4 Ağustos 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 10

4 Ağustos 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Sen ha.. Sen bal, Görüşmiyeli bir hayli olmuş -| arta kalan bir kontes seyisi tata - tu. Hilar ikisi de sakal ve| fından açılmıştı. Vaktile | şöhret bıyıklarmı her gün tıraş ediyor -| ve servet yapmış “Siyah gül,, ve lar, yaşlarmın iğmiye çalıştığı beli “Maksim,, gibi barlardan arta ka bastanlara daya»! lan dekor parçalarını toplamış ©- lerini, son moda narak düzeltmiye (çalışıyorlardı. Burası, Rus o muhacirlerinden lan Serj Kalkof, burasını süsle - yy yg ve şimdi, artık elbiselerine, üstle| miş, etrafa bir çeki düzen virmiş rine başlarına daha fazla itina e- ti. diyorlardı. Bütün manasile, yaş -İ © Hilmi beyle Selâmi beyin, tesa ların tesirlerini sun'i bir şekilde| düfen ve şöyle birkaç lâf atmak Eyl, örtmiye'uğraşıyorlardı. — Nasılsın Hilmi” — Şen nasılsın Selâmi, nereler desin? Sorma birader, Madritte kon » solostum, tekaüt oldum. Ey sen? — Ben halâ iyi kötü ticaretle meşgulüm, Gel şöyle bir kaç ta- ne stalım. İki ihtiyar arkadaş biribirleri- ne (hey gidi zamanlar hey) der| tebi Sultaniden arkadaştılar. Ay gibi gülüşerek “Yesil elma,, barr-| ni sınıfta, ayni sırada otururlar - na girdiler, Asyadan tabiat zorluklarının ver 'diği tahammülsüz şerait altmda için “Yeşil elma,, ya girişi, bu kü cük barda büyük bir heyecan u- yandırmıştı. Çünkü (buraya, bu kadar temiz giyinmis müşteri pek nadir gelirdi ve böyleleri yağlı bir müşteri telâkki edilirdi. Nite - km öyle oldu ve Serj, gıcırdıyan! gramofonunu harekete getirdi... | > 5 » Hilmi beyle Selimi bey Mek - dı, yatakhanede yatakları yan ya na idi. Hilmi, mektebin en haşa rı talebesi, Selâmi ise en çalışka- n: idi. Hilminn yaramazlıkları, Se - rinde Alman arkeoloji mütehas- muhaceret ederek Anadoluya gelen yüksek mefküreli, yüksek kültürlü insanların soylarmdan olduğunu anlamıştır. Milâttan kırk asır evveline âit çıkan bu medeniyet eserlerini oAnkarada etnografya müzesinde seyir ve temaşa etmek büyük bir baz duymıya Kifayet eder, Ben Ali- şarda daha vazıh olarak görmek fırsatına nail oldum. Senelerden beri Çorum vilâ- yeti Boğazköyünde (Etlerin devlet merkezi olan Hatusas şeh lâminin içindeki çocukluk hare - ketlerini tatmin eder, Selâminin Grani ipten müstağni » Çünkü akşamları müzakere zamanı Selâ- mi, vazifesini yaparken Hilmiye de ö gün öğrendiklerini tekrar e der, öğretirdi. Sonra bir gün mektepten çık - tılar, Selâmi hariciyeye intisap et ti, Hilmi de babasınm kömür ti - sarethanesinde çalısmıya başla - mıştır. Hürriyet ilânma kadar bu böyle devam etmisti, Bir aralık, ilk 10 temmuzda Bsyoğlunda bir yi evine davet etmiş, faka: ertesi günü derhal Berlinde yeni ta - yin edildiği vazifesi başına git - mek mecburiyetinde kaldığı için sıslarmdan Vinkler, sonra Bit « 1:1 Alaca Höyükte Ramzey, Yoz gat vilâyeti Alişar höyüğünde | bir mektupla itizar etmişti. Amerikalı Fon der Osten, Kay- Hilmi, o akşam bunu hatırlat - seri şarkında Kültepede “Eti; | ve: » si j , Kareş,, şehrinde o Hrozuy taraf- — Selâmi, dedi, doğrusunu is- “larmdan yüpılmış olan hafriyat, 'Anadolu Eti medeniyetinin kı- dem eskiliğini milâttan 4000 se- “emın: Mukaklete bu. işin Yimle bir iş vardır. Selâmi içini çekti, gözleri “Ye ne evveline çıkarmaktadır. şil elma,, nın içerden e Türk milli tarihinin yazılışın. | cam tersine ilişti. da mühim malzeme teşkil ede - ..— “e ve cek eserleri bilmiyenler pek çok- sür KM ERMAN tur. Tarih kongresinin uyan- “dırdığı , heyecanlar, tecessüsler, ,alâkalar. fikir sahiplerinde, bu- nan eserleri Öğrenme arzu ve Tam o esnada 17, 18 yaşlarım da bir genç Rus kiz gelerek ya « rım yamalak bir türkçe ile sordu: — Ne içeceksiniz efendim. Selâmi genç kızı görür gör - mez bir yıldırımla vurulmuş gibi sarsılmıştı. Gözlerini ona dikmiş lunun muhtelif yer | sonya da sıkmıya başlamıştı. Va - mina ça | gm iyapıldığını ifade | Serj — bu kuzdükkân sahibinin âvesile bir broşür | kazı idi — Onu, bu bakışları sade redilmesi, ce tahammüle değil, biraz da ilti- li Yetiştirenlere böyle fatkâr mukabels,etmiye mecbur böyle | bile ederdi. Fakat bu müşteri, bu pe bedrikatta bü > adam, onn büsbütün başka Sl miş olacaktır. şekilde | Bu bakış. olunun Oo muhtelif — Ne içeceksiniz efendim? 8 tösis olunan âsari ati | o Genç kız birdaha tekraret- lerindeki eserleri müte - dikkat etmiş, ve, oraya |, hasar eyetler tarafından tetkik Sr eni sefer Hilmi vE erek mahiyetlerinin tayin — Canım, Selâmi, söylesene bit olunması. i 53 — Memleketin muhtelif ma Sonra kıza dönerek: şhallerinde hafriyat yapan heyet- — Yavrum, bana bir cin verÜ lerin yanmda tarihi muallimlerin den bazılarını bulundurmak. etti: — Bana da bir cin vermut.. Kız büyük bir sıkmtıdan kur» tulmuş gibi nerdeyse koşarak ay- ; ,Bu suretle hafriyatta nazarı idikkate'alman hususat öğrenil - miş ve çıkan eserlerin tayin ve tesbitinde mümarese ve meleke | rılmıştı. Selâmi onun arkasından İtemin edilmiş bulunur, Masrafa | baka kalmış Selmi, bu ağ ihtiyaç messettirmiyen bu temen- yım yaktın, sonra, malüm ya kır “nilere vekâletin müzaheret'ede » ,ceğini kuvvetle ümit ediyorum. , Meslektaşlarımm arzularının sonra saz çalınmaz.. — Rica ederim Hilmi, böyle sözler söyleme, şu anda içimden; ilmiş olduğunu görmek | Zecen fecmatini © bilsen, i aki her bana acırdın.. | / siğil am) iesş bnlere eöyliyerek halkl i bar, sahibinin, arkasında otur Ömer Kemal | duğü'kasaya doğru ilerliyordu. kendi-! :hit oluyordu. O da Hilminin ar * ri| kadaşı Selâmi beydi. Selâmi, şa - Selâmi bir makine gibi tekrar) ,$onra, dayanamadı, üç ay sonra yg yg yy ğ “Istanbul ve Trakya Şeker Fabrikaları Türk Anonim Şirketinden: Yeni mahsul normal toz şekerinin yüz kiloluk bir çuvalı (36.75) otuz altı lira yetmiş beş kuruştur. Asgari 10 çuvala kadar alınmak şartile her isteyene satılmağa başlanmıştır. Taşraya talep vukuunda derhal gönderilir. Bu takdirde malın bedelinin yüzde yirmisi siparişin vukuunda ve mütebakisi hamule senedi mukabilinde ödenmelidir. Masraf müşteriye aittir. Istanbul Dördüncü Vakıf Han, Dördüncü Kat Tel, 24470 ; 24479, Telgraf: Istanbul Şeker. yy gg yay Serj, bu kibar müşterinin kendi - sine doğru geldiiğni görünce aya- ğa kalktı ve: — Bir emriniz mi var efendim,! Diye fransızca olarak sordu.! | Hilmi bey kendisine gayet fasih! | bir rusça ile: — Hayır, dedi, sizden bir şey sormak istiyorum. Oturunuz. — Buyurunuz. — Şu bize hizmet eden genç kız hakkında malümat almak isti yorum. Bu genç kız kimdir? Bar sahibinin yüzü derhal de Zişmişti, fakat bir an içinde ken dini topladı ve tabit yapmıya ça» lıştığı bir sesle: — Kızım, dedi, Anuşka benim kızımdır. Hilmi bey küçük de olsa, Serj in tereddüdünden şüphçlenmişti. Sordu; — Siz Rusyadan muhacır gel- diriz değil mi? — Evet. « — Nerelisiniz? - — Odesalı. « — Anuşka da Odösalı mı? — Evet, © — Siz ne iş yapardınız? Serj hayretle bu adamın yüzü ne bakıyordu. Evet, Bu adam, bu adamın yüzü ona yabancı değildi. Fakat onu nerede ve ne zaman görmüştü. Rusça Konusuşundan o nun Rusyalı olduğuna hükmet - mek lâzımdı. Hem adam, ne! ve kim olursa olsün ne hakla ona bu sualleri soruyordu. — Mösyö, dedi, merakınızm sebebini anlıyabili: miyim? Hem evvelâ a görüşüyorum, bunu nebilir miyim? iz Seri a Hilmi bey bu ismi işitir işit - mez adamın yüzüne daha dikkat- üyük bir heyecan ve bo- guk bir sesle: a rr yy yy çay yy yg yy yg By NAZARI DiKKA p .. Ümidi istikbal |Büyük Tayyare Piyângo Bayiliği | . Kemal On ikinci tertibin altı keşidesinde üç büyük ikramiyeyi kazana» rak tevkifatsız olarak müşterilerine takdim eden Ümidi İstikbal tayyare piyango bayii M, Kemal Bey bu kere on üçüncü tertip için de m müşterilerinin şanslarını bir kere daha kısmetli ki- şesinden tecrübe etmelerini rica ve bilet tedarikinde âzami sühu- İet göstereceğini şimdiden vadeder. » Beyazıt Okçularbaşı No: 66 « — Kalkof, dedi, Kalkof.. Beni tanımadın mı? Ben Hilmi bey.. Odesada Türk şehbenderi Hilmi.. Serj Kalkof sapsarı kesilmişti. Dili tutulur gibi oldu. Hilmi bey. Hilmi bey.. diye kekeliyordu. Hil mi ise; — Evet Seri, diyordu, ben Hil- mi?.. Dolişka ne oldu? Annesi ne oldu?.. Söyle.. Çabuk söyle.. “Yeşil elma,, om bir köşesin - de geçen bu mükâlemeye barın içinde mevcut bir tek müşteri $a- Serj Kalkof yerinden kalktı, Hilmi beyi, kasanın arkasında du ran küçük bir kapıdan geçirerek loş ve pis bir mutfağa sökük Ora da, bar hizmetçisi Anuşka, yemek hazırlıyordu. Onların içeri girdi - ğini görmemişti. Serj Hilmi beyin kulağına iğilerek hafifçe: — İşte Dolişka, ş Dedi. Sonra,'ileri atılmak isti- yen Hilmi beyi Kolundan (tutup dışarı çikardı ve: Moi. dedi, siz gittikten kan tükürerek öldü. Sonra da ma- Tüm olan ihtilâl koptu, kont, mai-| yetile birlikte kılıçtan geçirildi. | Ben, Dolişka ile beraber nasılsa kurtuldüm, ve İstanbula (geldik. Tabii Delişkaya, annesinin kontes Sokolof,ve babasının da Hilmi bey olduğunu söyliyemezdim. Zira bi- risi ölmüş, birisi de kaybolmuştu.! y. Onu kızım gibi büyüttüm ve A - nuşka bugün beni babası Zan- neder. Şimdi, artık ne isterse niz yapınız. ». Üç gün sonra Selâmi Bey, Hil- mi beyin Büyükadadaki evine mi- inin bii safir gitmişti. Kapıyı, Serj — Bugünkü gençler kef açmış, onu salona ii Biraz sonra içeri, Hilmi bey ya â nında “Yeşil elma,, barındaki kız ile giriyor: — Azizim Selâmi, diyordu, sa- na kızım Dolişkayı takdim ede - rim. Ve sonra, bir söz söyletmeden oturtarak: * — Geçen akşanı, diyordu, bar da sana, şu Berline tayin olunup ani bir surette gidişimi anlatacak- tım, vakit olmadı, bu (hikâyenin sonunu dinle, O zamanlar ben Odesada şeh- benderdim. Orada kont Sokolof - larla tanışmış, münasebata giriş * mistik. Sokolef, asil bir ailedir, ve kont yüksek rütbeli bir zabitti, Bana karşı garip bir alâka göste - .riyordu, hatta o kadar ki, fevka- lâde güzel olan karısını, mütema- diyen benimle baş başı kalmıya sevkediyordu. Bu hareket naza - rı dikkatimi celbetti, ve bir: gün, kontun maksadının ne olduğunu öğrendim. Kont, şehbenderhane- den, muhabere şifrelerini elde et- mek istiyordu ve bana karsı olan alâkası bundandı. Fakat, bu ma - nevra esnasında, kontesle aramız da şiddetli bir aşk baş göstermiş- ti. Nihayet, içtinabı taümkün olmu yan hâdise oldu ve bir gün kontes le, o zamanlar orman korucusu o- lan Serj Kalkofun o kulübesinde birleştik. Bu suretle aradan bir sene geç“ ti ve Dolişka dünyaya geldi. O za- man kontes kocasına her şeyi iti- raf etti ondan ayrılarak benimle evleneceğini bildirdi. Bu | suretle ariel evvelden kararlaştırmiş- tu Bu hâdise kontu fevkalâde hid detlendirmişti. Bir gün, İngiltere sefarethanesinin bir ziyafetinde kontla karşılaştık. A mu- hakkak surette kan ile bitmesi lâ- zımgelen müessif bir hâdise cere- yan etti ve düello etmiye karar verdik. Fakat bu hâdise, derhal bizim hariciye nezaretine akset - mişti, Kont, benim kıdığtaki meha retimi bildiği için düelionun neti- cesinden korkmuştu. Siyasi tesir ile derhal benim Odesadan gitmemi temin etti ve ,ben, adeta, muhafaza altında ola rak oradan ayrıldım, buraya gel- dim. Buradan da, o zaman genç Tik, ailemin ve hariciyenin ısrarı ile, derhal Berline hareket ettim.. Sonrası. Dolişka elinde kahve tepsisi i- le gelmiş, kahve ikram ediyordu Hilmi onu göstererek tamamladı: — Sonrası, dedi, işte, üç gün evvel, “Yeşil elma,, da bize cin vermut getiriyordu, bu gün de ba basının evinde kahve ikram edi - girmişti, o da güldü ve: — Canım, dedi. orasıda bir başka babasının evi değil miyd:? Or. Gülüştüler! O aralık içeri Serj /> Aleyhine müthiş bir iddia İngilterenin en maruf mektep müdürlerinden biri olan Mister Kutbert Blakiston dünün gençleri ile bugünün gençlerini mukayese ederek bugünün gençleri aleyhin- de çok şiddetli beyanatta bulun- muştur, Mister Blakiston İngilterenin doktorlar kongresinde bugünkü mekteplilerden bahsederken şu sözleri söylemiştir: “Asri mektepli otuz sene ev» velki mektepli gibi değildir. Asri mektepli otuz sene evvelki mek- tepliye nazaran çok fenadır. Es- kiden bir İngilizin sözü senetli, Bugünkiler öyle mi? Eskiden bir çocuk, ancak bir dosta ihanet etmemek için, yalan söylerdi. Bu- gün böyle değildir. Bugünkü mektepliler, kolaylıkla yalan söy» lüyorlar. Bugünkü mektepliler para çalmayı mühim bir hadise telâkki etmiyorlar ve onu gayri kabili af görmüyorlar. Hatta bu- günkü çocuklar, kitap çalmayı, plân çalmayı, bunları ödünç al- maktan farksız sayıyorlar. Bu- günkü mektepliler, kendilerini tezyin edecek her şeyi çalmaktan çekinmemektedirler.,, ' Kabahat kimin? Mister Blakis< ton bu meseleyi mevzuu bahse- derken kabahati annelerde gör“ müyor ve kabahati harbin tesira- tma yüklüyor, Elhasıl Mister Blakistona göre bugünkü mektepli yalan söyle- mekten perva etmez, ödünç namı altında dolandırıcılıktan çekin- mez, kendini süslemek için lâzım olan her şeyi çalar, yalnızlıktan korkar, ceza görmekten kaçınır, az çalışir ve oyün oynamayı da bilmez bir insandır. Matbatmıza gelen eserler? Muhit Ağustos sayısı Halit Ziya Uşşakt zade (Raziye kadın, Darliliünen mese- lesi), Cenap Şehabettin (Senbolizm ne- dir 9) sabık maarif müsteşarı Mehinet Emin (Bedbinlik ve İzelesi), müderris Ismatl Hazkı (orta Zaman ve meşratiyet terbiyesi), Orhan Seyfi (ezen, Halide Nusret (Adnan bahdi kazandı), M. Sami (Beşiktaş kulübünün târihçesi) gibi mü” him yazılarla intişat etmiştir. Bunlirdan başka bir çok güzel yazilari vardır. tatlaştı: — Ah, dedi, iki babam oldu * ğuna mes'udum, fakat ne olurdu, Dolişka, iki babasına muhab -| bir de annem olsayc:. bet ve şefkat dolu gözlerle bakı- yordu. Fakat bakışları bir an bus) gözlerine götürdüler. Hep sustular. Üçü de ellerini

Bu sayıdan diğer sayfalar: