8 Ocak 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

8 Ocak 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ME (Başı 1 incide) | Facin kurbanlarının ailelerinden | bir.çoğu da acentede bekliyorlardı. | Ağlaşarak Ahmetle Sabrinia boynu- na sarıldılar, Babalarındanı kocala - rından, kardeşlerinden haber soru « yorlar, fakat tek cevap alamıyorlar. | dı. Ahmet Aydınlı geçmiş olsun di- yenlere; — Neye yarar, dedi. Babamız Be- simle 16 kardeşimiz boğulduktan son ra... Bu sırada Ahmet Aydın ve Sabri Sarı tüyler ürperten facianın tafsilâ- tını bir muharririmize göz veşlarile anlattılar. Bu hazin macerayı, oku- yucularımıza İostromo Ahmet Ayd | nın ağzından naklediyoruz: — Pazar günü Buzhane önlerinde | demirli bulunuyorduk. Ayni gün öğle ye doğru Yunan bandıralı Nomikos vapuru da yüz metre kadar arkamı- za isabet eden noktaya demirledi. Ta bi şekilde, iki vapur arasındaki bu mesafe herhengi bir tehlikeye yol a- A Saman —— m ço YAN m 7 kumlukta buldum, ayağa kalktım, yürüyemiyerdum. Tam bu sırada sa- hilden bir cesedin tekrar dalgalarla denize sürüklendiğini gördüm. Bu Ahmetti.,, . | Ereğlide çok hazin bir İ cenaze merasimi yapıldı Ereğli, 7 (Tan Muhabirinden) — Millet vapuru façiası kurbanların - dan şimdiye kadar cesedi çıkarılanla- rm sayisı yediyi bulmuştur. Bir'nei kaptan Besim, makine Tostromosu Ba İ haettin, ateşçi Halit, ateşçi Hüsnü, de büyük fırt nadan sonra E- reğli limanında £ | steşci Hasan, yağcı Hasan, tayfs Os- haraya düşen va man, tayfa Ahmet, teyfa İsmail ve kamarot Dursunun cesetleri heniz bulunamamıştır. Cesetleri çıkarılan Ikinci kaptan Tahir, çarkçıbaşı Şaban, ikinci çark- çı Murat, ateşçi İzzet, ateşci Osmân, tayfa Ali ve tayfa Mehmet izin başta kaza kaymakamı olduğu halde bütün memurların ve binleree Fevülilinin iştirakile çok hazin bir cenaze mera- purları, aşağıda i da şehit düşen | denizcilerimiz i- çin yapılan me- rasimi görüyoruz.! 8-1-1939 —“ Yeni Maarif Vekilinin Tetkikleri Ankara, 7 (Tan Mubabirindeni Maarif Vekili Hasan Ali Yücel gün öğleden evvel Maarif cemi nin Yenişehirdeki kollejini etmiştir. Bir müddet müdür da istirahat ettikten sonra dersifi girmiş ve mektebin faaliyeti hakk da müdürden izahat almıştır. dildi. Mezarları başında halkevi dosunun çaldığı matem marşın sonra kaymakam heyecanlı bir b bede bulunarak şehit denizci! zin hatıralarım taziz etti. Kastamonu - Deil; yolu Ankara, 7 (Tan Muhabirinden) Şehrimize gelen haberlere göre kar fırtınasından dolayı kapanan tamonü - Çankırı yolu açılmıştır. B arada günlerdenberi karlar altın kaybolan posta otomobili kurtar! mış, fakat şoför Mustafa henüz bü i i çamazdı. Fakat gece yarısı saat Üçte simi yapıldı. namamıştır. Yolun açılmasında başlıyan yıldız karayel fırtınası bize | Ölen denizcilerimizin bayraklara | de ceset bulunmuş, bunun Yabani İ ayni zamanda mutlak bir tehlike işa- o sarılı olan tabutları, eller üstünde ta | yünden 312 dofpmlu İsmail Yam « şınarak göz yaşları arasında defne- Erkek Gözü Kadında Ne Görür? Erkek reti de veriyordu. Kurtulabilmek £- olduğu anlaşılmıştır. di çin her şeyden övvel iki vapurun N- ribirinden uzaklaşması lâzımdı. Rah- metli Besim kaptan, Yunan vapuru- pa işaretler verdi, biz bağırdık. Hiç aldırış eden olmadı. Çaresiz kalınca süvarimiz; — Çocuklar tehliketleyiz. Yunan k vapuru bunu sezemiyor galiba, biz kalkalım, yoksa şarpışacağız, dedi ve derhal vira emri verdi. Biz hem de- ! mir alıyor, hem de seyrediyorduk. ğ Bir saat uğraştıktan sonra | Fakat manevra, çok güç oluyor-|lerini giydirdim. Besim kaptan dal du. Dalgalar güverteden aşıyor, bir | gın dalgın düşünüyor ne simi: al « sandal gibi sallanıyorduk. Saat dört | mak, ne de yelek giymek istiyordu. | buçuk olmuş, göz görü görmüyordu. | Kendisine zorla bir yelek giydirdik. Bu sirada Yunan vapuru da manev-| Şimdi artık ölümle yüz yüze bulu- ra yapmıya başlamıştı her halde ki, | muyorduk. Şiddetli bir dalga kaptan birdenbire kıçtan sarsıldık. Tayfala- | köprüsünün parmaklıklarını parça- cın sesi duyuldu: ladı. Kazanlar söndüğü için imdat dü — Batıyoruz. Dört numaralı am- düğü de çalamıyorduk. Hoş çalsak Olümle Pölüeleş en Tayfalar iniyorlar: swan Gözlerimi kumlukta bir kulübede! açtım. Bu kulübe kireççi Mustafa || kaptanındı. Beni de onun İki çocuğu kurtarmıştı. Sabri Sarının anlattıkları Ateşçi Sabri Sarı da denizle müca- delesini şöyle anlatıyor: — Vapurun kıçı suya gümülünce || PATRON Şık, zarif, fakat göz e hıc olmayı İster. Arka- daşları da ayni şeyi is- terler. Şapka, kürk, çiçek ve sa- KARDEŞ bar yara aldı. bile o ana baba gününde imdada kim arkadaşlarla kasarada toplandık. Ba- irenin göze çarpmasını, i Ben hemen koştum. Ambarı aç -| gelecekti ki? E #ocağımız taahikkekti MUKEEEMEe İL erme biraz sırlı bir hava taşı- tım ki, ne göreyim. Büyük birde-) Biribirimize sarıldık, vedalaştık. den nasıl kurtulmalı? Artık denize manız ve son derece şik | likten ambara sular hücum ediyor. | Dalgalar mütemadiyen bize çarpıyor atlıyacaktık. Birdenbire kaptan köp- | olmanızı ister, â rüsünü bir dalga, müthiş bir gürültü ile parçaladı. Buradakiler denize dö- küldüler. İsin en feci tarafı icimizde yüzmek bilmiyenlerin oluşu idi. Ben artık çaresizlik karşısında denize a- tılmayı göze aldım. Fakat arkadas anı bir kısmı vapur bu un hâ-| lâ batmadığına aldanarak vapurun kumluğa oturdufunu sanıyorlardı. İkinci kaptan Tahiirle tayfa Ahmet | Wk olarak denize atıldılar, onları da ben takin ettim. Yüzmiye basladım Biraz ilerleyince Amasralı Ahmede rastladım. Zavallı yüzemiyor, çirni- Besim kaptana haber yerdim. Fakat i ae yapabilirdi? Bu müsademede va- purun dümeni de kopmuştu. Baştan ; kara etmek için bütün gayretlerimiz. MÜ gittikçe arinn fırtınanın şiddeti kar , şında hiçe iniyordu. Bir saat kadar | böylece üğraştık. Ama sular üş nu- metüh ambarı da döldürmiya başla- yınca hiçbir ümidimiz kalmadı, Sast beş buçukta makine dairesini de su basmıya başladı. Buradaki arkadaş- lar da güverteye can attılar, Sahil- den takriben 3 - 9 yüz metre kadar | uzakta idik. Saat altıya doğru gemi- ve sanki mücadeleye, boğuşmıya ça- ğriyordu. Ben bir dalıonin şiddetli tesirile sulara yuvarlandım. Denizle boğuşmuya başladım. Etrafımdan fer yatlar düyüyordum. Arkadaşların hepsi de denize dökülmüşlerdi. Hele Besim kaptanla çarkçıbaşı ve baş a- teşçi çürük bif tahtaya “sarılmışlar, batıp çıkıyorlardı. Derizde bir tah- lisiye simidine rastladım. bir de ben- S de vardı. İkisile gözüme kestirdiğim Dün şehrimize gelen kazazede bir vapura doğru yüzmiye başladım. . #ayfalar: Ahmet Aydın ve Bir saat kadar böyle mü den Sabri Sarı sonra Şadan vapuruna yaklaştım. Va , Sade olmanızdan bir vual taştmanızdan hoşlanır, Dik başlı, geniş owmüz | Ju, düzgün bacaklı, sade ve güzel ayakkaplı ol - manisa bakar, AMCA “Yüzünüze dikkat ötme- nizi ister. Çünkü dai - ma karşılaştığı şey in- san yüzüdür. Yüzüne bakıp gözlerini- zi yüzüne, dikmenizi is- BAHRİYELİ nin kıç tarafı sulara gömülmiye baş- | purdan İp atıyorlar. bir türlü tuta -! Son bir geyretle elbiselerimi parça- | nryordu. o da bana sarıldı. Fakat de-| ter. Çünkü yere bakan v ladı, mıyordum. Nihayet birini yakaladım, | ladım. Bereket versin sahil yakındı. | Biz o kadar kabarmıştı ki, ikimiz bir. | gözlerden şüphe eder. | yrduk. Şiddetli | Bir müddet daha bocaladıktan sonra | den sulara gömü uyağımın kumluğa dokunduğunu his- | bir dalga Ahmedi benden ayırdı. Ne | settim, biraz daha bocaladım ve sa- | Yapayım ki, ben de onu aramıys İm. hile kavuştum. Kumluk üzerinde bit. | kân hulamadan deniz!e mieadele et- :|l kin bir vaziyette yere uzanınca iki | tim. Nefesim tıkanmış, kollarımda | kişi beni yerden kaldırıp götürdü - | takat kalmamıştı. Aşığı yukan bir Üz buçuk saat sonra kendimi sahilde Ölümle yüzyüze İ çektiler, fakat tam güverteye yak - Besim kaptan, çarkçıbaşı Şaban, a-| laştığım sırada ip koptu. Ben tekrar teşçi İzzet, ateşçi Dursun, kamarot| suya yuvarlandım. İşin fasaatine ba. Dursun ve ben, kaptan köprüsün-| kınız ki, ip merdivenin tutunduğum de toplandık, Artık batacağımız da-| parçalarından bir halka belime, bir kikayı bekliyorduk. Bütün tayfalara | halka da boynuma geçmişti. Hiç ha- i tahlisiye simitlerini dağıttım. Yelek-İ reket edemez vaziyi Dudaklarınızla ve gözle- rinizle gülümseyiniz. Bu- nun biricik çaresi bil - dikleri görmekten zevk | duymaktır. BİLDİKLER GÜLÜMSEMENİZE caksm. Kaç dakika kalırsa o kadar defa bizi taciz e- deceksin. Dinle! Alay etmiyorum. — Bu istemediğiniz misafir kim? — Bayan Dallı. -- Bu ad kendi küçük adıdır, yoksam kocasından eğlenmek böyle çok yorgunluk getirir işte, eğer din- lenmiş olsaydım. * — Eğer dinlenmiş olsaydım, seni dinlerdim, — Kabalık etmek istiyorsun ama beceremiyor. sum. Becersen de tıldırmam, sen benim biricik oriji- AKA GÜNDÜZ Öncesinden alıştırmamalıydın. — Sen de amma da kakavansın madam! Öksü- rük parası değil o. Yirmi kuruşile sinemaya gidecek Beş kuruşu ile de çıklet alacak anlıyamadın mu” — Vermiyeyim öyleyse, — Öyle şey olmaz! Vurgunun üzüntüsü başkaydı. Kerim Dallınm karısı neredeyse gelecekti. Gelince ne söyliyecekti? Kocasına bir vâat de bulunmamıştı. Karısı uyduru- yordu. Bari âz bir şey olsa. Elli lira, dedi tutturdu. Hiçbir z&man ödenmiyecek bir yere elli lira vermek de kolay değil Karısını da kefil gösteriyordu!Tut ke- Un perçemini. Perçem mi? Bayan Dallının da saçı perçemi değme kadında yoktu. Yoktu fakat nesine? Vurgun uzun senelerdenberi hiçbir şeye bakmıyor- du. Altı buçuk sene beraber yaşadığı metrosinden ağız tadı ile ayrıldıktan sonra hatiflemişti. Önceleri bir rahatlık hissetti. Biraz sonra iç sıkıntısına uğra- dı. Yalnız yaşamıya alışmamıştı. Ankaradan bir ye- 1€ gitmedi. Bu Ankarada kalış onu yanlızlığı da &- lıştırdı ve gitgide kurumuşa döndü. Fakat bir gün, © heyin nesi olduğunu henüz bilmediği kadını görün- ce külü yeni baştan alevlendi. Bunu kimseye söyle- miyor, açamıyordu. Yaşından başından utanıyordu. Kendi mantıkı He değil, başkalarının mantığı ile u- taniyordu.Onun için neyinnesi olduğunu öğrenemiyor du. Kocası ölmüş Bayan Melike. Harbiyede oturu- yor, Bütün bildiği bu kadar. Dün gece beş on dakika TEFRIKA No. atik davranmış olsaydı ne iyi olacaktı? O kafa ile her şeyi öğrenebilecekti. Belki bir şey: söylemiyecekti, belki o, — Benimle meşgul olmayınız. Diyecekti. Ne olsa yine bir şeyler öğrenecekti ve bu kadın öğrenilmiye değer bir tipti. On,on beş se- ne evvel çok güzel olduğu görünen bü kadın bugün kü nefis yıpranmışlığını çok kuvvetli seksapelile dr- tüyordu. Geçtiği yerlerin havasında bıraktığı ince koku, yanaklarını kızartıyor ve nabızlarını > zedeli- yordu. Beş senedir her güzel kadını vız geçen Vur- gün, beş aydır gergin yayında bekliyen bir oka dön- müştü, Acaba şimdi gelecek olan Bayan Dallıdan bir şey öğrenemez mi? Her sosyeteye girip çıkan bu gü- zel ve geveze kadının mutlaka bildiği bir takım şey- ler olacak. Öyle de elli lira gidecek böyle de, Bari vereceği malümatla ödese Gülerek söylendi: — Her pazar onların yem günü, senin de yem- leme günün. Fatih Atpazarında kısrak cambazı Mmi- şın be adam! Hâran yok, yulafın samanın yok.. Ne- yine senin yemleme a kıranta bebek! Kimine acırsın, yemlersin, kimine kızarsın yemlersin; kiminden u- tanırsın yemlersin. Bu işten ne kârın, ne çikarın var a mendebur... Madam! Gel! Kumandaya dikkn*: Şimdi buraya bir misafir gelecek. Geldiği dakikadan gideceği daki- kaya kadar sen benim odamla salondan ayrılmıya- almadır ne? Budaklısı da vardır k!? — Orasını biz bilemeyiz, ikisi bilir. — Madam Dallıdır da size niçin tacizlik vere- yim? Müsaadeniz olursa biraz bizim eve kadar. —Sonra gidersin sönra, Ben bugün rahat kal. mak Istiyorum. —— Anladım, kahve likör getireceğim, sonra iki- de bir saçma sapan bir bahane bulup aranızda dola- şacağım. — Aferin sana! Puslu hikâye Bayan Dallı geldi. Ayazlı şimal iklimlerinin sarışın erkekleri için ne orijinal, ne tropikal bir kadın. Hele kanları biraz ılıklaştıran ilkbahar mevsimlerinde, İğde esmeri yanaklarını kulak memelerine kas dar kizilcik kırmızısına boyamış, kalınca dudakla rını daha kalın göstermek için iki renk kalemle çaliş- mış, kaşlarını şakaklarının kenarlarına kadar çek- miş.. Konuşurken kulaklarındaki büyük plâtin bal- kalar sallanıyor. Bunda İspanyanın biraz et ve biraz susam yağı kokan ensesi karanfilli karmeninden bir parça var sanılır, Fakat yok. Yok gibi görünür, fakat var, Saçlarının kestaneliğini abanoza boyatmış. Kir- pikleri kendinden rimelli. Boyasız mor çevreli gözler ri birer Mudanya zeytini. Siyah astragan kolpağının ve siyah astragan mantosunun arasından görünen dolgunca ve olgunca yüzündeu uzak bir şöminenin sıcaklığı yayılıyor. Kıpkızıl tırnaklı, uzun parmaklı, tombul küçük ellerini Vürgünün ensesinde kavuşturmuş, habire konuşuyor. — Hâlâ mahmurluğun geçmemiş üstat. Çok nal dostumsun. Sana gücenebilir miyim? Sonra be ni eserlerinden birine almazsın. Halbuki ben onlardan birinde bir sayfalık yer almayı ne kadar istiyorum. Bu hizmetçiyi sav rica ederim, ikide bir konuşmamı. za engel oluyor. Dün geceki baloda bana benzer kimse var mıydı? — Yoktu, katiyen yoktu: Çukur gözlerinin ke. narları çizgili, ağzınm £ki ucu çizgili, parmak boğum ları buruşuk, yeşil cam gözlü bir kadın vardı. — Bu kadın kim? — Ben ne bileyim. Olgun bir kadın. Avuç için- de bir biblo gibi kolayca taşınabilecek bir kadın. — Onu tanıyor muyum? Hele dur, sen teklif et- medin ama yine ben mantomu çikarayım. Ha çöyle, Yanıma otur. Karşımda durursan sözlerini işitemem — Bu kadın kim? Sen onu taniyor müsün? — Hayır. — Tanımıyorsan ne diye elin yüzü çizgili, geş- kin kadınını soruyorsun. — Onu beş aydanberi seviyorum. Ben sevdiğim 7eman pars kesilirim. Sevgime karşı kahkaha atıl. masına müsaade edemem. Gülmeden beni dinliye. ceksen konuşalım. — Darilma üstat Ben ne senin sevrine, ne sev- gilinin çukur gözlerindek#boncukluğa güldüm. Ssde- ce hayatın cilvelerine bir kahkaha sâvurdum Sen ki, elini sallasan ellisi, başını oynatsan başı tellisi — Yine Kasımpaşa ağzı mı? — Ne yapayım? Samimi hucaklarda kendime dönüyorum.ÇımacıHabeş Yusufun kız1 olduğumu ben, unutsam bile, senin zihninden gizlice geçeceğini bil- mez miyim? Sana karşı İpokrit olmak mümkün de. gil. Hem sen beni çocukluğumdan tanırsın. — Şimdi Bayan Dallısın, ne dudak büküyorsun? (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: