5 Şubat 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

5 Şubat 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ği İ mam ğ ” Sivan bir hast b İ 5 & , ir 5-2-939 Yakın Tarihin En Esrarlı Çehresi: ' Siz BeniHastamıSandınız? İBen 1911 de Çara Suikast Yapmak İçin. de Böyle iBir Makyajla Hasta Kılığına Girmiş, Vazife Almıştım i Gy değil mi?... Bu kız» cağız da benim bu bahisleri me hiç de alâka göstermiyor, bi | #im meşrutiyet inkılâbımızın na- sıl yapıldığı, Rumelide Bulgar ve Rum çetelerinin nasl çalıştığı $ bökkinda sualler sorüyor ve Ça- peickalede yapılan kanlı muhare- billere dair malâmat istiyordu. Ben <, muhatabımı bu bitkin vaziye- tinde böyle kanlı mevzularla he Yecanlandırmaktan kaçınıyor, su- ellerine kısaca cevaplar vererek bahsi değiştiriyordum. Fakat o, bir | münasebet buluyor, yine acıklı mevzulara geçiyordu. Dayanama - düm artk. Ve DA — Matmazel, Dedim. Müsaade etseniz de bu gibi macera ve hâ- diseler hakkında yörüşmesek. Kız hayretle gözlerini açtı ve sordu; — Neden?... — Belki sizi heyecanlandırır, azer ve sıhhatiniz üzerinde fena tesirler yapar, Angelika alaylı bir kahkaha af tı. Ve: — Ay. Dedi. Siz beni gerçek- ten hasta mı sanıyorsunuz kardeş. Bu itiraf karşısında, ben &fal » lamış ve kendimi tutamamıştım. Şaşkınlıkla kemirdiğim dudakları- min arasından; — Değil misiniz? Suali fırlayıvermişti. Angelika bir sinir buhranına tutulmuş gibi arisız arasız gülüyor, belli ki saf- lığımla eğleniyordu. Gülmekten yaşaran gözlerini sildikten sonra biraz ciddileşir gibi oldu. Fakat cinsi şimarıklığı, fıkırdaklığı yine üstün geldi, Biraz daha güldü; gül dü, nihayet sâkinleşti. Berrakla - şan gözlerini yüzüme dikti Dişi bir kaplan tavrile: — Sadık kardeş ben hasta de- £ Bilim ki Dedi, Bu rolü, Petresbur i sa kadar uzıyacak seyahatinizi, za lim Çar hükümeti hafiyelerinin kem gözlerine özürlü göstermek #çin aldım üstüme. Siz sahi mi sa- miyordunuz veremliğimi?., Bu dişi komitacının enerjik kuv veti ve hele artistik maharet ve kudreti beni büyülemişti. Koyu bir komitacılıkla çok ince bir s- i matkârlığı şahsında toplyan bu ülkü sembolunun karşısında say- &i İle eğilmiş, çok küçülmüştüm doğrusu. Söz söylememe meydan bırakmamıştı bu yaman yaratık. Kuş crltisına benziyen bir tat- hilikla yine söze başlamıştı. — Bilmem hatırlar mısın Sadık kardeş?. 1911 yı ikinciteşrin a- yının Yedisi, hem de hiç unut - m, günlerden de pazardı. Bizim zalim Çara Padişahınızın selâmi- Di, hediyelerini getiren bir heye- tiniz Hamidiye kruvazörünüzle Yal Umanına gelmişti: Bizim aza - metli Çarın heyetinizi Yalta rıhti- mında bağlı duran “Standard, ya- i ii kabul edeceğini haber alan $ “OMİtamız, rıhtım üzerinde bir su- ikast tertibatı almıştı. Çar vapu- Ta Birmek üzere rıhtımdan ge gerken koynumda saklı bulunan bombayı savurmak vazifesile beni gün, bugünkü gibi, güzel bir mak Yajla kendimi sarartıp soldurmuş, Veremin üçüncü devresini ya- ta halini almıştım. z felek o gün bize yar ğ iğ oraya göndermişti. İşte birde o ğ Ah, o insataı İ Olsaydı, Çarı, validesini, kızların- Ge Ücünü, dam donörleri ve sa- “ möslri Prens (Dolgoriki) ile te alrete göndermek “eğikli, Anlıyama e karar on tleğişti. Ça - yı Perisi (Livadya) sara - m Kabul edeceği: anlaşıldı. izm teşebbüsümüz de tabif su İ YS düştü Kazanacağım büyük şe- veli 0 gün i > Me) benden esirgiyen ka <re hâlâ küskünüm. O günde, bütün Çarlık polislerini, hafiye - aldatmış, verem bir kızca - ğız olduğumu hepsine ınandırmış- tam, B u haşarı komitacının he- yecanlı maceralarını dinle - mek zevki, Odesa ile Moskova arasındaki yolun uzunluğunu ba - na hiç hissettirmemişti. Mosko - vaya varmıştık. İstasyonun bekle- me salonunda Moskovaya gidecek treni bekliyorduk. Karşımızda ih- tiyar bir papaz belirdi. Yavaş ya- vaş yanımıza geldi, Angelikanın önünde eğildi ve fısıldadı: — Kızım, dedi. Ben papaz (Zi novefski), sizi tanıdığım bir kızca- ğıza benzetiyorum. Acaba pederi - nizin ismi (Belomore) mi?.. Angelika gülümsedi. Boynun - da takılı gümüş zincirin ucundaki salibi üç defa öptükten sonra ar- kadaşlarımla bana baktı ve: — İyi tanıdınız beni, dedi. Belo more, Belamore. Papaz güldü. Angelika ile be - nim arama çöktü. Beş dakika ka- dar baş başa görüştüler. Papaz çö meldiği yerden kalkarken kulağı- ma eğildi. Rusça fısıldıyarak; — Türk kardeş. Sana selâmet ve muvaffakıyet dua eder Mosko- vadaki kardeşlerin. Dedi, eteğini toplıyarak kala « baliğa doğru yürüdü, On dakika sonra Petersburg tre ninde, yine hep beraber bir kom « partımandaydık. ren hareket ettikten, biletle- lerimiz kohtrol edildikten sonra “Angelika,, nın da çenesinin bağı çözüldü, cıwıldamağa başla - dı: — Bu papazı ben de tanımıyo - rum, dedi. İsmini ve teşkilâtımı - zın en cesur bir fedaisi olduğunu evvelce işitmiştim, Petersburg'da karşılıyacaklara vereceğimiz pa - rolayı getirdi bize, Tren âdeta kanatlanmış gibi u- ça uça bizi Petersburg'a yaklaş - tırmıştı. Angelika, çantasını aç - mış, makyajını tazelemişti. Küçük el çantasinı yerleştirirken bana da şunları söylemişti: — Petersburg istasyonunda çok dikkatli davranmanız lâzımdır. He Je rusça bilmiyen bu arkadaşların şaşıp ta türkçe konuşmağa kal - kışmaları hepimiz için büyük bir tehlikedir. İstasyona inince benim soluma geçeceksiniz. Arkadaşları - nız da ardımızdan ayrılmazlar ta- bil. Karşımıza çikacak papazı gö « rünce ben hafif bir baygınlık ge - çireceğim, yanımıza sokulacak pa- paza siz, Belomore Sadık parola - #ını vereceksiniz. o Arkadaşlarınız da hemen beni kucaklıyacak, pa - pazın kapısını açacağı arabaya ya» tıracak ve o anda hepiniz arabaya atlıyacaksınız. Bütün bu hareket - lerin bir iki dakika içinde yapıla - cağına göre şaşırmamalarını arkadaşlarınıza iyice tenbikleyi - (Devamı var) KULAKTA UĞULTU Yaşmın altmışı geçkin olduğu» İ nu - pek te İsabet göstererek - ha- ber veren iki defa sayım, bir oku- yucumuz kulağındaki uğultudan şikâyet ediyor ve buna bir çare soruyer... Baska okuyucularımız arasında da kulak uğultusundan zahmet çekenler o bulunduğunu tahmin «#iğimden omektuhuna burada cevap vermeği faydalı gördüm. Vika kulakta uğultu yalnız alt mışını geçkin X a a hi , hattâ pek genç olan- pan da kulaklarında uğultuya tu. tuldukları vardır. Bu saym oku- yucumuz da, kulak uğultusun her yaşta gelebileceğini bildiği i- çin - kendisindekinin yasından i- leri geldiğini hatırma getirmek istemiyerek » oklağını yıkatmış, halbuki - kendisinin de dediği gi- bi - bir faydası olmamış. Yaşlılara ve gençlere gelen n- gultular arasında - yas farkından başka » biraz da ses farkı vardır. Genclerde, meselâ kulağın kirlen- mesinden yah! kuln#m orta kıs. mında müzmin bir iltihaptan ileri gelen uğultu maktan selen hir ts İik sesine, vahut den'z hışırtısma he icerideki kısmına verince (lan icer'de ağaltu siddetlenir ve fırtınalı bir gecede ağaeların çıkardık gırtı yahut buhar makinesinin ka- zanmdan çıkan baharm (yaptığı gibi Tir NE eitirir Kimisi de a- Calp musiki sesleri, madenlerin birbirine çarpmasından hasıl olan hes a bir iltihap var demek. #ir... Bir de insan nezle olduğu va- kit kulaktan fsitilen su hışırtısı xe sini herkes bilir. N Bunlara kare'tk. vedar altm « erkin olanların sövlerikleri ku Tak yönltnem daha yivale kanat kan damarler'nm seri sert vurur. ken #rkaredık'arı sestir, Rir ellerile bahızlarmı tutup dikkat ederler. se kulaklarında uğultu dedikleri nabız vurduğu zaman daha kendileri de farkederler. z > di tusu, genelikle ol gem in hi Mei kıntıli bir şeydir. Fakat yaşlılıkta İltikan kulağın orta kis. * olunen ondan biraz da memnun olmalıdır. Çünkü kulaktaki uğul- tu damarlarda tansiyonun artmış olduğunu, belki damarların hem de sertleşmiş hulunduklarmı hu- ber verir ve bu tansiyon artması ile damar sertleşmesi, od. yüik ve daha ziyade can sı bir marifet yapmadan önce da- marlası tedavi ettirmeğe (İnsanı davet eder, Gerci . bu sayın okuyucumu. run dediği gibi - uğultu yaleiz bir tarafta olunca, yaş altmış geckin bulunsa da, bunun yaslı» İıktan İle acalp görünür. İnsan rafından ihtiyarlamaz ya, d ler, İnsanm hir tarafından mı, yoksa her tarafından mı ihtiyarla- dığı derin hir bahistir. Fakat her tarafı ihtiyarlamış olmasa bile yalnız bir kulağının damarları da- ha ziyade sertleşmiş bulunur da uğultu cıkarır, Bir tarafın daha ça buk Ihtiyarlamıs olması da öteki tarafın genç kaldığına delâlet et- mez. Onun irin vas altmısı geckin 6- lup ta bir taraftaki ku'ağa uğultu da gelm'e hertnenrsa hekime zirl'n damarlarla hirl'kte hütün vöendi muayene ettirmeden önce, İdrarı analiz ettirerek hir de rapor alı. nırsa hiç te lüzumsuz bir İş maz... Birçok yerlerde halk arasmda kulak uğultusunun meşhur bir İ- lâer vardır: Uğultu olan taraftaki kulağın içerisine, cocuğunu emzi- ren bir kadınm sütünden birkaç damla sağdırırlar ve çocuk anne- sinin ilki ise ilâç daha tesirli olur, derler. Kulak ilâcmm bu türlüsü yası altmışı geçkin olanların w- Fultusuna mahsus olsa gerektir... Bir de, bir fare vuvasmın İcin- deki farelerin hepsini tutup. diri diri zevtin vam isine enktuktan sonra seviinvağını Fker fıkır kav- natarak »'w av o saklavıp ondan ğuldavan kulağa o zevtin- n hiskne damla akıtmak usulü vardır. Bu da - tahil « altı ay beklemeğe vakitleri olan gençler Bener en doğrusu, kulak uğul- tusu hangi yasta gelirse gelsin hekime muayene ettirip ouğultu- mum sebebini teşhis ettirerek ona göre tedavi ettirmektir. LİLİ İİ 4 Viyanayı Muhasara Eden Kara Mustafa Paşa Sebili Perişan Bir Haldedir ün! Türbeden, Södefcilere, Çarşıkapıya doğru ileri - . yordum. Güneş, üstünde bıraktığı pamuk bulutları kızıla boyayarak Marmaraya kayıyordu. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa camiası hehde- senin en zor şekillerinden dokun « muş parmaklıklarile, narin sütun- larile, irili, ufaklı kubbeleril; lemlerile, çitlenbik ağaçlarile bu kizıl üfka yaslanmıştı. Bu manzu- me her vakit guruba müstesna bir haşmet ve azamet verir. Piyerloti- yi de bu semte bağlıyan bu tablo idi. İstanbula gelen seyyahlar Di- vanyolunun gurubunu seyretmez- lerse bu füsunlu şehir hakkındaki intıbaları gedik kalır, Sebil, türbe, vi mektep ve mescitten müteşekkil bu camia Al man topraklarının göbeğine kadar sokulan ve orada kırılarak gerili. yen son Türk savletinin hazin bir hatırasıdır. Eğer bu manzume Türk mimari. sinin, Türk taşçılık, oymacılık ve dökmeciliğinin erişilmez örnekleri» ni vermeseydi, kötü günlerimizi unutmak için, bunları ortadan kal dırmakta zerre kadar tereddüt et- mezdim. Bu suretle hem o hazin hatıraları siler, hem de İstanbullu- ları her an tehlikeye sokan dar ber zahtan kurtarmış olurdum. Fakat bunlar üstlerine titrenmesi lâzım gelen pırlanta yadigârlardır. ; Ben üç günümü vererek bu ca- tündeki şu dört mısralık kitabe Viyana muhasaracısının feci âkı- betini de bize söylüyor: Kazayı mübremi tedbir ile tagyir mümkün mü O Tirin def'i kabil mi ki rami der kaza kaysi Ziyaret eden ahbabı desinler fevti- ne tarih Vedüda Mustafa Paşaya ihsan eyle Firdevsi 1095 üyük Köprülünün damadı, Dördüncü Mehmedin sadra- zam ve serdarı Kara Mustafa Pa- şa Viyana hezimetinden sonra 1095 H. yılında Belgradda öldürülmüş ve koparılan başı bir kıl torba için- de Edirnedeki padişaha getirilmiş- ti. Bu talisiz baş sonra Edirnedeki Saruca Paşa camii mezarlığına gö- mülmüştür, Bu vakur ve kahraman Türk çocuğu kiskanılmasaydı Vi- yana bir daha eski sahiplerine dön- memek üzere Türklerin eline geçecek ve Türklerin garplılaşma- ları daha iki buçuk asır evvel baş- lamış olacaktı. Ordu hezimete uğramıştı. Fakat kafası koparılmasıydı Kara Mus. tafa Paşa bu mağlübiyetin acısı- nı yine çıkaracaktı. Mağ'üp Serda- nüzam; hez'metin âmili saydığı İb- rahim Paşayı öldürtürken o padişa- ha şöyle vasiyet etmişti: “Eğerçi bu adam hâlâ benim he- lâkime müsarast üzere olmak ha- sebile hasmı canım ve adüvvü bi- amanım olduğu muhtacı beyan de- ğildir. Lâkin devleti aliyenin bu snedek müstağraki namü niamı ol- duğum ecilden hukuku bendegiyi eda için padişahımızdan rica ede- rim ki, otöhmeti inhizam İle bir böyle kuvvet ve mek” net sahibi vezirin katil ve idamına ikdam etmeyip bu işin hüs nü suret bulmasını yine anın gerde- ni iktidarına tahmil eyliye... Bun- dan gavri bir vezir bu gaileyi ref ve dameni milkten desti taaddiyi â dayı reddedemez. (1), ekiz köşeli inşaata parlak bir nümune olan mescidin ka - nısındaki şu 14 mısra bize bu kül liyenin ne vakit başlayıp ne vakit ikmal edildiğini gösterirken tari - hin bir çok karanlıklarını aydınlar tıyor: e ......... Gi Yazan: Jbrahim Hakkı! ; ; Konyalı : Meraeeeaseesazeseasasamsaez gereranasan Mustafa nâmio veziri âzam, sahibi bayrın Cayin ey bari Hüda ravzai rıdvan eyle Bu makamı ki bina etmiş idi. Nıs- fına dek Dediler küşei azmı deri mennan li eyle Kimseye baki değildir. hu sarayı Gerdün Ayni ibretle bakıp dikkatü im'an eyle Ali bey yanıki Ferzendi dedi Hamdiye (2) Pederim hayrına gel sâyı firavan eyle Mektep ve mescit ile darı hadisi tekmil eyle Ol dahi eyledi ikmaline himmet, Ya Rab İki âlemde anın müşkülün âsân eyle Bu makamın dedi itmamına hâtifi tarih Ruhu bânisne gel Fatiha ihsan eyle 1102 . Kara Musafa Paşa bu caminin inşasına Viyana seferinden biraz evvel 1093 yılında başlamış ve se- fer münasebetile yarıda kalmıştı, Sonra oğlu Ali Bey bina emini ve yahut mimarı Hamdiye tamamlat- mıştır, Müessese dokuz sene Sonra ikmal edilmiş oluyordu. Me ön bugünkü hali yü rekler acısıdır. Mescidin ö- nünü ravaklayan ve dört mermer Sütun üstünde yükselten üç küçük kubbe tamamen yıkılmış ve direk- leri ölü dişi gibi sırıtmıştır. Mabe- de iki mücevher ksmat gibi takılan yanlardaki müselles kubbeler de yerlere serilmiştir. Sağ kıble tara- fındaki kanadını da elektrik şir - ketinin hoyrat eli yıkarak yerine muhavvile merkezi Oo kurmuştur. Mektebin yalnız dört duvarı kal mıştır. Sağ tarafında dokuz sütunun üs- tüne binen on ravak kubbesinin ar- kasında on da medrese odası var « Karamuastalapaşa sebilinin bugünkü hali dır. Ortada eski ihtişamma ağlı - yan kırık ve çarpuk bir şadırvan var, Örlüsü tamamen yok olmuş- tur. Dökme parmaklıklarile, zarif sütun başlıklarile müstesna bir du rum arzeden sebil Türkün yüksek zevkini ve İçtimai yardım teşki tındaki ileriliğini gösteren şahe- ser bir örnektir. Yüreğim burkula- rak söylüyorum. Bu pırlanta ese- rin perişan kubbesi de bir çayırlık olmuştur. Sağındaki açık kubbeli ve parmaklıklı mezar da bu sebile başka bir asalet vermektedir. pa kiymetli mezar taş- ları ve lâhitler ihmalimiz biraz daha devam ederse yok ola- caklardır. Tarihcilerin ilerde ya - pacakları tetkikleri kolaylaştırmak için burada yatanları taşlarındaki ölüm tarihlerile beraber aşağıya sı- ralıyorum: & Kara Mustafa Paşanm torunu Kaptanı Derya Kaymak Mustafa Paşa 1143, Kara Mustafa Paşazade Silâhşör Mehmet Beyin oğlu mü- tevelli Mustafa Bey 1210, Kara Mustafa Paşa evlâdından kaptan elçi o Mustafa Paşazade O Meh- met Sait Bey 1208, silâhşör Mehmet Sait Bey 1208, silâhşör Mustafa Bey 1241, Kara Mustafa Paşanın kızı Âbide Hanım 1153, Kara Mustafa Paşanın torunu ve Hacı Kara Mehmet Paşa zade Kap- tan elçi Mustafa Paşanın küçük oğlu Mehmet Sadık Bey 1181, Ne- 1179, kardeşi Mehmet Mesut Bey 1207, Kara Mustafa Paşanın torun larından Sait Bey 1210, Kara Mus- tafa Paşa evlâdından Ahmet Beyin oğlu Bevvahini dergihı âliden Abdi Bey, 1208, Elçi Mustafa Paşa zade silâhşör Mehmet Salt Beyin oğlu Mehmet Sadık eBy 1181, Ne- dim Hey 1253, Kara Mustafa Pa- şanın kızı Fatma Hanımın kizı E- mine Hanım 1181, Benane Hanim 1184, Kara Mustafa Paşa evkafı cabisi Al! Efendi 1270, mütevelli Mehmet Salt Bey, 1269. mütevelli Mehmet Beyin dadısı Dildade ka dın 1248, Kara Mustafa Paşa za de Mehmet Beyin kızı Abide Ha- nım 1182. (1) Raşit tarihi. Cit 1, sayfa 433. (2) AN bey Kara Mustafa paşanın öğe Yudur, Ferzend kelimesi şiir zaruretinden dolayı kullanılmıştır. Sicili Osmant sahibi de (Cild 4. Suyfat02 de) böyle diyor,

Bu sayıdan diğer sayfalar: