23 Haziran 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

23 Haziran 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

a zl pal ——— .6-938 TAN Gündelik Gazete TAN'in hedefi: Haberde, fikirde, here #eyde temiz, dürüst, samimi olmak, kariin gazetesi o olmıya | çalışmaktır. —— ” ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1400 Kr, 1 2000 Kr, 150 Kr, GAy 1600 Kr, 400 Kr, SAy 800 Kr, 150 Kr, Aş 2w Kr, Milletleraram posta itihadına dahil ol- uyan memleketler İçin 30, 16, 8, 3,5 Hira dir. Abone bedeli peşindir: Adres değiş» #rmek 25 kuruştur. Cevap için mektup ra 10 kuruşluk pul ilâvesi lâzimdir. GÜNÜN MESELELERİ sem Hayatı Ucuzlatma Tedbiri | Yazan: M. Zekeriya SERTEL, Gazino, sinema ve plâj gibi halkın! çok gittiği yerlerde fiyatları düşür- mek ve buralardan herkesin ucuzca istifade edebilmesini temin etmek ü- zere alınan tedbirler, şimdiye kadar| hayatı ucuzlatmak için alınan tedbir- lerin en mühimlerinden biridir. Buralarda konsomasyon pahalılığın dan halk ta, sinema, plâj ve gazino; sahipleri de şikâyetçi idiler. Halk fi- yatların yüksekliğinden şikâyet edi- yordu. Gazino, sinema ve plâj sahip- leri vergi ağırlığından müşteki idi- ler. Hükümetin şikâyeti de, vergile- rin ağırlığına rağmen az varidat te- min edilmesindendi. Demek ki, mevcut vaziyetten hiç kimse memnun değildir. Fiyatları ucuzlatmak için evvelâ hilkâmetin resim ve vergilerden bir miktar fedakârlık yapması lâzımdı. Hükümet şimdi kendi hissesine dü. şeni yapıyor. Bu gibi yerlerden alı- nacak resim ve vergiyi âdeta hiçe in-| diriyor. Gazino, sinema ve plâj sa- hipleri de fazla istihlâk ve fazla müş-| terinin ancak ucuz fiyatla temin e dilehileceğine kanaat getirdikleri i- çin onlar da fiyatları indirmiye ka- rar vermişlerdir. Belediye de kendi payına düşeni yapmıya karar vermiş. | BRE emaye yaraya yıkanmak, gazinolarda oturup eğlen- mek, sinemi gitmek imkânını bu lacağız. Bu kararın ehemmiyeti şuradadır: Eğlence yerlerinin herkese kapılarını açması içtimai hayatımızda büyük bir değişikliğe sebep olacaktır. Paha. | lı olduğu için eğlence yerlerine gi- demiyen, içip eğlenemiyen halk bu! defa hayatına biraz kanmak, gülmek ve eğlenmek imkânını bulacaktır. Eğlenmek, insanların en büyük tiyaçlarından biridir, Normal eğlen- €e şekilleri bulamıyanlar bu ihtiya, Tarını anormal yollarda temine mec- bur olurlar. Bunu da” yapamıyanlar suratı asık, hüzünlü ve neşesiz olur- lar. Bunun için dilayanın her tara. fında halkı eğlendirecek vasıtalar i- cat edilir ve hattâ bunların miihim bir kısmını belediyeler bedava temin ederler. Biz ağır vergiler, yüksek fiyatlar. Ja halka bütün eğlence yerlerini ka- pamış gibi idik. Bu sebeple şimdi fi- yatların ucuzlaması halkın umum! hayatı üzerinde mühim bir tesir ya- Pacaktır, * İş Bürosunun eser alimin Vazifesi Nedir? İş hayatını tanzim için İş kanunu takım kaideler koymuştur. İş bü- Yolarının vazifesi, bu kanunun tatbi- ine mezaret etmek, patronlarla iş iler arasında çıkacak ihtilâflarda bu Kanun dairesinde bir nevi hakemlik *tmektir. Bu suretle bir dereceye ka- dar haksızlıkların önünl almak müm kün olacak, bir patron ve işçi kavgası. Bin çıkmasına meydan verilmiyecek- tir Bunun için de iş bürosunun kendi. Sins yapılan şikâyetleri tetkik eder '*n bilaraf olması, ve kanunun hik. ünü tatbike çalışması lâzımdır. Halbuki bakınız size bunun tama. > aksini gösteren bir misal vere- Sumatyada bir havlu fabrikası var » 75 işçi çalıştırır. İçindeki çalış- izde kalemi eline alan roman yazmıya kalkışı- yor. Her gazetemizde, her mec- muamızda üçer beşer “roman,, var. Kitapçıların da bir taraf- tan harıl harıl çalıştıkları gö- rülüyor, bunları kitap şekline sokup kapaklarına birer renkli resim katıyorlar ve dayıyorlar vitrinlere, İngiltereda, Fransada, ” Rusya- da, Amerikada ve İskandinav ül kelerinde bile bu. derece roman bolluğu yok. Acaba biz, dünyanın &n © büyük“ edebiyatını yarat- makta olan millet miyiz? Acaba: dünyanın en ilâhi mevhibesi olan hayal, her taraftan elini eteğini çekti de aramıza mı göç etti? B elki esefle, fakat mutlaka, kabul etmeliyiz ki hakikat hiç te bu merkezde değildir. Bu ik acabanın her ciltten aldığı cevap, büyük bir “taaccub,, tan ibaret ka iyor. Zira roinân yazıp neşretmiş olmak, bizim memlekette sadece müelliflerimizin ve naşirlerimizin İndi iddislarından ve dudaklarda yarı müstehzi hafif bir gülümse- me dolastiran hosçe bi? temenni- sinden baska birşey değildir. Gazetelerimizin tefrika sütun- larını dikkatle tskip ettikten son ra ulamlahilecek kanaat, insanı an cak söv'a konmeturahilie: — Muhterem müellifler, siz bi- rini henüz tek roman yazmış bulun- muyorsunuz, Ve siz naşirler, o- man reşrediyoruz gibi batıl bir zan ve vehimle pek hsksiz bir gu rura tutulmaktasınız. öz kütüphanelerimirin Faf- larında, tesadüif edebileceği malıdır. Yüksek kültür sathına u laşmış bulunanlarımızın dahi el- bette pek malümu “olan.'bu haki- kat, çokluğun, günden güne ka- baran bir kalabalığın, büyük bir okur yazar kütlenin meçhulüdür. Bir bakıma gülünç ve garip ve bir bakıma nd acı, ne yazıktır ki ro manci (7) larımızdan çoğu da bu kalabalığın gafleti içindedir ve za ten sanatları bu gafleti istismara inhisar eder, Amma bunun böyle olmasin: da tabit bulmamız lâzım. Bizim memlekette, istidatlarının hududunu ve san'at küdretlerinin haddini kendi kendine takdir ede- bilecek bir kıymete ulaşmış olan- lar pek azdır. Bir başka memleket- te kendilerin oancik neşri- yatı o takip edebilecek (bir kıy- mete ulaşmış O addedilebilen - lerin orta seviyesine © gelin- ce vatandaş bizde kalemi eline lir ve saldırmadığı saha kalmaz. Hazret, okuyor yazıyor ya... Eh ar tık, çekilin önünden. Yazı dünyası içinde onun fethedemiyeceği tek kıta yoktür; bu san'at içinde ula- şılamaz tek zirve görmez; her biri dürüst bir insan aklına hayret ve- riyor. İşçiler iş bürosuna şikâyet e| diyorlar, gazetelere de birer şikâyet mektubu gönderiyorlar, İş bürosu ge- rek işçilere ve gerek gazetelere, or- tada bir iplik buhranı olduğunu, bu sebeple fabrikanın İşini azalttığını ve işçilerinin bir kısmına yol verdiğini, yoksa ortada bir Lockaut hâdisesi mevcut olmadığını bildiriyor. Halbuki bizim yaptığımız tahkika- ta göre iplik buhranı çoktan bitmiş- tir. Fabrikalar piyasadan istedikleri kadar iplik temin edebilirler. Nitekim bu fabrika da işçilerini çıkardıktan sonra cumartesi günleri ve geceleri de işçilerini çalıştırmıya, hattâ el al- tından yeniden işçi almıya mecbur olmuştur. İşçilere patronların himaye edil. diği hissini vermek doğru değildir. Şartları iş kanununun tayin ettiği uygun değildir. İşçi bundan Pküyet ediyor, Fabrika müdürü der- ÜR siküyet eden 25 işçisine yol ve: İş bürölarının bügtin bu tarzı hare- keti ilerde fena neticelere yol açabi- lir, Buna meydan vermemek lâzımdır. kanaatindeyiz. miz romanı andırır bir iki eski ka y., Y TAN Roman Büyük B Kolay Ko lay AZAN Nizamettin Nazi f Ir “Roman,, ismi altında piyasaya dökülen kitapçıkların teşhir edildiği bir vitrin ren tılısımları, sırları ve muamma ları ile edep dünyasını kıvırıp çü- vala sokar ve eli titremeden üze- rine kendi damgasını basar: Biri san'atın en büyük ayıbı, bi ri san'atkârın kendine çok defa is- tiye İstiye reva göremiyeceği ze- lil bir tenezzül) olan “intih, “intibak, a açıkça başvurulmasına Tağmen 'heştiyat piyasamızın hal- Ri EŞ Kap ŞİŞİ İm yahut nihayet nihayet orta çapta bir nuvelden ibarettir. Gazetelerimizin, o meemuaları- mızın, Kitapçılarımızın bu nevi e serleri neşrederken O kullandıkla- ri dile bakarsak telif gergetimiz- de romanıp dokunmiyan nev'i yok. “Tarihi, si de var, “edebi, side var, seyahat, macera ve sergüzeşt vadedenleri de, Müellifinin tarihi roman diye- bildiği “eser, e şöyle bir göz ger- diriniz, muhterem müellifin eline kalemi aldığı anda —hattâ yir. minel' “eser, ini neşrettiği anda — ne tarih, nede roman hakkında sarih bir fikre sahip bulunmadığı- nı anlıyorsunuz. nsan hem bir eserde roman- cı hem de “tarihi hakikdt- Jer,, taraftar ve âşıkı olabilir mi? Romanın hakikatle tek münasebe ti hakikat oluşu değil, hakikate benzeyişidir. Tarih hâdiselerin ya Tattığı âlemdir. Roman ise sadece Tomancının, Bir eseri ayni zaman- da roman ve ayni zamanda tarih olarak göstermek kadar mânasız- hık, safsata ve mugalâta nerede gö rülmüştür? Tarihi roman yazanda şüphesiz tarih kültürü aramak lâzımdır. Fakat romanının içinde tarih ve hakikat aramak ne bayağı, ne sa- nat dışı bir telâkkidir! Esasen bu “tarihi roman,, adı kadar tenaküz arzeden ne vardır? Tarihi roman adı verilen eserle- re “kahramanları tebdili kıyafet etmiş roman,, demek daha doğru- dur. Hem, istense de istenmese de, hüsüsi bir kast olsa da olmasa da, dekorlarda ve an'anelerde müellif lerinin dikkatsiz davranışı ile mut laka bir eski devirler, daüssılası uyandıran bu eserleri yazmak kâ- dar kolay ne vardır? Hakiki ro man bu mudur? Tarihi roman (?) da tarih ne kadar yoksa hakiki roman da o derece yoktur. debi oOadı (o verdiğimiz roman (?) lara gelince, mev zuları daima bir Ayşenin, bir Fat manın bir Mehmede bir Hasana gönül kaptırmasından * ibaret ka- lan bu eserler (*), bizi pek dar ve felâketli bir psikoloji içinde kıvra randırıp duruyor. “Edebi,, eserin en büyük vasfı, farikası “İnsani o- luşu,, değil midir? E bizim “In; ni, Jiğimiz sadece sevda mace; larından mı ibarettir? Sosyetemi- zin başka hiç bir derinliği yok mu anal aa samamimmmmekal lele yal mevzulara temas edilmediğin iddia etmek istemiyorum tabii, Fa kat, sorarım size, çok defa ancak 60 — 70 tefrika süren bu eserle- rin dokuz on bin satırı içine müel- lif koskoca bir Kâinat:sıkıştırabil- diğini nasıl iddiaya kalkışıyor? Hakikati kabul edelim: Bizde henliz sosyal romen da yazılmadı. Elimizdeki nümunele- rin hepsi aneak birer sosyal nüvel addedilebilirler. Nasıl ki “edebi romancı, lari- mızın bize Bbugünedek Bahşettik- leri eserlerin hepsi Ferhat ile Şi- 49) Bir çoğu da adaptedir. USTA: ZARAR, ZİYAN Büyük Bir İnşaat Yekta Vapuru İşine Faaliyeti Var Burada Bakılacak Muş, (TAN) — Harbi Umumiden pek harap bir halde çıkmış olan şeh- rimizin imarı fsaliyetine devam edi- liyor. Valimiz Tevfik Sırrı Gürün geçen kiş bizzat hazırladığı plâna ve projelere tevfikan bir çok binalar yapılmaktadır. Bu yıl kışın uzun sürmesi ve mutat hilâfına inşaat mevsiminin bir ay gecikmiş olması” na rağmen, halyi faaliyet vardır. “Kültür mahallesi” namını alacak yerdeki büyük binaların hemen he « men yarıya yakin inşaatı bitirilmiş - tir, Şehir dahilinde bulvar ve caddeler açmak, memurin evleri, ilk mektep binası yapmak ve geçen sene başla- nıp kış yüzünden yarım kalan mem: leket hastanesi, aygır deposu inşaatı nı bitirmek, temiz içme suyu geti- rilmesi ve elektrik tesisatı üzerinde- ki çalışmalar da çok ilerlemiştir. Muh telif meyva ağaçları ve binlerce a- kasya da dikilmiştir. Bir Katil Asıldı Ordu, (TAN) — Altı ay evvel Ne neli köyünde bir kadını boğup öldür dükten sonra suya atan ayni köylü Mehmet hakkında bura Ağırceza mahkemesince verilen ölüm cczası Büyük Millet Meclisi tarafından tas- dik edilmiştir. Mehmet, asılmıştır. Zurnadır(lizai flenmez rin'in, yahut Kerem ile Aslının ba zan bir parça İstanbullulaştırılmış; bazan modernleştirilmiş ve arası- ra da Arupada dolaştırılmış birer nümunesinden “başka birşey değil lerse. Efsane Kereminin ağzindan fışkıran aşk alevi yirminci asır Kereminin elindeki tabancanın namlusundan fışkırıyor. İşte bu kadar. Vr dokuz on bin satır içine koskoca bir Kâinat na-| sıl sıkıştırılabilir.. demiştim.“Bu- | nu söylerken bir “şey,, i unutmu- yor ve bir hakikati göze vürmek istiyorum. Unutmadığım “şey, , | bazan tek cümle İle tek kelime ile muhavyilelerde bir Kâinat cania- nabildiğine inanışımdır. Göze vur mak istediğim hakikat ise roma- nın “bir müellif muhayyilesinde yaratılmış eşsiz bir Kâlnat olduğu dur. Hem de bütün güzel sanat kadrosunu seferber ederek en hur da teferruatına kadar işliyerek, tastamam verdiği bir kâinat. Romanın içinde eksik tek şey yoktur. Bu, coğrafyasile, kozmoğ- rafyasile, sosyolojisi, ekonomisi, içindeki insan yığınları ile ve bu yığınların her ferdini ayrı ayrı ya satışı ile verilmiş bir dünyadır. Ro- mancı, eserini dokürken güzel sa- natlardan hiç birini kullanmamaz lik etmemiştir. Romanda şiir var- dır, mimari vardır; heykel vardır; resim vardır, müzik vardır; tiyat- ro vardır. Devrimizin en mürek- kep sanatı olan sinema bile.roma» nın nescinde bssit bir iptidai mad- dedir. Ve bütün bu dikkatlerle ve- rilen eserde, bir de günün birinde bütün buütleri ile dünyamızın ve insanlığımızın bünyesine iritibakı ihtimalleri sezilebilecektir. manci değil, şubelerinizde cidden istidat göstermiş, hattâ bazan e- Eski Hamam, Eski Tas 25“. Yazan; Sabiha Zekeriya Sertel Eski hamam, eski tas diye ataların bir sözü var. Bu; hiç birşeyin değiş- mediğini ifade eden'bir cümledir. İs- tanbul Belediyesi, hamamı da, tası da değiştirmeğe karar vermiş. Bele- diye müfettişleri son zamanlarda ha- miamları teftiş etmişler, buralarda yı- kanma şeraitinin sıhhate uygun ol- madığını görmüş, hamamların mo- dern bir şekle sokulması lâzemgeldi- ğini anlamışlar, Biraz geç amma, güç olmasın. Hamamları sıhhi, ve mo- dern bir şekle sokmak için bir tali- matname yapmışlar. Bu talimatname ye göre, hamamlar “beş sene sonra sıhhi ve modern bir şekil alacaklar, © Beş senelik program, beş senelik plân asrın modası oldu. Amma, beş senelik programlarla, büyük devlet meseleleri, sanayileşme hareketi, e Tektrikleştirme siyaseti, şehirlerin İ- marı gibi, senelere ihtiyaç olan işleri plânlaştırıyorlar. Fakat bir şehrin ha- mamlarını sıhhi ve modern şekle sok- mak için beş sene beklemek, Beledi- yede işlerin ne kadar süratle yürüdü Zünü gösterir, Diyeceksiniz ki, İstan- bul hamamlarını modern bir şekle sokmak, içindeki yıkanma şeraltini değiştirmek demektir. Bunun İçin yeniden birçok tesisata (oibti - yaç vardır. Hususi giyinme odala- rı, yüzme havuzları, elektrik ve ma- saj daireleri vesaire, Bunlar da mas- rafa bağlı şeylerdir. Belediyenin beş senelik plânında bunlar var mı bilmi yorum, Fakat medern hamam diyince benim aklıma bunlar geliyor. Bütün bunların yapılması belki biraz zaman, biraz da para meselesidir. Fakat ha- mamlardasıhhi şeraiti temin etmek, &p zaman, ne de para işidir. Bu doğ. rudan doğruya metodla çalışma mese lesidir. Eğer Belediye şimdiye kadar hamamları sık sık teftişten geçirmiş olsaydı, orada halkın nasıl bitlenerek yıkandığını, ölçü ile su kullandığını, her türlü pis“ hastalıklarım sirayet olduğunu, hastalarla sağlam- ların ayni kurna başında yıkandığını, hiç bir şekilde dezenfekte edilmiyen bu hamamların nasıl birçok hastalık pey muvaffak eserler yaratmış küçük hikâyeciler, nuveleiir ve masalcılarınız. Bu ufak eserleri nizi kendi mütevazi adları ile tek dim etseniz okuyanlar ciltleriniz- de romanı bulamamanın büyük haya! kırıklığına uğramazlar. * Solukları olmıyanlar romana ö- zenmemeli, Roman, büyük zurna- dır, kolay kolay üflenmez. Yekta vapuru; geçen kânunsani İ- çinde İsveç bandıralı Oranya vapu- runun yaptığı yanlış bir manevra ne- ticesinde Köstence önlerinde batmış- tı. Hâdiseden sonra Yektanın sahip- leri İstanbul ikinci ticaret mahkeme- sine müracaatla o sırada Boğazdan geçmekte olan Oranya vapurunun tevkif edilmesini istemişlerdi. Mahkeme, Yekta vapurunun sahip lerinin isteğini varit görerek ecnebi Bundan sonra Yekta vapuru sahip İleri, ayni mahkemeye müracaat ede- İrek zarar ve ziyan davası açmışlar» dır. Mahkeme bu davayı salâhiyetsiz- lik kararile reddetmiş, yani Yekta va purunun davayı Rumanya veya Nor- veç mahkemelerinde ikame etmiye mecbur tutmuştur. “ Yekta vapurunun avukatı Adete, mahkemenin verdiği bu kararı tem- yiz etmiştir. Temyiz mahkemesi, A- datonun müdafaa ettiği noktai nazarı kabul ederek davanın Türk mahke- melerinde tetkik edilmesine karar vermiştir. Bu suretle Yektanın bat- masından dolayı çıkan davaya yakım- da Türk mahkemelerinde devam 6di- lecektir, Temyiz mahkemesinin bu ka zarı ecnebi mahkemelerinin bu bu - susta kabul ettikleri içtihadı teyit et- miştir. vapurunun tevkifine karar vermişti. | yor. ların sirayetine sebep olduğunu an- lardı. Bunları düzeltmek için ne beş senelik plâza, ne de modern tesisata ihtiyaç vardır. Biraz dikkatli ve 1s- rarlı bir takip, biraz içtimai hıfzıssıh ha kaidelerine vukuf, hamamlarda sıh hi yıkanma şeraitini temin edebilirdi. Parasız hamam, temiz hamam, Bele- diyenin yapmaya mecbur olduğu bir vaziledir, Şimdi bu bozuklukların tamiri i- çin beş sene bekliyecekmişiz. Madem ki bu kadar bekledik, daha beş sene beklemekten ne çıkar? Şu çıkar ki, Belediyede hâlâ çalışma metodu, ru- bu, sürat telâkkisi değişmemiş de- mektir. Eski hamam, eski fas, kolay kolay değişemiyor. ORDUDA: Fi Mesudiyede 35 Dükkân Yandı Ordu, (TAN) — Mesudiye ilçösin- de müessif bir yangın olmuştur. Çar şıdaki ahşap bir berber dükkkânin- dan çıkan yangın büyümüş, 35 dük- kân tamamen yanmıştır. Zarar yekü nu, 20 bin lira kadar tahmin edili- Vali Baran, jandarma kumanda- nı ile beraber Mesudiyeye gitmiştir. — — —— İAYANCIKTA : Dünyanın En Uzun Havai Hattı Ayancık, (TAN) — Karadenizin şi- rin bir kaza merkezi olan kasaba. mızdaki Zingal Orman ve Kereste Şirketinin yıllık kereste imalâtı 70 - 80 bin metremikâbını bulmuştur. İs- tihsal ve imalât en son sistem maki- neler ve usullerle temin edilmekte. dir. Yükleme ve boşaltma iskelesi gayet pratik ve süratle iş pörmiye müsaittir. Bunun üç esi yalnız Ame- rikada: vardır. Şirketin . havai battı ise 28 kilometredir. Dünvanın'en u- zun havaf hattını teşkii ediyor.

Bu sayıdan diğer sayfalar: