18 Ocak 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

18 Ocak 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Çarı Öldürmeyi Düşü ünüyorlardı İki Rus Benim Rusçayı İyi Bildiğimin Farkında Olmadıkları İçin Muhabbeti Koyultmuşlardı imendifer istasyonları dins- Ş mitle atılıyor, trenlere bom- © balarla saldırılıyor, köprüler, tü- neller yıkılıyordu. Trakya, Makedonyada © güven- likten, baysallıktan eser kalma- miştı. Şu kadar ki, İttihat ve terakki hükümeti bu azılı ve azgınlara © karşı eski idare gibi pek miskin- ce davranmamış, bütün kuvvet ve şddetliğiyle çetin bir savaşa atıl miştı. Kısmen de muvaffak Ol © muşta, Bu sırada hükümet durumunu daha ziyade sağlamlamak, bir tür lü ele geçirilemeyen komitacıları amana düşürmek için ailelerini, söy soplarını bulundukları yerler den uzaklaştırmak odüşüncesile, çeteler kanununu çıkarmıştı. Ayrı ca, ötedenberi kilise azlığı yüzün- den Makedonyadaki hıristiyan un surlar arasında devam eden ayrı lik ve aykırılığa nihayet vermek, ayrı ayrı kiliseler yaptırmak sure « tile bu unsurları memnun edip Os- manlı topluluğuna bağlamak dü- şüncesile de bir kiliseler kanunu yapmıştı. Şu kadar ki, bu kanunların #ki- #i de beklenilen neticelerin tam tersini vermişti, Çeteler kanunu, medeniyete aykırı olduğu bahane- sile Avrupa hükümetlerinin yersiz bir karışmasile yürütülememişti. Bu netice de pek tabii olarak, ko » mitacıları büsbütün şımartmış, bize karşı olan ataklık ve atılgan- ıklarını. artırmıştı. Kiliseler ka- Dupu da verdiği netice itibarile unsurlar “Arasi cn alfaki kökten kaldırmıştı. Ancak ara- larında yer tutan bu yeni dostluk onları toplayıp birbirine bağlamış, Osmanlı dostluk ve topluluğundan büsbütün ayırıp © uzaklaştırmıştı. Bu sebeple de Rumeli vilâyetleri - miz artık her tarafmdan ölüm sa- çılan, kan fışkıran bir insan sal- hanesi halin: almıştı. #te Ödemişten İstanbula çağrıldığım zaman Rumeli- deki durum bu kadar acıklı, ateşli İdi. İstanbula istenildiğimin aklıma gelen sebepleri arasında, bir vazi- fe ile Rumeliye gönderilmem ih - timalini daha kuvvetli bulduğum için merakımı uyutmuştum. Zih- nim hep eski günlere ait acı hâtı- ralâr, kaçırılan fırsatlar, yapılan yanlış hareketler ve bunların bizi karşılaştırdığı acı neticeler ile meşguldü. Bu sebeple seyahat beni çok sıkıyor, sıkıldıkça vapu- run da vakıt gibi tenbelleştiğini sanıyordum. Oyalanmak için çare araştırıyordum. o Salonda çalınan piyanonun hüzünlü (nağmeleri beni büsbütün elemlendirdiği için kendimi güverteye atmıştım. Kap- tan köprüsünün altında boş buldu ğum bir kanapeye yaslanmış, de. nizi seyre dalmıştım. Biraz sonra yolculardan iki er- kek de bulunduğum kanapeye o - turmuş, Rusça sohbete koyulmuş- Jardı. Gerçi nerde ve kim olursa olsun insanın yanındakilerini din- lemesi çok ayıptır amma, görüş - tükleri mevzu bana bu ayıbı unut- turmuştu. Bu adamlar Rustu, Türk inkılâbından, Türklerin bu inkılâp ile mesut ve bahtiyar oldukların - dan bahsediyorlardı. Tabii © za - manki Rus idaresinden, Çarın zu- lüm ve istibdadından da acı acı şikâyet ediyorlardı. AAhbaplar, be- nim Rusça anladığımı bilmedik - leri için, muhabbeti koyultmuşlar- dı. Bahis hükümeti yıkıp devirme- ğe, Çar sarayı ile beraber havaya uçurup yok etmeğe geçmişti. Tam hoşuma giden, ruhumu okşayan bir mevzudu bu. Polis merakile de- gil, tamamile bir komitacı kafasile kulaklarımı (onlara vermistim, Ben dikkatle dinliyor,onlar da ya- na yana söylüyor, söylüyorlardı. İkisi de o zamanın tarifi ile mu- zır adamlardandı. Rusların “Nih- Mist, dedikleri anarşistlerdendi bun lar, Sözlerinden, vapura Tiryeste- den bindiklerini, İstanbulda bir iki gün kalıp kafadarları ile görüştük- den sonra Odesaya gideceklerini de diğer sırları gibi öğrenmiştim. Fakat, türklerden çok dostça, in- sanca bahsettiklerini işittim. Tür- kiye ile de bir alış verişleri olma- odıklarını anladığım için bu adam- lara kötü gözle bakmamış, hatta özledikleri inkilâba muvaffakiyye- le kavuşmaları için içimden dua bile etmiştim. * (e vapurumuz da Midil- Hye gelmiş, demirlemişti. Süvarinin, dört saat sonra haraket edileceğini, isteyenlerin çıkıp şe- hirde gezebileceklerini söylemesi, diğer yolcular gibi beni de heves- lendirmişti. o Çağırdığım sandala binmek için vapurun merdivenle- rinden inerken, ardımdan bu Rus- lar da gelmiş, benimle beraber sa- ndala girmişlerdi. Tam açtlacağı- mız sirada merdivende, kızıl yüzlü uzun bir herif İle, yapısını kadın- dan ziyade erkeğe benzettiğim bir madam belirmişti. Erkeğin Rumca, kendilerini de almasını, fazla bah- şiş vereceklerini bizim sandalerya söylemesi, biraz da fazlaca İsrar etmesi dikkatimi üzerlerine çek- mişti. Hele madamın bizim yam - miza olurmayıp da sandalım © baş tarafına çekilmesi bayağı beni pi- 5 n gözlerimi bi kadma çevirmi. çe muameleden duygulanan, hoş - lanan Ruslar artık bana açılmış. | doyurmak İçin para Fakat tıkmdıkça tıkınası gelmişti. lar, bütün saflık ve osamimilik. leri ile, bağlı bulundukları komi- tanın, şahıslarınm sırlarını, gaye - ve hedeflerini olduğu gibi önüme saçmışlardı. Ben de kim olduğu - mu onlardan saklamamıştım Şu- mnudan başlayarak Çekırcalınm takbine kadar (geçirdiğim haya - tın bir tarihçesini yapmış, benim de, eskiden tıpkı onlar gibi, başt dönük, ruhu sapik bir adam, oldu- ğumu kendilerine anlatmıştım. Sa- km kızmayınınz sayın okuyucula- rım, sizden saklayacak değilim ya, işin daha ilerisine varıp bu adam- larla anlaşmış bağdaşmıştım. Hat- ta, İstanbulda kendilerini suçlu gö- sterecek bütün kâğıdlarını, silâh- larını, alıp bavulumda saklamış- tem. Dahasını söyliyeyim İçinde pamuklara sarılı dört tane bomba yatan bavullarını da yanı- ma almıştım. Şunu da unutmadan söyliyeyim ki, cihan harbinde, Rusların pat- Jayıcı ve parlayıcı maddeler yapan büyük bir fabrikasmı havaya uçur mak. vazifesile hükümet larafın- dan gönderildiğim (Petresburg) şehrine giderken Odesaya uğra- mış, tesadüfün kazandırdığı bu dostlarla buluşup görüşmüştüm. Bu adamlar o zaman, karşılaşmala- r'ı kat'i ve muhakkak olan ölüm tehlikelerine bile göz yummuşlar, bana, dolayısile milletime gerçek- ten büyük ve faydalı yardımlar - da bulunmuşlardı. Bu süretle sra- mızda vaktile kurulan dostluğ di. PARA Yazan : bdülmecit zamanmdaydı.. milyoner Abdullah beyin ce- maziyelevvelini bilmiyen yoktu. U- faktefek alaveralarla ve kirinti kâr larla işe girişmişti. Evvelâ karnını kazanmıştı. Halikarnas Balıkçısı Geçim için biriktirip dururken, sa Şi adet için toplamakta devam etti, Ve nihayet yalnız toplamak için bi riktirmeğe koyuldu. Kendisi amalierbaadan ocem'in ve darbmın iki ayaklı bir mümes - sili oldu. Herkesin zararına, toplar, çoğaltır, ekler, katar, arttırır, ce - belluze diye torbasına atardı. Eski masallarm birinde, ada - mm biri eli neye değerse altm ol « masini özlemişti. Adam muradına erdikten sonra susamış, bardağı tu tunen su altın olmuştu. Karnı sci- kınca ağzına getirdiği lokma altın olmuştu. Adamcağız açlık ve susüz Tuktan ölmüştü. Artık Abdullah beyin gözünde, dünyada bir şey kalmamıştı ki o- nun kiymeti paranm matuf kiy - metinden başka kendine mahsus bir haysiyeti olsun. Onun gözün - de İçtiği su para! Soluduğu hava para! Yediği yemek para olduğu İ- çin suyun suluğu, yemeğin yemek- liği, ve hayanm havalığı hep gü - me gitmiş ve binacnaleyh Abdul - lah beyin milyonuna rağmen ken- di de kendisinin kâlnatı da iflâs 'e- derek topu atmıştı. Artık otomobi- le binebilir, sampanya içebilir. ve havyar yiyebilirdi, fakat yaşamak? İşte onu katiyen yapamazdı. bdullah beyin bilhassa genç- likte vakit vakit yürekten |, özleyişler, koynundan sicak, sıcak du; doğmamış değildi. Fakat uzak uzak çağıran bu seslere ku- tim. Şık eldivenler içinde gizlenen ——— etli, iri eller, lâstikli kalın çoraplar İçinde sikişan şişkin ve uzun bal- dırlar, iskarpinlere sığmayıp ke- narlarmdan etleri taşan koca a- yaklar, sahibinin bir madam de- ğM, affedersiniz, Eşek kadar bir adam olduğunu açıkça © gösteri - yordu. Hele yanaştığımız. İskele - ye genç bir erkek atiklik ve çe- vikliğiyle sıçrayıp çıkması, berabe- rindeki erkeği beklemeden hızlt ve açık adımlarla ilerlemesi, bu- nun kadın kıyafetine girmiş bir er- kek olduğuna * İnandirmişti beni, Yalnız arkadaşı olan erkeğin de - sanalda benden ziyade yanımda” ki Ruslarla meşgul olması da gö - zümden kaçmamıştı. İskeleye cıktığımız zaman, kı - zil yüzlü adam da hızla yanımız. den ayrılmış, uzaklaşmıştı. Her- kesle beraber ben de Midilli Kasa besmi gezmiş, fakat bu esrarlı ma- damı gözlemekten bir yerleri gö- rememiştim. Ama bir çok şeyler öğrenmiş, edinmiştim. Düzme ma- damn İstanbulda bir Rus adresi- ne çektiği telgrafın bir kopyası telgraf müdüriyetine hüviyet va- rakamı göstererek ele geçirdim. Bu telgrafta yazılı olan şeyler, ma- dam ile arkadaşının kimler oldu. ğunu öğretmişti bana, Bunlar Rus hükümetinin iki hafiyesi idi. Çek- dikleri telgrafla, (Nikola Dimitri. yef) ve (Aleksandır Samef) in bu- lundukları vapurda olduklarmı, Beyoğlunda sahte bir adrese bil - diriyorlardı. Hafiyelerden çok tik- sindiğim İçin Ruslara acımış, va- pura gelirken de sandalda.açılmiş- tım. Kendilerine Rusca yaptığım hi- tap karşısında zavallı adamlar bir- birlerine baka kalmışlardı. Elim- deki telgraf kopyesinden öğrendi- ğim isimlerini söyleyince de büs- bütün afallamışlardı. O gece va- purda ikisini de bir kenara çeke « rek, Rus hafiyeleri tarafından ta- kip edildiklerini, Midilliden çeki- len telgrafı. anlatmış, bilhassa İs- tanbula çıkarken tedbirk davran- malarını tavsiye etmiştim. Kendi. NE YAPMALI? kan gelmesi —Bundan önceki yazıda söylediğim gibi— telâş ettirecek birşey de- ğı göğüs- gelmesiyle başladığı va- kit onu âdeta iyi bir ihtar telâkki etmelidir. O vakte kadar hastal fından haberi olmıyana, hastalığı- mi teşhis ettirmiye, tedavi ettirmi- ye sebep olur. Bununla beraber, göğüsten kan gelince onu keni haline bıraka- rak, isine gücüne devam etmek te, tabii, doğru olmi 'elâş ve enidşe hastalığı siddetlendirir, buna kar- sılık harekette devam etmek te göğüsten kan gelmesinin kesilme- mesine sebep olur. Onun için, ilk lacak sey maddi ve manevi sakinlikle yatak- ta istirahat etmektir. Yatak odası mümkün olduğu kadar geniş ol- malıdır, demek ki evin yahut a- partımanın en geniş odasını ter- cih etmek lâzımdır. Odanın s- cak olmasına hiç lüzum voktur, 15, 16 derece yetişir... Göğsünden kan gelen İnsan arka Üstü yata- maz, nefesi daralır. Yatakta oturur gibi vaziyet en İyisi: o vaziyette de hiç hareketsiz kalma» hdır, Konusmak - hiç İyi gelmez. bir şey sövlemiye mecbur olunca yalnız dudak hareketlerile ve f- sıltı ile söylenilir. Bazıları göğsü üzerine İâstik torba içinde yahut havlu arasında buz parcaları koyarlar. Bundan sakınmak daha iyi olur, Buna kar- sılık ağzın içine arada sırada kü- buz parçaları alarak erit See ıldırlara hardal kâğıdı yapıs- ra e e e aci '» sokmak gelir... i he kimleri kan gelmesine ve bacak- in göğüsten karşı baş ilâçlar kolları Jak mı asılırdı? Abdullah oObeyin lacak kadar sıkmak faydalı olur. Kanı durdurmak için türlü tür- lü ilâçlar varsa da oni ancak hekim verebilir, Göğüsten kan geldiği vakit ve- mek meselesi pek mühimdir. Bir. kaç saat, İnsan aç bile olsa, hiçbir şey yememek lâzımdır. Midenin boş kalması kanın durmasına yar- dım eder. Yalnız arada sırada —w- zunca fasılalarla ve yodum yu dum— soğuk birsev icilir, bu da kuvvetten dilsmemek irin, Ancak büsbütün ac kalmak ta iyi değildir. Göğüsten selen kana sebep verem hastalığı elunen has- tanım beslenmek İüzrmu da unu- tulmamak lâzımdır. Kan kesilmi. ye yüz tutunca gene soğuk süt, so» Fuk et suyu, meyva swvn icmek komposto yemek ivi olur. Yoğur. dun fizerine ter ekerek emek bizde ötedenberi tavsiye edilir. Kan kesildikten sonra Ha, cok vakit gecirmeden, pürelerls bas. lıyarak, vumurta, et. taze peyni ve her türlü sehyelerden vemiye baslamak lâzımdır. Göğüsten gelen kan bir kere ke- sildikten sonra türlü © sebeplerle tekrar gelehilir, Denir kenarında, yahut pek yüksek hir iklime, o- turmak, havanın pek sıcak, yahut pek soğuk olması. günes karsısin- da çok durmak. hele günes banyo- su, par hı tleri, “ok vorul. mak, hasıla, a birden cok ve- mek. alkol icmek tekrar kan sel. mesine sebep olur. Bunların hep- sinden sakınmak lâzımdır. Göğüsten kan gelmesine, vakın zamanlarda öğrenilen, en hüyük sebep, fırtınalı zamanlardan önce olduğu gibi, havadaki elektriğin birdenbire müsbet olmasıdır. Ha- yanın müsbet elektriğini menfi yapmak —simdilik— mümkün o- İnmasa da fırtına kopmadan, &- kmtılı havalarda hic olmazsa her türlü hareketten sakınarak yatak- ta kımıldamadan istirahat etmek —iekrar gelmesi mümkün olan mii almak için— ihtiyat. olur. ” böylelikle kendi yaradılışını, ken - di insanlığını kendi eliyle boğa bo- ğa gönlünü; doğmadan evvel dü - şürülen, ve doğunca da boğulup gö mülen salatin mezarlığına ve şeh- zadeler türbesine benzetmişti. Ar- tık hayatı bir mezar kadar emin - di. Kendisi maşallah çoluk çocuğa karışmıştı. Ve onları yetiştirmeğe koyulmuştu. Onların gönlünde bir uçuş bir özleyiş sezdi miydi. He - men Üzerlerine davranır “Hele bir para kazanin bakalım; onun $ira - si sonra gelir: Bülbül zamanında öster., der, ve mevsimi gelince çi kıp ötecek bülbül yumurtalarının üzerine, o buz gibi ağır yüreğiyle kuluçkaya öyle bir otururdu ki, bülbüller ötmeden değil, yumur - tadan bile çıkmadan, kabuklarınm içinde de donarlardı. Çocuklarımı hiç bozmadım di- yordu. Filvaki çocuklar; Tıp fakül telerinin altındaki büyük formalin mahzenlerine atılan kadavralar gi bi ne bozulabilirler, ne de kokabi - lirlerdi. Pürüzsüz, temiz, ve d dü. Ağzına içki koymaz, sigara iç- mezdi küfür etmezdi, nezaket ve terbiyesi çok yerindeydi. Misafir kabul ederdi. Şu ruzumerre mevzu lar hakkındı pek ağır başlı. tecrü beli #kirleri olurdu. Ömründe hiç kimseye fenalık etmemişti. Nerde bir fena hareket görürse önü veza- landırmak isteyenlerin ön safında bulunurdu. Yazıhanesinde çalı - şan memur, hademe, ve şuna bu - na, çalışkanlık. edep ve terbiye hak kmda çok yüksek nasihatlerde bu- Tunur. Bütün kâtipler, hademeler, usak lar el pençe divan durarak. sözle- rini hoppalık ve dandinilkten âri bir ziddiyetle dinlerler, nasihatle. rini kulaklarma küpe ederlerdi Avdullah beyin en sevdiği ço- cuğu ilk göz ağrısı Servet beydi, İşte osıl onu gönlünün dilediği gi- bi yetiştirebitiyordu. Paraya müm- kün mertebe cabuk avuç ve el sala bilmesi için ne yapmak lâzım ge lirse yapıyorlardı. Cocuk tahsilin- de yüzde yüz muvaffak oluyordu. Hayat ancak. koparılıp kapılan şey lerle, eğlence ve zevk esbabi satm alan paraydı Evet! Hayatın. mevvcuda ilâve eden, yok olanı yaratan ve İnsan kendisinden öte harlatan arzu ve ateş olduğunu söylerlerdi, fakat bunlar lâftı. Asıl küçük olan şey ti ring tirihg öten para idi. ak kendi eforu ile ve ken. di faaliyetlerile mesut olabi leceği ümidin tamamen kaybede - rek gözü paradan tarafa döndüğü görülünce, Servet beyin tahsilinin tamamlandığına hükmedildi. Ab - dullah beyin sesindeki, sürüştürü - len panganotların hişıltısımı andı - ran 9 fışıltısı Servet beyin ta üzen rinde yer etmişti. Artık Servet den hayati bir hareket beklemek, müzede kapanan bir statünün, bir den yerinden oynayıp da “Öf ar . tik burada böyle saplana kalmak. tan biktim!,, diye esniyerek, kai desinden inmesini, ve koşa koşa so kağa çıkıp gitmesini beklemek ka dar abes olurdu. Oysaki dünyada İnsanın en sabit durucu şekli olan mermer heykelin bile bütün canı ve güzelliği, havsalamızı aşan bir hareket ve çizgi tesirini vererek, hayalimize kenat takmasmda ve heykelin duruculuktan kurtulma- sındaydı. (Oran Abdullah be yidare - hanesinden yine her gün gi bi saat sekizde döndü. Nedense biraz yorgundu. Bü - yük salonun büyük koltuğuna yan geldi. İtinayla marokine (edilmiş koltuğun açık kolları “İyi bir ye - mekten sonra, gel de koynumda rüyasız bir uykuya dall,, diyordu, Kaparuz zihniyetiyle elde © edilen bu koltuk, Abdullah beyi ve halef lerin!, Amerikaliların mücrimleri idamda kullandıkları elektrik san dalyasmdan çok daha müessir bir tarzda, ta köklerinden ve özlerin- den örülmütş, Abdullah bey önündeki duvara dala kaldı. Duvarda, hep zengin - liği, ve mevkilerini gösterir şata - fat ve kelli felli duruşlu sile fo - tografileri vardı. İşte orada Servet beyin doğduktan bir sast sonra alı mektepten aldığı fik-alölâlâ kar - tonunu elinde tutarak alınan resmi, idadi mektebinden aldığı diploma- siyle #lman resmi, on yedi yaşın - da iken, elinde bir kitapla aldırı - lan resmi, velhasıl Servet o beyin muhtelif şanlı safhalarında ve mer halelerinde alınan sürü sürü resim leri vardı. Bunların hepsinin orta- sında altm çerçeve içinde bir re - sim... Affedersiniz... Bir yüz lira lık panganot vardı. İşte bu yüz li ralık panganot Servet Beyin tik kazandığı paraydı. Abdullah beyin bakışları bu panganota takıla kal- dı, Başı mı dönüyordu, neydi? Yüz lira yavaş yavaş silinir gibi oldu. Çerçeve sanki bir pencerenin çer - çerçevesine dönmüştü, Abdullah bey oğlunun o parayı nasıl kazan - dığın: pencereden seyredermiş gi bi oldu. Mazinin vasfı değişmemek tedir. Abdullah beyin bakışı yavaş Yevaş geçmişe doğru uzanıyordu. Oğlunun çosukluğunu gördü, ken- di çocukluğunu gördü. Kalabalık insanlar gördü. Nihayet bir çöl gördü. O sanrada iki vahşi kabile biribirlerile | çarpışıyorlardı. Bir kabile mağlâp oldu. Yenilen kabi - le reisinin başmı yenen kabile te isİ bir tokmak vuruşu ile patlattı. Herif yere serildi. Galip ayağının topuğunu mağlübun göğsüne da - yadı, tokmakla vura bura başmı yamyassı ezdi. Sonra göğsünü tok- maklaya tokmaklaya kaburgaları” ni çökertti, Vurmakta devam etti, Herifin gövdesini bir kan, kemik, ve et bulamacı imiş gibi, döve dö . ve yerlere yaydı. Bu battaniyeye benzer kanlı şeyin ortasına bir de- lik açtı. O delikten başını gecirdi. O battaniyemsi gövdeyi maşlah - miş gibi sırtına giydi, Ve sanki öldürdüğü sIk insan sır tında bir gurur bil'ati imiş gibi, ka bilenin hayran gözleri önünde ö - vünerek raksetti, Abdullah beyin kulağına şimendifer istasyonların - da çalınan kampanaları andıran bir ötüş çalındı, birden çerçevede görü lenler silindi Onun yerine, mağrur olarak oraya asılan yüzlük panga- not parladı. Fakat neydi bu? Ab- dullah bey kendisini bir istasyo - nun kaldırımları üzerinde buld —————“ resmı, ©

Bu sayıdan diğer sayfalar: