki, kız istemiyor. Olmayıversin. Be - © nim bir şey dediğim var mı? Hâfız Hanım artık Gütün bu sözleri, tavırları ya- © bancı görüyor, maskaralık olduğunu anlıyordu. Gittikçe sinirleri gerilmiye başladı: © — Önceleri bunu böyle söylemiyordun. — Ne gibi söylüyordum? —Ç — Beşiktenberi adaktı oldukları halde kalktın bir Hüfız çıkardın, sana yakışır mi idi? © İhtiyar kadın sesinde acı bir serziniş titriyor. du. Bir melek kadar saf ve sakin Hâfız Hanımın bir bali vardı, izzeti nefsine, gururuna, saffet ve #amimiyetine karşı, biraz aykırı gidildi mi Asabma mukavemet edemezdi. © O zaman hiçbir seyden ve hiç kimseden çekin- miyen bir tuğyan gibi önündekini ezer, eritirdi, Tacı ” bunu bildiği için, tuttuğu yolda durakladı. Işin eid dileştiğini takdir etti. Yutkundu, tesbihini salladı pencereden baktı, vereceği cevabı bulamıyordu. Bundan ve daha ziyade hemşiresinin gittikçe ken - dini belli eden şiddetinden cesaret alan karısı söze karıştı: — Yarabbi aramiza nerden girdiler. Biz kendi kendimize yaşayıp giderken, karaçalı gibi... ” — Yoo. Benim de akrabama karşı I8f etme! Hacı karısma karşı, Hâfız Hanıma yaptığı mua © meleyi yapmazdı. Kadmcağız, söylediğine söyliye- ceğine pişman oldu. Hemşiresi imdadıma yetişti: — Görüyorum ki, bu işi karıştırmak için ne ka- dar dolambaçlı yol varsa hepsine baş vuruyorsun Hacr! Kestirmeden konuşalım, bu hafta içinde nikâh olacak mı olmıyacak mı? Vk — Canım olan ne var olmasa ne var? Hâfız işi Hacı hakeme başka bir güne birakıldı. — No. 40 — kalmadı. Ne vakit olsa olur. — Madem ki, ne vakit olsa olur, bu hafta ol. sun.. — Acelesi ne? — Ne mi? Hacı! Beni dinle sen bu işi Dünbeleğin oğluna aktarmak İstiyorsun. — Anlıyamadım! lamıştı, Hiddet etmiş gibi görünmek istedi. Sedirde iki dizinin üstüne oturdu, dik dik baldızımın yüzüne bakmıya başladı. Hâfız Hanım vaziyetini bozmıyarak ve gözleri - ni, Hacınm ateşli gözlerinden ayırmıyarak cevap verdi: — Anlıyamıyacak ne var?” Biz eksik etek, an. ladıktan sonra, pen kızın başını yakmek istiyor - sun. Akrabanmış, yeğeninmiş, ben orasını bilmem, Benim lâfımın eğrisi büğrüsü yok, Onun için sana açıkça söyliyeyim. Elin maskara kanburu için, sen azı yakmak İstersen, ben senin hatırın için oğ- lumu .yakmam Hacı! Siz işinizi, keyfinizi. dayılığı. nızı hökümatlardı yaparsmız. Emme benim evim- den içeri yasak! — Zorbalık mı? Hacı yine şakaya vurmak İstedi, Hâfız Hanım sya ğa kalkmıştı: — Zorbalık asi sizin yaptığınız. Sen memleketin eşrafı, ağası isen, iki yudumluk mansıp için, şuncas cık bilmem ne için gün gibi kızını pperişanlığa sok» mazsm, Hem bu zamana kadar ortada hiç birşey yoktu, bunlar nereden Çıktı? On altı on yedi sene. denberi nişanlı, adaki idiler, iyi idi de, bir iki aydan veri mi fena oldu? Erdenin nesi var? Mali mı yok? Gençliği mi yök? Bilginliği mi yok? Işi mi yok?. Dünbeleğin nesi var? Mebusluk mu? Pekâlâ, Gele- cek seçimde çıksın bakulım! Galiba benim kim oldu- ğumu unutuyorsun Hacı! Oğlumun cebinde altın parası, kolunda altın bileziği, alnında ay gibi ârr, terbiyesi var, Söyle bana Dünbeleklerin nesi var? — Kızma canım. Az otur, — Kızmıyorum, haklısını soruyorum, Halka zuk metmek, paşalara dayanıp faikr fukaranm değir- menlerine giden suya Varmcıya kadar kesmek in- anlık mı? Dünbelek Oğlu, sana bana duz etmeli, bugünkü haline sokan kim onu? A, Hacı Hacı, ay- lardan beri berim çektiğim, geceleri ağladığım ni- ye. — Canım otur biraz. — Ne oturacağım? Ben işi kestirmeye geldim. Olacak mı olmıyacak mı? Hacı gene sustu ve bu sefer karısma baktı. Mıril. dandı: — Hep senden! Hâfız Hanım, hemşiresinin omuzumdan tutarak göğsüne doğru çekti: — Neden ondan olsun? Merhum sağ olsaydı böy- le mi yapacaktın? Ben o kadar sene kimsesiz, des- teksiz kaldım. Tek bügürü görmek içindi, Eksike- tek, saçı uzun diye yaptıklarmızı bize de yapmıyâ kalkışmaymız. Beş parmak biribirine benzemez, Be- nim Yörük damarlarımı oynatmayı. — A Hâfız, canım Hâfız otur şöyle. Bunları ne“ reden çıkardınız” Yeğeni ortaya süren var mı? Hiç öyle şey olur mu? Aradaki farkı görmiyor musunuz? — Fark elbette var. Bir defa yaşımı başını zim bir adam. Sonra sekiz on yaşımda evlâdı var. Karıst nı boşadığı vakit kimseye danıştı mı? İlk kızı köy- lerde sürünüp Yatır. Tik karısının ne suçu vardı? Bu erkeklerin işine akıl sır ermiyor ki? Hâfız Hanmın dizleri gevşemiş, sesine bir yor- gunluk gelmişti. Heyecanı gittikçe ağırlaşıyor, mor bir hâle içine çekilmiş gözleri yaşarıyordu. Şiddeti” nin yavaş yavaş azaldığını gören Hacı, ihtiyar ka- dının en zayıf zamanı kolluyordu. Karısı, ablasi” nın bu müdafaasmdan pek müteessir olmuştu, Şir- di iki kadın sedirin kenarına ilişmişler, birinin başı diğerinin göğsü Üzerinde derin derin ve hiçkira hiç- Atra ağlıyorlardı. Bu defa Hacı ayağa kalktı, enfiye kutusunu, yazma mendili, tesbihini saltasının cebi- ne'yerleştirirken: — Pekâlâ, dedi. Hepinizin hakkı var diyelim am» ma benim de bir babalık hakkım yok mu? Ne olur? Bana da birkaç gün mühlet veriniz. Hâfız Hanım gözlerinden sicim gibi akan Yaşlari silerek: — Birkaç gün mühlet! dedi. Sonu ne olacak, bil miyorsun sanki. i — Hiç birşey olmaz, — Birşey değil, ağızlara sakız olacağız. Dillerde destanlık olacağız, — Neden olsun? — Neden olacak? Sen yine bir kulp bulmaya kal kışacaksın. O herif, o zaman dak gelmiş olacak, Kim bilir ne çıkacak? Ya çocuk bir deliliğe cahilliğe kalk karsa,, (Arkası var) i 7 ? f

Bu sayıdan diğer sayfalar: