14 Mart 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

14 Mart 1937 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| —i | Türk Hatay'da Bayır Bucak ve Hazne nahiyeleri Bayır, Bucak ve Hazne nahiyeleri halkı Sancak birliği içerisinde bulun. mağı tabit bir hak saymaktadırlar, Mil- letler cemiyeti konseyi de bu esası göz önüne alarak baştan nihayete kadar türk olan bu çevrenin mukadderatını yeniden tettik etmektedir. Bu nahiyelerin etnoğ- rafik ve nüfus vaziyetleri türk ekseri. yeti lehindedir. Bayır, Bucak ve Hazne nahiyelerinin umumi nüfusu 28 bindir. Bu rakamın 21 Lin 231 i türktür. Geri kelan nufus türkçe konuşan alevidir. Burada bu sahada bir ermeni, bir de sün- ni arab köyü vardır. Bu üç nahiyedeki arab ve ermeni nüfusunun yekün itiba- riyle mikdarı bin kişiyi geçmemektedir. Hazne nahieysinde ise hiçbir arab kö- yü yoktur. Üç nahiyeye bağlı büyük türk köy- lerinin isimleri aşağıda gösterilmiştir: A - Bayır nahiyesi; bu nahiyeye 34 | köy bağlıdır. Bunlardan büyük köyler 4 Debilye, Gebri, Şeren, Çukurca, Kol - cuk, Kebir, Karacağız, Şemerveren, Ak- çabayır, Kolaba, Erenlik, Museybin, Kabaklıye, Hirbesulaz, Vali, Kızılçura - |: ubud, Kızil cura - eseri, Yamatya, Kı- üT zılcadır. B - Bucak nahiyesine bağlı 28 köy vardır. Büyük köyler şunlardır: * — Keşiş, Bodursv, Fakıbasan, İsabey- li, Turunçlu, Bozoğlan, Keslecik, Zey- tincik, Saray, Zagrun, Sakuran, Elma- g lr, Mera, : *C - Hazne nahiyesi; bu nahiyeye 53 köy bağlıdır. Bunların meşhurları şun- lardır: k Suleyb, Burcuslam (bu isim ehlisa- B lipten kalmadır.) Kandilcik, Körali, k Mahruka, Çukurören, Alacahöyük. | 'Bunlardan Suleyb ve Burcuslam köyleri diğer köylerin hepsinden bü- O yüktür. Bu köylere beşer altışar evli ( Bekizer onar oba bağlıdır. Bu obalarda — muhtarlık teşkilâtı yoktur. Bunlar bu | moktadan Süleyb ve Burcuslam köyleri- — me tâbidirler. Bu obalar halkı tamamiy- O e türktürler. — Altımordunun kongresi Sr L y neticelendi İ Ankaranın en eski kulübü olan Altın li ordu İdman yurdu uzun zaman anlaşa- mamazlıklar içinde uğraşıp duruyordu. Bundan iki ay evvel yaptıkları kongre- deki seçilen idare heyeti de bu anlaşma- mazlığı hal edemediğinden dün Altın or- dulular aralarnda tekrar bir fevkalâde kongre yapmak üzere saat 14.30 da be- lediye salonunda toplanmışlardır. k Türk spor kurumu umumi merkezi- ve Ankara bölgesinin mürakabesinde yapılan kongre Doktor ehçet Kamaçın a_. reisliğinde devam etmiş neticede ittifa- İ ka yakın ekseriyetle aşağıda isimleri wk yazılı olanlar yurdun idare heyetine ge- | ' çilmişlerdir, Bu isimlerden anlaşılaca- | ği üzere her biri senelerce Altın ordu için çalışmış ve yurdun yükselmesi i- çin emek vermiş sporculardandır. Ken- dilerine muvaffakiyetler dileriz, İdare heyeti: Başkan: Orhan Apak, ULUS Anadolunun medeniyeti ve tarihi yolları Vonder Osten'in konferansı Ankara Halkevi Müze ve sergi ko- mitesi tarafındna hazırlanan seri kon- feranslardan ikincisi Dil, tarih ve coğ- rafya fakültesi arkeoloji profesörü fon der Osten tarafından dün verildi, Hal- kevinin büyük salonunu dolduran seç- kin bir kalabalık, değerli bir konferans- çının salâhiyetiyle anlattığı bu çok en- teresan konuşmayı alâka ve zevkle din- ledi. Bir medeniyetin kuruluşunda yollar birer âmil midir? B. fon der Osten, A- nadolunun, bağrında yaşattığı — şerefli medeniyet devirlerini misal getirerek bunu ispat etti. Bir medeniyet tarihinin kuruluşunda tabit ve beşeri olarak iki faktör olduğunu söyliyen profesör, ta- bit faktörün memleketin coğrafik ve to- pografik vaziyeti, beşeri faktörlerin de iskânlar, yerleşmeler, harblar ve muha- ceretler olduğuna işaret ederek bir mem- leketin kültürünün bu iki faktörün yar- dımı ile teşekkül ettiğini izah etti, ”Bu teşekkül, kendisine mahsus orijinal bir hususiyet arzeder.,, dedi. ”— Tabii faktörler az değişir. Beşeri faktörler durmadan değişir. İnsan kütlesi, durmadan değişmesine rağmen tabif faktörlere kendisini uydurmak mecburiyetindedir. Bu umumi faktör- leri izahtan enora Anadoluda medeniyet tarihinin hangi amil ve faktörler tesiri altında kaldığını görmüş olabiliriz. Anadolu merkezi Asyayı garba bağ- layan 'büyük yoldur. Anadolu tabil va- ziyeti ile yerleşmeğe ve iskâna çok el- verişlidir. Anadolunun koynunda ta- biatin engin bir serveti saklıdır, Ana- dolu, iklim ve topogarfik vaziyetler ba- kımından bir takım parçalara ayrılmış- tır. Bu parçaların her biri kendisine mahsus endüstriyel karakterler arze- der. ”İşte bütün bunlar Anadoludaki büyük tarihi yolların kuruluşuna ve bu yollarda Anadolu medeniyetine tesirler yapmış ve âdeta onları kurmuştur. Kse- nefon, Heredot gibi âlimler bu yolları anlatmış bulunmaktadır. ”Bu yolları başlıca üçe ayırmak lâ- zımdır: 1 — Askeri yollar, 2 — Ticaret yolları, 3 — Muhaceretlerin olduğu yollar. “Aanadoluda bu üç tip yollar, he- men hemen müşterek karakterler arze- der bir tasnif yapmak lâzım gelse, A- nadolu yollarını iki kısma ayırırız.,, a — Merkezi Asyayı garba bağlar. yan ve Anadoluyu baştan başa geçen yollar, b — Muhtelif memleketleri birbi- rine bağlıyarak ana yollarla birleşen yollar; . “Bu yollar anadolunun yerleşme mahiyetine göre ormanlık ile step kıs- mının birleştiği yerleri teşkil ederler. İşte buralarda mühim beşeri tekâsüf- ler vuku,; bulmuştur. bu hakikatı arkeo- lojik hafriyattan da anlıyoruz.,, Profesör, anahatlarını bu şekilde çizdiği yolları, harita üzerinde esaslı bir şekilde izah etmeiş ve bu yollar ü- zerinde kurulan medeniyetlere ve şe. hirlere aid pek çok resimleri projeksi- yonla göstermiştir. Almanyanın cevabı nasıl tefsir ediliyor ? (Başı 1 incide) Almanya bundan başka her türlü te- ahhüdleri reddetmekte ve ingilterenin hem zâmin hem de zaman altına alınmış bir vaziyette bulunmasını kabul etme- mektedir. Almanya, Fransanın şark paktları hakkında ileri sürdüğü ihtirazi kayıd. larla bu paktların otomatik surette tat- bikinden vaz geçilmesini istemektedir. İngiliz gazetelerine göre Londra, 13 (A.A.) — Almanyanın garb paktı hakkındaki notasının met- ni hakkında tahminlerde bulunan Deyli telgraf diyor ki; Alman ve italyan notalarının metin- leri, yeni bir lokarno anlaşmasının im.- zasını hedef tutan görüşmeleri kolay- laştıracak mahiyette gözükmemektedir, Gerçekten bu üki nokta, Belçikaya garanti edilmiş bir bitarafsızlıkla hu- susi bir vaziyet vermek ister gibidir, öte yandan her iki nota, Sovyetler bir. liği ile Polonyayı, büyük Avrupa dev- c Asbaşkan: Halil Hayati, genel sekre- ter: İrfan, genel kaptan: Ziya Ozan, veznedar: Muammer, satışman: Suphi, idare müdürü Necdet Ozguç. letleri manzumesinden çıkarmak gaye- sini gütmektedir ki, Bu Milletler Cemi- yetini umumi harbdön evvelki dört bü. yük devlet anlaşması derecesine indir- mek demektir. Morning post yazetesi de şöyle di- yor: “Yeni Alman notası eski politika- nın sadıkça bir davasından - başka bir şey değildir. Almanya hâlâ yeni bir 10- karno anlaşmasının ancak bütün imza- layanların her türlü teahhüdden tama- miyle uzak bulunmaları takdirinde ka- bil olabileceğini bildirmektedir. Alman gazetesinin yazdıkları Berlin, 13 (A.A.) — Berliner tel- graf gazetesi Sir Erik Faipps'e verilen alman cevabı hakkında şu satırları yaz- maktadır. “Almanyanın bütün halledilmemiş meseleler hakkında ingiltereye halen cevab vermesi müsbet bir neticeye var- mak arzusiyledir. Lokarnodan farklı iki unsur vardır ki, birincisi almanyanın hak birliği ikincisi de belçika istiklâlinin al- maya tarafrından tanınmasıdır. Ren de barışı sağlayacak amilleri tetkik eder- ken yerine fili zamanlar koymak gerçek- ten Cenevre semasından uzaklaşmak lâ- Başbetke : Türkçe konuşma (Başı I. inci sayfada) zat kendimize aid olduğu zaman yerindedir. Hele bir tehdid mana- sı bağladığı vakit, tamamen lü- zumsuzluğa düşer: çünkü burası ne Çekoslovakya, ne Romanya, ne de diğer o cins memleketlere ben- zer. Biz türklükleri ihmal edilmiş olan vatandaşların dil ve şuurunu kurtarmakla meşgulüz: hiç bir ya- bancıyı temsil etmek kaygısında veya onlar tarafından temsil edil- mek korkusunda değiliz! Osmanlı imparatorluğu devrin- de, hattâ müslüman unsurlar ara- sında dahi, maddi manevi menfa- atler daha fazla türk olmıyanlara aiddi: bu sebeble özbeöz türklerin kendilerini arablaştırdıkları, veya kürdleştirdikleri görülmüştür. Hü- kümdarının bekçisinden başkâti - bine kadar saray halkı bile arna- vudla arab arasında değişen, hat- tâ meşrutiyette bile ayânlıklar bil- hassa türk olmıyanlara dağıtılan bir memlekette türklerden birçoğu dillerini unutmasınlar da ne yap- sınlar? Bugün bütün imtiyazlar ve menfaatler aksinedir: Herkesin türkçe bilmeğe can atmakta oldu- ğunu kabul ederek teşkilâtlanma- ğa başlıyacak olursak, birkaç se- nede ummadık neticeler alırız: Rize'nin ne süratle türkçe konu- şurluğa ermiş olduğunun hikâye- sini umum müfettişten tahkik edi- niz! Falih Rıfkı ATAY Yaş üzüm sevketmek için hususi vagonlar Hükümetimizin çekirdeksiz. kuru üzümden sonra yaş ü işini de ele al- dığını ve bu maksatla Ziraat vekilimi. zin reisliğinde mütehassısların huzur- lariyle iki gün önce bir toplantı yapıl- dığını yazmıştık. Memnuniyetle haber aldığımıza göre, yaş üzümün üretim mıntakalarından pazar yerlerine kadar bozulmadan sevkini temin etmek üzere Prigorifik tesisatlı vagonlar getirtilecek ve ihraç istasyonlarında mahsüllerin sevk tarihlerine kadar bozulmamaları i. çin soğuk hava depoları yaptırılacak- tır. Bu tesişatı vüçude getirmek üzere teşkil edilecek şirkete Sümer bankın da 350 bin lira iştiraki bahis mevzuu ol- muştur. İtalya - Yugoslavya Belgrad, 13 (A.A.) — İyi haber a- lan mahfiller italya ile yugoslavya a- rasında bir muvakkat anlaşma imza e. dileceği ve kont Cianonun Belgrada gideceği hakkındaki haberleri mevsim- siz addetmektedirler. zım ge! Alman cevabı düşkün bir ba. rış politikası gütmektedir. ve bu alman görüşü yalnız Romada ve Brükselde değil Londra ve Pariste de olduğu gibi anlaşılmalıdır. ANKARA ÖĞLE NEŞRİYATI: 12.30-12.50 Muhtelif plâk neşriyatı. 12.50-13.15 Plâk: 'Türk musikisi ve halk şarkıları. 13.15-13.30 Dahili ve harict haberler. ANKŞAM NEŞRİYATI: 18.30-18.35 Plâk neşriyatı. 18.35-19.00 Monolog: Mahmut Karındaş, - 19.00- 19.30 Türk musikisi ve halk şarkıları (Hikmet Rıza ve arkadaşları), 19.30- 19.45 Saat ayarı ve arapça neşriyat. 19.45-20.15 Türk musikisi ve halk şar- kıları (Leman Ekrem ve arkadaşları). 20.15-20.30 Konferans: Operatör Şev- ket Halit (Safra taşları). 20.30-21.00 Saksofon solo (Nihad Esengin) Piya - nist'Marsel Bi refakatiyle). 21.00-21.15 Ajans haberleri. 21.15-21.55 Stüdyo sa- lon orkestrası. İSTANBUL ÖĞLE NEŞRİYATI: 12.30 Plakla türk musikisi. 12.50 Hava- dis. 13.00 Beyoğlu Halkevi gösterit ko- lu tarafından bir temsil. 14.00 Son. AKŞAM NEŞRİYATI 18.30 Variyete müziği: Ambassa- dörden naklen. 19.30 Konferans: Ordu saylavı Selim Sırrı Tarcan (İtalyada maarif). 20.00 Müzeyyen ve arkadaşla- rı tarafından türk musikisi ve halk şar- krları,. 20.30 Ömer Rıza tarafından a- rapça söylev. 20.45 Münir Nurettin ve arkadaşları tarafından türk musikisi ve halk şarkıları. Saat ayarı, 21.15 Orkes- tra, 22.15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22.30 Plâkla so- lolars Opera ve operet parçaları, 23.00 Son. İstanbulda: ULUS Satılan yerler Köprüde: Kadıköy iskelesinde Beyoğlunda: Haşet şubelerinde Fatihte: Tramvay durak yeri gaze- teci Mehmet Bıyık Bayazıt Meydanında: Aksaray Top- kapı tramvay yeri tütüncü Hamdi İshak Sultanahmet Ayasofya karşısında: Tramvay durağında tütüncü Kâmil, HALKEVLERİ MECMUASI Dokuzuncu cildin ilk sayısı olan 49 uncu numarası çıktı. Bu sayının içindekiler; B. Şükrü Kaya'nın ve Nafi A. Kansunun halkevleri yıl dönümü törenindeki nutukları. Türkler ve şimali Asya sanatının buz devrindeki menşei “Yosebh Strzygowski,, — Halkevinin çocu- ğu “şiir, Behçet Kemal Çağlar. — Hükümdarlara çıkışan şairler . Nihal Sami Banarlı — Osmanlr im- paratorluğunda çiftçi sınıfların hu- kuki statüsü, Ömer Barkan — Or. ta zaman türk - islam dünyasında maliye Prof. A. Mez — Ana yasa- mızda değişiklik — Sağlık bakımın Bibliyografya, Halkevi haberleri Ülkünün 88 sayfalık bir sayısı dan spor ve biz (Dr. Hayri Kaleli) 25 kuruştur. Tefrika No: 2 Kendimel Dair Tanıdığım ve tanımadığım — dosilarıma T Yazan: Çeviren Rudyard Kipling Nurettin AR- . M için oraya konulduğunu söylerdi. Fakat Me- ta, düpedüz ondan “bir hayvan baş,, diye bahsederdi; o zaman ben kafamdan bunun ivi veya fena bir fetişolacağı kuruntusunu çıka- Tır, her hangi bir hayvan diye düşünür, ge- çerdim, * v . - Sonra bu kuvvetli ışık ve karanlık günle- ri geçti, Bir zaman geldi ki her tarafında dış manzaraları gören yarı daire şeklinde delikler bulunan bir geminin içinde zamanı- mız geçmeğe başladı. (Bu P. O, Ripon isim- li yaadan çarklı gemi olacak) çöllerin orta- sından geçen bir tren vardı. (Daha o zaman Süveyş kanalı açılmamıştı). Bir aralık bir du- raklama oldu. Hâlâ çehresi gözümün önün- den gitmedi. Şallara bürünmüş bir kız kar- şımda oturuyordu. Ondan sonra karanlık. bir memleket ve soğukla dolu daha karanlık bir ova geliyordu ki bir köşesinde beyaz bir ka- dın açıkta ateş yakıyordu. O zamana kadar hiç ocak görmemiş olduğum için korkudan ağlıyordum. Daha sonra kuraklık ve boşluk kokan ye- ni ve küçük bir ev geldi ve orada bir şafak vakti, çabuk yazıp okuma öğrenecek olursam bana mektup ve kitab göndereceklerini söy- liyen ana ve baba i'» ayrılış. Bu evde tamam altı sene yaşadım. Bu, ana babaları Hindistanda bulunan çorukları kabul eden bir kadına aiddi. Bu kadın, Nava- Tin'de güverte zabitliği ermiâ, ondan sonra ayı balığı avlıyan bir gemiye girmiş, bir de- fasında attığı zıpkınla birlikte derinliklere kadar sürüklendikten sonra mucize kabilin- den hayatını kurtarmış yaşlı bir kaptanla ev- li bulunuyordu. O kazadan sonra topuğunda bütün hayatınca kaybolmıyan bir yara izi kal- mıştı. Bu, kuru ve siyah bir yara izi idi ki ben buna dehşet veren bir alâkayla bakmağı âdet edinmiştim. Ev, Trafalgar'danberi, değişmemiş olan Portsmouth'un, Sir Walter Besant'ın “By Celia's arbour” undaki Portsmouth'un, ya - nındaki Southsea'nın varoşlarından birinde idi. Küçük talim brikleri, Soutsea şatosuna doğru gelip gidiyor, Portsmouth, her zaman olduğu gibi, duruyordu. Bunların C:şında Hayling adası, Lumps kalesi ve 1ssız Hamler köyü vardı. Ben kaptanla birlikte uzun yol - culuklar yapardım. O, bir defasında, beni bir kutup yolculuğundan dönmüş, güvertesi es- ki kızaklarla dolu — ve yedek dümeni hatıra olsun diye ötesinden berisinden kesilmiş Alert (yahud discovery) isimli bir geminin içine de götürmüştü, Gemicilerden birisi ba- na da bir parça verdi; fakat kaybettim. On- dan sonra kaptan öldü ve ben üzüldüm. Çün- kü hatırımda kalabildiğine göre © evde ba- na tatlı sözler söyliyen biricik insan oydu. Burası, kadının anlayabildiği şekilde in- cil kaidelerine göre yürütülen bir müessese idi, Şimdi içine girdiğim halde, önce bana çehennemden hiç bahsedilmemişti, Burada şimdi küçük bir köle halinde bulunan ben, yemekler o kadar kıt veriliyordu ki yiyecek çalmağa bile mecbur olmuştum. — Bir gün kadının mutfak maşasını kapa- rak karşı gelmeğe kalkışan bir kız çocuğunu dövdüğünü gördüm, Bana gelince ben, mun- tazaman, dayak yiyordum. Kadının on iki; on üç yaşlarında kendisi kadar dindar bir tek oğlu vardı. Ben ,bunun için gerçek bir eğlen- ce oluyordum. Çünkü annesi gündüzün, be- nim hesabımı gördükten sonra beni bırakır (aynı odada yatardık) öteki tarafı haşlardı. Yedi, sekiz yaşlarında bir çocuğu, bir gün içinde neler yaptığından sorguya çekecek olursanız (hele onun uykusu da gelmişse)| söylediği sözler tabii olarak biribirini tutmı- yacak, hakikata uymıyacaktır. Bütün bu söz« leri yalana alıp kahvaltı sofrasında ortaya dökecek olursanız, o zaman, hayat kolay ol« maktan çıkar, Bu yüzden epi canım yandı; fakat bu tırtiklanmalar hem dine, hem de fenne uygun olarak yapılıyordu. Bununla beraber, ben bu sayede hemen söylenmesi lâzım gelen yalanı bulur olmuştum. Bu da; kanaatimce, edebi çalışmalarıma temel ole muştur, Fakat cehaletim yüzünden başım dinç ka-< lıyordu. Kitabları bana, hiç izah etmeksizin, sadece ceza korkusiyle okutuyorlardı. Niha- (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: