17 Haziran 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

17 Haziran 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

——— 17-6-938 Asker Gözüyle: Filistinde Arap- Yahudi Araplar Filistinde, İngilizlere Karşı Vaktile Türkler Aleyhinde Kullanmak İçin Lâvrens- ten Öğrendikleri Metodları Tatbik Ediyorlar F ilistin Arap şeflerinin 19 Nisan 936 da vermiş olduk- Yarı mücadele işaretinden biri, mu- kaddes topraklarda müthiş bir kav- ga devam ediyor. Filistin bizde i- ken Telaviv yafanın sakin bir va- roşu idi. Bugün burası ile Yafa, bi- Ti diğerinin üstüne atılmıya hazır iki düşman ordusu halinde karşı karşıya bulunuyorlar. © Yahudi göçmenleri küçücük Tel aviv'den yüzde yüz Yahudi ile mes- kün, 100 bin nüfuslu büyük ve modern bir şehir yarattılar. Eski liman şehri, Yafa, gittikçe artmak- ta olan bir miktar Yahudisi ile be- raber Arap kaldı. İşte Arap ve Ya- hudi kütlelerinin burun buruna geldiği bu yerde, Arapların Ya- hudiler aleyhindeki hareketi da- ha 1929 da başlamış ve 1936 da, Yafadaki Hasan camli etrafında hızlanarak bütün Filistine yayık mıştı. Artık Arap, her yerde Ya- hudiye hücum ediyor, evine kun- dak sokuyor ve Yahudi de ayni ted- birlerle karşı koymaktan geri dur- muyordu. Filistinde asayişsizlik munta - zam bir isyan halini alınca, İngi- liz manda hükümeti Mısırdan ve Büyük Britanyadan mühim askeri takviye kıtaları getirtti. Bunu bi- Ten ve bekliyen Araplar, zaten ev- veldeh öyle bir-mücadele tâbiyesi kullanmıya başladilar ki, İngilizler dahâ ne kadar kuvvet getirseler, bunu kolayca bozamıyacaklardı: Çete harbi. w tabiyeyi, Büyük Harpte, meşhur Lâvrens, Türkler aleyhinde kullansınlar, diye, Arap lara öğretmişti. Filistin Arapları, İsyanın başındanberi, mühimce ve büyücek kuvvetler halinde görün- ler halinde muhtelif pusulara da- Bıldılar. Pilistinin © ovalarındaki mebzul bahçe çitleri ve taşlı dağ- larındaki sık zeytin ormanları, bu Şetelere görünmeden, düşmanı her taraftan gözetlemiye ve pusuya düşürmiye yardım ediyorlardı. Filistin Arapları memleketin'her tarafında grev ilân ederek evvelâ Menfi bir mukavemete teşebbüs *ttiler. Sonra Yahudilere ait or- Manları, hububat tarlalarını yağ- Miya, meyva ağaçlarını ve bağla- sökmiye, su tesisatını bozmıya Ve telefon ve telgraf hatlarını kes. Yiye başladılar. Nihayet, artık sa- hü ve dahili yol şebekelerinde ve Tel-aviv - Kudüs şosesin- « Yahudi otomobilleri ile İngiliz ita nakliyatına bomba atıyor ve İngiliz işgal kuvvetlerine, ya Bi manda hükümetine karşı ma- kineli tüfek ile ateş bile ediyorlar. « Pilistinin, baştanbaşa şimalini İngilizlerin Musul - Hay- İs petrol boru yolu, bu çeteler ta- yandan defalarca delindi ve akan zinler tutuşturuldu. Filistin A- e İsyanı, artık grev ve menfi mu Vemet hudutlarını çoktan aşmış olanca hızı ile alevlenmiş idi. »gilizler isyanı bastırmak i- $in her tedbire başvurdu- fakat bin bir pusuda fırsat gö- Ni Yl. sin bir çateya na yepilk: bunların kökü nasıl kesi- Memleketin öz halkı, dağ İS hep onlarla müttefik! Onun İngiliz manda hükümeti ne tadi, se tesir etmedi ve bütün leri âsi arapları sarsama - F EE ve ZZ, YAZAN: GENERAL H. EMİR dı. Çeteler, pusularından hücuma daima fırsat buldular ve bu isyan arap, yahüdi ve ingiliz askerleri - ne yüzlerce kurbana mal oldu. Filistin araplarının bu kadar &- cı ve kanlı bir mücadeleye giriş- melerinin sebepleri acaba heler- dir? Bu hususta bir çok şeyler söy- lenebilir, fakat bütün araplarda ve Asya İle Afrikanın arapça ko- nuşan bütün kütlelerinde uyanmı. ya başlıyan milli vicdan hesaba ka tılmazsa, meselenin yalnız üst yö- zünde dolaşılmış: olur. Şüphesiz, eğer Filistin Yahudi. leri bir milli yurt temini politika- sı ve bundan çıkan bazı muharrik sebepler olmasa idi Filistin Arap- larının hareketi belki bu kadar ça- buk açığa vurmıyacak idi. Yine di yebiliriz ki, Eğer Araplar da milli Kudüste vukua gelen hir kargaşa lıktan bir sahne nıs ve milli benlik uyanmamış ol- sa'idi, onları Filistinde. harekete getiren sebepler ne olursa olsun mücadele bu kadar candan, bu ka- dar kuvvetli ve şiddetli olmazdı. K ıyamın sebeplerine dair biz zat Aarapları dinlersek görü rüz ki, evvelâ, İngilizlerin, Yahu. dilere Filistinde milli bir yurt te- mini hususundaki siyasetleri iça- bı, buraya Yahudi muhaceretini kolaylaştırmaları ve bunların yer- leşip genişlemelerine ve iktisaden çok hâkim bir mevkie geçmeleri- ne yardım etmeleri Arapları teyak- kuz ve muhalefete sevketmiştir. Kıyama ikinci sebep olarak, Ya- hudilerin şimdiye kadar başı eğik dayanarak ve güvenerek Araplara iken, İngiliz manda hükümetine Filistinde Yahudilerin edindikleri araziyi gösterir kroki kadar ne âteşi söndürebildi ve ne de hattâ genişlemekte menedebil di; İngiliz hükümetinin, her Arap şehir ve köyüne, bütün masarifi o şehir ve köye ait, bir askeri polis karakolu ikame etmek tedbiri de isyan sebeplerine mühim bir se- bep daha katmaktan ve isyan ha- reketlerini şiddetlehdirmekten baş ka bir şeye yaramadı. ilistinin bugünkü nüfusu 3 takriben 1.100.000 dir. Bu- nun takriben 760 bini Arap ve yal- nız 320 bini Yahudi olduğundan, Arapların. Yahudi istilâsından bu derece korkmalarina, yeknazarda bir sebep görünmez. Fakat Filis. tinin Yahudi halkının, 1931 den 1935 e kadar 170 binden 320 bine çıktığını, yani beş senede hemen, hel n bir misli arttığını düşün- lâzımdır. Halbuki ayni nülus den 1931 e kadar 100 binde yalnız 170 bine yükselmiş idi. E- ger Yahudi göçü son beş senenin temposu İle devam edecek olur- sa, Yahudilerin! Araplâra sayı ei- hetile de üstün olacakları günü he- saplamak artık güç bir şey değil dir. Yahudi göçüne bir an evvel son verilmesinin, Arapların ilk ve müstacel bir hedefini teşkil etme- si işte bu sebeptendir. Bundan başka, Yahudilerin mü- temadi arazi satın almaları, Filistın Araplarını fazlaca rahatsız etmek» tedir. Bugün Filistinde , takriben 190 Yahudi çiftliği vardır ki, bun- larda 70 bin Yahudi iş bulup ya- şamaktadır. Filistinin Yahudiler tarafından ekilip, bicilen toprakla. ri 375 bin acre (bir İngiliz aerı 4000 metre murabbâi) tahmin o- lunmaktadır, Yafa ile Hayfa ara- sındaki sahil bölgesindeki bahçeler ve bağlar, 8 milyondan fazla san- dık portakal, taze Üzüm ve salre veriyorlar. Hayfadan Şeriaya ve Taberye gölü şimaline uzanan vâ- dilerde her türlü hububat ve seb- ze ekilir, kesaplık ve kümes hay- vanları yetiştirilir. Yahüdiler zi raati, Araplar gibi iptidal vasıta» larla yapmazlar. Onlar Garbi Av- rTupadan getirdikleri en mütekâ- mil ziraat makineleri İle toprağı karşı sözle ve fülle kafa tutacak | SUYOTAr. Bir çok göçmen Yahu- kadar mevcudiyet göstermelerinin bunların hissine ve İzzeti nefsine şiddetle dokunması, gösteriliyor. İlk grev zamanlarında hükümet, Arapların şikâyetini dinlememek i- çin, bu kadar yükselmese idi ve ba- zı mahalli şikâyetişre karşı sağır kesilecek yerde, bunların icabını yapsa idi isyan belki basıtrılır veya hiç olmazsa bu derece şiddet pey- da etmezdi. Fakat manda hüküme- tinin Yahudilere karşı hayırhahlık- ta devam etmekle beraber Arapla- ra kulak asmaması, Filistinin şe- hir, köy, dağ, ova, mektep, cami, kilise, ev ve çiftlik, her yerinde di köyleri, kollektif ziraat yapıyor ve bundan fayda görüyorlar. Bü. yük Harptenberi Yahudiler Filis tine 95 milyon İngiliz lirası getir. diler, 83 milyonu hususi teşebbüs- lere ve mütebakisini umumi işle- Te sarfettiler. Yahudi sınaf teşeb- büslerinin sayısı 1930 dan 1936 va kadar 2688 den 4613 e varmış ve sanayide çalışan Yahudi amele ve müstahdemlerinin miktarı, ayni za man devresinde, 11349 dan 32820 ye çıkmıtşır, : J öte Pistin Araplarının gö- zünü açan ve onları deh - şetle korkutan rakamlar ve haki- hiddet alevlerini o kadar artırdı ki, (o katler bunlardır. Gerçi Filistine az hükümetin asker, tank, zırhlı oto- mobil ve her türlü ezici ve korku- zamanda bu kadar paranın akması burada muvakkat olsa da, büzük tucu modern askeri vasıtalarla gös (o bir iktısadi hareket yaratmıştır. termek istedikleri satvet, bugüne (o Bugün burası çok modern şehirle. / TAN Şu Garip Dünyada: - Trende Dans Salonları Parisin SenLa- zar İstasyonunda geçen hafta ilk de- fa olarak dansinz şeklinde trenle bir seyahat tertip edil miştir. Bu trenin her vagonunda bir oparlörle dan- sing yerleri vardır. Yolcular, seya- hatin devamı müddetince trende do ya doya densetmişler, fevkalâde eğ lenmişlerdir. a Tam 25 sene münzevi yaşamış Core Vudley isminde bir İn- giliz, 1918 yı lında karısı ile kavga” etmiş, o zamandanberi de Uksbriç ks- sabası yanında bir ormanda tek başı na fam 25 sene münzevi bir hayat ya şamıştır. Vudley, ormanda Röbin- zon Kruzoe gibi kendi elile yaptığı bir kulübede kalmış ve dağcı seyyah lara yaptığı küçük hizmetler muk bilinde topladığı hediyelerle geçin- miştir. Ormandaki kulübesinden #n- cak 8 kilometre uzakta bulunan ka- rısının yanına bugüne kadar hiç dön memiştir. * Musiki aleti lüks müdür? Uzak Şarkta giden Tokyo Musiki .Akade- misinin o kapa- tılmasına o se- bep olmuştur. Mesele şüdür: Akademi erkân:, Amerikaya bir- kaç musiki Aleti usmarlamayı kac) di rarlaştırmışlar. Fakat hükümet, bu teşebbüsü lüks sayarak musiki âleti için Japon dövizinin harice çıkması na müsaade etmemiş. Akademi de. âlotsiz çalışımıyacağım ileri süre tek kapılarını kapatmış. * Hususi eldivenli bir hırsız Albert Mor- Z gan O namında bir İngiliz apa- şı, hırsızlık ya- pârken hususi eldivenlerini giymeyi unut- tuğu için geçenlerde yakalanmıştır. Albert, eski apaşlardandır. Polis, o- nun parmak İzlerini daha 17 yıl önce almış ve sikı şekilde takibine başla mıştır. Fakat Alber, bir cift hususi eldi- ven yaptırtmış, eldivenleri giyerek yaptığı soygunculukla da izini kay- bettirmeye daima muvaffak olmuş- tur. Son defa, eldivenlerini: yanına almadan bir vurguna çıkması, meş hur İngiliz apaşının yakalanmasını kolaylaştirmiştır. ———— re, iyi yollara, mükemmel nakil vasıtalarına, elektrik santralları - Ba, sanayline, müterakki bir zira ate ilâh.. malik zengin ve mamur bir ülke olmuştur. Ve hattâ bazı Arap eşrafı, Yahudi teşkilâtına yüksek fiyatlarla arazi satmakla ve toprak fiyatlarının fazla yüksel - mesi ile zengin olmuşlardır. Fakat asıl Arap halk kütlesi, bu gidişle, günün birinde, doğup büyüdükle- ri toprakların üstünde bir yabancı olarak kalmaktan titriyorlar. ilistinde manda devleti o- lan Büyük Britanya çok müşkül bir vaziyettedir. Bir taraf- tan 2 ikinciteşrin 1917 tarihli Bal- four beyannamesi ile Yahüdi mil letine Filiştinde milli bir yurt te- min ve tanzim etmeyi deruhte et- miş diğer cihetten Filistin manda. sını yüklenmekle ayni zamanda buradaki bütün halkın, milliyet ve din farkı gözetmeksizin. mede- ni ve dini haklarını tanımayı ka- bül etmiştir. Bu sebeple eğer Filis- tinde, Arap veya Yahudi. her iki hasım taraf bugün Balfour beyan- namesine ve manda icabatina da- yanarak isteklerine ayni zamanda hukuki bir kuvvet vermek istiyor. Li — Macuncunun Yanık Klarnetesini Artık Dinleyemiyeceğiz Çünkü İmtihan Vermeleri lâzım YAZAN: REŞAT FEYZİ Ayvansarayda, Lonca mahallesi nin dar sokaklarını akşam serinli- Binde geçiyordum. Evlerin önüne iskemleler atılmış, karayağız er- kekler, sarılı, allı entariler giymiş genç kızlar oturuyorlardı. Lonca- nın, bir zamanlar meşhur olan w- du, artik ses vermiyordu. Gürültü- süz sokakta, tıkırdıyarak geçen bir Iki takunyenin yeni sulanmış ıslak kaldırımlarda bıraktığı ses köşe başında kayboluyordu. Lonca, bir zamanlar, bütün İs- tanbula peşe ve Musiki dağıtan kaynak vazifesini görüyormuş. Sünnet düğünlerine, kına geceleri ! ne, Kâğıthane âlemlerine buradan | sazcı, hanende götürülürmüş.. Ka- fesinin arkasından bir ut sesi, ya- nık bir şarkı işitilmiyen Lonca evi yokmuş. Mahallenin kahvesinde, alçak, dar iskemlelere oturmuştuk.. Bü- tün Lonca halkı mümessilleri bu- rada toplahırış.. Karşı" köşede bir taraftan buram buram terliyen ve isteksiz isteksiz tavla oynıyan iki kişi, dudaklarında bir şarkı mırıl- danıyorlar.. Kemancı Hüsnü, eski günlerin bol kazançlarını hatırlı» yarak içini çekti. İskemlesini daha çok yanıma yaklaştırarak: — Şu gördüğünüz mahallenin bütün evleri bir musiki dershane- sine benzerdi, dedi. Alaturka rağ- bette iken, bizim de oldukça mev- kiimiz vardı. Her evde ayrı saz ve teganni dersi verilirdi. Biz o za manlar, bütün çocuklarımızı bu işe alıştırırdık.. Çilnkü kazanç var a. Hüsnü; eski günleri yaşamış bir adamdı. Her eski adam gibi, geç- miş zamanlari üzün üzun anlatmak istiyordu. — Şimeli sam mâni olani var mi”. diye sordum. — Olmaz olur mu?, Diye birden asabileşti. Sanatkârler ameli ok maktan ziyade, nazari imtihanlara tâbi tutuluyorlar. Saz çalmak bi- | zim dededen kalma hakkımız ol- duğu halde, bunu elimizden aldı- lar. Şimdi ben kemanın üstüne bülbül kondursam faydası © yok. Dinlemiyorlar bizi.. Halbuki, Al lah sizi inandırsın, öyle şarkılar vardır ki, biz onları, piyasadaki imtihan vermiş sazcılardan daha ruhlu, daha kıvrak çalarız. Fakat; ne yapalım ki, bizim nazari malü- matımız yok. Bir'türlü imtihan veremiyoruz. Çünkü, çoğumuz no- ta bilmeyiz. Fakat, bizim sazcıları- mız, sazı beşikte öğrenmiye baş- larlar: Kemane: Hüsnü işsizlikten şi- kâyetçi.. Yalnız köy düğünlerine bel bağlamışlar... — Köylülerden Allah razı ol- sun, diyor. Köy düğünlerine arası- ra çağırıyorlar. Bazan da İstanbu- Tun kenar mahallelerinde. Kına ge- celerine gidiyoruz. Pazar günleri de Veliefendi çayırında, Kâğıtha- nede biraz iş çıkıyor. Fakat, bütün bunlar kaçak.. Çoğumuz musikiyi bıraktık. Kimimiz ayak satıcılığı yapıyoruz. kimimiz de tütün depo- larında amelelik ediyoruz, Kemancı Hüsnüyü dinliyen ut- çu Ali de demindenberi, içini dök- mek için fırsat vesifa bekliyor. du. Hüsnünün bir aralık susar gibi olmasından cesaretlenerek: — Bayım, sen ne diyorsun, diye söze başıladı.. Piyasada bizim aya rımızda çalgel kalmamış, hani, Geçenlerde bir düğün evinin önün de macun “satıyordum. Durdum. Dinledim. Cazbant diyorlar bir çalgı takımı durmadan çalıyordu. Gençler dansediyordu. Kendi ken- dime güldüm.. Ben kilârnet te ça- larım. Macun tepsisini “indirdim. İç cebimden kılârnetimi çıkardım. Düğün evinin penceresine döğrü dönerek, şöyle nigâhtan kaba bir taksime başladım. Ne görsem be- ğenirsinniz. Söyleyin bakayım. Ali, beni de merakta bırakmak #ter gibi, bu sualin cevabını der- dai ia hal vermedi. Bir müddet sustu. Gu rur ve zevkle gülüyordu. Elini ma sanın üzerine vurarak: — Bütün o sıçrıyanlar, danse- derler, pencerelere okoşuştular.. Beni dinliyorlardı. Taksimi bitir- dim. Atılan çiçekleri topladım. Ça- gırdılar, içeri aldılar, beni. -Doğ- rTüsu'ne yalan söyliyeyim, konser» vatuardan ve cemiyetten (1) kork- tum.. Çünkü, bende, evlerde çal- mak için izin kâğıdı yok, Ödüm kopuyordu. Ya, eve girdin, çalgı çaldın, diye yakalayıp götürürler, ceza keserlerse.. Korku dağları bek- ler.. Hülâsa o gün çok para kaçır- dim. Ulçu Ali heyecanlı, #even bir sanatkârdı. den, utundan “ayrılmamak için, başka iş yapmıyor, macun satıyor- du. Ona: — Sen neden cemiyete gidip im tihan olmuyorsun? diye sordum... Acı acı yüzüme baktı; (755 A, Bayim; bu kıyafetle, insan şfndiki “değe (İaPİM. arasına atila. bilir mi? Hem biz nota bilmeyiz ki. Vakit geç olmuştu. Kahveden çıktık. Loş sokaklarda yürüyor. duk.. Uzaktan bize doğru gelen or- ta yaşlı bir kadını gösterdiler: — İşte meşhur hanende Sarı- gül. Sarıgül, yanımıza gelmişti. Ev- vekden beri tanışıyormuşuz gibi, gülümsedi. Yanımdaki sazcılar- dan biri; — Söyle gel, gövle.. Dedi.. Bay yazacak dertlerimizi.. Sarıgül, elini kalçalarına koydu, omuz $ilkti: — Bizim modamız: geçti, artık. dedi.. Şimdiki hanımlar, bize aile- mizden kalma bu işi çok gördüler. Elimizden ekmeğimizi aldılar. Fa- kat, ben “size birşey söyliyeyim mi? Şarkıcı hanımların biraz yüz lerine baktlır gibi olmasa, söyle diklerini kimse dinlemez. Ne usul biliyorlar, ne makam. Hani büyük söylemiyeyim amma, onların otur- dukları sahnede, © elimi şakağıma koyup, bir heyhey desem, alimal- dah ortalığı çınlatır, dünyanın 21. kışını toplarım. Ben değil sanatım toplar. Fakat, ne yapalım, Bizim adımız Çingene. Çingeneyiz am- ma, bu halimizde bile etrafımıza neşe saçarız. Hanende Sarıgül, saçlarını elle riyle düzleterek, başını arka itti, Sağ avucunu alpına vurarak: — Biz, gözümüz tok insanlarız, dedi.. Ben, bir gazele, alnıma ön tane on liralık yapıştırıldığın ha- tırlarım. Amma, ne o dinleyici kel di ne'de “benim gibi söyleyici. Şimdi böyle olduk. işte. Loncanın, loş evleri önünden, temiz yıkanmış kapı eşiklerine oturmuş, neşeli ve iyi kalbli insan- larma bakarak uzaklaşıyorum. Mahalle kahvelerinde, kırlarda, şehrin uzak köşelerinde biraz 692 çalarak ekmek parası kazanan bu insanları, imtihana sokarak ehli- yetnama vermek isteyişleri, tuha- fıma gitti. Macucunun yanık kılârnetesini artık dinliyemiyecek miyiz?.

Bu sayıdan diğer sayfalar: