14 Mayıs 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4

14 Mayıs 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Şişlide Bir Mahkermelerde Koyundan Çıkan Komşu Kavgası Davacı ve Suçlulardan Biri Eski Bir Vekil, Diğeri Bir Prenses Dün birinci ceza mahkemesinde karşılıklı bir hakaret davasına de- vam edilmiştir. Davacı ve ayni z3- manda suçlulardan birisi eski Nafia Vekili Bay Ömer Lütfi, diğeride Prenses Umran'dır. Hâdise adak o- Yarak kesilen bir kurbandan çıkmış- tır. Iddia şöyledir: Iki sene evvel bir Nisan günü, B. Ömer Lütfi mühim bir ameliyat ge- çiren kızı için adak olarak bahçesin- de kurban kesiyormuş. Şişli, Halâs-| kâr Gazi mahallesindeki evinin arka tarafına da Prenses Umranın oturdu ğu Meşrutiyet aparlımanı rustala- maktadır. Prenses Ümran koyun kan larının kokusundan rahatsız olduğu için burada koyun kesilmesini iste- memiştir. Balkondan, koyunu kese- ne bu arzusunu söylemiş, :bundan sonra da, iki taraf arasındaki yüksek konuşma hakaret ve dil tecavüzü şeklini almıştır. Bunun üzerine her iki taraf ta karşılıklı davalar açmış lar, sulh mahkemesine gitmişlerdir. Sulh mahkemesi hakaretlerde madd: tayin edildiği neticesine vararak sa- lâhiyetsizlik kararile “dosyayı ceza mahkemesine vermiştir. Dün mahkemede B. Ömer Lütfinin şahitlerinden ahçısı Durmuş Ali ile âkrabasindan ve Kayseri tayyare fab rikası mühendislerinden Haldun ve Unyon Sigorta Şirketi direktörü Si-| sak dinlendiler. Durmuş Ali şunları söyledi: — Bay Ömer Lütfi bir adak kur- 'banı kesecekti. Bir koyun aldı. Ben hâdise günü koyunu bahçeye çıkar- dım, kestim. Bayan Umran Meşruti- | yöt apartımariiin beşinci kat balko- mundan başını uzattı. Ömer Lütfiye | hitaben bağırmaya başladı: “Siz ka- *çakçısınız. Belediye” resmi verme- mek için koyun kesiyorsunuz.” gibi sözler söyliyerek ağır hakaretlerde bulunuyordu. Hâdise esnasında O- mer Lütfi arka odada yemek yiyor- du. Gürültü üzerine bahçe tarafına geçti. Pencereden baktı, Söylenen küfürleri dinledi, Kendisi mukabele etmedi. Yalnız: “Eğer kaçakçılık ya- pıyorsak, polise, belediyeye baber veriniz.” dedi. Ondan sonra Bayan Umran dil tecavüzlerine devam et- t. Bizim evle apartıman arasında mahkeme salonu kadar bahçe ile bir metre kadar da bir yol vardı. Bayan Umran bu şahide itiraz etti ve: — Bu Ömer Lütfinin adamıdır. On dan aylık alıyor. Doğru söylemiyor. Kestiği koyunun kanları bizim apar tımanın duvarlarına kadar siçriyor- du. Zaten suçlulardan birisi de bus dur. Çünkü koyunu o kesti, dedi. Müddelumumi Thsarın talebile Re is, Omer Lütffinin koyun kesmek i- çin Belediyeden izin alıp ie e sordu, Şahit: — Bundan haberim yok, dedi. Bundan sonra şahit Haldun din- lendi. O da dedi ki: ,— Omer Lütfi halamın kocasıdır. Kendilerine misafir olarak gitmiş- (tim, Ön odada tavla oynuyorduk. İ Bahçe tarafında bir gürültü oldu. O taraftaki odaya geçtim. Bayan V! ran kesilen bir adak kurbanını baha. ne ederek Ömer Lütfiye hakaret edi! yordu. O, şu şekilde mukabele etti — Sen icra kuvveti değilsin, Ba- yan.. Eğer kaçaksa, polise haber ver. | Prenses Umran bu şahidin ifade-| sini şöylegreddetti: — Bay Reis, esasen, ben istidam- da üç kişi aleyhinde dava açmıştım. lan Omer Laütfidir. Polis © vakit gençlerin hüviyetini tesbit edeme- mişti, Polise ifade verirken, gençleri görürsem tarıyabileceğimi söylemiş- tim. İşte o suçlulardan birisi şimdi şahit olarak dinlediğiniz zattır. Ksa- sen, kendisinden davacı olduğum i- çin şahadetini kabul etmem. Omer Lütfi de Bayan Umrana şöy le cevap verdi: — Sulh mahkemesindeki ifadesin- de suçlulardan birisinin Necdet ol- duğunu söylemişti. Şimdi de Haldu- nu gösteriyor. Tenakuz var. İ Bayan Ümran söz aldı. Bu iddiayı J şöyle reddetti: — Ben sulh mahkemesinde hiç bi- rinin yüzünü görmedim, Şekil üzeri- ne söz söyledim Bundan sonra dinlenen Bay Sisak ta şunları söyledi: -—— Ben hasta idim. Evimizin bah- çe tarafından gürültüler geldi. Gece lik entarimle bahçe tarafındaki pen- cereye gittim. Meşrutiyet apartıma- nının beşinci katında bir Bayan, O- mer Lâtfinin evinin ikinci katının penceresine doğru bakarak bağır. yor ve hakaret ediyordu. Kime haka ret ettiğini ve orada koyun kesilip kesilmediğini görmedim. Birkaç gün sonra Omer Lütfiye rastladım: “Ge- İ dığı taşları kahveci Kerimin camla- İ rına fırlatmış ve kırmıştır. Ikisi genç, birisi ihtiyardı. Ihtiyar o- | | hem de zarar vermekten suçlu ola- İ miş ve ikisini de derhal tevkif etmiş- MÜDDEİUMUMİLİKTE; Bir Emlâk Sahtekârlığı Meydana Çıktı Müddelumumilik, bir Emlâk sah- tekârliğı tahkikatına elkoymuştur. Iddia şudur: 1923 senesinde Kaçarak Halebe giden ve sonra da vatandaş- İ lik hakkından iskat edilen ve emlâki hazineye intikal etmesi lâzımgelen | Dr. Haçik Boğosyanın Istanbulda Si- nemköyünde iki evi varmış. Osman | Unlu isminde birisi bu doktordan ela caklı imiş gibi iki sahte senet yapa- rak doktorun evlerine konmek İçin icraya müracaat etmiştir. Muamele yürürken de Müddeiumumiliğe 50- netlerin sahteliği haber verilmiştir. Müddeiümümilik dün Hikmet Emin isminde birisinin ifadesine müracaat etmiştir. Ihbarın doğru olup olmadı- İ ğı tahkikat neticesinde anlaşılacaktır Sarhoşlukla Cam Kırmış Hasan isminde bir genç, . evvelki | İygün adamakıllı kafayı tütsüledikten sonrâ Edirmekapıda Kerimin: kahve- hanesine gitmiş, biraz Sonra da sal İana sallana dışarıya çıkmıştır. Ço-| cuklar peşine takilmişlir, kendisile alay etmişlerdir. Hasan da yerden al | Polis kendisini hem sarhoşluktan, | Tük yakalamış ve dün meşhut suçlar Müddetumumiliğine vermiştir. Müd- | delumumi iddianamesini hazırladik- tan sonra “suçluyu Sultanahmet Bir Ihtilâs Davasında Şahit- ler Dinlendi Dün Ağır ceza mahkemesinde Zi- raat Bankasında geçen bir ihtilâs id- diası tetkik edilmiştir. Suçlu yerin- de banka Senedat memuru Fazıl bu- lunmuştur. Tddiaya göre, Fazıl 1934 yılından 1936 yılı Ağüstos ayının s0- nuna kadar senetlere ait protesto ve yol masraflarının 'bir kısımlarını fiş- lere kurşun «kalemle. yazarak 80n- ra silmek ve bir kısmının fişle rini simha ; etmek (suretile -748 lira 82 kuruş ihtilâs etmiştir. İş an- laşıldıktan sonra suçlu derhal 50 li- rasını vermiş ve mütebakisini de üç ayda ödeyeceğini bir senetle taahhüt etmiştir. Suçlu, isticvabı esnasında bu ihti- lâsı, ihtiyacın tazyik! yüzünden yap- tığını, fazla borçlandığı için maaşına muhtelif hacizler konduğunu, bazı ayların sonunda eline ancak beş altı lira gibi az bir para geçtiğini söyle İ miştir. Dün mahkemede şahitler din lenmiş, bu ihtilâs tahkikatmı yapan bankanın müfettişlerinden Muhtar ihtilâsın nasıl yapıldığını izah etmiş tir. Bankanın kredi şef muavini Ve-| idat ta ihtilâsm nasıl devam ettiği hakkinda mahkemeye uzun malömat İ vermiştir. Gelmiyen şahitlerin çağı- Tılmssı İçin muhakeme başka bir gü- ne bırakılmıştır. Bir Beradet Kararı Bir zimmet ittihamile Beyoğlu tel- graf gişe mâmurlarından Niyazi 40 | Sulh üçüncü ceza hâkimine gönder. miştir. Zina Suçluları Mahküm Oldu Talebe yurdunda odacılık yapan gün evvel tevkif edilmiş ve Asliye Ikinci Ceza mahkemesinde davasına başlanmıştı. Mahkeme hâdisenin kon trolsüzlük; neticösinde vuku bulan bir hesap hatasından doğduğu kana- ve Küçüksyasofyada Medrese soka» | atine varthığ'Ye Niyazi hakkında be- ğında 16 numaralı evde oturan Is- mail isminde bir genç, kendi karısi- le beraber oturduğu evine * Süheylâ isminde bir kadın getirerek “matres hayatı v Ari va gina varki Main edildiği için Müddetumum tarar | fından Asliye Dördüncü teza mahke mesine verilmişti. Mahkeme zina su- çunu sabit gördüğü için Ismail ile Süheylâya üçer ay hapis cezası ver-| tir. — aaa | Sonra Bayanın ismini öğrendim. Ve| tanıdım. Evvelce tanımıyordum... | Prenses Umran, bunun şahadetini | de kabul etmedi. Müddelumuminin isteğiyle şahide bazı sunller daha s0- ruldu, Şimdi Amerikada bulunan Feridun isminde bir şahidin evvelce zapptedilen ifadesi okunduktan son- çen günkü gürültü ne idi?,, dedim. O derhal; ra gelmiyen şahit Hayriyenin Mesu- diyeden İstinabe suretile ifadesi alın- “Ya, sen de mi işlitin, şahit ol öy-İmak için muhakeme başka bir güne le ise.” dedi. Ve hâdiseyi anlattı. İ bırakıldı. raet kararı vermiştir. Meshur Rus artisti İNKİJİNOFE vakayii hazırayı tasvir eden Görülmemiş fhtirasli bir dram. Bugün İPEK Sinemasında MİHRACENİN GÖZDESİ ŞANGHAY ESRARI $ NAMUSLU KADIN MAĞŞUŞ MAL : Zeytinyağını Pamuk Yağı Ile Karıştırmış Küçükpazarda ( bâkkallık yapan Saim, zeytinyağı diye pamuk yağile karışık bir yağ sattığı iddiasile Sul- #anahmet Sulh Ikinci Ceza mahke- mesine verilmişti. Hâkim Salâhattin. dün davayı 'neticelendirmiş ve Sai- min Suçunu sabit gördüğü için ken- disine“bir ay hapis vebir'lira ağır para cezası vermiş, fakat tecil etme- miştir, Suçlu; — Bay hâkim, demiştir, sabıkam yok. Cezamı tecil ediniz. Hâkim Reşit bu talebi şöyle red- detmiştir: — Halkın sıhhati sizin oyuncağı retile umumi sıhhati bozuyorsunuz. Bu bakımdan cezanızı tecil etmiyo- rum. ei erer SAFRANBOLUDA : Köylü İle Faydalı Konuşmalar Safranbolu, (TAN) — Buralı olan İ Edirne mebusu doktor Fatma Şakir Nemik, mebus Kâzım Nami ve üç ka din arkadaşile kazamıza gelerek üç igün kalmışlar, halkla faydalı hasbi- hallerde bulunmuşlardır. Kâzım Nami, zelzele felâketzede- leri hakkında bir konferans vermiş- İtir. 19 Mayısa Hazırlık Safranbolu, (TAN) |— Bir komis- İyon 19 mayıs bayramının her sene kinden muhteşem olması için zengin bir program hazırlamaktadır. Kara- bük sporcularının da iştirak edeceği bu bayram çok güzel geçecektir. * Safranbolu, (TAN) — Ceza hâ- kimYğine Pertek “hfikimi İlhami ta- yin olunmuş ve gelerek başlamıştır. > Bugün , SÜMER. Sinemasında , Neşe, musiki, zevk HENRY GARAT MEG LEMONNİER ve RAİMU tarafından Gayet şen bir operet senenin en büyük muvallakıyetleri HİND MEZARI 16 TÜRKÇE SÖZLÜ VE TÜRK MUSİKİLİ nız değildir. Mahlüt yağ satmak su-| vazifesine i llüdu eder 14 -5 - 1938 EE Istanbul Radyosu Öğle neşriyatır Saat 12,0 Plâkia türk musfkiet, 1230 vadis. 13,05 Plâkla Türk musikisi 18 Muhtelif ylik neşriyatı. 14,00 Son. Akşam neşriyatır Sast 18,30 Spor ve gençlik bayramı: Ki ferans Abidin Dağver, Muharrir 184 Plâklâ dans müslkisi, 19,15 Konferans: Ü versite namina: Profösbr Şakir Sakar (Gi büz ve sağlâm nesil yetiştirmek için ha yellerdan yürümelidir). 19.55 Borsa hab. leri, 20,00 Necmeddin. Rıza ve arka, tarafından türk musikisi ve halk şarkılı 2045Mava raporu. 20.48 Ömer Rıza tarn dan arapça söyler. 21 Eolmn ve mrkada$i ları tayafından tirk musikisi ve halk şer! leri (Sabt ayarı) 21,43 Orkestra: 1 — Ofi İbah: Perikol. 2 — Holmes: Takasay. 3 İ Delibes: Mazurka, 4 — Bon: Marş de gı 23,15 Ajans haberleri, 2230 Plâkla solol Öpera ve operet parçaları, 22,50 San hel ler, ve ertesi günün programı 28,00 Son İSENFONİLER: 1840 Peşte: Senfonik konser (Verdi Stralsr, Offenbach, Brahms) 5 HAFİF KONSERLER: 740 Berlin kısa kanseri (815 deçamı 3 musikisi) 20 Alman musikisi 10,45 EH fit musiki 13 Berlin Kısa dalcan: Ha musiki (14,15 deverm) 1325 Bükreş leyin musikisi (14,30 devamı) 16,15 karışık eğlenceli musiki (17,05 devami) 1748 Berlin kun dalgası: İşsenu kons 1815 Berlin kıra dalgası Neşeli plâk #fkisi 18,50 Berlin kosu dulgası: Neseli kısa dulgum Neseli hafta sonu srograr 20,20 Prag Mayıs musikisi 21 Viyana pi Avusturya musikisi 22,45 Bükreş kantadan konser nakli 22,35 Peete Opez$) orkestrası (Herold, Delibes, Uray, S Deohnanyi,) OPERALAR, OPERETLER: 22 Viyana: Verdi'nin “Alda, ope. RESİTALLER; 16,30 Berlin kışn dalgas: Piyano » man sonatları 2020 Viyana; Şarkı tali. DANS MUSİKİSİ 2119: Bükreş 21.20 Perfin kana dalı 30,30 Prag. MEVLÜT Sadrazam merhum Halil Rifat şa kızı ve merhum Şükrü Paşa kası merhume Bayan Nuhbe ruhi ithaf edilmek üzere Mayısın 16 190) pazartesi günü'sant “iki buçukta ) UK ÜnlkEA Çan Sr, gü” EN denlerin buyurmaları rica olunur. MEVLUT — Şehir Tiyatrosu m hasebecisi merhum Bay Necati Gü? ksyanın ruhunu tazizen ayın 16 © pazartesi günü öğle namazını müt# akıp Teşvikiye camiinde mevlüt * kunacaktır, Teşekkür Cağaloğlunda Sıhhat Yurdun” bir kızım dünyaya geldi. Müessesf nin mesul müdür ve operatörü dö tor operatör Orhan Ünalandan nezaket gördüm ve müessesenin tizamından çok memnun oldum. V rin teşekkürlerimi aleni surette ifade etmeyi vazife biliyorum. Manuk Oriların ruhu yabancı düşmanlarla birleşen haydut ların ruhuydu. Yüksek ruhanilerin an'aneleri zulüm ile elele vermişlerdi. Bizim kahramanca sadakatimiz, kendimizi müda- fan dileklerimiz, fedakârlığa hezırlanmamız, muka- vemet için kâfi miydi? Biz insanlar gibi, içtimai şe- ref ve haysiyeti olan adamlar gibi hareket ediyoruz. Biz insan hayatına hürmet ediyor, vahşicesine hiç - bir hücuma geçmiyoruz, bizi gayemize ulaştıracak sekiz yüz hattâ yüz insanı hesap ediyoruz. Öteki ta- rafta düşman adetlerle hareket ediyor. Hücum kuv- vetlerini aşiretlere dayanarak hesap ediyor. Bu gaye için sarfedecek binlerle Faslı ve Lejyonerler var. Fa- kat bunlar sadece adetlerdir. İki bin tanesini maki- neli tüfeklerimiz, yedi yüz tanesini faşist nöbetçiler öldürdüler, kalanları gayelerine hizmet edecek Fa - kat Fas köylerindeki fıkaralık, sefalet onlara lâzım olan adetleri verebilir. İtalyadan, Almanyadan yar - dım görüyorlar. İnsan artıkları onlara demir, binlerle hayvan veriyor. Ve onlara cesaret veriyorlar: “Öldütünüz, öldürü- nüz. Size bunu mislile ödeyeceğiz. Bundan başka ölü- lerin hayatta boş bıraktığı mevkilere siz geçeceksi- BİZ.,, Öldürünüz, kana bulanmış pençelerinizle, kendi kuyularınızı kendiniz kazınız, ve bu kuyuların içine görmülünüz. Faslılara, lejyanerlere hudutsuz hürriyet verdi - ler: “Zaptettiğiniz kasabaları, köyleri yağma ediniz. Mülkiyet namına, sile namına, nizam namına çala- bilirsiniz, ırza saldırabilirsiniz, adam öldürebilirsi- niz,, kumandasım veriyorlar, Bütün bu hırsızlıkların, tecavüzlerin, cinayetlerin adı harptir. Miskin bir general, aptallığının verdiği meskenetle hunhar bir general, Salamanka üniversitesinin açılma merasi- minde bir genç: İnline zi fakat halkı kan- 2 e berkesin göel Halk, Fernando de Rosa'nın cenaze alayını takip ederken biz bu düşüncelerin içinde yuvarlanıyorduk. Ben ölü arkadaşımıza gösterdiğimiz bu haşmetli hür- metin, bizim ruhumuzun bir sentezi, fakat harp ru- hu olmıyan, sivil bir tevazu ve müdafaa ruhu olma sından korkuyordum. Ben bu ruhu bir çok cephelerde de gördüm. Top ateşlerinin altında orta yaşlı adam- lar, boğazlarını yırtacak bir heyecanla İnternatio- nal'i söylüyorlardı, Bu sivil hayatın bir heyecanıdır. Muhariplerin heyeczn değil. Neticesinden ben şüphe edeyim veya etmiyeyim, kazanılacak zafer, harp ru- hile kazanılır. Sefil, muzaffer veya mağlüp, sadece bizim kalbimizden akıttığımız kana mal olur, diye düşünüyordum. Yorucu, biribirine müsavi derecede yıpratıcı gün- lerde harap olmuştum. Bütün bu yıpratıcı gayretle- rimiz düşmanı olduğu yerde tutmaktan başka netice vermedi. Bazan “onu yerinde tutarak, onu mağlüp edebiliriz, diye düşünüyordum. Fakat bu kahraman- ık havası, cebir ile uzatılıp hemen de bir itiyat ha- line gelince, ruhu yoruyor. Kahramanlık günlük iş- lerin bir tanesi olunca, fevkalâde günler ne olacak? Madritte bürokratik ve orta sınıf münevver mah- fellerinde yeni meseleler münakaşa edilmiye baş- lamıştı. Bana da sordular: — Franko, buraya gelecek mi? Ben et giderbir Şarta geleceğini söyledim. öylerken gösterdi- — Ne zaman? — Hiç kimse tam zamanını söyliyemez. Birkaç haftaya kadar kurşunlar Puerta del Sol'e düşeceğe benziyor. — Batarya kurşunları mı? — Evet, tabii, batarya ateşi, — Fakat bu, müthiş bir şey olur, bu mağlübiyet- tir, Diye söylendiler. Bunun müthiş bir şey olacağında onlarla ittifak ettim. Fakat bunun, bizim mağlübiyetimiz olacağını kabul etmedim. — Bilâkis, bu Frankonun mağlübiyetidir. Hiç kimse beni anlamadı, Buna inanmak isteme- diler, Madrit, büyük ve emniyetli şehir, iyi teşkilât- lanmış, mukayemetile meşhur, herkesin zafere emin bir şekilde çalıştığı bir memleket tehlikede olamaz- dı. Komünist fırkası “Madridi kuvvetlendirmek lâ- zım,, dediği zaman, herkes omuzlarını silkmişti. Hu- zur veren nikbinliklerin! Kenara bırakanlar, ötekile- rin dimağı huzurlarını bozuyordu. Bu, realiteye kar - $ı gözlerini yumanların tabii canımı sıkıyordu, felâ- ket dahi getirseler, hâdiseleri sükünla bekliyorlar- dı. Şehirde oturanlar, erkânıharbiyenin öteye beri- ye taburlar gönderdiğini görünce rahat nefes alıyor- lardı. Fakat Extramadura ve Toledo cephesinde dö- vüşen eni Kör e izinden “bize kim asker, kim sal Li Yor er. ye ateş etmeyi, hattâ eklerinin mafiiğiii açmasını bilmiyen taburları bize kim gönderiyordu? Düşmanın daha iyi tayyareler, daha iyi tanklarla yıktıkları köprüleri kim tamir edecekti? Daha düş” manı görmeden iki yüz kişisini kaybeden ordu, ken- disini bilmiyor demektir. Fakat bu orta sımf mü- nevverleri, umumi erkânı harbiyenin hazırlıklarını. şendikaların organize ettiklerini görünce, düşmanın Madride giremiyeceğini sanıyorlardı. Bütün bu söz” erin, işlerin mânasını anlıyanlar, düşmanın vaziye* ti karşısında titriyorlar, silâhlarına sarılıp, omuzla" rını kurşunlara siper yapmıya çalışıyorlardı. a — Periguerinos'ta bizim cepheyi yarmışlar, — Alâ. O halde ne malı? —Escorlal'e doğru yürüyorlar. m —— Ne yapalım? i Seferber edilmek için bekliyen işçiler, köylüleri milisler dişlerini gıcırdatıyor, hiddetle söyleniyo” | lardı: — Ne olacağını şimdi göreceğiz. Öyle bir yalnızlık ihtiyacım vardı ki, Cultura P# puler'e gidecek yerde, boş evime gittim. Artık hav* kararmıştı. Evimi, ümit ettiğim gibi boş bulmadı” Bir kız arkadaş, evimi askeri hastane yapmak için verişli olup olmadığını anlamıya gelmişti. Evin © nahtarını ve çarşaflarımı ona verdiğimi unutmü tümü Onu, kütüpane odamı merakla araştırırken b dum. Bunun beni rahatsız etmiyeceğini bildiği i€ özür dilemiye lüzum görmedi. Epeyce çene çal€ | Muhit, o meseleleri konuşmıya müsait olm a için, bane bir mahkeme önünde ımişim gibi sun' sormuya başladı: — Karınız, katolik midir, dindar mıdır? — İbadet etmez. Fakat sizler gibi sceptie te değ” Hemen reddetti. Bu inkârile kendi kendine b” net etti. ğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: