20 Temmuz 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

20 Temmuz 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Arıyan Mevlâsını Da Bulur, Belâsını Da.. YAZAN M. Turhan Tan Y üz otuz beş yıl önce Tarab yada çok güzel kökşler var. dı. Fenefde doğup ta öğrenmek sayesinde tercumanlıklı Babiâliye giren bir takım çele! ler, tüy düzdükten ve servet sahi bi olduktan sonra mutlüka yada birer ov yaptırırlardı, o zama lar Buğdan ve Eflâk Beyliklerine gönderilen bir kısım çelebiler de Tunadan Karpatlara kadar uzayan topraklar üstünde Fransızca narak, ya İstila ederek gelirlerdi ve yine Tarabyada birer asri saray kurarlardı. Müverrih Asım Efendi bu s« radan görme zenginlerin evlerini, bahçelerini, eğlencelerini —ken- di devrine göre— gerçekten şairâ. ne tavsif eder ve meselâ şöyle der: “Her biri Tarabyada Şeddadi sa- hilhane ve bahçeli iremnişanede Imparatorane vazü eda ile ikamet ederek sırmalı Jibas ve mükellef kıyafet ve has ahıra lâyık zerrin raht ve licam ile müzeyyen dilke- şondam Mısriler (Arap atları) ve hehtolar (arabalar) ve leyalii muk mere'de (mehtapli gecelerde) yağ- h yılan dilli kayıklar ile saz ve söz alayı müheyya olarak gece yarıla. rına ve belki subhe kadar zevrek- Tanı safayı mehtap olurlardı. (ka- yıkla mehtap safası yaparlardı.) A gibi görünen bu parlak ha- yatı Şaşıyanlar. arasında Dimit. Taşko Bey adlı bir Fenerli bilhas- sa göze çarpıyordu, bu adam, Buğ- dan Mozoros oğlunun Kardeşiydi. -Atmiarından, o amca 0- gullarından birkaç tane voyvada yetiştiği için çok büyllk bir serve. te malikti, yaşamayı da iyi bili- yordu. Bu sebeple evi hiç dinmi- yen kahkahalarla çınlardı, bahçe- sinde kuş sesinden ziyade kadın cıviltısı duyulurdu. Dimitraşko Beyin bir kız karde. mürebbiyeler e- sım merhumuü imrendirmiş das şi vardı, Parisli linde büyümüştü. Çok güzeldi, çok bilgiliydi, fakat büyük bir kusur taşıyordu, aşka can veriyordu, Di- mitraşko, medeniyeti hür olmak mânasına almıştı, sebeple kızkardeşini serbest bırakmıştı. Deli kız, arası. ra gecelerini ahırlarda geçirirdi ve bdasına dönerken ağabeyisine; “Ne eğlendim, ne eğlendim, bil- mezsin. Çünkü senin burnun ahir kokusundaki zarafeti almaz,. der- di, Bazan günlerce kaybolurdü ve eve dönüşte: “Btüt yapıyorum. A. şağı tabaka hayatı içinde yüzüyo- Tum,, deyip gülerdi. her şeyde ba tamamiyle şte bu deli kızım bir aralık kafasına tuhaf bir fikir ya- pışmiştı: Kaçırılmak!,. Evet, dağ başlarında olduğu gibi bir aşk bas kınma uğramak, saçlarından tutu. lup sürüle sürüle ormanlara göt rülmek, dövüle dövüle ve hırps- lana hırpalana oynattırılmak isti- yordu. Mi; Bir gün, iki gün bu fikri sındân atmiya çalıştı, muvaffak ©- Jamadı, Ekmek gibi, su gibi, hava gibi, böyle bir sahneye kavuşmak ta onun için bir ihtiyaç halini al kafa. mıştı. Eğer dileğine erersa Tem- muz sıcaklarında günlerce su bu- lamıyan bir çöl serserisi gibi eri” ine inanıyordu. Bu sebep şündü, taşındı, ihtiyacını yine kendi eliyle tatmin etmeyi karar- laştırdı. O civarlarda Yamak denilen Ye- niçeri bölükleri vardı. Bu bölükler içinde bakışları bile kadınların yü» reklerini ağızlarına getiren hey“ betli delikanlılar çoktu. Matmazel Mozoros bu korkunç adamlardan birini ele getirerek arzu ettiği sab- neyi yaratmayı tasarlamıştı. eli kız bü kararından dönme- i, yamaklardan birini fır. sat düşürüp evin bahçesine soktu, lak tükrçesile dileğini anlattı, Genç Yeniçeri gerçekten güzel bir kızın b kaçı kahkahalarla güldü: A kız, dedi, dileğin bu olsun Sen hemen gününü söyle, icabın- da biz ananını bile omuzlarız, Dimitraşko Beyin kızkardeşi, üç gün sara yapılacak bir deniz le yana yakıla ni anlayınca tında bu lütufkârlığın gösterilme- sini rica etti, müjdelenen zevk uğ- runda üste para vermiy lan delikanlıya bir kese altında sundu, sevine sevine odasına dön- dü. O, denizde üç beş kayık dolusu asil, zengin ve asri madamlaria, matmazellerle gezinti yapılırken Okyanuslarda gemi avlıyan kar. sanlar gibi bir kaç büyük dolmu. şun önlerine çıkacağını, bütün ka- dinları gözden geçirdikten sonra içlerinden yalnız kendini alarak meçhu bir semte kaçırucağını dü- şünüp heyecana düşüyordu, Meh- tap, baskın, vaveylâ ve korkunç bir geçe!.. Bütün bunlar deli kızın Yuhuna çılgın bir zevk aşılıyordu. $, kararlaştırılan gecede ol. du. Fakat küçük bir ilâve ile; nasıl oldumu, diyorsunuz? Onu yine müverrih Astmdan dinli- yelim: “Dimitraşkonun kızkardeşi mazendei zaman, üç kayık leböleb dolu zemani nazeninan İle bir ge- ce mehtap seyrü safasına revan ve Tüyü deryada zir ile balâyr seyran ve kendülere mahsus srzı dilnü- vaz ile âlemi âb zevkine “dem bu demdir, edasiyle zevrekran iken e semtine. karip mahalde iki kayık dolusu yirmi aviz pürsilâh, ehrimen - heybet (aslan ya- pili t izbandut » gerdiş eşhas zelzelel satvet ve gul- gülei dehşetle palaları çekip kük: remiş'dev gibi ol peri çehrelet ü- zerine havale olup kayıkçılar bun- İarın bu resim hareketlerini hata ve gaflete haml ile feryat ederek: “Bire medet, - bunlar İli bae Beyin Ma ü rdna di antbmme d dahi budur., cevabiy- Te hücümün hikmetini tasrih ve kayıkçıları palâ darbeleriyle iskât ederek Arsdolu yakasındi Umur yeri tâbir olunur mahalle zorla sevk ve kadınları karaya ihraç eyle- dikten sonra kayıkları tevkif ve kadınları keşan keşan evvelce ha- zırlonan yere götürdüler. Müteskı- ben kayıkçıları birer ağaca bsğla- yıp peri yüzlü esirlerle sabaha ka- dar raksederek haz aldılar. Gün doğarken kayıkçıları çözüp ve na- zenin dilberleri getirip kayıklar na koyduktan sonra: “Beye selâm söyleyin. Rakısını, şarabı içtik. Hanımlarını oynattık, Kusura kal- masın,, dediler, Matmazel, bir bakıma göre, um- duğuna ermişti. Fakat bir bakım- dan hesabında yanılmıştı. Çünkü yirmiye yakın madamı, matmazeli de ummadıklarına erdirmişti. Eh, kadın kaprisi evde tutulan hesap- lara benzer, O hesaplar bazan çar- yiya uygun düşmediği gibi kapris- ler de bazan böyle umulımıyan ne- ticeler verir. Ariyan Mevlâsını da bulur, belâsını da diyen Türk me- seli, bu misillâ hâdiseler İçin dar- bolunmuş olsa gere reereeereeremzansen eneaeessemenamesane sar mermrmee erme eeneERERAN ŞU GARİ | Bemeremasremmesssrmessenmmnsn İ13 rakamı uğursuz Bükreşte matmazel Mergit Maniu için 13 rakamı uğursuzmuş. Çün. kü Kayatında da. ma, bu rakam o- na felâket getir. niştir. Margit, do. tumunun 13. ün. cü yıldönümü gü. vünde o sokakta düşerek yaralan. mış. Iki ay sonra 13 martla bir ku- yuya düşmüş, az kalsın boğularak ölüyormuş. Bundan sonra, her ayın )3 üncü P DÜNYA Küfür kelimeleri için e Vaşington'da küfür ve tahkirâmiz kelimeleri ihtiya eden hususi, bir kitap (o çıkarilmış- İngiliz disa. unda İ,6V0 tene ilan insanı gücen- lirici - mahiyette süfür ve tahkir selimeleri kitap- ta alfabe sırasiy- le gösterilmiştir. Bunların toplat:- larak, kitapta tesbit edilmesinden maksat, halkın cezaya çarpılmamala- ri için fena kelimeleri istimal etme- gününde başına birer felâket geli, | lerinden Kaçınmalarını temin etmek yormuş. Bir evde oturuyorsa; tavan çöküyormuş, bindiği araha devrili. yor veya boz hut ta kaza İ yapıyormuş. Eline aldığı bir şey kı- nz parasını kaybediyor» muş. En nihayet Margit, 13 kânunu. evvel 938 de kendisini bir otomobil İraliyormuş. Entarisi bir yere takılıp | çiğnemesiyle ölmüştür. BUGÜNKÜ SURİYENİN Halep civarındaki köylerden birinde köy ağaları açık Nasıl Eğleniyorlar? Herteki eğlence yerletinin de bahse değer hususiyetle- ri var. Şimdi Halebin çalgılı gazinola. rida, tipkı İstanbuldakiler gibi, bahçelere taşınmış. Bizim, çalgılı gazinolarımızdan, bitmez tüken. mez şikâyetlerimiz vardır. Fakat, bana öyle geliyor ki, gazinoları bi- zimkilerden bile berbat bir halde bulunan . yegâne yer Suriy Bahçelere yerleştirilen rin, alelâcele kurulmuş büyükçe birer kerevetten farkı yok. Müş- teriler, ufak, çarpık, ü demir masaların üzerlerini, açık saçık resimlerle, bizdeki umumi rına çevirmişler. i , ve seyirciler arasını da tek kadın yok. Belli ki; biçare Suriye kadınları, tıpkı haremlere tıkılan eski Osmanlı dariyeleri gi- bi, birer mahpus ömrü sürüyorlar, Bu kerevet bozması sahnelerde la arapça öle okuyan; ve'göbek çalkalıyan kadınların hemen hep- si de, ya Ermeni,"va Rum, yahut ta - ekseriyetle - Yahudi. Bunların arasında, Melike Ce- mal gibi. Zekiye Hamdan gibi. İs- tanbulluların ( tanıdıkları malâm simaler da var. pa bu takma İsimli Muse- vi çengilerinin bizim sahne. lere niçin akın ettiklerini. orada- ki vaziyetlerini görünce daha iyi anlıyor: Zira oralarda seyircileri hneye çıkan ka ekseriyetini lardan ve bede- umumhane serma. esinden deha kötü muamele gö- lâhların o sahnedeki Kadınları takdir maksadile savür- dukları acaip nâralar bile, haka- retten daha ağır. Bu gazinolara, kapıda satın alı, nan birer biletle giriliyor. Bu ücuz biletle satım aldığınız #ey, hir sandalyede oturmak hak- kıdır. Gazinoda dolaşan garsonlar da müşteriler gibi entarili, Onlardan her birinin vazifesi de ayrı. Raki- Yı, Suyu getiren adam, mezeye ka- rışmıyor. Meze satanlar nargile getirenlere, o nargile taşıyanlar, kahve satanlara karışmıyorlar, Sizin anlıyacağınız, insan. kü. sük bir rakı sofrasın; kurdurtun- caya kadar, bir düzine fellâha me- ram anlatmak mecburiyetinde ka- hyor: Hesap zamanıda nargi 6ci ayrı, kahveci ayrı, içklel ayrı, mezeci de ayrı pusla getiriyor: Ve siz, yarım düzine entarili fellâhın ortasında, yarım düzine puslanın hesabını görürken, sarhoşluktan syılip, serseme © dönüyorsunuz. Nitekim ben, bir gece içinde kaç defa, bir hâdise, bir kavga çıktığı ni sanarak endişelenmiştim. Pakat her seferinde yanımdeki- lerden aldığım cevap şu olmuştu: “-- Bir şey değil: Sadece hesap görüyorlar!" Mâamafih, bu merasime bakıp ta, gazinoların çok pahalı olduğu- nu sanmayın: Bilâkis bizim gazi. noların su fiatına, oralarda rakı i- cebiliyorsunuz: Hattâ gazinolar HalebinBü İçyüzü hava eğlentisi yapıyorlar nÇalgılı Gazinoları Ana Baba Gününü Andırıyor gereseeseeaseaseseseeseasee : Yazan: Naci Sadullah Suriyeli bir köylü kızı dan bazılarında, rakı, bilâmübsa nı ucuz!” Fakat, gelin görün ki hesap pusl halde, oralarda 1. bütçenizi yıkma. bınızı bozuyar: Zi- 1, başımı: larla hesap- nak, İstanbulda bir düşmanla S Sahne, tıpkı işlek bir sokak gibi işliyor. Orada oturan kadınlardan kimisi şarkı söylüyor. kimisi, müş terilerle sohbet “ediyor, sofrasını kurmuş kimisi çıkıyor. vazifesini gören fellâhlar, tıpkı müşteriler arasında dolaşır gibi, sahneye de inip çıkıyorlar, sahne dekilerin siparişlerini de yerine getiriyorlar. Hattâ müşterilerden, sahnede oturan kadınlara misafir. İlde çıkıp inenler de var: On- lar da sahnede bir müddet o- turup, o okuyanlarla ve oyn. yanlarla biraz çene çalıp, bi- Ter ikişer kadeh te parlatıp yer- lerine dönüyorlar. Bu ana baba gününde. okunan şarkılarla sözüm ona mest olanlar da var. Okuyucu kadın: çe le, dığ ahnenin ve seyircilerin, din. leyicilerin manzarası da bir si in Deyip te sustu muydu. zikir es. nasında kendilerinden geçen der- visler gibi inliyorlar. Fakat ekseriya bizim vapurlar. daki seyyar satıcılar gibi dolaşa dolaşı ve bağıra bağıra rakı sa- tanların, kâhve satanların sesleri, sahnede şarkı söyliyenlerin sesle, rinden daha yüksek çıkıyor ve ve- kit ilerledikçe, kafalarının tütsi , dumanı h- sra sıra yanılıp, onları da a koyulaşan fel i uyutan bir ninniye benziyen bu ler, başıma, içti. ğim nefis zahle rakısından fazla vurmuş ki bir aralık kendimden geçer gibi olmuşum. Bu yarı uy- kudari beni “— Bü gere gamlardı kalsak!” şarkısını okuyan yumuşak bir ses uyandirdı Rüya görmiye başladığımı sök narak gözlerimi eçtim: Sahnede kümral oylu bir kadın, #- laturka şarkı söylüyordu. Yanım. daki Halepli dostum! üzün Tanır mısın?” diye sord. Ve cevabımı beklemeden e eti: “— Plânş Blânş!.” Meşhur İstanbullu men tanıdığım daha fazla kadını anmış bir halde göreceğimi sanıyordum, Fa- kat aradan geçen yıllar, mütareke nin hovardalarını birbirine kadım, umduğum kadar Kim bilir, belki de a- laturka okudu, sesi de, o “— Ya leyli!" lerin içime yığ- dığı kasveti giderebilecek kada zevk vermişti. Fakat maalesef, çok geçmeden, o gecenin yerâne zevkinden de mahrum kaldim: Zi. ra fellâhlar “— Arabi... Arabi... Lâ Turki!” diye haykırışarak, dinliyebilece- ğim vegâne sesi de susturmuşlar- dı. Oradan çıkarken, kendilerine İstanbul sahnelerinde yer verdiği miz en değersiz Suriye çensileri. ne, ve onların pürüzlü gırtinkla- rından çıkan en ruh bunaltıcı A- Tap şarkılarına karsı gösterdi dostane tahammülü, içim sizl sızlaya hatırladım Sesimizin Surivede karşılık bu muydu? Halepli dostum “. Biz, dedi. o kadar dinliye: bildiğimize de sükredivoruz: Blânş ta olmasa, Suriyedeki Türkler, sahnede türkçe sarkı söyliven bir kadın göremezler: Zira sanat sikâr! arının memnu i ezmemişi için, ban, göreceği buraya, gelmeleri enlerde husust müsaadeyla a ziyarete n bir Türk sanatki Suriyede konser vermiyeceğ dair bir s6. net, ve rehin olarak ta bir hayli para almışlardı!” Bunu da öğrenince, terssür duy- mâktan kendimi alamadım: Aca. ba, böyle bir himayeden mahrum bırakılmaya müstahak olan vezâ- sanatkârlar, bizim musikişinas. Yarımız mı?

Bu sayıdan diğer sayfalar: