20 Şubat 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

20 Şubat 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gündelik Gazete — — TAN'ın hedefi Haber* de, fikirde, o harşeyde temiz, dürün, samimi olmak, o kariin gazetesi oimi; çalışmaktır. ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 00 Kr, 1 Sene (2800 Kr. 750 , GAy (1500 » 400 » 3 Ay 800 » 190. Ay 300 » Milletlerarası posta ittihadıne dahi! olmıyan memleketler için sbone bedeli müddet sırasiyle 30. 16 9 3,5 liradır. Abone bedeli pes! Adres değiştirmek 25 Kuruştu” Cevap için mektuplar 10 Kuru” yuk pul ivesi Heımder. İ ünün eserle | Cümhurreisimizin Amerikalılara Mesajı merika, dünya siyaseti üzerin - de en mühim rolü (oynayan demokrat devletlerden biridir. Roo zeveltin son kararile Amerikanın şimdiden sonra Avrupa işlerine mü- dahale etmekten de çekinmiyeceği anlaşılmaktadır. Türkiyeyi Amerikaya tanıtmak ve sevdirmek için bir çok kuvvetli s6- bebler vardır. Bir defa Türkiye on beş senedenberi içte ve dışta sulh si- yaseti takip etmiş ve Balkanlarda bir sulh unsuru olmak üzcre Balkan bir. liğinin kurulmasında âmil olmuştur. Bugün dünyanın samimi olarak sulh- çu olan iki (o milleti gösterilebilir. Türkiye ve Amerika, Amerikalılara Türkiyenin bu sulhen siyasetini anlatmak, Ameri - kan efkâr, umumiyesinin teveccühü- nü kazanmak için kâfidir. Sonra Türkiye on beş seneden - beri bir kaç asırlık inkılâp yapmış, fakat bu inkılâpları yaparken daima demokrasiye sadık kalmış, hiç bir #aman diktatörlük tesisine lüzum Bötmemiştir. Atatürk. her zaman Catişmış, ve ner yaptığını reyini alarak ve millete mal ederek yapmıştır, Amerikalılara Türk demokrasisi- ni anlatmak, onlara Türkiyeyi sev » dirmek için ikinci bir âmildir. * Nevyork sergisine (— ştirakimiz Türkiyeyi Amerikan halkına tanıt - mak için bir vasıta olacaktır. Sergi i- çin yapılan hazırlıklar bu husustaki ümitlerimizi arttırmıştır. Fakat bir de Cümhurrelsimizin Amerikan halkına hitabı Amerikan efkârı umumiyesini kazanmak husu - sunda en büyük âmil olacaktır. Amerika milletine Türk cümhurrelsi. nin hitabı tarihin kaydettiği ilk bü- yük hâdisedir. Bu hâdisenin Ameri» kalılar üzerinde yapacağı büyük te - siri tahmin güç değildir, * İngilterenin Silâhlanma Masrafı ingiltere hükümeti — silâhlanma masrafını 556 milyon İngilize çikar- mıştır. Bu yekün, 1997 yılında si- lâhlanmak için sarfedilen paranın iki mislidir, Senede 550 milyon İngi- Uz, günde bir buçuk milyon İngiliz, yani 16 milyon lira demektir. İngil - terenin yalnız müdafaa vasıtalarına sarfetmeğe karar verdiği para aşağı yukarı bizim bütçemizin iki misli dir. Bu dev rakamlar bizim ölçümüze uymuyor, Haftada bir harp gemisi, ayda 600 tayyare İnşa etmek anenk devlerin yapabileceği bir İştir, Her istediklerini silâh kuvvetile alabile- ceklerine kani bulunan totaliter dev- etleri düşündürecek olan kuvvet, yalnız bu dev rakamlardır, İngilterenin bugüne kadar alt per- deden gitmesi silâhlarmın azlığım- dandır. Cebelüttarık kumandanı son günlerde, Akdenizdeki bu İngiliz üs. sünün son zamanlara kadar fevkalâ- de zayıf olduğunu ifşa ederek İngi. liz efkâri umumiyesini hayrete dü- şürmüştür. Dün İngiltereyi yavaş sesle ko- nuşmağa mecbur eden bu zaaf, bu mecusın | SEKSEN KADI KURTARAN MASKARA dr Oğullarından Yıldırım Beyazıt hiç şüphe yok ki seçkin bir şahsiyetti. Ahmet Mit- hatın “Mufassal, adli tarihinde o- nuri çok cesur bir hamlesi şu şe - kilde anlatılıyor: “Haçlı ordusu Niğboluyu muhasara ederken Sul- tan Beyazıt yıldırım hizi ile ora « ya yetişti, düşmandan altı sast ka- dar uzakta durarak Evrenos beyi keşfe gönderdi. Bey, kalenin etra- fında coşkun denizleri andıran bir hareket görünce, kendi varlığını düşmana sezdirmeden, geri döndü ve keyfiyeti padişaha bildirdi. “Hünkâr, Niğboluda kapalı ka- lan Doğan beyin nasıl bir durüm- da bulunduğunu merak ediyordu. Öyle rakama sığmaz bir düşman içinden geçip kaleye yaklaşmayı ve doğru bir haber alıp getirmeyi kimsenin kolay kolay göze alamı- yacağını anladığından bu tehlike» U işi bizzet başarmağa karar ver- di, karanlık bir gecede kendisi gi- bi yıldırım adı taşımıya lâyık olan bir ata bindi, Niğboluya doğru sü- zülüp gitti kimseye görünmeden ka le karşısına kadar vardı, gök gür- . ; N ; — Bre Doğan, Doğan! Kale kumandanı kalp bakımın- dan da, kalıp bakımından da u'« yanıktı, kulağına çarpan heybet- li sesin hangi ağızdan çıktığını an- ladı, hemen duvar Üzerine seyirt- ti, “Buradayım sultanım, bura - dayım,, diye seslendi ve hünkârla konuşmağa başladı, Yıldırım, öğ » reneceğini öğrendikten sonra atı - nın başını geri çevirdi, düşman ça- dırları arasından süzülüp geçti, kendi ordugâhına geldi!,, ıldırım Beyazıt ertesi ogün haçlı ordusuna çullanmış ve bü orduyu tarumar ederek baş- ta kont Dönever ve mareşâl Bou - cicault olmak üzere bir çok prensleri, kontları, baronları, mar kileri tutsak sürüsü halinde yaka- lamıştı. Kont Dönever, bütün Av- rupada Korkusuz Jan (Jean Sans Peur) adı ile şöhret almış bir cen- TRAMVAY ŞİRKETİ TARİHE KARIŞIRKE gün bu aksülâmeli tevlit olmiştir. Ve İngiltere ilân ettiği programını tahakkuk ettirdiği gün dünya ss») seti derhal şeklini Yazan: M. Turhan Tan gâverdi ve onun esir düşmesi Yi - ne bütün Avrupayı heyecana dü- şürmüştü. Nihayet, Niğbolu önün - de Türk kılıcından kellesini güç - lükle kurtarmış olan Macar kralı Kıbrıs Sikismond ile Fransa ve kralları birleştiler, Yıldırım Be - yazıda - haşmetlâ esirlerin serbest bırakılması için - yalvarmağa ko- yuldular. (Bunlar - müzakereye yol açabilmek maksadiyle - İlk a- #ızda bir altın meyve tabağı, bir doğanlık, üç hayvan yükü erguvan renkli kumaş, ince Reymis bezle- ri, Arras' halıları O sunmuşlardı. Müzakere sonunda iki yüz bin dü- ka altını takdimine rıza gösterdik- lerinden Beyazıt da esirlerin bıra- kılmasına emir verdi. En şöhretli ve kiymetli Fransa tarihçilerinden Erneste Lavisse bu esirlerin Bursadan ayrılmadan ön ce Yıldırım Beyazıt tarafından bir av eğlencesine davet olunduğunu hikâye ederek şöyle diyor: “Hün- kâr Fransalı esirlerden kurtuluş vergisi olarak iki yüz bin altın al dı, onlara bir şahin ve pars avı gös termek arzusunda (bulundu Bu köpek vardı. Köpeklerin “çulları canfesten, tasmaları elmaslı altın dandı, Av bitince padişah, Korku- suz Janı yanına çağırdı: — Aleyhime bir daha silâh çek memek İçin vezirimin önünde ye- min etmişsin. Bu yemini sana ve arkadaşlarına iade ediyorum. Her zaman üzerime gelmekte ve be » nimle harbetmekte ( serbestsiniz. Çünkü böyle davranmakla bana yeni yeni zaferler kazandırmış 0- lacaksınız. Ben harp için, ülkeler zaptetmek için doğmuş bir ada - mum, e bu âyarda bir hükümdar olan Beyazıt bir zamanlar- belki şan ve şöhret serhoşu olarak- vazifelerini ihmale başlamıştı. Ge- ce ve gündüz sarhoştu, genç hiz - metçiler arasında iğrenç bir ömür geçiriyordu. Tarihçi Arapşahın ri- vayetine göre bu sarhoşluklar sı - rasında ihtiyar bir kadın ona ar - zuhal sundu, saray uşaklarından birinin kendi sütünü zorla içtiğini iddia ederek adalet talep etti, Ka - dın, bu zulmün pe kaz zâmân önce yapıldığını ve sütün akmış olduğu midede henüz taze taze durduğunu da (söylediğinden (Beyazıt u - şağı getirtti, karnını yardırmak sw- retile iddia olunan suçun vesikaşı- pı onun midesinde sradı! Arabşahın ileri sürdüğü bu ri- vayet doğrü olmasa bile Yıldırım Beyazıdın sarhoşlukla bir çok kö- tü işler yaptığına şüphe © yoktur. Bir çok tarihlerde mukayyet olan ve Evliya Çölebi tarafndan ise da- ha eğlenceli şekilde nakledilmiş bulunan bir vâkiadao hakikati kuvvetle teyit etmektedir. Vâkıa, Evliya Çelebi seyahatnamesinde şu şekilde yazılıdır: “Yildirim han bir gün “ulema- ya,, - şeriate muhalif harekete cü - retlerinden dolayı - gazap (edip cümlesini bir dama doldürür, mü - üç gün üç gece rica ederlerse de kulak asmaz, Damın önünde de - mahpus ulemanın yakılması için » dağlar gibi odun yığılmağa başlı İşte bu sırada padişahın maskara- larından meşhur mukallit ve kara- gözcü Kör Hasan, kılığını değişti « rir, metrepolit kıyafetine girer, Yıldırımın huzuruna çıkar. Padi - şah, gülmeden katılır. “Bre kâfir, bu kıyefet nedir,, der. Kör Hasan da; “Padişahım kâfiristana gitsem ge rek. Bu kıyafetle gitmeyi makul gördüm, kılığımı değiştirdim. ee- vabıni verir ve bunun üzerine hün- kürla aralarında şöyle bir muha - vere geçer: Hünkâr — Yolculuk yakında mı?.. Nereye, ne tarafa gidecek - sin? Kör Hasan — Hemen şimdi yo- la çıkacağım, İstanbul Tekfuruna gideceğim, Hünkâr — Orada ne yapacak- sin, mel'un? Kör Hasan — Jşittim ki müel- lif, müsannif ve kadı takımından sekiz yüz kadar ulemayı, Bursa Mollasını, Şeyhulislâmı, fetvaya kadir fakihleri ateşe attırıp yaka - cakmışsınız. Bu iş olunca memle- kette âlim kalmayacak, hacet vu- kuunda papaslara baş vurmamız lâzım gelecek. Bari şimdiden ku - lunuz gideyim de kırk elli papas getireyim. Keşişdağı sayenizde ©s- kisi gibi kararsın! Eva Çelebinin hikâyesi uy- durma değildir. o Beyant, gerçekten seksen kadar kadıyı Bey şehrinde bir eve doldurtmuştu, di- ri diri yakılmalarına emir ver - mişti. Sebep te onların açıkça rüş- vet almağa başlamaları ve halkın vezire yaptıkları şikâyetten bir neti ce çıkmamasıydı. Bir mukallit, bir maskara, devlet ricalinden daha cesur çıkarak kadıların yakılma - sıpa mani olmus ve mahkemelerde alınacak harçlar o günden sonra ni- zama bağlanmıştır. Mukallit Kör Hasanın yaptığı rol, bütün tarihlerde takdir hisset- tiren bir ifade ile hikâye olunmak- tadır, Fakat biz, hak ve adalet talebiyle mahkemelere baş vuran halktan rüşvet almış, haklıyı hak $ız ve haksızı haklı çıkarmış olan kadıların toptan o yakılması ta- savvurunu alkışlamakta tereddüt etmiyoruz. Ne yazıkki tarih, Sultan ; Beyazıt (o hesabına öyle hayırh bir işi kaydetmek zev - kinden bir maskaranın müdaha » lesiyle mahrum kalmıştır!. Her Memur Böyle Olaydı? (Başı 2 incide) yazdığı cevapta “Fuat efendiye veri- len parayı çok görmemeniz, mikta - rın bilmemenizdendir., dedikten son ra gözlinü yumup ağzını açıyor ve “muvazeneyi bozmıya âlet olamıya - cağım, aylığı İle hareirahından başka on dört yük kuruş da “gizli tahsisat,, almış olan Fuat efendiye on para ve- remiyeceğini söylüyor. Reşit paşa bu tezkereyi karşılık - $iz bırakmıyor, Fuat efendinin pek mühim ve siyasi işler başardığını ka- palıca anlatarak on dört yük akçe mastafın © işlere göre azınsanması lâzım geleceğini ve ona hiç olmazsa beş yüz kese akçe yollanmasını bil - diriyor, Fakat ne olur, ne olmaz mit Mihazasiyle olacak ki “Hariciye nazı rı da hu paranın gönderilmesini isti. yor, gibi bir kaydı da tezkeresine s0- kuşturuyor. Nafiz paşanın cevabi yine zehir. Hele hariciye nazırını tezyif etmesi &- deta şiir. Onun için: “Böyle yolsuz israf yolunda maliyeden para verdir. meyi teklif etmektense Fuat efendi « ye hazinenin vaziyetini öğretse daha iyi etmez mi,, dediği gibi Reşit paşa- ya da “beş yliz kese değil beş kese akçenin dahi karşılıksız verilmesine razı olamıyacağımı,, bildiriyor. Yer yüzünde her memur böyle o- laydı israfın, haksızlığın, sulistima - lin ve bütün kütü işlerin adı ortadan kalkmaz mıydı?, 367 Halkevi Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel eni açılan Halkevlerile memle- ketimizdeki Halkevlerinin sa- yısı 367 yi buluyor. 367 Halkevi, ay» ni miktarda balk kültür merkezi, ve yardım ocağı demektir. Halkevleri bugüne kadar, muhit- lerinde büyük randıman vermişler- dir. Bundan sonra Halkevlerinin ya- pacağı iş daha mühimdir. Her inkı- lâp yapıldığı andan kökleştiği devre kadar bir istihale ve yerleşme devre- si geçirir. Bu ilk devirler gençlere ve halka İnkılâbı duyurmak, anlat- mak, iskılâbın şuurunu verme dev- ridir. Yeni rejimin tasfiye ettiği eski rejimin artıkları, zahirde inkılâbı be- nimser © görünürlerse Ode eski den alınmış itiyat İnsiyak ve ter biyenin tesirleri altındadırlar. Pğer bunlar, mev'ut ömürlerini bitirmek- le, eskinin tükeneceği muhakkak ol- sa, varsin İçlerindeki duygu, kalala- rtndaki eski akidelerle yaşasınlar. Fakat fikri atavizm, ev ve muhit terbiyesi, gençlere de bu itiyat ve insiyakları az dahi olsa aşılamaklan geri kalmaz. İnkılâbı sağlam temel lere oturimak için, geri fikirlere bağlı eski neslin şuwr ve akidelerini temamile tasfiye etmek, bugün on- larm elinde büyüyen yeni nesli on- ların tesirinden kurtarmak lâzim- dır. Halkevleri, Halk Fırkasınm umde- lerini gençlere ve halka şuurla d0- yurmak, anlatmak için en kuvvetli kültür merkezidirler, Halkevi çocuğu ve babasmı ayni tavanm altında toplıyabilir, suallere doğrudan doğruya cevap verebilir, her muhitin günlük meselelerini, irtica hareketlerini halkla doğrudan doğruya münakaşa edebilir. Hal- kım ve gençliğin kendine gelmesini beklemez, o gencin ve halkın arka- smdan koşar, çünkü, inkılâbı doğ- ma, düstur gibi ezberliyen nesil ve halk, İnkılâbı benimsemiş değildir. Bu itibarladır ki Halkevlerinin bü günkü vâzifesi'her zamandâni'daha iklimli. İnllin ik devrini İbltirmiş, şimdi yerleşme devrinde- dir. Eski rejime bağlı nesil henüiz da- ha tamamile tasfiye edilmiş değik dir. * Halkevleri yardım ocağıdır. Muht. “ndeki gencin, işçi, köylü, esnaf, her sınıf halkım dertlerini dökmek, çare aramak için başvuracağı en candan yardımcı Halkevidir. Halkevinin İç- timai yardım faaliyeti yalnız fukara- Ya verebileceği nakdi yardım, veya hastasıma dokter ve ilâç vermekten ibaret değildir. Bu yardım şüphesiz Halkevini Halka sevdirecek âmiller. den biri ve belki de en büyüğüdür. Fakat iş hayatında, köyde, şeh'rde yaşıyan, İnsanın hergünkü hayatta” rastladığı çeşit çeşit müşkülleri var- dır ki, Halkevi bu dertlere cevap ve- ren, derman arıyan İstişare ocağıdır, Halka bu iki cepheden giren Halke- Vİ, halkı kendine çektiği gibi, inkılâ- bı da halka verir ve yerleştirir, Halk- evi yalnız Fırkanın değil, devletin küçük bir mümessilidir, halkın başs vuracağı devlet kapısı, yardım kapi sıdır. Bu büyük vasıfları taşıyan Halkevlerinin bugün 367 ye çıkma- sı, yurtta 367 kültür ve yardım mer» kezinin açıldığını İfade eder. Daha doğrusu İnkılâbı halka daha ziyade sevdirmek için 367 inkılâp merkezi- nin kurulduğunu gösterir. —— Araba ve Otomobil Kazaları 4 Şoför Enverin idaresindeki 2068 numaralı otomobil Davutpaşa cadde- sinden geçerken o civarda oturan 33 yaşında Ayşeye çarparak başından yaralamıştır. Yaralı Haseki hastane- sine kaldırılmış, şoför yakalanmıştır. © Tozkoparanda Dilber apartıma- nında oturan Hanus Pritman eyni caddede geçerken sürücü Hüseyi- nin idaresindeki 1758 numaralı yük arabasmın sadmesine maruz kalmış, bandan yaralanmıştır. © Sürücü Ahmedin idaresindeki İyük arabası Aksaray pazar yerinden geçerken 53 yaşında Esmaya çarpar rak başından yaralamıştır. Yaralı te. davi altına alınmıştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: