10 Mart 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 2

10 Mart 1937 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ğir, na — bir| bir! gö ret rin ULUS tabirlerinin manâ 'Tabir ve formüllerin zahiren ifade eder gibi göründüğü manâlara aldanan bazı aydınlarımızın biribirine karıştır- dıkları mefhumlar arasında, “milli e. 'debiyat,, dan yanlış olarak “milliyetçi edebiyat,, manasının çıkarıldığına sık sık rastlamaktayız. Milli vasfına lâyik bir edebiyatın mutlaka bir milletin kahramanlık des- tanlarını, büyük hareketlerini ve yaşa. yış hususiyetlerini anlatması gerekece. ğini sananlar az değildir. Hattâ bir çok defalar “bizde bir milli edebiyat var- mıdır?,, “Millt bir edebiyat yaratmak âçin ne yapmalıdır?,, tarzında anketle- rin gazete sütunlarını haftalarca işgal ettiğini de görmüşüzdür. Böyle ceviz kabuğu doldurmayacak mevzularla fikirlerin beyhude yere iş- gal ve hattâ teşviş edilmesini önle- mek için, her şeyden önce, edebiyat yasasına sık sık sürülen bu nevi döviz- lerin kıymetini tayin ve tesbit etmeye çalışmak her halde faydalı olur, sanı- yoruz. Evvelâ, meseleleri memleket ölçü- sünde mütalea etmekle iktifa etmiyerek, dünya inü gözden irak tutmazsak gördüğümüz bir hakikat Şşudur - ki, ”milli edebiyat,, diye bir mesele yarat- maya çalışan gayretkeşliklere ancak bi- zim aramızda rastlanmaktadır. Bizde kastedildiğini gördüğümüz manada edebiyatta bir “millilik,, mese- lesi mevcud değildir. Çünkü kendi ço cukları tarafından kendi ana diliyle vü- cuda getirilmiş olan telif eserler, her — milletin milli edebiyatını teşkil eder. “Bazı milletlerin çok yüksek bir kıy. met taşıyan ve enternasyonal mahiyette pek çok eserlere Sahib olan edebiyatla- rına gibta edenler, “bizim de ne zaman — bir milli edebiyatımız olacak,, derlerken, “milli,, tabirini “kalite,, yerinde kul. — landıklarınım farkında olmıyorlar. “-Bizim hikâyelerimiz, romanlarımız da mevzularını türk milletinin yaşayı. şından almaktadırlar. Ancak, türke has — bazı hususiyetleri, cemiyetimizin bazı karekteristklerini, diğer bazı milletle- rTin romancıları kadar muvaffakiyetle aksettiremiyorlarsa, bu, “milli,, olma- ı geri kalmaz, EDEBİ MESELELER Milli edebiyat, milliyetçi edebiyat ve şumulü nedir? yışlarından değil, aynı derecede bir de- rinlik ve kabiliyet gösterememelerinden ileri gelir. “Milliyetçi edebiyat,, formülü ise, “milli edebiyat,, tabirinden daha hususi ve daha dar bir mana ifade eder. Bura- da milli hisleri tehyic, milli heyecan- ları tahrik, milli terbiyeyi yükseltmek gibi gayeler karşısında bulunuruz. Edebi eser bu gayelere vasıta edilmiş olsun veya olmasın, bu nevi eserler, bir milletin edebiyatı içinde zaruri olarak küçük bir mevki işgal eder. “Milliyetçi edebiyat,, , dar bir çerçe- vedir demiştik. Bütün edebiyatı böy- le dar bir çerçevenin içine hapsetmek istemek demagojik bir düşünce olur. Elbette ki cemiyetin ve hayatın ayna- sı olan edebiyat cemiyet ve hayat kadar geniş bir çerçeve içinde yetişip büyü- yecektir. Falih Rıfkı Atay, “milli,, bir sanat yaratmak endişesiyle, bir çok şehirleri- mizde pek kötü mimari eserleri yapıl- mış olduğundan şikâyet ederken şu sa. tırları yazıyor : “Millt sözünde fazla ısrar etmeyi- niz. Garb medeniyeti âlemi içinde, he. le bu umumi manzara bakımından ben- zeyişler, benzemeyişlerden pek çoktur. Milli diye ne çirkin, ne kötü, ne çürük yaptırılamaz. Milli, aksi vasıfta olanla. rın bize has karakteri demek olacaktır. Biz evvelâ yüksek bir mimari sanatı kuran mimarlar yetiştirmeye çalışıyo- ruz. Milli orada doğacaktır. Bununla milli sözünün ticareti arasında ne bü- yük fark var!..,, Bu veciz sözler, edebiyat mevzuu bahis olurken de kıymetini aynen muha- faza etmektedir. Biz güzel, büyük, derin eserler öz- lüyoruz. Böyle eserlerden mürekkeb bir edebiyat, türke şeref veren “milli edebiyat,, olacaktır. Bu itibarla, özledi. ğimiz edebiyatın vücude gelmesini te. menni ederken “milli,, sözünde ısrar etmiyeceğiz. Çünkü edebi eserler ara- sında bir milli, gayrı milli tasnifi, suni- liği nisbetinde, zihinleri teşvişten de YAŞAR NABİ y IKÜÇÜK İÇ HABERLERİ ı * İnşaatı biten İstanbul üniversitesi radyoloji ve biyoloji enstitüleri ayın sonuna doğru törenle açılacaklardır. * Urfa vakıflar müdürü B. Hasan 'Tahsin İçele, İçel vakıflar müdürü B. Bekir Urfaya tayin olunmuşlardır. * Sıhat ve İçtimat Muavenet Vekâ- leti Ankara Nümune hastanesi diş dok- toru B. Rıza Oktay'ı, çene cerrahisi ve ameliyatlarına aid son terakkiyatı ta- kib etmek üzere, İstanbul üniversitesi profesörlerinden B. Kontroviçin nez- dine göndermiştir. B. Oktay bu ay sonunda vazifesi ba- şına dönecektir. * Ziraat vekâleti türk ormancılığının en büyük hizmetini görecek olan orman fen memurlarını yetiştiren orta orman mektebinin müfredat programını de- gıpıımıeye karar vermiştir. Mektebin i- dare ve tedris heyetleri ve teşkilâtı bugünün ihtiyaçlarına uygun bir suret- te hazırlanacaktır. Ağaç ve ekin Hastalıklarile savaş Ankara vilâyeti ziraat mücadele teş- kilâtı kış ayları içinde ekinlere zarar vermekte olan tarla fareleri için bir mü- cadele açmıştı. Ankaranın kaza ve köy- lerinde yapılan bu mücadele çok iyi ne- ticeler vermiştir. Bir kaç gündenberi Ankara civarı bağ ve bahçelerde zararlar yapan bö- ceklere karşı bir savaşa başlanmıştır. Şehir içindeki akasyelerdeki koşnil cinsinden böceklerde yok edilmektedir. “Bu böcekler fazla miktarda değildir ve mücadele ihtiyatı bir tedbir olarak ya- pılmaktadır, Yenişehir ve Çankayada başlıyan mücadele sahası bugünlerde genişleti- lecek ve teşkilât büyütülecektir . Sahte rapor İstanbul adli tıb başkâtibi Raife sahte rapor hazırlamak suçundan işten el çektirilmiştir. Tahsil edilmemiş vergiler için Yeni tetbirler düşünüldüğü doğ eği | doğru değ | Maliye Vekâleti - ileri gelenlerinden bir zat vergiler hakkında yeni tedbirler düşünüldüğü etrafındaki neşriyat üzeri- ne şu malümatı vermiştir : “— Tahsil edilmemiş ve müruru zama- na uğramış vergiler hakkında yeni ted- birler düşünüldüğü doğru değildir. Esa- sen kanuni müddeti geçirmek suretiyle müruru zamana uğramış vergiler hak- kında vekâletimizce yapılacak bir mua- mele yoktur. Halen tahsil edilmemiş vergilere gelince vekâlet yeni teşkilâtiy- le beraber bekaya vergiler'e senesi için- de tahakkuk eden vergilerin tahsiline lâzımgelen ehemiyeti vermiş ve bunun ilk semeresini almış bulunmaktayız. Bu sebebten — tahsil edilmemiş vergi- ler için yeni bir tedbire lüzum olmadı- ğ gibi böyle bir karar ve tedbirin dü- şünülmüş olduğunu dahi tasavvur - et- miyorum. Memurlarımızın vergi - tarh, tahakkuk ve tahsil işlerini daha kolay- lıkla başarabilmeleri ve halkın memnu- niyetini mucib olacak usuller temini için vergi kanunlarımızın birleştirilmesi et- rafındaki kanun projesinin - hazırlığına devam etmekteyiz. Projeyi, Kamutayın önümüzdeki toplantısına yetiştireceği- mizi tahmin ediyoruz.” Fazla istihsalin hududu Sanayii teşvik kanunu sürpodakriyon için bir nizamname yapılacağını emret- mekte idi. İktisat vekâleti kanunun bu hükmünü yerine getirmiş ve "hazırladı- ğt proje Başvekâlet yoliyle Devlet şurâ- sına kadar gelmiştir. Devl şurasında ni- zamname üzerindeki tetkik ve müzake- reler neticelenmek üzeredir. Nizamnamenin hazırlanmasındaki gaye şudur: sanayileşme yolunda büyük bir faaliyet göstermekte olan memleke- timizde yeni bir fabrika kurulması lâ- zım geldiği takdirde istihsal fazlasını da düşünmek ve ona göre tedbir almak gerekecektir. İşte bu nizamname ile is- tihsal fazlasının hudud ve şartları tes- biı olunacaktı. 10 - 3 - 1937 ——— Asya paktı İrak elçisinin si öyledikleri Paktın bu yaz Tahranda imzalanması muhtemel Dost ve komşu Irakım Ankara Elçisi B. Naci Şevket, bir ay süren bir dinlenme seyahatinden dönmüş ve işlerine başlamış bulunmakta- dır. Bir muharririmiz dün kendisiyle görüşmüştür. Konuşmasını şöyle anlatıyor: — Sayın elçiyi, son günlerde şark devletlerini ve beynelmilel bir hâ- dise olmak itibariyle de avrupalı- ları alâkadar eden “Asya paktı,, hakkındaki düşüncelerini öğren- mek için ziyaret ettim. B. Naci Şevket, güzel bir türkçe ile konuşuyor, sorduğum suallere, tebessü- mü hiç kaybolmayan bir yüzle, ve çok nazikâne cevablar veriyordu. — Son seyahatinizden memnun mu- sunuz? dedim. — Çok, dedi, seyahatim çok güzel geçti. Evvelâ, Viyanada bulunan karde- şimle görüştüm. Sonra, refikamla, Pa- rise, oradan Nise gittik. Çok yorgun- dum. Bu bir aylık seyahat, yorgunluğu- mu gidermesi bakımından çok iyi oldu. Zaten uzun zamandanberi de yet yapmamıştım. — Ekselanstan, dedim, müsaade bu- yururlarsa imzası yaklaşan Asya paktı hakkında ne düşündüklerini rica ede- cektim. mezuni- Asya paktı — Asya paktı, yani “misakı rubai” nin esasları iki sene evel hazırlanmış ve pakt o zaman Cenevrede bulunmuş olan dört devlet hariciye vekilleri arasında parafe edilmişti. O zamandanberi imza için müsaid bir fırsat beklenmektedir. Muhterem Tevfik Rüştü Arasın, paktın imzası için Bağdadı ziyaret et- tikten sonra bizim Hariciye vekilimizle Tahrana geçeceklerini sanıyorum. Afganistan Hariciye vezirinin de Tahrana gelmesi ve misakın Tahranda imzası çok muhtemeldir. — Paktın imza tarihi kararlaştırıldı mı? — Hayır, henüz takarrür etmiş bir tarih yoktur. Fakat benim zannıma ka- lırsa imza merasimi, bu ilkbaharın son- larında veya yaz başlangıcında olacak- tır. i — Paktın imzasını, sizin bakımınız- dan tehir eden bir sebeb mevcud mu- dur? — Hayır, biz dört şark devletini bi- ribirine kardeşçe bağlarla bağlıyacak ve bugünkü münasebetlerin azami inki- Satılık Paris sergisine Bir takım ada- hazırlıklar — ların, sakibleri olan devletlerce satı- lığa çıkarıldıklarını gazetelerde sık sık okuyorduk. Fakat bir volkanın satılabileceğini kim akla getirirdi? Halbuki böyle bir şeyin mümkün ol- duğunu düşünen de bulunuyormuş: Honduras hükümeti, 2000 metre yük- sekliğinde ve yılda birkaç defa indi- fa etmekte olan bir yanar dağı 250.000 dolar mukabilinde satmak istediğini ilân etmiştir. Yalnız, altı aydanberi devam eden bu ilâna rağ- men henüz dağa alıcı çıkmamıştır. Sen nehrindeki zuhaf Paristen geçen Sen nehrinin suları bugünlerde, fransız devlet merkezi halkını kaygılandıracak kadar ka- barmıştır. Suların yükseliş derecesin- den her gün okurlarına malümat ver- mekte olan gazeteler: “Sular zuhafın ayaklarına çıktı, beline yaklaştı, çe- nesini buldu” gibi cümlelerle bir zu- haftan bahsedip durmaktadır. Hal- buki zuhaf, bildiğimiz gibi, fransız- larım cezairde ihdas etmiş oldukları bir asker smıfıdır. Sen nehri suları münasebetiyle kendinden bahsolunan zuhaf'a gelin- ce:; bu, meşhur Alma muharebesini anmak maksadiyle, kurulan bu nam- daki köprünün kenarına konulmuş o- lan bir zuhaf heykelidir ki'nehir su- larmın yükseliş derecesini hemen bü- tün parislilere haber verir. Ve zuhaf sulara gömülünce de şehir için haki- ki tehlike başgöstermiş sayılır. Hulâ- sa zuhaf, Sen nehri sularının mikda- rını ölçmeğe yarıyan bir nevi derece- dir. 342.000 ağaç Paris şehrinde ne kadar ağaç bu- lunduğunu öğrenmek istediği defterlerinde böyle bir kayıd bulun- madığını anlıyan Paris belediyesi ye- ni bir sayrm yaptırmıştır. Birçok me- murun kullandığı ve birçok paraların harcandığı bu sayım neticesinde bu büyük şehirde tam 342.000 ağaç bu- lunduğu tesbit edilmiştir. 342,000 ağaç, yani hakiki bir or- man! Darısı şehirlerimizin başına. Stenografi kaç yaşında imiş? Daktilograf kullanıldığı yakım ta- rihlerin bir icadı sandığımız stenog- rafi, bir tarihçiden öğreniyoruz ki, hiç de yeni bir şey değil, bilâkis 2000 yıllık ömrü olan eski bir varlıkmış: eski Roma foromunda, senato azası tarafından söylenilen nutukları Mar- cus Tulius Tiro bir takım işaretlerle kaydedermiş. Bu icad, 1558 tarihin- de bir fizikçi tarafından biraz ıslâh edilmiş, 1836 tarihinde de Samuel Pepys tarafından tamamlanmıştır. Şimdi, genç daktilograflarca hemen hemen her dakika kullanılan bugün- kü stenografi ise türlü unvanlarını Samuel Pepysin usullerini tadil etmiş olanların isimlerinden almıştır. halde * Alman gazeteleri, —Almanyanın 1937 Paris sergisindeki paviyonunu süslemek için yapılmakta olan hazır- lıkları haber veriyorlar. Bu paviyo- nun duvarlarından birine asılacak o- lan büyük bir halı Bavyeralı yirmi halıcı ustası kız tarafından dokun- maktadır. Bu halmın hava, ateş, top- rak ve suyu temsil eden konusu Al- manya güzel sanatlar odası reisi B. Ziegler tarafından çizilmiştir. Kral Faruk hakkında bir hikâye İsviçrede dağ sporları yapmağa giden kıral Faruk'un Fransadan geç- mesi, Paris gazetelerine, bu genç ve sevimli hükümdar hakkında sütunlar- ca yazı yazdırmıştır. Bu yazılardan birinde şu hikâye naklediliyor: “Kıral Faruk'un babası Kıral Fuad, Alexsandre Dumas'nın hay- ranlarmdan imiş ve oğlu dünyaya geldiği sırada bu muharririn “Üç Si- lâhşorlar” adındaki oku- yormuş. Kendisine, bir oğlu olduğu- nu haber vermişler. Kıral Fuad det “Allahtan dilerim, oğlum Porthos gi- bi kuvvetli, d'Artagnan gibi kahra- man, Athos gibi asil ve Aramis gibi kurnaz olsun” demiş. Kıral Fuad, bu hikâyeyi anlattık- tan sonra ilâve ediyormuş: “Ha!buki tali, beni Aramis gibi kuvvetli ve Porthos gibi kurnaz yaptı.” romanını şafa mazhar olabilmesi için geniş im- kânlar hazırlıyacak olan misakın bir an evel imzası taraftarıyız. Ancak İranla aramızdaki ihtilâfın daha evel halledil- miş olması arzu ve temenni edilen bir şeydir. Bilyiorsunuz; İranla aramızda Şat- tülarab meselesinden doğan bir ihtilâf mevcuttur. Fakat memnuniyetle söyli« yebilirim ki Bağdadda cereyan etmek- te olan müzakerat epey ilerlemiş, iki tarafın noktai nazarı son günlerde yak- laşmıştır. Ümid ederim ki pek yakında iki tarafı da memnun edecek bir hal su« reti bulunabilecektir. Bundan sonra ilk yapılacak işin “misakı rübat” yi imza etmek olacağını söylemeye lüzum yok« tur sanırım.,, Türkiye - Irak Muhterem elçinin çok nazikâne ha- reketi bana daha bazı sualler sormak cesaretini veriyordu. Rica ettim: — Irakın Türkiye ve diğer devlet« lerle olan münasebetleri hakkında U-« lus'a bazı lütuflarda bulunmaz mısınız? dedim. — Türkiye ile Irak arasındaki mü. nasebetler pek samimidir ve tatlıdır, dedi. Sayın başbakan İnönünün de bir münasebetle söyledikleri gibi hudud. da iki devlet bir el gibi çalışryor, biz Türkiye ile kardeşiz ve birbirimizden ayrılamayız, Kardeşliğimiz hem maddi, hem manevi sahadadır. Aramızda ne şimdiye kadar bir ih« tilâf olmuştur, ne halen mevcuddur, ne de istikbalde bir ihtilâf çıkması ihtimalj mevcuddur. Irakın diğer devletlerle olan müna« sebetlerine gelince: İktidar mevkiin- deki kabinenin neşrettiği beyannamede de serahatle ifade ittiği gibi umumiyet. le dostanedir. Irak - İngiltere Hükümetim, müttefikimiz - İngil- tereye olan sedakatini muhafaza etmek ve ki devlet arasındaki muavenet bağ« larını kuvvetlendirmek kararındadır. İranla olan münasebetlerimizde, bir az evvel temas ettiğim gibi, inkişaf yo lundadır. Muallâkta kalmış olan bazı me selelerin en kısa bir zamanda halledils mesi için Irak elinden gelen gayreti sarf etmektedir. Suudi arabistan hükümetine gelinceğ Mevcud olan ittifak ve arab kardeşa liği esaslarına müstenid olan bağların takviyesine ve diğer arab memleketleri ile de kardeşlik alâkalarının kuvvetlen« mesine çalışılmaktadır. Irakla diğer memleketler arasında mevcud dostlukların muhafazası ve kar şılıklı menfaatler dairesinde inkişaft için gayret sarf etmekten çekinmemek hükümetimin takib ettiği esas prensiplet cümlesindendir. f - . İstanbul Belediyesi ve afişaj işi İstanbul, (Telefonla) — Belediye a« fişaj işini 23 marttan itibaren kendisi idare edecektir. Hazırlıklara başlanmış« tır. Büdce encümeni kadro tahsisatını kabul eder etmez tatbikata geçecektir; Yeni büro ilân işlerine, şehrin tezyint zaruretlerini göz önünde bulundurmak üzere hazırlıyacaktır. ? HAVA | Hava bulutlu geçti Dün şehrimizde- hava bulutlu geç« miş ve en yüksek suhunet sıfırın üs- tünde 17 dereceye kadar çıkabilmiştir. Meteoroloji umum müdür! inden ves rilen malümata göre dün yurdun Kara- deniz sahillerine hafif yağmur yağmış, diğer yerlerde hava umumiyetle bulut- lu geçmiştir. Dün suhunet yeniden 2-3 derece arasında ısınmıştır. En düşük dereceler sıfırın altında Erzurumda 7, Karsta 11 derecedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: