-- — ——— —TRR Te —T DE İNÖNÜ HAVACILIK ŞEHRİNDEN RÖPORTAJLAR Bu sene kampta rastlanan türk yeniliği: Otorömork! Bu, randımanı bir misli fazlalaştıran nefis bir buluştur Uykuxıuı ne kadar ağır ve ne kadar yorgun olursanız olu- nuz kampın yatakhaneleri önüne ko- nulmuş olan müthiş çaniın sesi, sizi muhakkak uyandırır. Buradaki gençler saat dokuzda yat- tıkları ve sabahın çok erken sâaatın- dan beri devam eden faaliyet dolayı- siyle yoruldukları için hemen uyu- yorlar ve dört buçuğa kadar devam eden sekiz buçuk saatlik rahat uyku, onlara kâfi geliyor. İnönü'nde devamlı çalışma sabah dört buçuktan akşam 19.20 ye kadar- dir. Kampın programı, geçen seneye göre esaslr değişiklikler geçirmiş : Kalitenin yükseldiğini bu program ile geçen seneki arasındaki bir mu- kayese kolaylıkla gösteriyor. Kampta sabah kahvaltısı beştedir Yirmi dakika sonra yoklama ve bay- rak merasimi var. İnönü'nün her za- man milli kurtuluşumuzu hatırlatan tarihi sırtlarının eteklerinde gün do- ğarken istiklâl marşını dinlemek da- ima heyecan veriyor. 5.30 dan on bire kadar tam beş bu- çuk saat, sabah talimleri yapılmakta- dır. Yer yüzünün çalışması ile gök yüzünün çalışmasını birbirine karış- tırmamak lâzım.. Çönkü ikisi arasın- da, mesafe uzunluğu kadar, birbirine benzemiyen hususiyetler vardır. Ha- vada işliyen ne yalnız vücut, ne yal- nız kafadır: Muvaffak olmak için ikisini de birbirine müvazi olarak ve ikisini de birbirinin çalışması boz- mıyacak kadar düzgün olarak çalış- tırmak lâzım... Saat 11 den 11.20 ye kadar temiz- lik; 12 den 14 e kadar yemek ve isti- rahat; 14 den 15 e kadar nazari ders; 15.10 dan 18.30 a kadar akşam tatili, 18.50 de plânör temizleme ve bağla- masrmna son verme işleri var. Bana bunları anlatan kamp direktörüne, bir kelime yanlışr olduğunu zannede- rek sordum: “— Yağlama mrı, bağlama mı? Yağ- lama olacak değil mi ? “— Hayır, yanlış değil.. Bağlama.. Plânör, ipi bağlanmaz ve müsait rüz- gâr bulursa hemen havalanır...” Akşam yoklaması ve çalışmıya ni- hayet verilmesi 19.20 dedir. 19.30 da bayrak indirme töreni ve sonra ye- mek... Yat zili, saat 21 de çalıyor. Üniversite hukuk fakültesi talebe- sinden bir gence saat dokuzda rahat uyuyup uyumadığını sordum: “— Burada, dedi. Bütün şehir iti- yatlarımız değişti. Meselâ ben, İs- tanbul'da saat 8.5 de akşam yemeği yer ve saat 11 de yatardım. Şimdi sa- at on bir, benim uykumun en derin saatidir.” Kampta pazartesi istirahat günü- dür. Tatil günü olarak neden pazar- tesiyi seçtiklerini kamplı arkadaş şöyle anlattı: “— Talebeler bazı ihtiyâçlarını ya kasabaya, ya Eskişehir'e giderek te- min ediyorlar. Pazar günü arzularını 4 Otoromorka uçuş Yazan: (Cemal Kufay yerine getirmeğe imkân yok, çünkü her taraf kapalıdır. Onun için pazar- tesiyi seçtik...” Kampta haftada üç gün öğleden sonra askerlik talimleri görüyorlar. ampta bugünkü — fevkalâde- lik, Türk Hava Kurumu baş- kanı B. Fuat Bulca ile, Türkkuşu baş öğretmeni Bayan Sabiha Gökçen ve Türkkuşu genel direktörü B. Osman Nuri Baykal'ın teftişe geleceği haberi idi, Bundan talebelerin haberi bile yoktu. Her sorduğuma, uzun uzun cevap vermekten kaçınmıyan hazik kamp direktörü, buna hiç lüzum gör- mediklerini, çünkü kamptaki hayatın habersiz her teftişte gösterilecek ka- dar muntazam olduğunu anlattı. Böy- le müesseseleri idare edenlerde, bu itimat hissi, muvaffakiyetin en ku- vetli âmilidir.. Başkan; Bayan Gökçen'in idaresin- deki tayyare ile saat 7.40 da geldi. Ayrı bir tayyarede Türkkuşu genel direktörü B. Osman Nuri Baykal var- dı. B. Fuat Bulca; kendisini hayran bırakan bir muvaffakiyetle getiren Kahtaman Gökçen'e bütün talebe ö- nünde teşekkürler etti ve hepsini o- nun gibi milli bir iftihar mevzuu o- larak görmekle mesut olacağını an- lattı. Teftişten evel, kamp grup şeflerin- den dost Sovyet Rusyalı B. Anolin başkana askerce bir selâm verdi ve güzel bir türkçe ile şunları söyledi: “— 18 muallim namzedi ve 119 ta- lebe önünüzde hazırdır!” Fuat Bulca, albaylık zamanlarını hatırlatan gür bir sesle İnönü genç- işareti verilirken liğinin hatırını soruyor: “— Merhaba uçmanlar! “— Sağol! Bir grup şefi olan Sovyet Rus- yalı Gavriş'e türkçe öğrenip öğrenmediğini —sordu. B. Gavriş, memleketinden geleli, henüz dokuz ay bile olmamıştır. Fakat türkçeyi, bu kadar az zaman içinde pürüzsüz denecek bir şekilde konuşuyor, Ken- disi başkana: “— Biraz!” diye müte- vaziane bir cevap verdi. Bir genç kız, başkanın sualine ha- fif sesle cevap verdi. Fuat Bulca, he- men bir tayyareci vasfını hatırlattı: “— Tayyareci yüksek uçar ve yük- sek konuşur!” Kamp binalarını gezmiye giden Fuat Bulca, yolda, kahraman Gök- çen'e, talebenin önünde söyledikle- rinin bir devamı olarak, Ankara'dan İnönü'ne kadar devam eden beraber uçuşun ihtisaslarını anlatıyordu: “— Sizinle beraber uçarken, üç se- ne evelini hatırladım: Boş bir mey- dan, bir iki plânör, bir kaç genç!.. Bugün sizin idare ettiğiniz tayyare- de uçarken bu manzara bana, çok es- ki ve meselâ yirmi otuz sene eveline aitmiş gibi uzak ve sisli geldi. Siz asil karakteriniz, sonsuz enerjiniz, her yerde takdir toplryan- kabiliyeti- nizle gençliğe örnek oldunuz. Ken- disini vakfettiği gayenin, beklendi- ğinden daha mükemmel şartlar için- de gerçekleşmesi, insani tabit ki me- sut eder, Siz bana bugün böyle bir saadet tattırdınız.” Kahraman Gökçen, kendisine hâs olan tevazuu içinde başkanın bu gö- nülden tebrik ve takdirlerine teşek- kür etti ve “Ben, gösterdiğiniz yol- dan yüriyerek muvaffak oldum.” de- di. imdi çocuklar marş söyliye- rek otobüslerle uçuş yerleri- ne gidiyorlar. İnönü, bir mektebin Us 31-8-1938 — Kifaplar arasında Köyün Dahiliye vekâleti vilâyetler idaresi ikinci şube müdürü B. A, Şükrü Alp- tekin “Köyün kitabı” adlı yeni bir e- ser neşretti. Eser, köy kanuniyle, köy- lüyü alâkadar eden diğer bütün ka- nunların, ve bu kanunlara bağlı nizam- name ve talimatnamelerin bir araya toplanmasiyle vücuda getirilmiş ve bu mevzuat köylünün anlıyacağı bir ifa- muhtelif sınıfları gibidir. Evvelâ üç grup şefi var. Bunlardan birisi, bize bir dünya birinciliği ve dördüncülü- ğü kazandıran Âli Yıldız'dır, İkinci- si Sovyet Rusyalı B. Anolin ve üçün- cüsü arkadaşı B. Gavriş'dir. Bayan Gökçen'e, seyahatin nasıl geçtiğini soruyorlar. Türkkuşu baş öğretmeni, Ankara ile İnönü'nün tay- yare ile komşu kapısı gibi olduğunu söyliyerek diyor ki: “— Önceleri biraz rüzgâr vardı, o da kalmadı. İnönü yaklaşıp orman- lık mıntakadan geçerken çam koku- su duydum.” Ve bahis, hemen Ankara'nın ağaç- lanmasına geçiyor. Yeşil Ankara, o kadar gönlümüzde yaşıyor ki, İnönü havacılık şehrinin binalarının önün- de yeşertilen çimenler bile bize onu hatırlatıyor, Fuat Bulca, bu mevzu üzerinde es- ki bir hatırasını anlattı: “— Siz Ankara'yı çorak bir memle- ket sanmayınız. Biz Milli Mücadele- de, Ankara'nın çevresinde sık ağaç- Iıklara rastladık ve bunlar bizim için o zaman bugünkünden daha çok de- ğerli idi. Çünkü kömürümüz yoktu ve cephe ile tren muvasalasını temin etmiye mecbur olduğumuzdan bu a- ğaçlardan faydalanıyorduk. Ankara kumandanlığı yaptığım sıralarda ve Sakarya harbi olurken Dikmen sırt- larındaki ağaçları kestik. Milli müda- faa mecburiyeti, yüreğimiz sızlıya- rak, bize Ankara'nın son yeşillikleri- ni de feda ettirdi. Şimdi Ankara'da her yeni dikilen fidan, bana bu kesi- şin bir kefareti gibi gelir ve bir iç rahatı duyarım.” Bu sırada kapm kumandanı başka- na yaklaşarak dedi ki: “— Buğün otorömark ile uçuş ya- pılacak.” Şu, bir otomobil ıstılâhı gibi gelen otorömark tabirinin ne olduğunu öğ- renmek istedim. Bu, bir çok şeylerde olduğu gibi, bizim Türkkuşu gençli- ğinin kendine hâs olan buluşlarından biridir: Plânörü çeken tel, otomatik olarak bir otomobilin motörüne bağ- lanıyor, motör işleyince bu tel kendi kendine sarılıyor, Tel, lâstiktir, mo- tör hareketten durunca lâstik tel bo- şanıyor ve plânör o hızla havalanı- yor. Bizim çocuklar, yalnız Sovyet Rus- ya'da bir başka şekli tatbik edilen bu uçuş tarzını kolaylaştırmışlar ve ba- sitleştirmişler. Başkanın yanma kolunda üç sırma- lr öğretmen elbisesiyle Âli Yıldız geldi: “— Otorömork hazir, görmek iste- mez misiniz?...” Hep beraber, uçuş meydanına doğ- ru giderken, kendisine bize bir dün- ya birinciliği kazandıran uçuşunun hatıralarını sordum. Bu hatıralar hakikaten enteresan- dır. kitabı Yazan: A. Şükrü Alptekin 400 Sayfa — 110 Kuruş deyle şerh ve izah olunmuştur. B. Şükrü Alptekin köyün- kitabmı hazırlarken takibettiği gayeyi şu su - retle anlatmaktadır: Köy kanunu, muhtar ve ihtiyar mec- lisi âzalariyle köy imam ve korucu - larına, köylünün rahatlığı, iyiliği v2 köylerin şirinlenmesi için önemli ö- devler yükletmş ve büyük salâhiyetler vermiştir. Köy & dan başka riye- aart RADYO Ankara : Ögle Neşnyatı ç 14.30 Karışık P.I neşriyatı — 14.50 Türk musikisi ve halk kıları (plâkla) — 15.15 Ajans haberleri. Akşam Neşriyatı : , * biskia di musikisi — 19.15 Türk musikisi ve halk # kıları (Halük Recai) — 20.00 Saat ayari arapça neşriyat — 20.15 Türk musikisi halk şarkıları (Hikmet Rıza) — 21.00 vacılık haftası münasebetiyle konuşma Hazım) — 21.15 Stüdyo salon orkestra$f 1 - Luigini- Ballet egyptien. 2 - Viliyenti Berger: Liebesleid. 3 - Pennati Malvezfi Fior d'Andal 4 - İtalo B İ M'Amour. 5 - Drigo: Suite dü Ballet Millione d'Arle puin No: 3 Reconci'l'iati! 22.00 Ajans haberleri ve hava raporu 22.15 Yarınki program ve son. İstanbul : tin 3321 numarayı bulan kanunların - dan ve bu kanunlara dayanan nizam- name ve talimatnamelerden bir çokla- rı da muhtar ve âzalarla koruculara; inkılâp, idare, zabıta, adliye, askerlik, kültür, maliye ve vergi, tapu, sıhat ve iskân, posta ve telgraf, ziraat, ormaa, baytarlık, iktisat, inhisarlar ve kaçak- çılık işlerinde de türlü türlü vazife ve salâhiyetler kabul etmiştir. Muhtar ve âzalarla kotuculardan bir çokları üzerlerine yükletilen bu kadar geniş ve çeşitli devlet ve köy işleri ve bu işlerin yapılma yollarını bileme- dikleri için hem deviet ve köy işleri geri kalmakta ve hem de vazifelerini yapamadıklarından dolay. sık sık ka- müni-takibata tâbi tutulasak mutazar- rır olmaktadırlar: Muhtar ve âzalarla kötusuların dev- let ve köy işlerini bilerek vaktitda ha- şarabilmelerine yardırt edebilmek i- çin bu eseri meydana getirip köy a- damlarına ve köylünün ıstifadesine arzediyorum. Bu eseri; köy kanunu ile cumhuri- yetin 3321 adet kanunundan hükümle- ri yaşayanları ve bu kanunlara daya- nan niazmname ve talimatnameleri ve eski devirden kalmış olup ta hâlâ hü- kümleri cari olan kanun ve nizamna - meleri iki aylık devamlı bir çalışma neticesi madde madde okuyarak top- ladığım bilgiye ve altı senelik kayma- kamlık hayatımdan edindiğim tecrü- beye istinaden hazırlayıp köy muhtar ve âzalariyle korucularının ve sair köy d ının her iş ve | daki vazi- fe ve salâhiyetlerini, ve bunların ya - pılma yollarını ayrı ayrı, fasıl, kısrm ve numaralarda kabil olabilen açıklık- la gösterebilmiye çalıştım. “Köyün kitabı,, adını verdiğim bu eseri köy odasında ve yanlarında bu - lundurarak dikkatlice okuyan muhtar ve âzalarla ve sair köy adamları yapıl- ması gerekli devlet ve köy işleri ve bu arlrndeki he Uyar ve arkadaşları tarafından Tü haberleri — 22.20 Darültalim musiki he ti: Fahri ve arkadaşları — 22,50 Son habt! Öğle Neşriyatı : 12.30 Plâkfa musikisi — 12.50 Hâvadis — 13.05 P: türk musikisi — 13.30 Muhtelif plâk nı yatı — 14,00 Son. Akşam Neşriyatı * ae sikisi (Plâk) — 18,50 Konferans: Ka halkevi namına : 30 Ağustos milli zafer ramı hakkında — 19,15 Dans müsi (plâk) — 19.30 Konferans - Havacılık tası, Hava kurumu namına, Eşref Şe — 19.55 Borsa haberleri — 20.00 Saat a: Grenviç rasatanesinden naklen — Faide 1 tarafından türk ikisi ve şarkıları — 20,40 Hava raporu — 20.43 Mer Rıza Dogrül tarafından arapça söyl — 21.00 Saat ayarı: Bedriye Tüzün, $f stüdyo orkestrası refakatiyle — 21.30 N musikisi ve halk şarkıları — 22.10 Aj ler ve ertesi günün programı — 23.,00 Si ayarı ve son. Avrupa : OPERA VE OPERETLER :12Ştüt >>18.20 Münih — 19 Viya — 19.30 Sofya 20 Stekholm — 20.15 Beromünster — 20. Paris P.T:v. Marsilya — 23 Alman is yonları Pa SENFON kuEsTR. LERİ : 1315 Köln— 1525 A;f..%f,sf/: 16 Alman istasyonları — 19 Ko — | Droytviç — 20.15 Kopenhag — 20.nm Hil versum İl., — 21 Berlin, Milâno — Zi Lüksenburg. j ODA MÜZİĞİ : 16.15 Prag — 17 Berl — 20.15 Alman istasyonları — 20.55 Prı burg — 21 Sarbrüken — 22 Varşova. SOLO KONSERLERİ :15.15 Al istasyonları — 18 Paris — 18.15 Alman İ tasyonları — 18.30 Brüksel II., — 19 H büurg, Ştütgart — 19,15 Königsberg — 19. Oslo — 19.45 Ştütgart — 20.10 Laypzig 20.50 Atlon — 21.10 Varşova — 22.15 K penhag — 22.30 Köln — 24 Ştütgart . NEFESLİ SAZLAR : 6.30 Breslav * 8.30 Breslav — 11.05 Prag — 12 Da! Frankfurt, Hamburg, Laypzig — 19.15 M nih — 19.35 Brün — 22.40 Königsberg. ORG VE KORO MÜZİĞİ - 21 Stokhol — 21.30 Hamburg. g. HAFİF MÜZİK : 5 Breslav — 6.10 Hıâ K burg — 6.30 Köln — 8.30 Berlin, Frankf! — 9.30-Berlin — 10.30 Hamburg, Viyana ” 12 Köln, Münih — 14 Laypzig, Ştütgart * 14.10 Frankfurt, Köln, Viyana — 14.15 Bef lin — 16 Frankfurt, Hamburg, Königsberl Laypzig, Münih, Ştütgart, Viyana — * Berlin, Königsberg — 18.30 Frankfurt * Barlin, Königsberg — 18.30 Frankfurt ” 18.3$ Danzig — 19 Berlin — 19.15 Almff i ları — 20 Prag II. — 2010 Harf işlere ait kanun ve ni leri ve her işteki vazife ve salâhiyetleri ve bunların yapılma yolları hakkında ma- lümat sahibi olup hem vazife ve salâ- hiyetlerini bilememek istirabından kurtularak köylerinde devlete, köyle- rine ve köylülerine daha faydalı bir sürette çalışabilecekler ve hem de ya- pacakları işleri vaktinde yapamamak yüzünden sık sık muhak altına a- îlmmış olmaktan kurtulmuş olacaklar - Bt Köy işlerinde muhtar âza ve sair köy adamlarına çok büyük yardımlar yapacağına, köyün ve köy adamlarmın bütün ihtiyaçlarına cevap verebilete - ğine emin olduğumüuz bu eser 3 fasil ve 30 kısımdan ibarettir. Fasıl ve kı- sımların ne suretle tertip edildiği de ayrıca bir cetvel halinde izah olun- muştur. Gene ayrıca kitabın sonuna i- lâve edilen bir başka cetvelde de yapı- lacak bir işin hangi mevzuata temas — Zira, görüyorsun ki, bunun hakikat olmamış burg, Köln — 20,15 Danzig, Frankfurt ” 21 Ştütgart — 22.30 Viyana — 23,05 Layf| zig — 24 Münih. HALK MÜZİĞİ : 8.30 Köln — 114 Ştütgart — 18 Sarbrüken — 20.15 Münih | 21.30 Sarbrüken. DANS MÜZİĞİ : 22.30 Breslav — 224 öln, d ettiği de gösterilmiştir. Buradan ko' İ layca bulunabilir. Eserin hazırlanmasında 3321 sayiyi kadar olan kanunlarla hu kanünlar) dayanan diğer mevztlattaki vazife Vi salâhiyetler göz önjünde bulundurul muştür. Eset sahibi bundan sonra çıkacal köy ve köy işlerine müteallik kanunlaâ; rı, ni ve tali: leri d her yıl bir broşür halinde neşı'edeı'eİ kitabı daima eksiksiz bulunduratağır haber vermektedir. B. Şükrü Alpte kin'i bu faydalr mesaisinden dolay' cidden tebrike lâyık buluruz. £ şimdi, bunların hepsi Felisi'lerdir. Hiç Hnd ( REŞEŞC U farkederdi ki sadık kalmak niy halde ona ihanet etmeği düşünmüyor, Felisi'ye, te- mellük ettiğinden beri başka bir kadını arzulamı- yordu. Fakat bunun böyle olduğunu görmüyordu. Bununla beraber, bu sefer, bu kalabalık ve alel- âde meydanda, onu, gecenin şehvetli gölgesi için- de değil, çıplak şeklile bir kehkeşanın nefis müp- hemiyetini veren sevda köşesinin okşayıcı ışıkları altında da değil, fakat göz yaşından ateş gibi ya- nan göz kapaklarımı, sedefleşmiş yanakları ve bu- ruşmuş dudakları tül altında büsbütün vazih gös- teren açık havanın ziyası, şaşaasız ve gölge- siz bir güneşin renk renk parıltıları içinde görün- ce bu ette esrarlı ve derin bir tat bulduğunu duy- du.. Onu sorguya çekmedi. Biribirine şefkatli sözler söylediler. Ve, Nantöy çok acıkmış olduğundan Rober onu, meydanın eski evlerinden biri üzerin- de altın yaldızlı harflerle ismi parlıyan tanınmış bir kabareye götürdü. Kayaları, havuzu ve ağacı yeşil kafeslerle çerçevelenmiş aynalarda taaddüt eden bir kış bahçesinde sofralarmı hazırlattılar. Yemek listesini tetkik ederken — şimdiye kadar yapmamış olduklarından fazla bir lâ- ubalilikle konuştular,. Rober, Nantöy'e son üç günün heyecan ve telâşiyle asabileşmiş olduğunu, fakat artık bunları düşünmediğini ve hâlâ bu me- sele ile meşgul â lacağı söylü- yordu. Felisi Rober'e sıhatinden bahsediyor, fena uyuduğundan, rüyalar gördüğünden sızlanıyordu. Fakat rüyalarında ne gördüğünü söylemiyor ve ö- Pf Kletan çöleküryosdu:. /Bah z GÜLÜNC HİKÂYE —— eei Yazan: ANATOL FRANS mamış olduğunu, ve hiç bir işe yaramadığı halde neden kabristana gittiğini sordu. Felisi, dini lelere, zünubun kefareti ra- simelerine ve sihirkâr sözlere tâbi ruhunun derin- liklerini ona izah kabiliyetini haiz olmadığından sanki “lâzımdı” demek ister gibi başını salladı. Komşu masalarda yemek yiyenler yemeklerini bitirirken ikisi, yemeklerinin getirilmesini bekliye- rek, alçak sesle uzun uzun konuştular. Rober, Şövaliye'nin metresi olmuş olduğundan dolayı Felisi'ye târizde bulunmamağı, hattâ bu mevzua dair tek sual sormamağı kendi & disi Çeviren: NASUHİ BAYDAR L G Te gea Pa zarar k, onu incit- mek olacaktı. Şövaliye'nin sabit gülüşü ve dik başı ile gelip masaya day ve iştikâcı sesile: “Felisi, Martir sokağındaki küçük odamızı unut- muş olamazsın!..,, diyeceğinden ürktüğü için sustu. Onun, ölümünden beri, kendisi için nasıl bir ma- hiyet almış olduğunu Felisi söyliyemezdi; bu o de- rece itikadı haricinde ve muhakemesine muhalifti ve bunu ifade edebilecek kelimeler de ona o kadar eski, gülünç ve istimalden sâkit olmuş görünüyordu. Fakat uzak bir verasetten, ve daha doğrusu, ço- kluğunda dinlemi: bazı hikâyelerden şu Seeneli rekiğ vâd ve yemin etmişti. Bu böyle olduğu halde, kör bir kinle, tabii bir tecessüs sevkiyle ve kendine hük- medemiyecek kadar onu sevdiği cihetle acı bir sesle: n — Vaktiyle la birlikte y tın, dedi. Felisi sustu ve inkâr etmedi; artık bunun fay- dasız olduğunu hissettiğinden değil. Bilâkis, bes- belli, apaçık olanı bile inkâr etmek mütâdı idi, ve, muhakkak ki, aşkta erkeklerin, eğer arzu ederler- se, en sarih yalanlara inanacaklarını bilecek kadar onları tanırdı. Fakat bu sefer, mizaç ve mütâdı hi- lâfına yalan söylemedi. Ölüye hakaret etmekten / yorul- - korkuyordu. Düşünüyordu ki onu inkâr etmek ona — Felisi, derhal cevap verdi: — hissi alıyordu ki, Şövaliye, vaktiyle sağları rahat- sız eden ve papaslarca okunup üflenmek suretiyle uzaklaştırılan ölülerden biriydi: zira, onu düşün- dükçe insiyaki bir hareketle haç çıkarmıya başlıyor k için erine ni- ve gülünç görü hayet veriyordu. Linyi onu mahzun ve dalgın görünce bu sert ve faydasız sözlerinden dolayı kendine itap etti, ve, itâp ettiği anda da o derece sert ve o derece fayda- sız yeni sözler ilâve etti. — Halbuki bana bunun doğru olmadığını söyle- miştin! olmasını istiyordum, ederim ki başka birinin olmadım, Şahsi bir liyaka- tim yok: bu bence imkânsız olurdu. c vardı. Su halinde kehribar gibi bardağında parlı- yan şarap gözleri için bir zevk oldu ve haz duya- rak dudaklarını onunla ıslattı. Getirilen yemeklerle ve hususiyle altın ampullere benziyen patates ma- fişleriyle alâkalandı. Sonra, salondaki masalar ö- nünde oturanlara bakarak, hallerine gülünç hisler veya kaba ihtiraslar izafe edip onlarla eğlendi. Ka- dınların kendisine atfettikleri kötü nazarlara ve er- keklerin de güzel ve ehemiyetli görünmek için yap- tıkları gayretlere dikkat ediyordu. Ve umumi bir mütaleada bulundu: dıkları dikkatine çarpmadı mı? Bir şeyi düşündük- leri için değil, o şeyin böyle söylenmesi lâzım geldi- ğini sandıkları için söylerler. Bu itiyâd onları çok sıkıcı bir hale getirir. Tabii birini bulmak fevkalâde nadirdir. Sen, tabiisin. olduğumu zannetmem. Fakat kendini gösterişin tabiatın icabı. Beni kendi- ne ne zaman hayran etmek istediğini gürüyorum... fikirlerinin ü İlâve etti: — Ah! Sevgilim, senin olduğumdan beri, temin Genç hayvanlar gibi Felisi'nin de neşeye ihtiya- — Rober, insanların hiç bir zaman tabii olma- — Filvaki, kendimi göstermiye çalışan bir adam — Sen diğerleri gibi kendini göstermiyorsun! — rı : | mı; vul kal gib ola -di Böyle diyerek Rober'e kendinden bahsetti, ve, Bi B ı x Vai nni e Nöyyi f: intikal ederek sordu :ı