8 Mayıs 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

8 Mayıs 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

/ Merasimden sonra, talebe, spor gösterileri yapıyor Kuleli Lisesinde Dünkü Merasim | Genç Mezunlar, Dün Mektepten Ayrıldılar Kuleli askeri lisesini bitiren genç mezunların ayrılış töreni, dün mek- tebin geniş avlusunda yapılmıştır. Merasimde, Istanbul kumandanı kor general Halis, Tümgeneral Osman Fufan, Merkez kumandanı general Ihsan Ilgaz, Buytar mektebi müdü- rü Tümgeneral Nurettin ve bir çok askeri erkânla diğer davetliler bu - unmuşlardır. Evvelâ Korgeneral Halis, talebeyi teftiş etmiş, sonra İstiklâl Marşı söy lenmiştir. Bunu, mektep müdürü albay Tevfik Topçunun nutku takip etmiştir. Mektep kumandanı bu nut kunda mezun talebeye hıtap ederek * demiştir ki: — Dün mektebi bitiren ve olgun- uk meyvalarını veren bu gençleri yarın orduya vereceğiz. Harp okulu na giriş günü, ordu camlasına kati- ış günüdür, Fili ordu hayatı bugün- den başlar. Ordunun eski bir subayı sılatiyle kılıç takılan bugünü büyük bir zevkle hatırlamaktayım. O gün verilen kılıç liyakatimizin bir sem - bolüdür. Yeri ve sırası gelince o si- lâhın şeref ve namusunu korumak en mukaddes vazifemizdir. Mektebi bizimle bitiren arkadaş- larımdan birçoğu şehamet meydan- larında seve seve dalarım verdiler. Yine böyle bir günde kendilerine ve- rilen silâhın şerefini yerlere düşür- mediler. Bu gençlerin de sırası gelin- ce babalarının izinden yürüyecekle- rine ve bugünü aslâ unutmıyacak - larına İnancım var.,, Bu nutka mezunlar nsmma 591 numaralı Orhan veriniş ve bilhassa şunları söylemiştir: “— Uzun yılların şerefli hatıra - larını, tarihi menkıbelerini taşıyan Kuleli okulu 66 ncı senesini yaşıyor ve ruhunda derin bir sevinç duyu- yor. Şu dakikada yüreklerimiz min- netlerle dolu... Ne mutlu bizlere Cüm huriyet ve inkılâbın her nimetinden Bir genç, spor gösterisi sırasında ruhlarımızı okşıyan hür ve mesut ha vasını teneffüs ediyoruz. İnkılâp ve cümhuriyetin evlâtla - rı, Atatürk devrinin çocukları. olan bizlere düşen vazifenin parolası ve - rilmiştir. Bu şaşmaz istikamette ku- Sursuz, duraksız, inhirafsız yürüye- ceğiz.,, Bundan sonra, Kuleli talebesi na- mına 200 numaralı Mehmet, söz al miş ve ağabeylerine yeni yollarında muvaffakiyetler dilemiştir. Nutukları müteakip, mektebi biti- ren sınıfın birinci ve ikincisine bi - rer altin saat, üçüncüye de bir gü - müş saat hediye edilmiştir. Derece alan diğer talebeye de altın kalem ve birer fransızca, ingilizce, ve almanca diksiyoner verilmiştir. Hediyeleri bizzat Istanbul kumandanı General Halis tevzi etmiş ve genç mezunla - ra muvaffakıyet temennisinde bulun muştur. Hediye alan telebenin isim- (BAŞMAKALEDEN MABAT) Atatürkün Sıhhati (Başı 1 incide) kişaf bakımından inkılâbımızın 80- nunda değil, başındayiz. Engeller ü- zerinden aşmak, zamanı mağlüp ef- mek ve yüksek ideallerimize biran evvel kavuşmak için (Atatürk) adiy- la şekil ve vücut bulan uzağı gör- mek kudretine, ışıklı rehberliğe, milli birlik kaynağına şiddetle ihti- yaç duyuyoruz. u bakımdan Türk milleti için Atatürkün tam sıhhate ka- vuşmasından ve bu yüzden için için devam eden merak ve üzüntülerimi- zin dağılmasından daha ferahlı bir haber olamaz. Bu sevincimizi orta» ya korken ve Büyük OÖnderimize sıhhat ve saadet dilerken, bütün Türk milletinin en derin dileklerini | ifade ettiğimize kanliz. Atatürkün âfiyet haberi, hariçte de büyük bir memnuniyet uyandıra- caktır, çünkü barış âleminin nurlu, plânlı ve bilgili bir piştarı sıfatile bütün insanlık onu benimsemiş ve sevmiştir. Ahmet Emin YALMAN YARDIM LİSTESİ Dün rratbaamıza müracaat ederek İl zelzele felâketredeleri için yardım- larını bildiren okuyucularımızın isim Ni | Teri sşağıdadır. | 1s73 10 Evvelki yekün 500 Toros Gençler Birliği 10 00 Sultanhamamında manifa- İl tura tüccarı Leon Semerei- yan Beyoğlu 3 üncü okul tale- | beleri İnebolu Evrenye okulu musllim ve talebeleri (pas- ta ile) em Yekün m lardır; , i 198 Abdüssamet Kuşçu, 578 Ek- rem Atamer, 934 Cihat Akyol, Cihat Uğurluoğlu, 250 Ramazan Gülnar;90 Süleyman Akın, 63 Osman Sıkıcı, 1472 Cavit Öztürk, 1129 Mecdettin Güzeltürk. Bu merasimden sonra, Ku- mi geçit yapılmıştır. Resmi geçidi muhtelif spor gösterileri takip et » miştir. Jimnastik öğretmeni Hüsa - mettin Güsellinin nezareti altında yapılan mızıkalı jimnastik, mızıkalı boks, Kuleli güreşçileri, mânialı mü sabaka, güreş, boks eskrim ve âletli jimnastik, Japon güreşleri, basket- bol, voleybol müsabakaları büyük bir heyecanla alkışlanmıştır.” Tören bitince davetliler hazırlan - mış olan büfeden ağırlanmışlardır. Yeni mezunlara, muvaffakıyot te- TAN Başvekil Tıbbiyelilerin Balosunda Dün Gece, leylerbeyi Sarayında Verilen Balo Çok Neşeli Geçti (Bası 1 wizide) İkinci olarak, teşekkür ve hürmet- lerimi, buraya, neşemize neşe katmı- ya gelmiş olan büyük Başvekile su- nuyorum. Meslektaşımız doktor Rüş tü Arasa da teşekkürlerimizi arzede rim.,, Bu sözler bir alkış tufanı ile kar- şılanmıştır. Başvekilimiz, buna karşı şu muka- belede bulunmuştur: — Neşeli gençler, sevincinize ve heyecanınıza iştirak etmek için ara- nızda bulunuyorum. Bizim sevinci- miz, şüphesiz sizin sevinciniz kadar kuvvetlidir. Fakat aramızda yaş far- kı olduğu için heyecanımız sizinki kadar olamaz. Hocalarınıza karşı gösterdiğiniz saygıdan dolayı sizi tebrik etmeyi bir vazife bilirim. Ha- yatta muvaffak olmanızı ve neşenin daima sizi takip etmesini temenni e- derim, Arkadaşım Arasın ne söyliyeceği- ni bilmiyorum.,, Başvekilin herçümlesi alkışlarla kesilmiş ve söz Söylemesi (için Rüştü Arasa hazırladığı sürpriz taş- kın bir neşe ile karşılanmıştır. — * Hariciye Vekilimiz, herzamanki te bessümü ile şöyle konuşmuştur: — Çoktanberi meslektaşlar ara sında söz söylemekten mahrum olan bana, bu fırsatı verdikleri için müh- terem Başvekilime çok minnetta- rım. Hakikaten bu meslek, hayat yo- lunda insana dalma, objektif verme- yi öğretiyor. Yıllar var ki, meslek haricinde çalşıyorum. Fakat ona olan muhabbetimden hiçbir şey kaybetmedim ve yine dok torluğun ştarı olan, memlekete hiz- met vazifesini yapabilmek içindir ki Büyük Şefin emrile şimdiki vazife- mi görüyorum. Ve doktorluğun gös- terdiği objektif zihniyetile çalışıyo - rum, Hasretini çektiğim doktorluk mesleğinde siz arkadaşların ayrıl - madan devam etmelerini temenni &- derim.,, Dr. Arasın bu sözleri yüzlerce gen &in alkışlarile karşılanmıştır. Bundan sonra Başvekil ve Harici- ye Vekili büfye davet edilmişler ve orada birçok gençlerle hasbihaller - de bulunmuşlardır. B. Celâl Bayar, genç bir Tıbbiyeliye şöyle demişti — Size tammüssıhha bir vatan bi- rakıyoruz. Fakat, sizin vazifeniz bit- miş değil, daha yeni başlamıştır. Köylerimiz ve köylülerimiz, sizin gibi, genç ve kiymetli elemanlara muhtaçtır. Bu memlekete hizmet için çalışmıya evvelâ köyden başlayı- izl, Balo, sabaha kadar çok samimi bir hava içinde devam etmiş, birçok milli oyunlar oynanmıştır. Başveki- limiz ve Dr. Aras, avdetlerinde de Bugünkü Hindistan (Başı 7 ncide) nebi hükmünde olduğunu sordü. “Üniversitelerimizde kiz ve er- kek, her genç başka milletlerin is- tiklâl davalarını, ve onu kaybets memek için yaptıkları fedakârlık ları büyük bir belâgatle anlatır durur..... İngiliz edebiyatında hür- riyet mefhumünun mânasını te- cessüm ettiren büyük şiirleri, me- selâ Bayronun “Şilon mahkümla- ri, ni hayli ateşli bir üslüpla ez- berden okur... Bünları okurken hepsi, hepimiz başka milletlerin hürriyet uğrun- daki mücahedelerile heyecan du- yarız. Fakat sırf dimağımızda 0- lan bir heyecanla başkalarını hür- riyete götüren sebepleri münaka- şa ederken kendimizin ne mevki- de olduğunu hiç sorduk mu? Bu- gün üç yüz elli milyon insanı ida- re eden yabancıların sayısın: düşü- nürsek, bu kadar sığırı gülmek için lâzım gelen çobanın sayısı da- ha çok olduğunu hiç düşündün mü .” Bütün mânasile Hindistanın ha kikt çocuğu olan bu adam hisset- tim ki İngiliz harsının verebilece- ği en kuvvetli ve faydalı tesiri al. mıştır. İstiklâl ve hürriyet ne de- mek olduğunu, bunları elde edemi yen milletin - ilim ve sanat seviyesi ne olursa olsun. vakarından, insân lığından birşey eksik olduğunu tas mamen anlamıstı, İngiltere ergeç bu canlı yeni Hindistan: kendi ba şına bırakmıya mecbur“olacağını biliyorum. Fakat hiç olmazsa baş- ka emperyalistlerin hükmüne gir mek tehlikesinden kurtulmak için Yâzım gelen his ve fikire sahiptir- ler. Bir gün Mahatma“ Gandiye sordum: “İngilizler Hindistana fikir ola- rak ne birakacaklar?.,, v "Millet mefhumu,, dedi. Yeni bir gün Sera Cino Naydo ile “Hümayun, türbesini ziyaret ederken ayni suali sordum. Arka- mizde türbenin şahane cephesi, a- yağımızın altında bayraklarını sal Lıyarak, şarkı söyliyârek geçen bir Hint köylü alayı vardı. Terasta idik. “Müslümanların Hinde ne tirdiklerini “Biliyorum. aşili ne getirdiley.i Tereddüt etmeden cevap erdi: “Millet mefhumu.,, | o Bu cevap belki zannedildiği ka- dar İngiliz hâkimiyeti lehine de- Baş, diş, nezle, grip, romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde üç kaşe almabilir. e —— 8-5 - 1938 ( Hikâyeden Mabaat ) FELAKET (Başi 6 wcıda) Esmer mujik, ne söyliyeceğini| şaşırarak: — Demek senin beygirin yoktu, dedi, öyle mi? — İş bunda, iki gözüm, iş bun-) da... Benim beygirim yoktu. Olsay İ di ben bunu ne diye satın alırdım? Haydi gel de sana bir votka ikram edeyim! Esmer mujik gülümsiyerek: — Demek votka içeceğiz, öyle mi? dedi. Olur, neye olmasın! Biz, olana, olur deriz Nereye Yagot- kaya mı gireceğiz? Yegor İvaniç başını salladı. Eli- le çizmelerine vurarak beygirini| çekmiye başladı. Esmer mujik ön- den gidiyordu. Bu hâdise pazartesi olmuştu. Yegor İvaniç, çarşamba sabahı kö- yüne dönüyordu. Yanında beygiri) yoktu. Esmer köylü, onu şehrin dışına kadar geçirdi. Ayrılırken Yegor İvaniçe: — Hiç müteessir olma, dedi. Ser şehre gelirken beygirin yoktu. Şimdi de beygirsiz gidiyorsun! Bu, pek te büyük bir felâket değil. Beygirini sattt isen bile adamakıllı kafayı çektin ya!. Bari bunu, şunal buna anlatarak övünürsün... Yeğor İvanlç, biç ses çıkarma-) dan yürüyordu. Ancak esmer hemşerisi ayrılır ken, Yegor İvaniç yavaşça şunları söyledi: — Ah kardeş sh, demek ki ben boşu boşuna Iki sene saman yemi- , Esmer köylü, can sıkıntısı ile elin salladı ve geri'döndü. Yegor İvaniç birdenbire: — Dur, diye haykırdı. Allah aş- kına dur, gitme! Esmer köylü, sert bir sesle? — Ne istiyorsun, dedi? Yegor İvaniç, gözlerini kırpıştı. rarak: — İki gözüm, kardeşim, bu na- sıl olacak, dedi? Bu revayı hak mı? Ben iki sene saman yedim. Bu adalet mi? Bu şarabı ne diye sat- atıyorlar? Esmer köylü, elini salladı ve şeh re yollandı. luğundan ayrılıp birer © müstakil devlet olan Balkanlara da “Os- manlılardan size ne kaldı?,.diye s0 sanız onlar da “Millet mefhumu, diye cevap verir. faydalanıyoruz. Eşsiz rejimimizin İkimiz de sustuk. Biraz sonra o tekrar devam etti: — Öteki tarafa serbestçe geçebilirim. Ve elile düş- man cephesini gösterdi. Buradan dahâ kolaylıkla: Cevap vermedim. Serbest bırakılınca nerelere ka- dar gidip, nerede duracağını bekliyordum: — Büyük bir iş yapmak büyük bir talidir. Değil mi? Benim cevap vermemi beklemeden yine devam ettiz — Çok zahmet çekmeden büyük bir iş yapmak. Kati kararlı bir adam bir defa da bütün ömrüne ye- tecek büyük bir iş yapabilir. Meselâ General Molayı öldürerek, Ne dersiniz? Bu büyük bir iş olmaz mı? Mola bu mıntakaya muhalif cephede harbeden bir kumandandı, — Bu meseleyi düşünün bakalım. Başkalarının Mo- lanın yanına girmesi, benim girmem kadar kolay de- gildir. Bu işi yaptıktan sonra kaçmak güçtür. Negus, öteki nüfuzlu tanıdıkları arasinda S.S.i tanıyıp tanımadığını sordum. S. S. eski bir anarşist lideri idi ki, faşistlere kaçmış, buradaki faşist « sen- dikalist teşkilâtının lideri olmuştu. Negus gülümsedi: — Niçin sorduğunuzu biliyorum. S. S. i tanırım. Rivagardayı da. Bu ismi ötekinin yanına getirmesin- den de Negusun çok şeyler bildiği anlaşılıyordu Fakat malümati noksandı. Rivagardayı faşist olduğu halde » tethişçi faşist teşkilâtlarının hafiyesi - bir. ihtilâlei olarak tanıyordu. Negus bu gibi damları tanıdığını söylemekle bize kendini iyi takdim ediyor sanıyordu. Bu adam iki sebeple tehlikeliydi. Hâdiselerin cere- yanina göre, her kim tarafından olursa olsun aleyhi- mize kullanılan bir adam olabilirdi. Namuslu görün- mek istemesi bunun neticesi idi. Kendini deli gibi göstermesi de bu şüpheyi kuvvetlendirecek kuvvetli sebeplerden biri idi. Bize kendisinin daima akıl zo- rundan bahsetmesi, bize harekâtından mesul olmıyan bir adam olduğu hissini vermiye çalışması da bizim leri birinciden itibaren sırasiyle şun-'menni ederiz. büyük tezahüratla uğurlanmışlardır. —31— bilirdi. Albay P nin bana harbin hangi cephede ola- cağını söylediğini acaba duymuş mıydı? içime bir ü- züntü çöktü. Bunu duyup duymadığını anlamak için harp cephesinin yerini unuttuğumu, halbuki arkadaş lara haber vermek lâzım olduğunu söyledim. Negus hemen bana Gabeza Lijar olduğunu, Periguerinos'ta- ki kamptan biraz uzakta olduğunu hatırlattı. Şaşır - dım, ve dehşetli bir telâşa düştüm. Arkadaşlarım gelince, Negüsün burada olduğunu onlara haber verdim. Üzerine fazla şüphe çekmemek için fazla malümat vermekten çekindim. Onun üze - rine en küçük bir hıyanet şüphesi çekmek, onun bir iki saat içinde mahvına kâfiydi, şimdilik ortada bu şekilde bir şüpheye düşmek için ehemmiyetli bir şey yoktu. O, çok yumuşak, ezilmiş, karmakarışık görü- nüyordu.Hattâ, ne mâsum, ne günahkâr olduğunu gös terecek kendinde bir temayül dahi yoktu. İki casusu güle güle öldüren, Gasco'yu hatırlamak beni bu adama karşı daha ihtiyatlı olmya sevketti. Gasco Madrit gruplarında çalışmış, isyan başlar başlamaz milis taburlarına Iltihak etmiş, kısa boylu, kalın ke- mikli, kıllı elleri göze çarpan bir adamdır. Saçları nı sifir nümara İle başından kazımıştır, dalma üze- rinde yazılı bir kurüelesi olan hâki renginde bir kas- ket giyer. Bütün bunlar ona bir Amerikalı bahriyeli görünüşünü verir. Çok müthiş içer, fakat hiç sarhoş olmaz. Alkol ve dağ havası ona öylebir kırmızılık vermişti ki burnu, başından dışarıya fırlıyan uzun kulakları bile kırmızıydı, Mütemadiyen küfür eder- di. Onda bir çocuğun zalimliği vardı. Hayatında oka- dar büyük mahrumiyetler ve küçülmelerin azabını çekmişti ki, bu onda, bir dilencinin herşeyi torbası - na doldurmak İstemesi gibi, bütün mühimmatı ba- taryalara, tanklara doldurmak mantığıni uyandır - mmişta, Bu mantıkla bir gün bir eşeğin yanında yürüyen beyaz donlu bir çocukla, bir adamı da kamyonlara sokmiya çalışmıştı. Ona göre kim olursa olsun kam- yonlara sokulup harbe gönderilmeliydi. İki casus, divanıharp kararile idama mahküm edil dikleri zaman Gasco hemen bunları yakaladı, götür- dü, sonra içeriye döndüğü zaman, ölüleri kaldırmıya gelen Salibiahmer adamlarının bunların hâlâ canlı olduğunu söylemelerini nefretle. hiddetle protesto etti. O bize ölümün teferrüatını anlatıyor, biz sustur- maya, çalışıyorduk, Vazifesini tamam yapan bir adam gururile idamı öyle bir anlatışı vardı ki, kalplerimiz burkuluyordu. Eğer Negus'un üzerine küçük bir şüp- he kondurursam, onun ölümiyle neticelenecek bir ha va yaratacaktım. Fakat herkesin ondan şüphelendi - ğini görüyordum. Genç bir doktor olan Ricardo, Ne - güs'ün tuhaf bir mahlük olduğunu söylüyordu. Bu onun aleyhine bir netice idi. Onu tanıyanlardan birinin onun hakkında küçük bir şüphe izharı, etra- fımız casuslarla dolu ve bunlar sık sık keşfedildik- leri için, onun hemen tevkif edilmesine kâfiydi. Ka- rargâh, Guadarrama erkânı harbiyesinin emrinde i- di. Fakat müstakil salâhiyetler de vardı. Bir içtima yapıp albay P. nin vaziyetini münakaşa ettik. He- pimiz beraber gitmiye karar verdik, hareket için er- tesi gün akşamını muvafık bulduk. Sertabip Ricar- ken saçlarını yoluyordu. da Guadarramadaki umum! kumandandan bahseder — Onun görüşü kısadır, dedi. O, bir generalin vs- zifesi taburlar ve bataryalar arasında dolaşmaktır, sanır, Sonra bana döndü: — Bir erkânı harbin oturduğu binanın bahçesinde geceleyin oturup ta sigara içilir mi, dedi. O günlerde erkâm harbiye binası mütemadi su- rette düşman tayyarelerinin, mitralyözlerinin hü - cumuna maruzdu. Erkânı harbiyede çalışan general R. sadece ellerini uğuşturuy Ameli şekilde hiçbir şey yapmazlar,, demekten başka bir iş görmüyordu. Bereket versin çelik taburları, ve umumi erkânı har- biye sayesinde düşman hatlarını teyin etmek ve düş- manın yürümesine mâni olmak mümkün oluyordu. Fakat general R, vazifesinin yalmz alâkasızlık gös - termek, toplar ,mitralyözler patlarken bahçede siga- ra içmekten ibaret olduğunu sanıyordu. Bereket ver- sin generali çabuk anladılar ve değiştirdiler. O gece uyuduktan sonra, ertesi günü, yedişer ki- şilik iki otomobille Peguerinos'a gitmek üzere yola çıktık. Evvelâ Guadarrama'ya gıdip, Escorial isti kametinde sola dönmek, oradan da zikzak yolu ta” kip ederek Sierra ve Avil'nin üzerinden geçtikten sonra Peguerinos'a gitmiye mecburduk. Otomobiller Villalba depolarından geldiği için eski ve haraptılar. bir tanesinin kornası, pencerelerinin camları yoktu. Üzerleri açıkti. Mitralyöz ateşleri hemen üzerimize yağabilirdi Şoför, Amerikan filmlerindeki okahrâ- manlar tavrında genç bir amele idi. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: