22 Ocak 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

22 Ocak 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—— 2-1-938 TAN Gündelik Gazete 'TAN'm hedefi: Haberde, fikirde, her şeyde temiz, dürüst, samimi olmak, karın gazetesi olnuya çalışmaktır. ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1400 Kr, 1 Sene zabo Xr, 10 » BAY 1500 » 400 >» SAş #0 » 150 » İAy 300 > Milletlerarası posta Httlhadma dakil ol. muyan memleketler için 30, 16, 9, 3.5 Hira dır, Abone bedeli peşindir: Adres değiş © törmelk 25 kurüştur, Cevap için mektup lara 10 kuruşluk pal ilâvesi İrem. —— —— — — İcoxon MESELELERİ | Sulh mü, Harp mi? Uzak Şark hâdiselerinin dünya mü- vazenesinde yaptığı tesir Avrupada da kendini hissettirmekten geri kal — mıyor. Bükreşten, Pragdan gelen ha- — berlerin hiç biri bu fena tesiri mas- keliyecek mahiyette değildir. Roman- ya ve Lehistanjn biribirine Hitler ha- vası içinde yaklaşan ideolojileri Garp ten Şarka teveccüh etmiş bulunuyor. « — Avrapa müvazenesinin bozulması ye Garp milletlerinin bariz çekingen- likleri pek muhtemeldir ki bazılarına herşeyin mümkün ve her cüretin mu- ilham etsin. O takdirde tehlike ken- diliğinden büyüyor demektir. Avrupa munhede ve mukaveleleri biribiri ar. kasından yırtılıyor. 1924 Vaşington konferansından be- ri Amerikalıların garip bir hatâları ve İngilizlerin itaatkâr bir anlaşma- ları sayesinde Avrupalı rakiplerine kafa tutmakta devam eden Japonla- rın esas muahedeleri hiçe saymıya- caklarını kim temin edebilir? Alman - Japon ve İtalyan - Japon muahedelerinin maddeleri resmen neşredildi. Fakat haber alındığına gö- ye, bunlar gizli hükümleri de ihtiya ediyor. Bu hükümlerden başlıcası Fo- lemenk Hindistanının Almanlarla Ja- Almanlar Çin - Japon kavgasında Ja“ © © ponlardah Kiç bir iddiada bulunma- mayı tekeffül ediyorlar, Buna muka- © bil Japonlar da Tokyo plânının ilk muvaffakıyet adımında o Felemenk Tindistanının Almanlarla taksimine muvafakat ödiyorlar. kauçuk ve şeker gibi zenginlik! dolu o- lan bu sömürgeyi Hollandalılar elle. rinden kolay kolay bırakacaklar mı? Görülüyor ki üçlük ittifakı mukad- des (Japon - Alman - İtalyan) birleş- melerini yalnız ideoloji asında bi- rakmıyarak filiyata girişiyorlar. Ve en fenası, dünya yüzünde hâlâ öyle ittifaklar oluyor ki içinde gizli mad- deler vardir, Bu maddelerin de gaye- si, bir milletin ekip biçtiği, bakıp ih- ya ettiği araziyi zerin elinden al- maktır, Milletler arasında cebir ve kuvvetle cereyan eden hâdiselere dostluk ve sulh denebilir mi? Şu halde Uzak Şarkla Garp hâ- diseleri biribirini pek yakından alâ- kadar ediyor demektir. Vaziyeti şöy- le muhakeme edelim: Japonlar tara. fından Hong - Kong, Hainan veya Fe- lemenk Hindistanına karşı Vâki ola- ecek bir tehdidi bertaraf etmek için İngilterenin oraya göndereceği kuv- vetler Akdeniz müvazenesini ne hale getirecektir? Singapur yolunu kapa- mak uğurunda bu devletin başvuruca- ğı tedbirler neticesinde Afrikada tahkim edeceği noktalar dolayısile İ- talya ne vaziyet alacak? Bu takdirde fırsattan istifade etmek kaygusuna düşecek olan Mussolininin Teryele bir kolordu göndermesine kim mâni olabilir? Hülâsa, öyle düşünülebilir ki Uzak Şark barbi uzadıkça karışıklığın ar- dinin gelmesine ve Avrupanın tehli- keli bir hava içinde boğulmamasına imkân yoktur. Bu vaziyet karşısında Garp mil. İcileri sulhü ancak aralarında yapa- akları bir birleşme sayesinde kurla- rabilirler, Bunu anlıyanların başında Büyük Britanya gelir. Dahili emniye- | ti, taç ve tahtın tesir ve ehemmi- Yeti, hava ve deniz kuvvetlerinin bü- yüklüğü, hükümetinin istikrarı ve na zır kadrosunun mükemmeliyeti itiba- vaffakıyete götürücü olduğu hissini | TAN Hükümetimiz, Atatürk'ün, program nutkunda İşaret buyurdukları hayat pahalılığı mücadelesine fiili olarak girişmiştir. İlk olarak et ve sonra da dokumalar ucuzlatıldı. Hükümet süt mesele. 20 Ş$ * stanbulun bugünkü süt vaziyeti ve İstanbulda sütçülük çok iptidai bir hal- dedir. Senelerdenbtri birçok tetkikler ve tecrübeler yapıl. mış fakat, şehrin temiz ve u- cuz süt ihtiyacı bir türlü temin ne akadar evvel, belediye süt işini halletmek için bir tecrü- be yapmış. Bu tecrübe 70 bin liraya mal olmuştur. O gün- denberi süt işi, aşağı yukarı kendi halinde kalmıştır. Istanbulda içilen sütlerin #8 - | rancamı nedir?, Bu, hayli acık) bir hikâyedir. Belediyenfh yaptığı bir istatisti ğe göre, Istanbul şehir hudutları dahilinde ketihsal edilen sütün mik tarı günde 34979 kilodur. Fakat, şehir hudutları haricinden de İs. tanbula her gün süt gelmektedir. Trakya havalisinden gelen süt mik tarı günde 15 bin ko olarak tah- min edilmektedir. Buna göre, Is. tanbulda bir günde satılan süz mik tarı 50 bin kilo kadardır. Hin fez. İla inek sütü istihsal ve sarfedik. yor. Günde 26130 kilo inek sütü, 2864 kilo manda, 3955 kilo koyun, 1629 kilo da keçi sütü. istihsal edilmektedir. Şehir hudutları içinde süt veren ineklerin sayısı 5306, manda 716, koyun 7951, keçi 3250 dur, Bir ime ğin günde vasati 5, mandanın 4, koyun ve Keçinin de yarımgar ki. lo süt verdiği kabul edilmektedir. 'stanbula gelen sütleri “rar daki mandıralar temin &- der. Şimdi 122 mandıra var, Fa - kat, bu mandıralardan pek ç Şu sütçüler cemiyetine dahi kayıt. hı değildir. Ancak 53 ü kayıtlıdır. Diğerleri cemiyetin mürakabe ve kontrolünden uzaktır, Her mandı. rada mevcut hayvanlar her gün sa bahm en erken saatinde sağılır. A, rabalarla, beygir sırtında şehre ge tirilir. Fakat, mandıraların halle, ri pek berbattır. Süt sağılan kap. lar, nakledilen güğümler feni şe. kilde temizlenmiş değildir. Man. dıralarda çalışan ve süt sağan ya. naşmalar ve uşaklar da hiçbir sh hi muayeneden geçmemiş insanlar dır. Bu süt gehre gelir; bir kasa, dükkünlara, ve büyük müessesele re büyük mikyasta bırakılır. Bir kısmı da buradaki sütçülere veri lir, Her sütçünün birkaç uşağı var dır, Bu uşaklar yani bizim seyyar sa Üt, İç Anadolu şehirlerimizden birinde süt vaziyeti: rn ala Pastörizı süt, sıhhi güğümlere konmuş, ağızları mühürleniyor. sütçü dediğimiz kimseler, mahalle leri dolaşarak evlere bu sütü sa - tarlar, Sütün içinde hayvan pizli. Zi.su, diğer yabancı maddeler var dır. Süt süzülünce, kaynatılınca, dibinde kalan tortu bunu gösterir, Istanbulda seyyar sütçülük yapan lar da pek temiz insanlar değildir. Bunların sayısı 1300 kadardır, bun lardan 900 ü Sütçüler Cemiyetine kayıtlıdır. Yani yılda bir muayene olunur. Birçoğu da, 100 - 500 ka. darı ne cemiyete kayıtlıdır, ne de muayene olmuştur. Bunlarm sih- hati Allaha emanettir. İstanbulda 83 kadar de süt. gü dükkânı vardır. Mandi. ralar buraya da süt yollarlar. Ve bunlar da süt satar, Bu dükkünlar, daha temizce süt sattıkları iddia. smdadırlar, Seyyar sütçülerden mühim bir kısmı mandıracıların adamlarıdır. Bunlar sabahtan akşama kadar ma halle mahalle dolaşarak, günde 35 kilo kadar süt satarlar. Günlük kazançları 50 kuruşu zor bulur. Fazlaca paraya ihtiyaçları olunca, su ilâvesile, sermayelerini artırır. lar. Belediye bu #litçüleri kontrol eder. Fakat, teşkilâtım ve vesaitin kâfi olmaması yüzlinden bu kon. trol hakkile yapılabiliyor, dene. mez, Fena süt satanlar 20 lira ce- zaya çarpılır, Sütün derecesi 20, yağ nispeti de binde 30 olmalıdır. Böyle olmıyan sütler fenadır. — eli; bir de yağ elit, kaymak altı sütleri vardır. Sütçiller de bundan şiküyetçidir. m m a mv elie kuvvet ve satvet içinde bulunan bu devlet ne Birinci Napolyon, ne de İkinel Vilhelme' bırakmadığı dünya hâkimiyetini bugün de bırakacak gi- bi değildir. Mussolini İtalyası da bu lâzımdır. Londra ve Brüksel komşularımız. .bu hususta böyle düşünüyorlar: | Fransa «galip Fransa» inde etmelidir. Onun yüzünde yorgunluk devletle boy ölçüşmeye kalkmaz zan. | VE korkaklık arayan düşman ancak Maatteessüf Fransa, bu işte İngil tere kadar kiyaset gösterememiştir. Pek müsait fırsatları kaybetmiş ve komşusunda gördüğü güzel misalle- re uyamamıştır. Haysiyeti milliyesi- nl parti kavgalarile zayıflatan zaval- lı Cümhuriyet, sulhü daha kavvetli esaslara bağlıyacak tedbirleri ihmal etti, Ve dahilde süküneti iade edeyim derken yaptığı bütün hareketlerle mantteessüf harbi yaklaştırdığını dü- sünmedi. Hakikatte sulhü kurtarmak Marn ve Verdun kalıramanlığının ruhunu tanımalıdır. O ruh ki 1914 te bütün parit kavgalarına nihayet ver- miş ve her türlü iğtişaş ve grevleri ebediyen menetmişti. Eski İspartanin amanvermez disip- lini içinde top, tüfek, tayyare, fişek imalâtına, vapur zırhlı inşaatına ateş- li bir ihtirasla atılmalıdır. Fransnam çocuğu olduğunuzu dü- şündüğümüz gün harp dedikleri belâ dünyadan uzaklaşacaktır. Jaaues | emi Şehrimizdeki yağ ve kaymak fab. rikalari manda sütünden yağ ve kaymağı çikardıktan sonra, geri kalan fena, muzır sütü geceleri sütçü dükkünlarıma sevkederler. O- ralarda satarlar. İstanbulda gün. de beş bin kilo kadar da bu Gins süt satılır. Bu sütün kilosu on ku. ruştur. Halbuki, diğer sütçüler Iyi ve inek sütü diye satıkları 16-18 kuruşa verirler, Binaenaleyh, ara. larında müthiş bir rekabet vardır. Sütçüler, vakit vakit, bu kaymalı, Ve. yağ altı şütlerinden şikâyetler yaparlar, Bu sütleri imal eden ve satışa çıkarılan fabrikalar basılır. Ceza görürler, Yine de imalâta de vam ederler, Siltçüler, bu nevi sü. tün tamamen menini istiyorlar, Istanbulda, bu fena ve emniyet vermiyen sütler şu neticeyi doğur. sini de ele almış bulunuyor. Bu münasebetle biz, İstanbuldaki süt vaziyeti etrafında tetkikler yaptık. Bu tetkiklerimizi bugünden itibaren bu sütunlarda vermiye başlıyoruz. , İsSinin Fi muştur: Süt Içme âdeti gittikçe kalkıyor. Evvelce Istanbulda sarfe dilen sütün miktarı daha fazla idi. Halk, süt içmek itiyat ve arzusunu kaybetmiştir. Dünyanın bu en İyi gıdası, Istanbulân en kötü göhret kazanan bir matah olmuştur.Bu bal den sütçüler de şikâyetçidir. On. lar dg, bir an evvel bu iş halli, ni istiyorlar, Söylediklerine s# «, evvelce Istanbul civarında 200 man dıra varmış, Bugün bu miktax 122 ye dlişmüştür. Yağ ve kaymak fab rikalarının çoğalmaması da man - dıraların işini bozmuştur. andira sahipleri sütü çok M pahalıya malettik'erinden şikâyet ediyorlar. Diyorlar ki: — Bizim hayvanlarımız kırua ot yan hayvanlar değildir. Kapalı ahırlarda kuru gıda İle beslenir, Hayvan yiyecekleri çok pahalıdır. Hayvanlar da pahakdır. Hasta olân ların, ölenlerin yerine yenisini ala mıyoruz, Esasen bu hayvanların ekserisi dışardan gelir. Bu gidişle İpeklerimizi kasaplık yapacağız. Şehir dışından gelen sütlerin satısı da menolummalıdır. Birleşmiye, ko operatif kurmıya razıyız. 1935 yı. Unda armızda bir birleşme yapmış tk.Hayli sermaye topladık. Depo lar kiraladık. Fakat, sonra, bazı sermayedarlar caydılar, Iş geri kal dı. Mandiracrlar birleşirse, fâbri. ka kurulursa, süt ucuza mal olur,,, Mandıracılar sütü pahalıya mal ettikleri için, sütçüler de müşteri azlığından bile yapıyorlar, Vaziyet onu göster. yor. Neticer” ne 0 sa Istanbullulara oluyor: Halk hem pahalı, hem de zehir gibi pis ve mik roplu silt içiyor. Istanbulun süt meselesi nasil ballolür?.. Bu husustaki tetkikleri. misi yarm okuyacaksınız. İNGİLİZ KARİKATÜRÜ: (Japonyaya ötedenberi “Doğan güneş,, memleketi demek âdet olmuştur. Japon bayrağı da bu doğan güneşi temsil eder.) Japon güneşi — Ben yükseldikce ortalık o derece kararıyor! ırçın Hırç 7 KOÜŞE "Muallim Nihad.,ın Macerası, Terbiyevi Eserlerin Şaheseridir. (Yazan: Aka Gündüz) Evvelki gün eski arkadaşlardan Bay Ahmet Darcan'ı gördüm. Selâm verir vermez başladı: — Birader ! Şu Tan gazetesinin yaptığını beğeniyor musun? Bir «du allim Nihat» tır tutturmuş. Sanki bü- tün memleket içtmiai bir sefalet ve sstırap içinde batasıya yüzüyormuş gibi gösteriyormuş! Kıkır, kıkır ne gülüyorsun? Gülmemi kestim, istediği gibi ça- tık bir kaş, sert bir bakışla sordum: — Sen Muallim Nihadın macera- sını takip ediyor musun? Kekeler gibi oldu: « bugünlerde işim çok taz ir iki tefrika olsun okumadın — Birader, öyle meşgulüm ki.. — Öylesindir de ne diye kulaktan dolma alıp tutuyorsun? İnsan oku- madığı, görmediği, bilmediği şeye böyle mi hüküm verir? Bir insanın, bir müessesenin suratına yağlı kara sürmek için, elinde kiç olmazsa bir tava sapı olmalı ki dibindeki karayı siyırıp hamle edebilsin. — Ben ne bileyim birader? Bana da bizim Mehmet Tezol var ya o söy- ledi. Ben de onun gramofonluğunu &- diyorum. — Bak azizim Ahmet Darcan! Ba- na canın isterse inan, İsterse İnanma, Fakat ben seni yine temin edeyim ki bu sayıp döktüğün çirkinlikle- rin, isnatların hiç bir tanesi o mace- ra içinde yoktur. Ben Sayın Bay Muallim Nihadı çok yakından tani- dım, görüştüm, maceralarının müs- veddelerini fasıl fasıl, satır satır, harf harf okudum bitirdim. Ne ce miyete, ne zümrelere, ne miessese- lere en ufak bir iftira ve tarizde bu- lunmuyor, Onun bütün tarizleri, tev. bihleri, şikâyetleri kendi bahıtsız şahsınadır. (Mukadder) denilen şey, yalnız, onun şahsını, hayatını ezip büzmektir... .— Hem bir satırını. okumazsın, hem bir okuyup anlayandan sormazsın, sonra da gelişigüzel itham edersin, yapma rica ederim! Zavallı bir tek adamın ibret verici terbiye ve ders verici macerasını ördek fıkrasına çe» virme! Adamin biri adamın birine (Bugün hava bulanık) demiş. Öbür a- dam mahkmede Kadıya dava etmişt Bu bana ördek dedi! diye. Nasıl de- di? Bugün hava bulanık, dedi. Bun- dan ne çıkar ? Ne mi çıkar ? Hava bulanık. Bulanık havada bulutlar top lanır. Bulutlar toplanmca yağmur ya- ar. Yağmur yağar sel olur. Seller akar göl olur, Gölde ördekler yüzer. Bu adam bana ördek dedi! Dün de, dostum Ahmet Darcanm sinirlerini oynatan arkadaşım Meh- met Tezolla rastladım. O da hemen başladı. — Bu ne iş azizim? Şu Tan'ın ete tiğini görüyor musun? Tabii görü. yorsun, İkaz etmiyor musun? Bari «en yapma! Anladım! Gülerek sordum: — Ne var? Ne olmuş ki? — Daha ne olsun? Bir (Muallim Nihat) masalı tutturmuş o gidiyor, Memleketin muallimlerini batırıyor, doktorlarını batırıyor, esnafını batırı- yor. Bu ne haldir? Aziz vatanımız br bale mi düştü? — Dur! Snikai hamiyet, barikai ha- kikat faslına başlama. Bana kısaca cevap ver; Bu dediklerini nerede o- kudun? Nerede gördün? — Şey. Hani.. Mualimi Nihat.. — İvir zivir etme birader, okuyor müsün, okumuyor musun? — Canım. Bizim mektep arkadaşı Veli Nemkapan var ya, işte.. O, oku- muş ta. Benim gazete okuyacak vak- tim mi var? — Peki, gel buraya. (Tütüncüye girdik) bak, telefonla Veli Nemkapa- na soracağım, vereceği cevabı sen dinle! Allo! Allo! Veli sen misin? Şu “(Muallim Nihat) tefrikasile vatana millete isnatlar edildiğini, hiyanetler işlendiğini nerde okudun? (Mehme. de: Al dinle cevabı.) Ben bir yerde o- kumadım. Zaten bir müddettir bura» da yoktum. Geçende Ali Tavlayanı görmüştüm, o söyledi. Ali de bunları, Arkası 9 uncuda)

Bu sayıdan diğer sayfalar: