20 Ekim 1930 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 2

20 Ekim 1930 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

# o —2 — VAKIT 19 Teşrinevel 1790 menilerdem ziyade şimdiye kadar de-! ; vam eden milli idare aleyhinde hiç bir zaman tezahüratta obulunmamışlar- © dır. Yahudilerin S. fırkaya rey verme! İeri tahii bir hakları olduğuna göre bu! © tarzda hareket etmeleri milli idare si Teyhinde bir tezahür demek değildir.,! Acaba mektup sahibi | (tezahürat)! tabirinden ne gibi bir mana çıkarıyor- — istediğ © aleyhinde ruhi bir infial, dir. bu kelime ile ifade etmek şey “milli idarenin icraatı Yoksa lar? Bizi ç sokaklarda gürültüler ile nümayiş yap) g © dikleri reyler daha fazla çıkarsa buna — cemaati namına Büyük Millet , kadar devam eden milli idarenin icra-| | hürmete lâyık mak değildir. Zannediyoruz ki mektup sahibi H. fırkasına rey vermek istemi- yen yahudilerin bu vaziyetini bugüne atmı bir tsavip mahiyetinde göremez. Kabul ediyoruz ki rumlar ve erme. niler de bu noktada yahudilerden ayrı değildir. Yalnız dediğimiz gibi yahudi ler tarafımdan H. fırkası aleybine ve- rilen reylerin cemaat nüfusuna nispet edilen miktarı ile H. fırkası ale. “se rey veren Tum ve ermenilerin rum ve ermeni cemaati nüfuslarına nispet edi- len miktarı mukayese edildiği takdirde! - hakikaten yahudilerin S, Fırkaya «er-' ürkler hayret etmez mi? Va bu garip hadisenin sebebi nedri”. mezler mi? Dün İstanbul Musevi cemaati namına bir mektup aldık. Bu mektup şudur : “Cuma günkü Cumhuriyet ga- zetesinde Museviler serlâvhası altındaki fıkrayı kemali hayretle okudum. Türkiye Musevi cema- atinin Kâzım Pş. Hz. nezdinde resmi bir heyetin gönderildiğine dair bir güna haberi olmadığı © gibi M. Raizner nam zat Tür- kiye Musevi cemaatinin reisi “değildir ve Türkiye Musevileri- ni hiçbir suretle temsile sâlâ- | hiyettar bulunmadığı tavzihan beyan olunur.,, Türkiye Musevi cemaati ve bu bambaşılığı heyeti idare resi | Avukat Bak Hazan Yalnız bu mektupta Musevi “acaba » de Meclisi reisi Kâzım Pş. Hz.ne © müracı temi salâhiyetleri olmadığı ya- ıkla beraber o zevatın Mu- — sevilerin hükümete karşı samimi hissiyat ile mütehassis oldukla- at eden zevatın cemaati | ben din ve milliyet intisa, ve idi birbirine hayat hakkı tanıyan bir veya iki münakaşa cephe- sinde çarpışan fikirlerin akalli- yette kalanını her zaman ve çok zaman haklı görebiliriz: bu haklı fikir- İ lerin kusurları olsa olsa tatbik zamanınm geçmiş veya gelme- miş olması olabilir. böyle (bir fikre hürmetimiz eğer bu fikrin | zamanını geçmiş buluyorsak biraz merhametimizle birlik olur; bi- zim halimize uygun gelmiyorsa hürmetimiz dikkatimizi arttıra- caktır, tekâmüller inkılâplar bi- zi akalliyetteki fikre yaklaştıra- caksa (O hürmetimize teennimiz adeta bir müşevvik olarak refa- kat edecektir. fakat benim bahsedeceğim a- kalliyet bu değil... ben mutlaki- yelte ve o tanzimatta “reaya, meşrutiyette anasır, mütarekede akalliyet denilen ve cümhuri- yete lozandan bir imtiyaz, bir kapitülâsyon olarak değil tama- | men beynelmilel ve o da gayri müslümlere maksur bhükâmlerle aramızda (Oyaşiyarak vatandaş olmak için kalan bir varlıktan bahsedeceğim. bu akalliyetde bir vasıfta müşterek ayrı ayrı insanlar ifade eden bir zümre olmasına baka- rak, akalliyetteki bir fikir gibi hürmet görmek tabiidir: eğer mevcudiyetleri böyük maksat için | bir düşmer, bir tehlike, bir engel bali arzc.w'yorsa... ellerine tör- kiye cümliuriyetinin tabiiyet ve- sikasını verdiğimiz, bunun için kendilerine türk dediğimiz bu 'dukları hakkındaki neşriyatımızı teyit eder mahiyettedir. rı hakkındaki sözlerine iştirak dilip edilmediğinden biç bah- sedilmiyor. Daha doğrusu bu nokta mesküt geçilerek temsil salâhiyetlerine itiraz edilmek su- — retile onların sözleri de redde- dilmiş oluyor ki bu cihet şaya- | nı dikkattir ve bizim Musevile- rin son intihabatta aldıkları va- ziyet ile şimdiye kadar devam eden milli idareye karşı ruhi bir infial tezahürü göstermiş ol- VAKITIN tefr 108 ip yi La İL) MUHARRIRI: SEL şindeki azabı veriyordu. Oradan geçtiği taktirde, kalın kar taba- kalari ve taze açılmış bir toprak yığını altından derinden derine gelen bir sesin boğuk bir feryat ile kendisini çağıracağını zanne- diyor, gecenin loşlandırdığı me- zarlığın, karlarla örtülü taşları arasında bir tayf balinde bir çocuk hayaletinin bembeyaz ke- fenile çıkarak kendisine doğru geleceğini sanıyordu. Bir an için sükün bulan buhran- ları, bu mülâhaza önünde tekrar beyrinin damarlarını yakmıya baş- Bu kujozu kes!p birikti- riniz ; bir zıra kupon ge- tiren YAKTT ın türlü türlü hediyelerinden birini kendi seçip alzcaktır DAA EA E.E Kâzım Pş. Hz. ni ziyaret eden İ heyet bütün Musevi vatandaşla- rın cümburiyet hükümetine karşı mevcut tazimkârane ve vatân- perverane hissiyat ve hürmetle- rini arzetmişti.. Heyet ayrica Musevilerin omekteplerde Türk İ vatandaşı olarak yetiştirilmesine matuf gayretten de bahsetmiş, son zamanlardaki bazı mevzii ha- reketlerin asıl kütle ile alâkası olmadığını söylemiştir. Â HATTIN ENİS ladı. Ve kafatasınm içidnen iki kuvvetli çekiç (darbesinin gayri muttarit bir surette dahilden hari ilce doğru şakaklarını dövdüğünü, bir alev halinde damarlarını sar ensicelerini tutuşturduğunu hisset- ti, | o Karın, lâpa, lâpa, bati ve tedri- ici düşüşüne rağmen hemen oracığa | oturmak ve karların oyavaş yavaş K açlimizi örtmesini beklemek iste- li. Fakat heyecanları o kadar had, ve ıstuafları, geniş bir yangın ha- ilinde o kadar ensicesini yakıyordu ki, sayri ihtiyari, fakat oğlunun gömülü olduğu mezarlığa kendisi- İni isal edecek caddeyi (bırakarak diğer bir yoldan semte doğru yürü- dü. Ve oraya yaklaştıkça © yolunu İşaşırdığı bir çölde, birden bir aşi: naya rasgelinişteki hazzı duymağa başladı. ecesızdan bir akalliyste davası ve bu intisap üzerine bir hak ihdas müsavat aleyhinde bulurum. biz miiliyeiciyiz : milliyet ertak kabul etmez; türküm diyenlerin bu sıfatia irtibatları teşkilâtı esa- siyenin verdiği bir vesikadan ibaret olmamalıdır. !kanunların verdiği bütün haklardan İ mi? oraya kaydinde maksat için | faydasmı hesaplayarak bugün aza İ daş vasfına hak kazandırmaktan alevin, birden genişleyerek bütün! l akalliyet mensuplarını bugün asla şüpheli bir mevkide görmediği- mi kaydetmeliyim. onları, buzün olduğu gibi teşkilâtı esasiyenin, istifade edebilir biliyorum. onlara en yüksek hakkı, siyasi hakkı tanı- yorum; fakat, açık söylemekte hiçbir mahzur yoktur, kendile- rini bir” akalliyet davası hisset- tiğim ve bu davama hudut ha- ricinde müeyyideler umulduğu- Du gördüğüm müddetçe - onlar kendi kendilerini veya kendile- rini intihap ettirmek istiyen lö- vantenlerl# anlaşıp birbirlerini İ nülden seven bir türk yabudisi, gi gün, kendiliklerinden teessü- rümüze iştirak etmişler, umumi mahiyette bir yardım düşünül- düğü, o memleketin müdafaası icap ettiği zaman böyle bir can- dan alâka göstermişlerdir? bakınız, daha dün bu gazete- ye üstüste gönderdiği iki mek- tuba “memleketini can ve gö- | unvanımdan başka öz adını at- mak cesareti gösterilmiyor. av- zam galanti b. türk vatandaşı olduğu, eserlerini böyle imzala- dığı için ne kaybetmiştir ki bize dostluk edenler bu cemaat karşısına maskesiz çıkamıyorlar? istamat zihni efendinin pek te mergup olma- dığım bilmiyor muyuz? türkçe gazetecilik etmiş şamlıyan ef.nin yalovaya koşup (o gitmesi fethi b.in akalliyetler için tatlı diller döktüğünü gördükten sonra ol madı mi veilk sual olarak akal- liyetleri sormadı mı? “yaşasın hürriyet, adalet, müsavat,, tera intihap edebilirler; fakat ben - ki takdir hakkımı bir teşkilâtı mem; cemiyet benim kurduğum, fırka benim yaptığım fırka değil yapmanı da yarın yaparım. bakınız, fethi bf. bile türkiye nüfusünun değil istanbul şehrinin bile yüzde beşini, onunu geçmi- yen bu, “akalliyet,,lerin bu dini ayrılıklarını göre namzet listele- rile - şahıslar bertaraf - temsil etmeyi müdafaa için buna bir nevi teşkilâtı esasiye ve kanun mecburiyeti imiş rengini verecek beyanat yapmıştır. keşki yapma- masa ve bu itibari vatandaşlık bissini kuvvetlendirip akalliyet mürtecilerini beyhude ümide dü- şürmeseydi... “teşkilâtı esasiye türkü,, diyo- rum; bu tabir vaziyeti, benim maksadımı anlatacak kâfi beli- gati haizdir. bugün akalliyetle- rin akalliyetleriniistisna edersek, umumi manzaralarını bir vatan- uzak bulmaz, bunlara yalhız teş- | nesile meşrutiyetin ilân edildiği siyasi bir teşekküle ait bir inti- | gönleri tanzire çalışan yeni si- hap veya ona benzer bir yerde- | yasetcilere diyelim ki «ah, evet, esasiye türkü için asla israf et- | akalliyetle ekseriyet arasındaki bu his müsavatsızlığının kalkma- | muvaffak olacaklarına hükmet- biz de müsavat istiyoruz! işte sından yoruz. istediği dili çocuklarına okut- muyorlar mı? istedikleri dinle ibadet etmiyorlar mı? kanunlar- la tayin edilen mıntakalarda ser- bestçe dolaşmiyorlar mı? ayni vergiyi vermiyorlar, bir suç işler- lerse akalliyetteki fertler de her vatandaş hakkındakı usul ve nis- betle cezalandırılmiyorlar mı? doğacak müsavatı isti- tiğimiz yerlerde umumi hizmet- lere almıyor muyuz? dünkü rumca gazetelerden biri akalliyetleri o vatandaş (o olmıya meyleltirmek arzusunu teşkilât esasiyeye, müahedelere Uygun bulmamış! işte vatandaşlıkta te- kâmül için en hassas ölçü bu sözdedir. benim vatandaşım ba- na ahitnamelerden bahsedemez, biz gönül bağları istiyoruz, mu- kaveleler, hele hudut haricinin bir düşman teyit ve tebtidile be- | raber hissini veren muahedelerle kilâtı esasiye türk dediği için türk demez niz? bildikleri dillerle yazan gazetelerini takip etmişsinizdir. hangi milli mef- hum karşısında heyecana düştü- ğünü gördünüz? ekseriyetin 3e- vindiği hangi gün kendiliği bağlanmış akalliyet ve ekseriyet alâkaları değil. ben din ve mil- liyet esasından bir akalliyete in- tisap davası ve bu intisap üze- rine bir hak ihdas ve iddiasını müsavat aleyhinde (bulurum. İdi lerin bu sıfata irtibatları teşki- lâtı esasiyenin verdiği bir vesi- kadan ibaret olmamalıdır. iki pasaport taşıyanların türklüğüne mini koymaz mısınız? denilecek ki: ya siz bizi nasıl tutuyorsunuz! doğru! işte ben nasıl görüp dü- şündüğümü söyledim, şüphe yok bu bir zaman meselesidir. mad- menfaatlerini odemiyeceğim, lâkin yüreklerinin hazlarını bâlâ hafızalarından alanlar için bu böyledir,ancak, biz işte o zama- nın yürümesi için sabırsızlanıyo- TUZ. © zaman, tekrar edeyim, akal- liyet fertlerinin hâkim, münevver unsurları teşkilâtı esasiye türkü olmaktan bir adım daha ileri giderek, bir vatandaşın kanuni hüccetlerini değil, gönüle bitap eder delillerini gösterirler; ne vakıt ki bu avrupa denilen âlem- de halaçyan, paradopulos, koben | atlarından müstağni bir kudretin mutlak ve muvalfak bir türk idaresi olduğu -gene müsavatı tesis için-yer tutar; işte o vakit bu atlardan her birini-gene ovakitler- de de bir akalliyet hissiyatını gütse bile- devlet idaresile alâkadar sayılacak kir intihap listesine -sağ olursam- kendi elimle ya- zar ve bunu,tasrih etmeliyim, o İ isim bir akalliyete mensup oldu- gu temsil (edilmesi (lâzım | bir akalliyet bulunduğu için de- gil, ehliyetli bir vatandaş diye İ mücerret bizmetinden istifade için yaparım. ozaman ne zaman? siz bir demirin ateşte kızardığını far- ketmez misiniz? siz bir seven kal- bin sıcak temasını duymaz mısı- »ız? ben, buna yabancı memle- ketlerden gelmiş, düne kadar kendilerini hiç bilmediğim, tani- madığım kimerleri nasıl “biran” içihde kendimden oldüğunu an- lıyorum. işte o zaman, o duygu gelin ciye kadar, teşkilâtı esasiyeler, kanunlar bukuki, fakat soğuk hükmünü icra edecek ancak bir türk, bir türk genci muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki “sinesinde yetiştirerek başının üstüne çıkaracı nındaki cevberi tahlil etmek : biz milliyetçiyiz; milliyet ortak sevinmişler, kederlendi. un pencereden çil tütüşüne bakılırsa, efendi, evde eli meşk kâğıdı üzerinde ve gözleri so' banm deliklerinde israftan tevak- kiye dikkat ediyordu. Sonra işte şu ev de Doktor Maz- az kulak verse doktarun öksürük- yan iki insanm mevcudiyetine rağ- men bu evin bir ölüm sükünuna müstağrak olduğunu anlamak ka- bildi. Daha sonra işte Ördekçi Paşa- nm eyi... Solda pencereleri pırıl pırıl par- İıyan şu evin Niyazi Beye ait oldu- ğu kolayca anlaşılıyordu. Bu gece gene kim bilir bu.çatı altında ne hayasız bir âlem geçecek, sabahla- ra kadar şu pencerelerin perdeleri, kimbilir ne bedmest saatlere şahit olacaklardı. Sonra (sabaha doğru bu kafilenin, üstleri dağınık, nefes leri içki kökularile rayihadar, yı- kıla kalka nasıl çıkarak oto: i lerine binip gideceklerini düşünü- yordu. Bu kapı önünde vicdanının şiddetle (o burkulduğunu o hisetti. İşte pencerelerinden sönük bir petrol lâmbasının yarım aydınlığı parlıyan şu ev, Nasuhi Efendi- Bir melek gibi yaşıyan ve öylece pe melek gibi afif ölen karısını, soba İoresimün ince bir dumanla) file arasında aramıştı, harın evi idi. Eğer penceresine bir; lerini işitmek veyahut, içinde yaşı-| kabul etmez, türküm kaç kereler ve kaç gecele Birden karısının mezarının ne- rede olduğunu düşündü; bunu A- fif Bey, teessür içinde ( söylemeği unuttuğu gibi, kendisi de geçirdiği şedit buhran içinde bunu sormayı unutmuştu. Bir an dü . Bunu ha bilmiş, ha bilmemişti; ne çıkar- dı? Bundan böyle onun için bütün dünyanın vâsi ve karanlık ebedi İbir mezardan ne farkı kalmıştı? Daha sonra işte bir çok evler ki, hepsinin iç yüzlerini avucunun içi kadar lâyıkile ve vuzuhile biliyor. İşte kepenkleri yarı indirilmiş o- lan bakkal Yuvan ustanm dükkâ- nr... Onun biraz ilersinde pencerele- ri buğulanmış mahallenin kahvesi; çatısı altında bir çok iyi ve fena İgünler geçirdiği yer... Nihayet üstüne yağan karların kesafeti altında, hemen oracığa çö- melmiş iri bir dev vehmini veren Halil Paşanm konağı... Bir gece bil-| paşanın ölüsünü beklediği oda, ar- ka tarafta kalıyordu. Mahallede ilk ölüyü beklediği o ne korkunç geceydi! o gece karan- lıklar içinde asma çardağı üzerin- de gördüğü sayılamıyacak kadar -evleviyetle-ayrılmıyacaktır. hakkı tarık etsiz, fosforlanmış kedi gözle ri tekrar karşısında görüyor ve son ra birden toprak altından geler boğuk bir sesin, ince bir çocuk s€" sinin gitgide kendisine yaklaştığı! ihissediyor, daha bu sabah, onu” tabutunu bilmeksizin nasıl toprağ* indirdiğini, tabutun kollarını — * İyice yerleşmesi için — nasıl deste” re ile kestiğini düşünüyor, geceni” karanlığı içinde — çocuğunun re#” mini gördüğü ilk dakikada oldğ gibi — e gözlerin parıltısmı, tekr#" onların ikiden dörde, dörtten seki” ze, sekizden on altıya ve niha: namülenahi gözlere inkılâp et ni, onları adım adım kendisi" yaklaştığını görüyordu. Şimdi muttasıl durmadan ileri iye doğru yürüyor, nereye gide İğini, nereye gitmekte olduğunu di şünmeksizin, o kendisini boğ?” her tarafı dolu olna şu sks” ilardan bir an evvel kurtol mak istiyor, bir an evvel buradif İkurtulmak için kara, tipiye b” İmaksızın, soğuğa fırtınaya hek İmiyet o vermeksizin bir meçi doğru muttasıl ve muttasıl yü” yordu. son)” 21,

Bu sayıdan diğer sayfalar: