—- ULUS - Bugün memleketimizde bir kitab mese- lesi var, ve bu, memleketin kültürel derdle- ri arasında en ehemiyetlilerinden biridir. Ki- tab az okunuyor, az satılıyor, bu yüzden ki- tab basılamıyor, ve okumak ihtiyacında olan azlık da eser bulamıyor; yazahilecek olanlar yazmıyorlar. Fakat bu derd, bize inhisar et- miyor. Fransız muharrirleri, bugünlerde gazele ve mecmua sütunlarında hep bu me- sele ile meşgul görünüyorlar. Fransada ki- tabın ve netice itibariyle kültürün tehlikede olduğunu haykırıyorlar. Bir fransız muhar- ririnin, Fransada kitab vaziyeti ve bu hu- susta hatıra gelen çareler hakkında yazdığı yazıyı, bizim için faydalı gördüğümüz için tercüme ediyoruz. 128 kılometrelık bir kanal oskova bir deniz limanı oluyor İzvestiya gazetesinden Kitabım Yazan: Pari - Suar gazetesinde Jerom ve Jan Taro imdadına yetişmeliyiz Fransız kitabı tehlikededir. Fran- sada ve hariçte, bu bir vakıadır. Bununla birlikte tehlikede olan şey, fransız kültürü, fransız esprisidir, Jorj Duarnel'in davetine icabet ede- rek, bir çok muharrirler, bu endişeli va- ziyete çareler araştırmak için bu yakın- larda toplandılar, Bu toplantı esnasın- da, Fransada okuma zevkinin azaldığı söylendi ve bu münasebetle bize şu hi. kâyeyi anlattılar, Geçen gün bir genç hapishane- den ağır bır bavulla çıkryordu. Bu ba- vul kitabla doluydu, ve genç dışarıya çıkarken içini çekerek: “Artık bitti, dedi, bundan böyle okumak için vakit bulamıyacağım!,, ve bu hikâyeyi bize anlatan arkadaşımız Jan Vinyo, pek hak- lr olarak şöyle diyordu: “okuma zevki- ni aş:lamak için bütün Fransayı hapis- haneye sokamayızya ,, Hakikat şudur ki, okuma Fransada, sanıldığından çok daha yay- gindir, fakat bir kitab satın almak fik- ri pek az hatıra geliyor. Bizde, kitab, * Almanyada ve İngilterede olduğu gibi, havayici zaruriyeden değildir. Dikkat etmediniz mi? pek alâ sinemaya girmek için bilet paras nr veriyorlar. Fakat kitaba para vermek kimsenin aklından geçmiyor. Muharrirlere sorunuz, parasız ki? tab istiyen mektublar arasında boğul- duklarını size söyleyeceklerdir. Fransa- dan ve sömürgelerden, hastanelerden kışlalardan, çöl ortasındaki ücra kara- kollardan, hapishanelerden, mektebler. den, hemen her yerden, kitab istemek i- çin size mektub yağdırırlar, Şüphesiz bu çok öğünülecek bir haldir. Keyfini- zin yerinde olup olmamasına göre iste- nilen kitabı ya gönderir, ya da gönder- mezsiniz, fakat daima aynı şeyi düşü- nürsünüz:, Nasıl oluyorda askerlerimiz, sömürge memurlarımız, senatoryomda istirahat eden hastalarımız, mektebleri- miz ve işçilerimiz için güzel ve büyük kütüphaneler yoktur?,, zevki, ingilterede, uzun zamandanberi, bütün nahiye büdcelerinde, mu- ayyen bir para mecburi olarak kütüpha- ne tahsisatıma ayrılm'ştır. Ekseriya et-« rafımdakilere bu kanuni mecburiyet- den bahsederim ve dostlarım bana çıkı. şırlar: “Kitabları kimler seçecek? bele- diye kâtibi değilmi? o da bunları, ken- di temayüllerine göre, beyaz veya kızıl ideolojiyi müdafaa eden eserler arasın- dan seçecek, ve bu güzel fikrinizle siz, vatandaşlara aralarında pençeleşmek için bir sebeb daha vermiş olacaksınız!,, İtiraz kuvvetli değildir. Kitabların se- çilmesi bir kütüphaneler komisyonuna havale edilebilir. Bu ingiliz sistemidir. ve bundan hiç de fena netice alınma- mıştır. Almanyada kabul edilmiş olan sis- temi bilmiyorum, fakat bunun mükem- mel olduğundan şüphe etmeyiniz, çünkü orada bizdekine nazaran üç dört misli fazla kitab basılıyor ve okunuyor. Bu mesele. de, şahsi haysi- yet veya her- Kitabı yaymak yüzü görmesi ve hatırlanmasına imkân verilmiş olacaktır. * Fakat bence, kitab zevkini uyan. dırmak için en faydalı çare bü- yük şehirlerde, ara sıra yeni çıkmış ki- tablardan bahsetmek üzere toplanacak amatör cemiyetleri teşkil etmektir. Fransada her türlü oyunlar için kulüb- ler vardır, fakat bu eski kültür memle- ketinde kitab dostları kulüb. leri mevcud de. hangi bir kita- İi ğildir. Dai mEzdalaba ve okutmak için İ 4a değil, — fakat ten bahsedildi. fransız kültü- neler yapılabilir! rünün istikbali mevzuu bahistir. Bu kültür - sınırları- mızın dışında tehlikededir. Meselâ ma- lâümdur ki her alman kitabı dışarda, maliyet fiatından 94 25 noksanına sa- tılır ve bu 94 25 devlet tarafından tabia ödenir. Bizde de böyle bir damping organize edilemez mi? Parlamentomuz, — kitabçılığımızın d-şardaki itibarını takviye için 20 mil- yonluk tahsisat kabul etti. Ben, alman metodunun daha iyi olduğu kanaatın. dayım, çünkü bu usul; yardım tahsisa- tının kullanılış şeklini kontrola daha müsaiddir. * Toplantımızda bizi ilk alâkadar eden fikir, “kitab bonoları,, ihdası teklifi ol- du. Uzun zamandaberi, İngilterede bir “milli kitab şürası ,, vardır. “Kitab bo- noları,, mükemmel usulünü bulan bu şü. radır. Bilirsiniz, hediye olarak kitab yollamak kolay iş değildir. Gönderdi- ğiniz kimsenin bu kitablara esasen sa- hib olup olmadığını veya bunlardan hoşlanıp hoşlanmayacağ nı takdir ede- mezsiniz. Şu halde, her hangi bir kü- tüphaneden mukabili alınmak — üzere, on, elli veya yüz franklık kiatb bonosu neden gönderilmesin? bu usul mükem- mel neticeler vermiştir. 1933 de ingiliz kitabçıları 32.000 bono satmışlar; 1936 da bu miktar 200.000 ne çıktı ve 20 mil- yon frank kıymetine yükseldi. Bir başka nokta, eski eserlere ait sergiler yapıldığı zaman kitabctlarin koymaları raflarda vitirinlerine bu — kitapları faydasız olmaz. Bu suretle tozlar içinde uyuklryan kitabların gün- Fakat muhtelıf sosyal — sınıfları — birleştirmek için, bunları, kültürden başka gayesi olmıyan cemiyetler halinde bir araya getirmek- ten iyi usul bulunabilirmi ? ( Dil Köşesi ) “Halk üuyanmışlar ve sokaklara dö- külmüşler.,, — AÇIK SÖZ'den — Uyanmak yve dökülmek fiilleri, cemi değil müfred halinde olacaktı. et ş “Bazı okul idarelerince, mektebler- deki uygunsuz talebeye vekâlete sor- madan mecburi tasdikname verdikleri görülmüştür. — SON TELGRAF'tan — Ya “okul idarelerince... veridilği”, yahud da, “okul idarelerinin., verdikle- ri,, denilmek lâzımdır. * 4 “Bundan başka kuzu yerine keçi, koyun yerine dişi karaman etlerinin de halka satıldığı kanaatindedir.., — AÇIK SÖZ'den — Acaba “dişi karaman,, koyundan sayılmıyor mu? * * * * Onun için tarihlik araştırmalar. da kişi ile coğrafyanm karşılıklı etki- lerini gözönünde bulundurmak ge. yek" —Çağlayan Dergisinden — Kişi, burada, ister insan, ister ferd mukabili kullanılmış olsun, yerinde bir tabir değildir. Son coğrafyada bu- rada tabiat mukabili kullanılmış ola- cak. Hiç olmazsa “coğrafi şartların,, denilmek İâzımdır. -:00 Moskova Volga kanalı, Sovyetler Birliği merkezinden Volga suyunu ge- çirecektir. Bu kanal sayesinde Mosko- va nehrinin seviyesi yükselecek ve bu nehir Avrupanın en büyük nehri olan Volgaya bağlanmış olacaktır. Bu kanal bittikten sonra Moskova - Leningrad nehir yolu 1100 kilometre ve Moskova - Gorki arası 110 kilometre kısalacaktır. Yeni kanalın uzunluğu 128 kilometre - dir ki bunun 19,5 kilometresi, ihtiyat su deposu hizmetini görecek suni göller teşkil eder. Kanal, Volganın sağ kıyısında, Dub- na mansabından 8 kilometre mesafede, Kimr kasabası yanından başlamaktadır. Kanalın idare mekanizmasını muhtevi büyük inşaat da bu noktadadır. Volga- dan gemilerin kanala geçmelerine im - kân verecek olan havuz, 28000 kilovat - lrk su - elektrik santralını havi bir be - ton baraj, döğülmüş topraktan bir baş- ka baraj, nihayet kanalı besliyecek su - ların toplanması için 9 kilometre uzun- luğunda bir üçüncü baraj. Bu su deposuna, şimdiden Moskova denizi adı verilmiştir. Mesahası 327 ka- re kilometre ve muhtevası bir mi'yar 120 milyon metre mikâbı sudur. Dimit- roöv civarında, toprak seviyesi yüksel - diği için, burada, gemilerin 49 dakika - da inip çıkacakları altı havuz insa edil- miştir. Volga suyu kanalda ancak 16 kilo - metre imtidadınca tabif olarak akmak - tadır. Diğer kısımlarda, beş elektrik postasının hasıl ettiği muharrik kuv - vetle sevkedilmektedir. Bu postalara enerjiyi temin eden de baraj üzerinde vücude getirilmiş olan sekiz su - elek- trik santralıdır. Barajların yekünu 11 dir. — Kanal dört defa demiryolunu ve 8 defa da bü- yük kara yolarımı aşmaktadır. Bu kru- azmanlar dolayısiyle yolları tüneller kazarak toprak altından veya köprüler inşa ederek suyun üzerinden geçirmek için büyük inşaat icabetmiştir. Moskova - Volga kanalı dünyanın en büyük kanalı olmaktadır. Kanal beş ayrı kısma ayrılmaktadır. Hasara uğ - rıyan herhangi bir kısmı, diğerlerin - den ayırarak tamir etmek mümkün ola- caktır, bu suüretle bir kısımda tamirat yapılırken, diğer kısımlarda seyrüse - fer devam edecektir. Moskova limanı beş sunı gölden biri olan Kiminski'nin cenup kısmındadır ve seyyahlar için baştan başa mermer ve granitten büyük bir gar burada inşa edilmiştir. Volga - Moskova kanalı 1.941.300 rubleye mal olmuştur. İlk çalışmalara 1934 de başlanmıştır. 15 nisan 1937 den beri bazı kısımlara su verilmiştir. 25 nisanda, Volgadan ilk gemiler kanalın havuzlarına girecekler ve 1 mayısta Kiminski gölünü geçerek, 2 mayısta, Moskovada, Maksim Gorki kültür par « kı önünde demirliyecekliredir. Yeni yolun ekonomik rolü: Parvda gazetesinden: Moskova - Volga kanalmın ekono « mik rolü ço kbüyük olacaktır. Çünkü Moskova limanının yaratılması Sov - yetler Birliğinin münakale karakterini mahsüs şekilde değiştirecektir. Daha bu sene 2.600.000 tonluk em - tianın bu yoldan geçeceği tahmin edil- mektedir. 1942 de kanal, 15 milyon tonluk emtianın geçmesine imkân vere- cektir ki, bu rakam 1933 de demiryoluy- la yapılmış olan bütün nakliyatın yüz- de yetmiş beşini teşkil eder. Moskova şehri büyük mikdarda o - dun ve kereste yoğaltır ki şimdiye ka- dar bunun ancak yüzde üçünü nehir yo- luyla alıyordu. Yeni kanal sayesinde Sovyetler Birliğinin hükümet merkezi kanal yoluyla gönderilecek olan şimal (Karelya) kerestesini alabilecektir. Moskovada girişilmiş olan muazzam inşa işleri pek çok malzemeye ihtiyaç doğurmuştur. Kanal sayesinde bu mal- zemenin taşınması çok kolaylaşacaktır. Moskova limanmın, her biri demir- yoluna rabtedilmiş 17 iskelesi olacak « tır. Bundan başka, Moskova içme suyu- nun hacmi, kanal sularır sayesinde on misline çıkacaktır. Volga suyuyla beslenecek birçok havuzlar Moskovayı güzelleştirecektir, Böylece Moskova büyük bir nehir li - manı olacak, ve Velga - Don kanalı da tamamlandıktan sonra, Sovyetler Bir- liğinin merkezi beş denize mahreci olan merkezi bir liman olacaktır. Artistik çalışmalar. Strotestvo Moskvy'den: Yeni kanal Moskova ve Kalinin mın- takalarını 120 kilometre uzunluğunda katetmektedir. Bu kanal, hazırlayıcılarının projesi- ne göre dünyanın yalnız en büyük ka - nalı değil, aynı zamanda en güzel ne - hir yolu olacaktır Kanalın kıyılarını bir yeşillik şeri- diyle süslemek suretiyle, güzel bir man- zara elde edilecektir. Bu suretle kana - lın inşaatı da sağlamlaştırılmış olacak » tır. Çünkü ağaçlar hem heyelanlara ma- ni olur, hem de suların cereyanını dü - zenlediği gibi rüzgârlara karşı da kana- l1 korur. Suni göller etrafındaki bölgelerin ağaçlandırlması ile işe başlanacak, bun- dan sonra kanal memuür ve işçileri için inşa edilen şehirlerin etrafına bahçeler resmedilecektir. Kanalın cenub tarafı, balçıklı, fakir topraklardan geçmektedir. Buralara münbit toprak taşımak lâzım gelecek « tir. _ Tefrika No. 21 Yazanlat: Çeviren: Mary ve Charles Lamb Nurettin ARTAM Boşuboşuna yaygara Bu son söz, kızın önceden söylediklerin- den daha ziyade Benedik'in kafasına tesir etti. Muharebede bütün öldürdüklerini yiye- ceği hakkında Beatrice'in söylediği söz, kendisinin korkaklığını ortaya vurmak için - di ama, buna aldırış etmiyebilirdi. Çünkü ce- sur bir adam olduğu meydanda idi. Fakat söylediği nükteler birçok adamlar arasında “prensi de güldürdüğü için, “prens soytarılı- gı,, tabiri hakikat diye alınabilirdi. Bunun ıçın Benedik, Beatrice'e fena halde içerle- mişti. Mütevazi Bayan Hero, asil misafirlerin önünde sessiz oturuyordu. Bu sırada Klau « dio, zamanla onun ne kadar gelişmiş, güzel- lesmiş olduğuna dikkat ediyordu. (Çünkü Hero, gavet güzel hir kadındı.) Prens de Şekspirden Hikayeler. Benedik'le Beatrice arasındaki tuhaf sözleri dinleyerek ziyadesiyle eğleniyordu. Gayet yavaş bir sesle Leonato'ya dedi ki: — Çok neşeli ve nüktedan bir kadın bu; Benedik'le evlenseler, biribirlerine yakışır bir karı koca olurlar. Leonato: — Aman ne diyor sunuz, diye cevab ver- di, bunlar bir hafta evli kalsalar, çıldırdıkla- rına hükmederler. Leontes bunların biribirleriyle yaşamıya- cakları hakkındaki bu düşüncesine rağmen Prens, gene bunları evlendirmenin muvafık olacağı fikrini muhafaza ediyordu. Prens Klaudio ile döndüğü zaman, sade Benedik ile Beatrice'in evlenmesinin değil, Klauduis ile Hero arasında da bir izdivaç yapılması lüzumlu olduğu kanaatına de varmıştı. Klaudio'ya, sordu: — Hero'yu seviyor musun? Klaudio cevab verdi: — Ah efendim, dedi, son defa Messina'da bulunduğum zaman ona bir asker gözü ile bakmıştım. Fakat sevmeğe vakit bulama- mıştım. Fakat şimdi sulh zamanında zihni - mizdeki harb düşüncelerinin yeri boş kal - mıştır; onun yerine tatlı ve güzel düşünceler koymak İâzım geliyor. Güzel Hero'yu gör - dükçe onu, ilk gördüğüm zamanları hatırı - ma getiriyorum. Klaudio'nun bu itirafı prensi fazlasiyle il- gilendirdiği için hiç vakit kaybetmiyerek Leonato'ya Klaudio'ya knedi damadlığına kabul etmesi için baş vurmuştu. Leonato bu teklifi kabul etti. Prensin güzel Hero'yu ga- yet seçme bir asilzade olan Klaudio ile ev - lenmeye ikna etmesi güç olmamıştı. Biraz sonra Klaudio prensle birlikte Leonato'yu ziyaret etmiş, biran önce düğün gününün ka- rarlaşması üzerinde konuştular. Klaudio, sevdiği güzel kadınla evlenmek için pek kısa bir müddet bekliyecekti. Bu - nunla beraber, bütün genç âşıklar gibi, bu kı- sa müddet ona çok uzun geliyor, boyuna za- manın uzadığından şikâyet ediyordu. Prens de bu zamanı, arkadaşına kısa göstermek için bir oyun, bir eğlence icad ediyordu: bu eğlence de şu idi: Benedik ile Beatrice'i bi - ribirlerine âşık etmek, Klaudio prensin bu plânını tatbik edebil- mek içi nbüyük bir şevk ile işe giirşmiş, Le- onato'un bu hususta yardımı temin edilmiş, hattâ Hero bile kuzinine iyi bir koca bulmak hususunda elinden geleni yapacağını söy - lemişti. Prensin kurduğu plân şu idi: bir adam, gidip Benedik'i, Beatrice'in kendisini sevdi- ğine ikna edecek, Hero da Beatrice'i Bene - dik'in kendisine âşık olduğu hususunda kan- dıracaktı. Evvela prens, Leonato ve Klaudio işe başladılar. Birgün bir ağaçlıkta Benedik oturmuş, kitab okuyordu. Prensle arkadaşla- rı onun oturduğu yerin gerisindeki ağaçla - rın arkasına kendilerini göstermiyecek, fa - kat konuştuklarını duyuracak sürette giz - lendiler. Prens, dereden, tepeden biraz konuştuk- tan sonra dedi ki: — Buraya gel Leonato, geçen gün sen bana yeğenin Beatrice'in Bay Benedik'e â- şık olduğu hakkında neler söylemiştin? Halbuki ben, bu Bayanın hiç bir erkeği se- vebileceğini ummazdım. — Evet, ben de öyle, diye cevab verdi Leonato, fakat dışarıdan hoşlanmıyor gîbi gorunmesme ragmen onu, gcrceı(tcn, sevı- yor. (Scnu var)