10 Temmuz 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

10 Temmuz 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

A dr Türk Safosunun Hayatı Kara Yazıcının Galibiyeti YAZAN: TURHAN TAN TEFRİKA No. 98 İki Vezirin Kayseri Önlerinde Âsilerle Yaptıkları Muharebede Osmanlı Ordusu Mağlüp Olmuştu Mehmet Paşa, bu suretle elde ettiği Hüseyin paşayı | Istanbula yolladı ve bir haydutla birleşmiş olan sabık vezir, kemikleri kırılıp bir at üstünde inletile O inletile gezdirildikten sonra, o Odunkapı- sında çengele asıldı. Lâkin Kara Yazıcı Abdülhalim, Amasyaya git. memişti, yine etrafı soymıya baş- lamıştı. Sinan Zade Mehmet paşa ona nasihat verdi, padişaha ksrşı da “Artık uslu duracak,, diye ke. İalette bulundu. o Bunun üzerine haydutlar başbuğuna Çorum san- cağı verildi. Fakat o, yine isyan. da ısrar ettiğinden Hasan ve İb- rahim paşalar kumandasında bü. yücek bir ordu hazırlanarak, A, doluda harekete geçildi. İki vezir ile Kara Yazıcı bir ni- san günü Kayseri önlerinde kar. şılaştılar, çarpışfılar. Netice âsi- lerin lehine çıktı, Osmanlı ordusu Ağır surette inhizama uğradı, Ar. tık Anadolu, Kara Yazıcının hük- mü ve nüfuzu altına girmiş de. mekti. Onu ezecek, tenkil edecek hiç bir kuvvet yoktu. Bizzat Ka- ra Yazıcı da bu kanaatte bulun - duğu için, fermanlar heşrediyor, rütbeler ve mesnetler dağıtıyor - du. Bütün Osmanlı tarihinde ye. güne görünen (o bu fermanlardan biri şudur: “Kayseriye sakinlerinden İşbu hâmili kökü şerif Mel Bam kimesne, Osmanlılar tarafindan ü- zerimize gönderilmiş olup Alla . hın inayetiyle o münhezim olan Serdar Hacı İbrahim paşa muha. rebesinde bu canibe kemali ihlâs ile itaat etmekle kendisini cemi tekâlif ve rüsumdan mutlak mu» af eyledim-ve eline bu hükmü hümayunu verdim ve buyurdum ki, desti Osmaniyan bu taraflar. * dan bilkülliye znünakit ve alta nat bilâ niza' bana mukarrer ve mukadder oldukta tarafımdan & yin olunan Ümete ve vüzera işbu hüküm mucibince mezburu muaf ve müsellem tutup rüsum ve te. kâliften bir nesne teklif etmiye- ler. Her kim bu hükme itaat et mezse, cezâsı verile ve bu hükmü şerifi elinde ipka edip mazmunu hümnyunu ile #mel eylerler, şöy- 1e bilek, Yine o arada Hoca Sadettin de öldü. Bir gün Üçüncü Mura. dın ruhuna ithaf olunmak üzere Ayasofya camiinde mevlüt oku - nacaktı. Hoca da bu dini rasimede hazır bulunmak istedi, konağında sbdest aldı, öğle namazını kıldı, namazı müteakıp © uykuya dalar gibi oldu. Hizmetkârları uyandır. mak istediler, Hoca, gözlerini ya- ri açtı: — Kon beni, dedi, bir pare ra. hat edeyim. Gayet mecalim yok- tur. Bana Mehmet ile, Esadı (o. gulları) yetiştirin. Bununla bereber, mevlâttan da geri kalmak istemedi, o Ayasofya camiine geldi. o Çocuklarına he. men haber gönderilmişti. Ikisi de cami? koştular, Fakat babalariy. le görüşmeğe muvaffak olamadı- lar. Hoca, Ayasofyaya geldikten sonra, bir kat daha fenalaşmış, di. Ni tutulmuş, bir kaç dakika içinde hayata gözlerini yummuştu! (1). 5” Bakinin, Saddettinden çok daha kıymetli bir ta - rihçi olan Âlinin vefatı da hemen hemen ayni yıla rastlamaktadır. Müverrih Selânikl; de kısa bir fa. sıla ile Âliyi takip etti, mühim şairlerden bir kısmı yine o esnada vefat eyledi, Safo, ne harp meydanlarındaki inhizamlardan, ne Anadoludaki is- yanlardan müteessir değildi. Ölür giden kıymetler için de matem tutmuyordu. Yalnız kendi çıkarını düşünüyor, ustaca düzenler kura. rak, boyuna para topluyordu. F kat Bahçekapısı civarında temel ni attırdığı camiin yapı İşi hizla yürümüyordu. ; Çünkü arsaların (o istimlâkinde bir takim haksızlıklar yayılmıştı, şikâyet te ayyuka çıkmıştı, dava, bina emininin para çalma hırsın. dan doğuyordu. Herif bir çok ya- hudi evi yıktığı halde, bedellerini zimmetine geçirmiş bulunuyordu. Yerlerinden çıkarıkp, Hasköye gö. gürülen Musa ümmeti için yapıla- cak Sinagoyu da. ihmal edip pa. rasını cebine indirmişti. Bunlâr ve alınan ev sahiplerinin arsaları ü- zerinde çerge kurup, vaveylâ ko. parmaları yüzünden işide müteessir oluyordu. İşe başladık- tan ancak sekiz ay sonra, bina e. mininin hırsızlığı Safoya aksetti- rilebildi, fakst bu sefer araya ve. ba karıştı. Bu korkunç hastalık günde bir iki bin İstanbulluşu me- zara götürüyordu. Mimar başı Da. vut ağa da o göçenler arasınday- dı, Yenicamlin temel duvarlarım bile yükseltemeden ölmüştü. S afo, yeni bir bina emini, ye. ni bir mimar bularak, karın- ca adımiyle yürüyen yapı işine çeki düzen vermeğe çalışırken, oğ. lu üzerindeki hâkimiyetini müuh- telif vesilelerle £ perçinlemekten de geri kalmıyordu. Orun x0n ay. larda ele aldığı mevzu, şehzade Mahmut meselesiydi. Padişah bu yaradılışlı oğlundan ürktü- ve onun yüzünden başına bir felâket gelmesi ihtimalini sık sık düşündüğü için, Safo da kendisiy. le yakından ilgilenmişti. Çünkü oğlunu vahimesine esir yaşattıkça devlet işlerini daha sağlam suret- te eline alacağını umuyordu. Safo, babayı oğula karşı şüphe. ye düşürmek işini çok basit süret- te idare ediyordu. Sultan Mehme. “ di devlet maslahatlarile biraz faz- Ja meşgul olur görünce, hemen bir münasebet düşürür, daha doğrusu bir münasebet yaratıp, o mevzua geçerdi. Hünkâr da daima ve daf ma bu oyuna aldanırdı. Nasıl a. danmasın ki, gözünde saltanattan daha aziz bir şey yoktu. Oğlunu ise, o aziz nesneyi gasbetmek dü- şüncesine bağlı sanıyordu. Bu se- beple Sato: — Dün Mahmudu gördüm, kö. leleriyle oynuyordü. Gibi bir söz söylemesi, hattâ: “Onu gördüm,, demesi üezrine he- men helecana kapılarak sorardı: — Yine kılıçla mı oynuyordu? Safo, kaşlarını çatarak ona şu cevabı verirdi: — Kıhela oynamak haddine mi düşmüş. Fakat, kölelerden alaylar düzüyor, birbiriyle boğuşturuyor. (Devamı var) (İ) Alimler ve sanatlar - Ahmet Re- fik « Selânikli tarihinden naklen - S: 118, TAN BULMACA Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli 123456718, 10 9JAlsima mM “İLİA BINİA'K: SUGÜNKÜ BULMACA 1334669168910 YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Başla bulunur - Mangalda bulu- aur, Bir zâmir, 3 — Bilginlerin 3 — Kârsdenizde bir yer - Bir meyye 4 — Bir dağ - Hububat ölçüsü, 5 — Bir harf - Mulak kılmak - yeni, $ — Kemik değil » ile - Bir harf, 7 — Seçimde kullanılır - Tenha, 8 — Yumuşak değil - Hizmetçi, 9 — Eski bir devlet - Bir renk - İhsas, 10 — 'Tuhsil devresi « Evvel » Bir harf, SOLDAN SAĞA: 1 — İstanbulda bir semt - Bir uzvu” müz, 4 — Sakat - Su konur, 3 — Çizilir - Yas, 4 — Mana - Bir harf « Bir servet, 3 — Bir renk - Asayiş kuvveti, 6. — Çift değil - Kaçmaktan emir, 4 — Mana - Bir hari - Bir sesli harf, 8 — Sevimli « Ziya, 9 — İnleriş - İlâve, 10 —Bir zamir - Tat - gu - damerda bulunur, ———— Şilede Orman —“Tahdit Edilecek Sile, (TAN) — Köyler arasın daki orman ihtilâflarını halletmek vazifesile de mükellef olarak iki or- man tahdit komisyonu teşkil edil » miştir. Adliye Vekâletinin tayin &- deceği hukukçu aza gelir gelmez, ko- misyonlar işe başlıyacaktır. Yakınlarda burada bir hayvan pa- zarı açılacaktır. Teke nahiyesinde bir park vücude getirilmesi için hazırl ğa başlanılmıştır. Seyhande Bir Genç Boğuldu Adana — İstiklâl mahallesinde o. turan Giritli Hasan oğlu 14 yaşında Hayri Ecesoy, ve arkadaşı Selim oğ- la M yaşında Hasan, Seyhan nehrine girmişler, yüzerken cereyana kapıl- mışlar ve feryada başlamışlardır. Ye- tişen balıkçılar, Hasanı ölümden kur- Bakkala Göre Ekmek İşi Urkapanında Salih paşa caddesinde 49 Numarada Bakkal İbrahim yazıyor: Belediyemizden bir an evvel ezmek fabrikası açmasını rin ediyorum. Aksi takdirde bu gidişle İstanbülun ekmek ih- tlyacını karşılamak işi birkaç fırına mün- basır kalacak gibi görünüyor. İzah edeyim; Firincılar bir şirket yaptılar, Bu şirke- W yaptıktan sonra bakkalları ve tabie- kârlera ondahıkla ekmek vermek usulünü kaldırdılar. İle bakışta bundan bakkallar #srar etmiş gibi görünür. Fakat zarar e- den bakkallar değil, helklir. Çünkü her- kes ekmeğini fırından bizzat gidin ala- maz. Ekmeğini bakkal, çırağı ile veya fırıncı | tablakırı ile milişterinin evine gönderirdi. Bugün tablakâr müşleriye ekmek götürmüyor, Bakkal müşterisinin ekmeğini tedarik etmek mecburiyetindedir. Akai takdirde ekmek satamamak yüzünden müşterisini kaybedecektir. Bakkal, kendisinden fa7- Maca mübayaatta bulunan o müşterisine - ekmekten kâr etmeği düşünmeden - ekmek götürüyer, Fakat veresiye alan ve aldığı da hemen hemen ekmekle zeytin, peynir gibi ufak tefek şeylere inhisar e- den fakir müşterilerine artık ekmek ver- iyor. Bu sırf, aylıklı veya haftahıklı çalışan fakir ve orta halli sınıftır. Bakkaldan ve- resiye #lamayınes aç yattığı dâ ölüyor, Bu vaziyette fırıncının beletala ekmek Ver- memesinden zarar gören kal mıdır, halk mıdır; takdirinize barakerim. Fırıncılar şieket olduktan sonra semt semt buzi fırınları kiralâruya ve kapsamaz ya başladılar, üstelik evvelce kapanmış boş fırınları da kiraladılar ve bu suretle bu fizinların boş ve küpalı kalıp ekmek imal etmemesini temin ettiler, “Burdaki maksat aşikârdır: Ekmek ima- Mini tahdit ve belediyeye tahakküm ede- bilmek, Firin işçisini İşsiz bırakıp obları | ucuza istihdam edebilmek. Tek cümle ile emekle, az masrafla çok kazanç temin etmek, Ben bakkalım. Bu işlere pek © kadar aklım ermez ams belediye ekmek fabrika- simi yapıncaya kadar şehrin muhtelif yer- lerinde kapalı tutulan boş fırınların behe- mehal müstecirleri tarafından İşlerilmesi- ni mecburi kılan ve işletilmeyen fırınların konturatolarım mefsuh addedebilecek bir karar alsa da fırın işletmek isteyenler bu boş fırınları kiralamak o imlünin: bi lar Grinclarm bu tahakkimünün önüne geçilmiş olur gibi geliyor bana. O zaman halkın ekmeği de ayağına götürülür. Halk ta bem ucuz, hem veresiye ekmek bula» bilir, . Açık muhabere Fabrikatörler toplantısı hakkında İm- zamz mektup yazan okuyucumuza: — İmzasız mektupları neşretmek mu- tad değildir. Sarih adres vel hüviyetinizt bildirdiğiniz takdirde mektubunuzu neğre- deriz. . Karilerimizden K, Oğuzat — Mektubumuzdan sırası gelince istifade İ edeceğiz. Alâkanıza teşekkür ederiz. Rusya Alman Kafesine Girer mi? , (Başı 5 incide) Sağ cenaha mensup Fransız gazetelerinin bütün iddialarına ve hücumlarına rağmen, işte halk cephesi sıfıra indiği halde, İspan - yada Franko kazandığı halde, Blüm iktidar mevkiinden uzaklaştırıldı- ğı halde, Daladiye asla bir sol ce. nah ekseriyetine o dayanmadığı halde Rus - Fransız ittifakı devam ediyor Muahede yırtılamıyor. Ni- çin? ira, bu munhede, sol Gere - yanlarm Sovyet sempati - sinden değil, Fransız büyük erkâ. nıharbiyesinin Rüsu hesaba kat - masından doğmuş bir siyasi vesi - kadır da ondan, Eğer, bir cihan harbi imukad - derse, hiç olmazsa mutlakâ gene. ral Gamlin derecesinde bir aske. ri ehemmiyetle harp sahnelerinde gözükeceğine şüphe edilmemesi i. cabeden general Veygand'ın ba . na dediği gibi; — Almanyanın kucağına Rus. yayı bırakmak Almanyanın harbe devam kabiliyetini arttırmak de. mektir. O halde Almanya Rspallo mu- ahedesini niçin yırtmıştır? Bun - dan büyük bir siyasi hata olur m» Olmaz şüphesiz. Fakat Alman- yada Rapalloyu tatbik — edilemez hâle sokanlar, gizli müttefiklerin- den yardımı bu muahedeyi yırt - mek pahasına alabilmişlerdi. * Bugün Rusya ile anlaşmak ci. hetine gitmeleri, gerek kendileri. nin, gerek Almanya dışında bulu. nan eski müttefiklerinin birbirle - riyle yalnız tek siyasi anda “Cau - $e Cöminunie” yapabilmiş olmala - rındandır. Bugünkü Almanyayı yapmak isteyenler mevkii iktidara çıkmak istiyorlardı. Bügünkü Almanyayı beğenme- leri ve sevmeleri asla "mukadder solmayanlar Rapallo'nun işleyeme. mesini temine çalışıyorlardı. Vaymar kanunu esasisine da yanan rejimin yıkılmasıyle iki ta. raf ta muradına nail olunca artık anlaşacak tarafları kalmadı, Almanya yine Rapallodan evvelki çıkmaza girdi. Bugün o çıkmaz - dan çıkılacak yegâne tarihi yola sapmak için çırpınıyor ama iddia edilebilir ki bu yol çoktan kapan- mıştır, Moskovanın, kellesini isteyene keskin bir bıçak uzatması garip 0- Tur. Ayşe hanımın Kocası bu sözleri duymamazlıktan geldi. Zi kavga etriye, cuvap vermiye Lkati yoktu, Sallana sallana aralarından geçip, kirli ya, tağına yığıldı. Mürüvvet, anasının yarına sukuldu. Ku'ağma eğildi, ve bir sır tevdi eder gibi: “— Mâşak etme... Dedi, ben sana para getirdim! “— Nereden aldın parayı?. “— Öteki evden! Onun. geldiğini Ayşe hanım da görmüştü. Kızına: Şimdi ne parası verdiler? “— Parayi onlar vermediler! “— Ya kim'verdi? Ayşe hanım, bu sonuncu suali sorarken, şiddet- lenmiş bir merakla yerinden doğrulmuştu. Kaşları çatılmış, gözleri acı bir şüpheyle dolmuştu. Parlat- tığı sobanın kırmızı, titrek ışığında kızınm gözleri. nin içine dikkatle baktı. Onu omuzlarından tutarak #ualini tekrarladı: Söylesene? Kim verdi bu parayı sana? Anasının bu vaziyeti, Mürüvveti ürkütmüğ, şa. şırtmıştı: Çünkü o, böyle bir suale maruz kalacağı- nı, böyle bir muamele göreciğini hiç ummamıştı. Şimdi, küçücük yüreği, biraz evvelki gibi, sevinçle değil, korkuyla çarpıyordu. Onun korkusu, tereddüdü, ve sükütu, Ayşe hani. min şüphesini büsbütün körüklemişti: “— Sakın, dedi, çalmış olmıyasın? Mürüvvet, başını arkaya götürerek, bu ağır şüp. heyi reddetti: “— Hayır... Ne münasebet? Hırsız mıyım ben? “— O halde niçin söylemiyorsun parayı nereden bulduğunu? “— Ben, bu parayı bulmadım.. — Ya?. '— Verdiler bana! '— Kim verdi diyorum sana? Göster bakayım? Kaç para bu? TEFRİKA No. 24 Mürüvvet, avucunda buruşturduğu ve sımsıkı tuttuğu ellilik banknotu anasına uzattı: “ — Işte, dedi, para bu... Titriyen elleriyle açtığı ve soba ışığına tuttuğu, bu buruşuk kâğıt parçasının bir elli liralık olduğu. nu gören Ayşe hanımın gözleri faltaşı gibi açılmış- tu. Sualini, yüksek sesle, şüpheyle, hiddetle bir da- ha tekrarladı: “— Çâbuk söyle... Kim verdi bunu sana! Mürüvvet, önüne bakarak kekeledi: “— Doktor verdi... "— Hangi doktor? “— Deoktor.. Bizim karşımızdaki doktor.. “— Memduh Şerif bey mi? “— Evet! “ws Nerede gördün onu sen? — Bizim Zehra hanım hasta ya.. Ona bukmıya geliyor arasıra.. Bu”cevap, Ayşe hanımı durdurmuş, düşündür. müştü. Ayşe hanım, dalgın dalgın düşünürken, ko. cası yerinden kalkmış ve aralarından geçerek, mer- divene doğru yürümüştü, Mürüvvet, geleceğini um. duğu silleden gözlerini korumak için, küçük elleri. ni yüzüne siper etmiş, korkudan titreye titreye, acıklı olacağını tahmin ettiği âkıbetini bekliyordu. Ayşe hanım sordu: “- Niçin verdi bu parayı sana? “— Bilmem! “— Yezidin kızı.. Insan, kendisine bu kadar pa. ra verilince, sebebini sormaz ını ha? Söylesete? Niçia verdi bu parayı? Mürüvvet verecek cevap bulamıyor; ellerinin himeyesine biraz daha sığınmıya çabalıyordu. Ayşe hanım, gözlerinin olanca dikkatiyle kizmı süzüyor, kafasının içinde düğümlenen muammayı çözmeğe çabalıyordu; O meruk herif, bu-kadar pa- rayı, bu kızın eline, boşboşuna koymamıştı ya? Bu. na mukabil, ondan ne istemiş, ne almıştı? Kızının edasi, ona, acı şüpheler veriyordu, Yoksa?.... Bü hatırma gelince, delirecek gibi oldu. Yum. Tuklarını sıkarak havaya kaldırdı: “— Kaltak. Diye haykırdı. Çatlatmasana beni? Söylesene? O moruk herif, sana bü parayı, me za. man verdi? Nasıl verdi? Niçin verdi? Niçin susu- yorsun böyle dilsiz gibi. Söylesene? Ha? Söyle.di. yorum sana? Yoksa, şimdi ayağımın altına serer, gebertirim seni!...,, Mürüvvetin korkudan dili tutulmuş gibiydi. Ve. yordu. Onun sükütü, Ayşe hanımı iyice çileden çi- karmıştı. Kızını saçlarından yakaladı, Ve onu, düş. man tepeliyen bir asker hiddeti, nefreti ve kiniyle yumruklamıya başladı. Ikide birde: “.- Daha söylemiyecek misin geberesice kaltak?,, Diye soruyor, fakat kızcağızın cevap vermesine de. gil, nefes almasına bile vakit bırakmadan vuruyor, neresine rast gelirse, vuruyordu. Vürurken küfürler savuruyor, ve habro söyle niyordu. Fakat, Mürüvvet te can acısiyle cıyak ck yak bağırdığı için, söylediklerinin hepsi anlaşıla. mıyordu. Fakat evlât olarak, böyle adi, böyle sür. tük, böyle namussuz, böyle ahlâksız bir kıza sahip olduğuna yandığı anlaşılıyordu. Çünkü ikide birde: “.— Yer örtsün ayıbını!,, Evlâdın böylesi düşmanlar başına! “— Geber de kurtulayım! Kabilinden sözler söylediği duyuluyordu. Kızının işlediğini tahmin ettiği suçun mesuliyeti. ni kendi sırtından atmak ihtiyaciyle: “— Zaten, diyordu, bütün sarhoş babaların pey- dahlattıkları piçler böyle olur. Babasına... O sar. hoş, o ahlâksız, o yüzsüz herife çekmiş. Bir de: “Kız çocuk anasına çeker!,, Derler. Yezit kaltak... Sen ananın attığı tırnağa bile benzemezsin!.., Eğer ihtiyar nine tam zamanında imdada yetiş. mFüeseydi, Ayşe hanimin, kızını döve döve öldürece- ği muhakkaktı. Fakat bodrumun karanlıkları için. den bir halâskâr gibi peydahlanan ihtiyar kadın, kızı ile, torununun arasına girdi. Ve büyük bir hiddetle kızına çıkıştı: “— Ne vuryyorsun kıza... Sana para getirdiyse, fena mı etti? Hem elinden parasını al, hem de ba. şina yumruğu indir... Sen Allahtan korkmaz mısın ayol?.. (Devamı var) lik in elle dl del

Bu sayıdan diğer sayfalar: