21 Haziran 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

21 Haziran 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Son Günlerin Eserleri çeNelerdir?-—-—-—-. “TAN,, bugünden itibaren bir “Kitaplar,, sütunu açıyor. Bu kısımda memlekette neşriyat hayatı, tetkik, tahlil ve tenkit edilecektir. Bütün neşriyata temas edile Dünyanın en YazensikSebri Duran) sam ununun erimi Kalabalık dme se İİ 8 o o Köşesidir Bu vazifeyi üzerine alan “Dil, Tarih ve Coğrafya,, Fakültesi doçentlerinden Dr. Tahsin Banguoğlu bugün ilk yazısına başlarken diyor ki: Bu sütunlarda kitap tenkitleri yapmıya başlarken müsbet konuşmak kararile hareket ediyorum. En kötü münekkit bile, müsbet konuşma sahasında kaldıkça bazı kıymetleri tebarüz et tirebilir ve bazı sakatlık- R omalıların meşhur hatibi Çiçeron, Malta için: “Bal ve gül memleketidir orası!,, dermiş. Mal- tizlara sorarsanız: “Bizim adamız Akdenizin bir çi. çeğidir.,, derler. Halbuki adanm bir kıyısından öbür kıyısma kadar dolaştım, öyle büyük bir çiçek bahçe- MALTA AD lara işaret edebilir. Tenki di çığırından çıkaran ter biyesizliktir.Fakat münek kit ekseriyetle kendi ter- biyesizliğinden değil, ter / biyesizliklere mukavemet edemediği için çığırından çıkar. Çıkmamıya çalışa- cağız. İN "arananı #ine benzetilebilecek bir yerini göremedim. Bilâkis bü ada ilk bakışta insana yalniz taştan ibaret gibi geliyor. Her taraf taş... Yollar ufuklara kadar bem. beyaz uzanıyor, iki tarafımızda moloz taşlarınm üs tüste yığılrrermesile meydana getirilmiş duvarlar tar İk ve arsaları küçük parçalara bölüyor, Görünür de koru, orman gibi şeyler yök... Arasıra, girip Gk” tiğtmız köyler düz dami, kireç sıvalı ve sıcak memleketlerde olduğu gibi sokak taraflarında kapıdan başka açıklıkları olmıyan taş Yığın - ları halinde. Bazı evlerin yarı açık kapılarından bir- kaç ağaç seçer gibi oluyoruz. İşte o kadar... Köylerde çarşaflarma sımerki sarılı, çıplak ayaklı fakir kadın. lar, duvar kenarlarına sokularak otomobile yol veri. yorlar. Tek tük bir meyhane veya bir berber dükkâ- mi farkediyoruz. fakat çarşı pezar gibi şeyler göze çarpmıyor. Yalnız elimdeki rehberin dediğine beki. ırsa adanın toprağı çok kuvvetli imiş, senede birkaç mahsul alınırmış. Böyle olmakla be Taber ada o kadar kalabalık ki 250 bini geçen nüfusunu bestiyebilmek İçin hariçten boyuna erzak getirt- Mek icap ediyor... Nitekim şu sıra» “e “Capo Faro”.da Romanyadan ledigi mububalı buraya boşalt Makla meşguldi Tasavvur edi- biz bir kere, Maltanın nüfus kesa- feti bir kilometre mürabbamda 7901 buluyor. Şu halde bu küçücük ada- Yı dünyanm en kalabalık köşeleri &rasında saymak doğru olacak de- mektir, 2 yi amma bu taş toprak ara- İÜ sında, günün bu sıcağında böyle otomobile binerek nereye gi- diyorsunuz diye sorarsınız, çok hak lı, çok yerinde bir sorgu, fakat Maltaya ayak atıp ta'dünyada bir €şi bulunmadığndan bahsedilen harabelerini ziyaret (etmemek te Olmazdı, Bunun için vapura döndük ten sonra ancak ukşem üstü altr- dan sonra yola çıkabileceğimizi öğ Tenince bu fırsatı kaçırmak isteme dik, Hakikaten Malta küçük bir a- da amma tarihi eser ve âbideleri iti karile pek zengin. İşte biz bunların birkaçını olsun görelim diye bu taş diyarı boylamış bulunuyoruz. Ön <8 Valettaya pek uzak olmiyan Ka Bal Paula isminde bir kasabadaki Hypogeum dedikleri yeraltı mabe- dini gezdik. Burasını 1902 de bul. Muşlar, içerisini elektrikle aydm - Yatmışlar. Yarımşar gilin duhuliye Vererek şişman bir bekçinin peşis Tâ dar bir kapıdan içeriye bir mah Zene girdik, Nemli merdivenlerden dokuz on metre kadar aşağıya in- dik, Tçiçe oyuklar, dar dehlizlerden #onra birden biraz genişliyor. Bek $inin anlattığına göre âlimler bu Mahzenlerin Milâttan en az 4.000 se he evvel açılmış olduğunu tahmin «diyorlarmış. Çok garip bir şekil- de kıvrılan, biribirinin içine giren bu hücreler tabiatın oyduğu mağa- Talar değildir. Bunları hep insan- lar sağlam kireçli kayalar içinde Oymuşlar, hem de nasıl yalnız taş- lardan yapılmış âletler kullana. ta w mahzenler temizlenirken ” hep taş âletler ele geçmiş, tunçtan veya başka madenden ya- Prlmiş kiç bir bakiye bulunmamış, böylece burasınm cilalıtaş devri in- sanlârının elinden çıktığına şiiphe iamış. Maltanın o zamanki sa- kinleri burasını bir mabet olarak kullanırlar, ilâhlarma yaptıkları arm cevabmı burada bekler. e ğer li 2, PA Maltada Cilâlı taş devrini U den kalma âbidelerin Ç$ N arasında ; Rimmel lermiş, “Bu içiçe daireler ve deh- lizler, tıpkı bir deniz hayvanının helezoni kavkaası içinde sesin bü- yümesi gibi bir tesir yapıyor... En derindeki hücrede saklanan kâhi- nin hafif bir sesle söylediği sözler duvarlardan aksede ede büyük ma- ğaranın ağzına müthiş bir mide ha- linde varırmış, dışarıda biriken halk ta bu sözleri kayıptan gelen bir emri ilâhi sanırmış, Hypoge- um'da gördüklerimiz eserlerin taş» tan başka âletleri olmıyan ilk in sanın elinden çıkmış olmasma $1$- mamak mümkün değil, Çünkü dik- kat eğilince bu eserlerin © kadar basit bir iş olmadığını farkediyo- ruz, Hatlardaki şu tenasüp ne iyi bir buluş... Kapıların zeminde da- ha geniş yapılarak yukarıya doğru daraltılmalarındaki şu hafif inbi- na, yükselmiş bir zevke işaret de- gil mi? Insan bu eserleri gördük- ten sonra meşhur İngiliz edibi Chesterton'un: “Tarihin sabahı bi le bize çök medenileşmiş bir insan- lık gösteriyor.” sözlerini pek haklı buluyor. ypogeum'dan çıktıktan son- ra adanın cenup sahiline ya kın bir sırt üzerindeki Hagiar Kim harabelerine gittik. Maltız dilinin bu Hagiar Kim'i arapçanın Hacer Kaim'i olmalıdır. Yine ilk insanlar» dan kalma başka bir mabet, yalnız yeraltında değil, büyük taşları dol- ma ve menhirler gibi yığmışlar, böylece âyin yerleri, hücreler mey- dana getirmişler, Burası için Mi- lâttan evvel 3,000 sene evveline sit tir diyorlar. Malta müzesinde gör- düğümüz taştan oyulmuş çok şi3- man kadın heykelleri hep burda bulunmuş. Anlaşılan o zamanın İn- sanları şişmanlara (o taparlarmığ, bulunan putlarm yedisi de şişman- dır ve ekserisi kadın heykelidir. Dönüşte #danın eski payitahtı 0- lan Citta Vecciya'dan geçtik. Mar talılar buraya Medine diyorlar, çok eski bir şehir, Milâdın 58 inci sö nesinde Havarilerden Sen Pol'ün gemisi Malta kıyılarında kazaya uğramış. Canmı kurtarabilen Sen Pol, bu gehre sığınmış. Maltalılar 0 zaman hıristiyan olmuşlar. Bu- rada ilk hıristiyanlarm gizlenerek İ 5 al m MAİLİ b 20 yalı ai ke Zee ği var. Burasını da gezdik. Elimiz. de mumlar bekçinin arkasından yer altına daldık. Bu öteki gibi değil, çok korkunç... Bu dehlizlerin içine bir insan zor sığabiliyor, arasıra İkt büklüm olmadan ileriyemiyoruz. Bekçi mumun titrek rğmı yan ia- raftaki deliklere doğru uzatarak: “Burada yatarlardı, şurada çocuk» Jarını uyuturlardı, şu köşede ek- meklerini pişirirler, şuraya ölüleri- ni gömerlerdi...” diye anlatırken biz hakikaten mezara girmiş gibi ürperiyoruz. C itta Veceladan çıktıktan son Ta şoför solumuzda kalan bir kasabanm kilisesini göstererek: “Dünyanm en büyük kubbesi işte budur...” dedi, En büyüğü değil am- me en büyüklerinden biridir deme- NM idi, Çünkü bu Musta kilisesinin kubbesi dünyada Üçüncü'olarak ge lir, Kesirleri bırakarak söyliyelim, başta 43 metre kutur ile Romanm Pantheon'u, sonra 4l metre ile yi- n6 romanın Sen Piyeri, ondan sonra işte bu Musta kilisesinin kubbesi 35 metre ile üçüncü olarak #ıralanır. Bizim Ayasofyanm kubbesi ise Londranm Sen Poliinden sonra sa- yılmak üzere, 31 metre kuturile beşinci sırayı alır. İstanbul Plânı Bir Temmuzdan Başlıyarak Süratle Hazırlanacak Istanbulun istikbaldeki imar tar- zının tesbitine müteallik plânı hek. kındaki tetkikler ve hazırlıklar biti. rilmiştir. Mütehaşsıs Prost, bir tem- muzdan itibaren plân çalışmalarına başlıyacaktır. Bu çalışmalarda ken- disine, belediyemiz tarafından tayin edilecek ihtisas ve istişare komisyon- ları adlı, iki komisyon yardımı ede- cektir. Komisyanlarda doktor, mu- harrir, tüccar, zireatçi vesaire gibi muhtelif meslekten zevat bulunacak ve bunlar vali ve belediye reisi Mu- hittin Ustündağ tarafından tayin e- dilecektir. Komisyonlara, ayrıca muh telif vekületlerden mümessiller işti. rak edecek, plânm yapılışmda, men. sap oldukları vekâletlerin fikirlerini evvelden söyliyecekler Ve böylece sonradan yapılacak bir itirazm önü alınmış olacak, plân çabucak ve tam bir şekilde hazırlanacaktır. kadi in ği “İhtiyar Dost, Yazan: Halit Ziya Uşak» lıgil Cümhuriyet Matbaa sı İstanbul 1937 alit Ziya uzun senelerden- beri vakit vakit yazdığı ma kalelerden bazılarını kitap halinde neşrediyor. Değerli muharririn ga- zete kolleksiyonlarında kalmış olan bu yazılarmın toplanması kütüpha nemiz için bir kazançtır. Bu vesile ile de birçoğunu göremediğimiz bu makalelerde onun vakur Ye itinaz üslübiyle tekrar başbaşa kalmak fırsatını buluyoruz. Bu makâleler bir “ihtiyar dost” la mülâkatlar şeklinde yazılmıştır. Muharririn küçük mukaddemesin- de söylediği gibi bunlar “makale geklinde hikâye veya hikâye şek- linde makaleler” dir. Kitabın s0. nundaki obibliyografi listesinde “fantaisle humoristigue tarzmda ve günün vakalarından mülhem hi- küyeler” diye tavsif olunuyorlar, Hakikatte bu yazılar muhârririn zaman zaman muhitten ve siyasi, içtimai hâdiselerden aldığı intiba- lar üzerine yaptığı mlilâhazalardan ibarettir. Ihtiyar dost, küçük bir sayfiye köyüne çekilmiş, kitapları ve çiçek lerile meşgul hakim vedurbin bir adamdır, geçen devrin ileri fikirli, geniş bilgili, kibar fakat pasif ve münzevi nadir tiplerinden biri. Mu- harrir ne zaman muhitin ümit kırı- cı nâdanlığını, memleketin ve dev- letin yeis verici inhilâlini gösteren hâdiseler önünde kalsa hemen bu biricik dostunu ziyarete gider. Bu, ona hâdiseyi geniş bir felsefi gö- rüşle teşrih eder, işi, çarelere de- gilse bile pasif, fakat nikbin noktai nazarlara bağlar, Bu, muharriri te- selli eder ve avutur, Ihtiyar dost, Halit Ziyanın kenâi ihtiyarlığıdır. Yeşilköyde çiçekleri, torunları ve kitapları arasmda ya- şiyan mütefekkir, zarif, çelebi ve nüktedan ihtiyarı biç yadırgamıyo ruz. Şahsiyeti, fikri faaliyeti en ağır bir tazyik altında cereyan et. meğe çalıştığı bir devirde teşekktli etmiş olan muharrir içtimai hızmı inkişaf ettirememiştir. Gerçi hikâ- yelerinde umumiyetle göze çarpan İçtimmi paaifliğin başka sebepleri de vardır, Tab'an mücadeleci olmı- yan ve mizaç itibarile titiz ve çok temiz olan Halit Ziya muhitinin levsini üzerine #içratmaktan fevka- lâde içtinap etmiştir. Sonra onun Sanat telâkkisi, sanati bir mülcade- le vasıtası olarak kullanmak değil, belki sanat eserini insanları güzele, iyiye ve doğruya götürecek hayır. kâr bir ruh gıdası olarak vermek istikametindedir. # htiyar dost Halit Ziyanm İ memleket meseleleri bak- kımdaki fikirlerine ve içtimai mey- Bine nisbeten en açık ifade verdiği bir eseridir, Muharrir Meşrutiye- tin verdiği nisbi fikir serbestisin- den istifade ederek bu manzara karşısında duyduğu acıları ifade. ya başlıyor. Gençlikte nüdanlığı, riya ve haset, memleketin iktisadi yıkılışı, siyasi boğuşmalar ve saire ve nihayet umumi harbin açlığı ve sefaleti ona mevzu teşkil ediyor. İn kılâptan sonra da vakit vakit ka- dım, terbiye ve musiki gibi bahisler üzerinde duruyor. Yazılarında dai- ma ileri fikirleri temsil eden Halit Ziya sistemli bir mütefekkir değil dir. İçtimai mülâhazaları tesbitler, telehhüfler ve temennilerden ibaret kalıyor, Ancak bu mskaleler mu- harririn memleket ve kültür mese- lelerine karşı ne kadar samimi ve hisli bir alâka beslediğini ve mua- $ırı olan bazı hodbin endividünlist- lerden ne kadar başka bir adam ol- duğunu gösteriyor. * htiyardosttaki üslüp konuş” | ma mevzuuna göre yer yer büyük farklar göstermektedir. Dai. ma metin, dalma itinalıdır. Fakat f bir fantezi üslübuna Halit Ziya hiç bir zaman bürünememiş- tir. Yirmi seneden fazla bir zama- na serpilen bu makalelerde muhar- rirdeki tedrici lisan tekâmülünü de en bariz bir şekilde görüyoruz. An- cak materyel değiştirmek onun 18- lübunun ağırlığını ve yüklülüğünü giderememiştir. Nisbi fark türkçe- de daha az kelime bulabilmesinden ileri geliyor, Tbtiyar dostla daima elemli ba- hisler üzerine konuşmuş olan mu- harrir Cümhuriyetin onuncu yıldö- nümü ve 1935 Çocuk haftası için yazdığı son yazılarında, bütün öm. rü memleketinin felâketlerini gö mekle geçmiş bir ihtiyarm yeni açi- lan ümit dolu bir devirde şen, canlı ve hür torunlarmı seyretmekle duyduğu saadeti ifade ediyor. O bu saadeti kendi yaşındaki insanların hepsinden daha samimi ve derin o- larak yaşıyor ve şüphesiz bu saade- te en çok lâyık olanlardan biridir. Yürekler Acısı Yazan : Necdet Ülkü Basımevi bul 1937 Rüştü İstan- dlardanberi mizan gazerele- rine bol bol manzum hikâye ler yetiştiren Necdet Rüştü bun. lardan “Yurttan Hikâyeler” diye ayırdığı bir kismn: da yukarıdaki isim altımda toplamıştır. Bu kitap- ta Anadoludan almmış veya Ana- doluya adapte edilmiş birçok küçük hikâyeler vardır. Necdet Rüştü modern bir destancıdır. Velüttur, tahkiyesi oldukça iyidir. Bizde bu heviden yazi yazanların da en 8€- batlısı ve en sevilmişi olmuştur. Şiirleri bizi bir folklör hâdisesi ola. rak üzerinde durmaya mecbur edi- yor, Fakat kitabının sayfalarmı çe- virirken gönül istiyor ki bu istidat İyi bir destancı için lâzımgelen da- ha birçok vasıflarla mücehhez ol. Sun, Bu yazılar kısmen savruktur. lar. Halk destanlarında götdüğü. miz mühmel ifadeler gayesiz ya- pümâmış veya geyeye uydurulmuş şeylerdir. Hikâyeye unsuru ilâve ederler. Necdet Rüştü nün yazılarında bunlar hakiki sa. katlıklardır. Destancımızın daha kültürlü ve daha şair olması belki arzuda kalacak birşeydir. Fakat da ha itinalı yazsa, yazdıklarını tek- rar okusa ve şairliğinin yetişmedi. çok muvaffak ölâtaktır. N Şehir hayatından aldığı mevzu- larla daha düzgün fanteziler yazan Necdet Rüştü memleket ve köyden aldığı mevzular için halk destanr-. nın zengin unsurlarından hakkiyle istifade edemiyor. Hikâyelerinde A nadolunun trajedik romantizmi vardır. Mevzuları, tipleri, yaşayış ve duyuş tarzını yakalayışları müs kemmeldir. Yer yer güzel tasvir yapıyor. Fakat bu hikâyeler daha ziyade halktan alınmış bir âhenk ve eda ile, bol halk tabirleri ve mo tiflerile ne kadar daha güzel olu da diye dilştinüyoruz, i Necdet Rüştüyü yarı mlünevvere ler ve çocuklarımız okuyor. Köylü de okuyabilir. Halk için yapılması düşlinülen neşriyatta ondan - de edilmelidir. Bu işte halka daha yakım yazıcıların fikir ve veçhe ve rilmiş eserleri yüksek sanat yazi cılarının ısmarlama ve zoraki halk kitaplarından çok daha fazla mus yaflak olacaktır. Tercüme Eserler on seneler zarfında büyük kültür dillerinden türi ye çevrilen kitaplarm sayısı müte. madiyen artmaktadır. Her hafta yeniden birkaç büyük eserin türk“ çesini kitapçı camekânlarında gö rek seviniyoruz. Bu kitaplar ter me edilip basılabiliyorlar, Uc: Jar ve satılıyor, okunuyorlar, Yeni neslin daha az kitap oku ğu doğrudur. Bunun sebepleri n telif, Fakat yeni okuyucu nei geniş bir nesildir. Sulh ve nisbi re, fah neticesinde tahsil misli görük memiş bir derecede genişlemiş inkılâp ilk mahsulünü vermiş Kütüphanemizin zenginleşmesi içi devletçe yapılan fedakârlıkların. hibaşında okuyucunun rağbeti d mühim bir rol oynamaya b (Arkası 10 uncud

Bu sayıdan diğer sayfalar: