Ulus 23 Temmuz 1939 sayfa 5 | Gaste Arşivi

23 Temmuz 1939 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MLALER REA , eli K c et G C Kİ T aA A SAD - Z —i GK L AA G aa. d girerlerken diğer bir grup K AYA T T L MT DA 23-7.1939 Ğ L HAYAT VE SIHAT Sıcaklar Sıcaklar arttıkça karaciğerimizi hatırlamamak mümkün değildir. Mutedil iklimlerde oturanlar pek sı- tak memleketlere gittikleri vakit en ziyade karaciğer hastalıklarına tutulduklarından olacak ki; fazla sıcağın karaciğer üzerine fena te- siri en eski adamların bile gözelrine çarpmıştı. Promete efsanesi, şüphe- basınca... Bununla beraber, bu cihet de yavaş yavaş anlaşılmıya başlamış- tır: karaciğerin binbir tane denile - mühimlerinden biri de, içerisinden geçen maddelere oksijen vermektir. Bundan dolayı vücudun ağırlığın- dan her kilo için saatte 1200 santi- metre mikâbı oksijen sarfeder. dde havada baol olmakla karaci- siz, b neticesidir: yetin kurucusu sayılan bu dev gökten a - teş aşırarak yer yüzüne getirdiği için Jupiter öfkelenmiş ve hihayet onu Kaf dağında bir kayaya mıh - latarak her gün karaciğerini yemek üzere bir de akbaba kuşu musallât etmişti... İnsan peksıcak başka bir iklime gitmeden, kendi mutedil memleke- tinde otururken de sıcaklar artınca karaciğerin bozulduğu ve onun ne- ticesi olarak türlü türlü mide ve barsak hastalıkları geldiği halde, gariptir ki, fazla sıcağın karaciğer üzerine fena tesirini, Promete efsa- nesinden daha iyi izah eden kimse çıkmamıştı. Sıcaklar artınca kara- ciğer rahatsız olur, fakat niçin? Bu suale verilecek cevabın da esrar perdesi arkasında kalmasında kabahat, biraz da karaciğerin ken- disindedir. Bu acayip uzvumuz ü- zerine o kadar çok iş almış ki he- kimler bu işleri tetkik etmekle biti- remiyorlar. Sırası geldikçe birkaç defa daha yazmıştım. Karaciğer vücudumuzun âdeta merkez lâbo- ratuvarıdır. Yemeklerimizle yediği- miz her türlü gıdalar, etlerle yağlar ve şekerler ilkin mutlaka karaci- ğerde az çok uzun bir müddet ge- çirerek oradan “vücuda yarıyacak,, damgası almıya mecbur olurlar. Sonra vücudumuzun her tarafında- ki hücreler kendi işlerine artık ya - ramıyacak diye bir takım maddele- ri attıkları vakit onlar da vücuttan çıkmazdan önce mutlaka bir defa karaciğere uğrarlar. Meslâ biz id - rarı böbreklerden çıkar diye biliriz, halbuki onu yapan da karaciğerdir. Vücudumuza böyle normal olarak giren ve idrardan çıkan her şeyi kontrol etmek hakkını kendisinde bulan karaciğerin vücuda yabancı “olan maddeleri de tetkik etmeden dersiniz. | gekldsü şancı olunca bir tarafınıza — çabuk tesir etsin diye — ilâç şırınga eder- ler, bu ilâç bile karaciğerden geçip ondan münasip damgasını almadan hiç bir iş göremez. Vitaminler ve hormonlar keşfe- dildikten sonra hiç olmazsa onların karaciğerle alâkaları olmadığı ve kendi başlarına iş gördükleri sanıl - mıştı. Halbuki vitaminlerle hor- monların da karaciğere uğradıkları birer birer meydana çıkıyor. Mese- lâ A vitamini yediğimiz gıdalarla karoten maddesi halinde vücudu- muza girdikten sonra onu vitamin haline getiren gene karaciğerdir. Karaciğerin üzerine aldığı o ka - dar çok işin birer birer tetkikleri henüz tamamlanamadığı için, onun çok sıcaklardan neden dolayı ra- hatsız olduğu izahımım da gecikme- si, doğrusu pek de ayıplanamaz, ğer doğrudan doğruya teneffüs et- mediği için kendisine işi için lüzum- lu olan oksijeni kandan almıya mec- bur olur. Halbuki karaciğere gelen kan ona bu kadar çok oksijen ge - tiremez, vücudun içindeki suyu çeker, onu parçalar ve suyun terkibindeki ok - sijeni kullanır. Karaciğerin bu işi öğrenilince o- nun sıcaklarda neden rahatsız oldu- ğu da anlaşılır demektir. Sıcakta insan çok terliyerek çok su çıkarın- ca karaciğer su kıtlığından dolayı rahatsız olur. Fakat karaciğerin sıcaklardan rahatsızlığına sebep bu kadardan ibaret otmasa gerektir. Bu uzvumuz soğuğa karşı müdafaamızın da en mühim vasıtalarından biridir. Her zaman vücuda lüzumlu olan sıcak - lığın yüzde kırkı adalelerden çıkar- sa da geri kalan yüzde altmışın ya- rısı sadece karaciğerden çıkar, öte- ki yüzde otuz da geriye kalan bütün nesiçlerden. Onun için karaciğer- den geçen kan örada iki derece ka- dar fazla ısınır. Karaciğerin sıcaklara karşı vü - cudu müdafaa etmesinde de tesiri bulunduğu henüz bilinemezse de soğuğa ve sıcağa karşı müdafaa he- men hemen aynı şey demek oldü- ğundan bir gün karaciğerin fazla sıcağa karşı vücudu müdafaa etti - ğinden dolayı sıcaklarda rahatsız olduğunun bir gün meydana çıkma- sı pek muhtemeldir. O zamana kadar, sıcaklar bastı- rınca sağlık bakımından karaciğere karşı vazifemizi tahmin etmek de kolaydır: karaciğeri susuz bırakma- mak. Çocuk olmıyanlar bu vazife - lerini iyi bilirler ve yazın çokça su cek kadar çok işlerinin arasında en l Bu| Onun için, karaciğer de | | | ! Talebeler askeri kamplarını bitirdiler ğ Ankara'daki lise ve orta mektep talebeleri dün bu seneki askeri kamp müddetlerini bitirmişlerdir. Bu münasebetle talebe asker kıyafetleriyle ve ön- muşlardır. raciğerleri bozulur, mideleri ve bar- sakları hasta olur: küçük çocukla - |rmıza sıcaklarda su içirmeyi ihmal etmemelisiniz... G. A, BUGÜN Yenişehir ULUS Sinemasında İki film birden 1 — Dokuzuncu senfoni LİL DAĞOVER - fransızca sözlü 2 — Hudut polisi JEORJ OBRİEN Seans saatleri: 10 — 11,30 — 1 — 2,30 — 3,30 5,15 — 6,30 — Gece 9 da Dokuzuncu Senfoni ve Jurnal Tel: 2193 MAV Yazan: Major WREN teş vermiye çalışabilirler. Siz, Düpre çavuş, hiç bir yaralının damdan ayrıl- mamasına dikkat edin. Pansımanları, bütün tıbbi malzemeyi getirin. Mah - puslar, hapis odasından çıktılar mı? İşten anlar, enerjik ve cesur bir as- ker sıfatiyle her şeyi düşünüyordu. — Bizim ahbap Şvartz nerede? Ha burada mısın, yabani, nöbet kulesine çık da bir Targi seni idam edinceye kadar vahayı gözetle. Evet, gözlerin vahadan ayrılmasın!.. Orada rahatca daha başka isyan teşebbüsleri tasarlı- yabilirsin. Bunu söylerken, iri almanı taban - casiyle tehdit ediyordu. Şvartz damın üstündeki nöbet kule- sine çıkaran merdivenleri tırmandı. Burası tehlikeli bir mevzidi. — Gözünü aç ve şüpheli bir şey gö- rür görmez ateşet. On dakika sonra, Boldini geri dön- müştü, Bir geçit resmine çıkacaklar - mış gibi giyinmiş olan askerleri geti- riyordu. Onlar muharebe mevzilerine d AĞ maneviyatı yükselmiş olarak geri gel- di, Can sıkıntısı, isyan projeleri, dü - nün bütün çılgınlıkları tamamen kay- bolmuştu. Döğüşmek düşüncesinden memnun neşeli askerler vardı. Üçüncü grupla birlikte biraz bir şey yemek için aşağı indim, muharebenin tekrar başl dan evel dönmüş o- lacağımı umuyordum. Çorba ile kah - veyi acele ile içerken ve iri ekmek parçalarımızı doğrarken hiç bir silâh sesi işitilmedi. Maykıl avurdları dolu olarak: — Ne söylüyorsun! diyordu, bu â - ziz Tuaregler burada kendilerini öl - dürmiye gelmekle bizi kurtardılar. Bir haylı zaman için isyan bahsi açıl- mıyacağını umarım. — Düşmanlar bu civarda dolaştık - ca, ne isyan olur, ne de başka bir şey. Kardeşim: — Buraya hiç bir zaman giremiye - ceklerdir, dedi. Topları yok. — Ne yapabilirler? Ben de onu dü- şünüyorum. — Tepelerin üzerinde ya girişirlerse? Onların yirmisine kar- şıliık bizden yalnız bir kişi ölse-dört dıvarı müdafaa etmek için kâfi adam bulamıyacağız. — Tokutu bize takviye yollar. — Tokutu yüz kilometre mesafede- dir. Telgraf da yok. — Askeri madalya almak için bir fırsat, Löjon'a gidip: “Hiç sıkılma - yın! Düşmanın çenberinden tek başı: ma' Beçeceğim ve size takviye getire - ceğim.” demektir. Sonra yola çıkaca - ğim... — Bu gece mi? — Hayır, sanmıyorum. Bu neşeli a- damlar, hiç birimizin kaçamaması için el ele verip kalenin etrafında otura - caklardır. — Hem mehtabın da on beşi, dedim. N_e de olsa, geldikleri için bu vahşilere minnettarım, _Fakat konuşmamıza devam edeme- d_ık i Boldini dama çıkmak emrini bize bildirmişti; tekrar muharebe mevzile- rimize girdik. ç Löjon kafeste bir kaplan gibi gidip geliyordu. a I.-_Iı.-y! Yukarıdaki, Şvartz, bir şey görmüyor musun? — Hayır, kumandanım. Bir an sonra, bir şey haykırdı, fakat sesi müthiş bir,yaylım ateşinin gürül- tüsü arasında kayboldu. Tamamiyle giyinmek Fiddakinanl T ÜE 6 vyamn li G tear. kuşatılmıştık. Tuaregler en yakın te- İi Lekir S lerinde muzika olduğu halde ayrı ayrı Ulus mey- danımma gelerek merasimle âbideye çelenkler koy- ' Fransadaki ecnebilerin asketliği kararnamesi Paris, 22 a.a; — Reisicümhur, Fran- sa'da mukim ecnebilerin nüfuslarının tahririne ve bunların asker olarak is- tihdamlarına müteallik bir kararname imzalamıştır. Bu kararnameye naza - ran Fransa'da iltica hakkından müste- fit olan bütün ecnebi siyasi mülteci - ler askeri hizmette bulunmıya mecbur tutulacaklardır. Bu mükellefiyet, kendilerini siya- si mülteci addetmediklerinden dolayı iltica hakkından istifade niyetinde bulunmuyan ecnebilere şamil değildir, fakat bu eçnebiler Fransa hükümeti tarafından, dilediği zaman, hudut ha- rici edilmek tehlikesine maruzdurlar ve zikri geçen iltica hakkı ile hiç bir vevhile içtima edemezler. Bu katarna- me, Fransada ve Cezair'de derhal tat- bik edilecektir. Gene buna mümasil başka bir ka - rarname, yakında isdar edilecek ve Fransanın sair müstmelekelerinde me riyet mevkiine konacaktır, 3 Ankara Borsası 22 Temmuz 1939 Fiyatları ÇEKLER Açılış F. Kapanış P. Londra 5.93 5.93 Nevyork 126.665 — 126.665 Paris 3.355 3.355 Miliâno 6.66 ğ Cenevre 28.5675 — 285675 Amsterdam 67.7625 — 67.7625 Berlin 50.8350 — 50.8350 Brüksel 21.52 21.52 Atina 1.0825 10825 Sofya 1.56 1.56 Prağ 4.335 4.335 Madrid 14.085 14.035 Varşova 23,8425 — 23.8425 Budapeşte 24.7075 — 24.7075 Bükreş 0.905 0.905 Belgrad 2.8925 2.8925 Yokohama 462 3462 Stokholm 30.555 30.555 Moskova 23.90 23.90 ESHAM VE TAHVİLÂT Sıvas - Erzurum hattı İs. II 19.94 — 19.94 | Türkiye teşkilâtı esasiye hukuku Birinci cilt KALOLLLITINN Yazan:; Vasfi Raşit Sevig Teşkilâtı esasiye hukukuna başlangıç, siyasi doktrinler, Kemalizm, Parti ve Devlet Fiyatı iki lira Tevzi yeri: Akba Kitabevi- ANKARA n verıf” YEKKUKAKKKAK KA KKK A KA A KA KEKE KBA KK KAK KK Ka K” İzmir Enternasyonal Fuarına hazırlanınız 20 Ağustos — 20 Eylül 1939 & e) bizi uyku halinde bastıracaklarını um- dukları ilk çılgınca taarruzlarından bam_ başka bir taktikti bu. Şimdi onları görmek güçleşmişti. Htîr birimiz mazgal başında bir kum yığını ardında yüzü koyun yatmış ve ya bir siperde gizlenmiş bir Targi ka- dar tehlikeye maruz bulunuyorduk, Karşımda yüz metre kadar mesafe - d'e. .dakikada bir adam bir siyah nokta gibi meydana çıkıyordu. Her halde bir suıtta Uzanmış veya bir siperde büzül- müş olmalıydı, çünkü başı ancak ateş ettiği sırada görünüyordu. Ya o ya ben ergeç ölecek veya yaralanacaktık. O ve daha bir çokları benim mazgalı- mı hedef tutüyorlardı. Maykıl'ın dediği gibi ateş açmıyor- lardı. Ateş etmek için bir adamın ba- şının görünmesi bekleniyordu. Ente - resan fakat bir fuvar barakasında ya- pılan atışlardan daha güç bir atış, çün- kü k.endiıine nişan aldıklarını bilir - ken insanın sinirleri sakin değildir. Sık sık bir kurşun yanı başımda dı- vara çarpıyordu ; bazan, dıvara çarpa - rak diğer bir istikamete sıçrayan kür- şunun uzuün ıslığını işitiyordum. Sabah geçti; güneş yakıcı bir hal aldı. Sebebini söylemiyeceğim fakat bir kere bile vurulmak düşüncesi ak - hma gelmedi. Sadece yakıcı sıcaklar- dan ve baş ağrısından mustariptim. Beni her zamankinden ziyade hara - doğru sıçradı, bir çığlık attı, olduğu yerde döndü, silâhını bıraktı, sonra yere yıkıldı. n Sefil Gantayo alnının ortasından vurulmuştu. Ölünün üzerine eğilmiştim, Löjon beni şiddetle divara itti: — Billâhi bir kere daha dönersen sana cezanı ben vereceğim, dedi. Vazi- feni yap! Şu melun korkakla ne işin var? Mevziimin başına döndüm, Löjon da can çekişen Gantayo'yu alarak düştü- ğü yere yerleştirdi. — Orada dur, aşağıya kayarsan, se- ni süngülerle iğnelerim. Yaralıya ateş eden bir adamın vazi - yetini verdi: başı ve omuzları iki dı - var çıkıntısı arasında görünüyordu. Löjon haykırdı: — Ne hasta isterim, ne de korkak. Son Targi- gidinceye kadar hepiniz, canlı veya cansız hepiniz burada kala- caksınız. Az sonra düşmanın ateşi yavaşladı, sonra tamamiyle durdu. Bizim ateşi- mizden çok mu müteessir olmuşlardı. Yoksa başka bir taktiğe mi başlıya - caklardı? Muhayyelem tepelerin etrafını do - laşan ve şefleri emirin riyaseti altında bir müşavereye davet eden bir deveci tasavvur etti. Borazanımıiz çaldı : “Ateş kes!” Löjon'un haykırdığını işittim: ———1— yere yattılar. Maykıl'ın onların ara - sında olmadığını görünce içim sevinç- le doldu. Düpre çavuşla doktor olan Kordiye yaralılara pansıman yapmak ve onlara kuvet verici şeyler içirmek işine giriştiler. 7 Löjon havladı: — Boldini onbaşı, neferleri üç gru- pa taksim edin ve aşağıya indirin. Çorba için ön dakika mühlet veriyo - rum, herkese yarım litre şarap dağı - tin. Toplanma borusu çalındığını işi- tirseniz koşar adımla geri dönün. Sen, Sentandre cephaneleri tazele; adam başına yüz kurşun. Kordiye pansı - manları geri bırak, git karnını doyur. İnme sırası bana gelince, çorba ile şaraptan ziyade, içerinin nisbi karan- lığı ve serinliği hoşuma gitti. Çünkü kafam hararetten çatlıyordu. Maykıl: — Muharebede ölmek Löjon tara - fından ölüme mahküm edilmekten ev- lâdır, dedi. Öteki dünyaya giderken, bu sevimli adamı da beraber götürme- yi pek isterdim. — Ama yaman bir asker, dedim. Kardeşim atıldı: — Pek yaman! Kusurunu bağışlıya- lhım. — Er meydanında düşerse bağışla - rız, 4 — O ve biz bu işten birlikte sıyrılı- rız da o kumandayı tekrar ele alırsa

Bu sayıdan diğer sayfalar: