28 Eylül 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

28 Eylül 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

j“ Büyük | Hikâye: 6 TM Sonbahar ve kış Denize Gömülen Aşk MAMAK Yazan : Nezahat Hasan Nihayet mektebin son günleri Misafirler dağılıyordu. Kapmın önü, kalabalık bir vapur halkını | geldi. Veda müsameresi verilirken irdenbire hastalandım. Herkes ü- Fena hâberciler var, yağ-| mur, su baskınları Evvelki gece ve dün sabah ya - şiddetli Istanbulun İğan yağmurlar es -| naşında muhtelif yerlerinde, bilhassa Haliçle Boğa- “5 —VAKIT 28 Eylül 1ysf” ZE AŞK DELİSİ HÜKÜMDAR andırıyordu. Büdanili beraber çıktım. Meh Jzüldü, Evet Aysel, hastaydım, gö- tap hâlâ güzelliğini kaybetmemiş. ti. Moda açıklarından ta Adalara kadar uzanan ayın altın servi, se- nin mvi sularını yaldızlamıştı.. Eve geldim, odama çıktım. Sa-| atlerce uyuyamadım. Artık anlıyordum Aysel.. Genç tayyareciyi sevmiştim. O geceden sonra onunla sık sık ya cesaret edemiyordum.. tesadüf etmiye başladık. O hissi -| yatını gizlemiyordu amma, ben gizlemiye çalışıyordum. Bir müd- det gizledim de... öyle bir gün geldi, ki.. o bana: — Seni seviyorum. Bilkâr! de- di. Ben de kendisini sevdiğimi giz- lemedim. Yılbaşı tatilini hemen beraber geçirdik. Mektebe girdim ve bu aşkımı| senden sakladım. Her nedense bir türlü sevdamı sana itiraf edeme - dim Aysel, senden adeta korkuyor- dum. Betülün ailesiyle ( bizimkiler dbak oldular Genç teyyüreci de bi ze gelip gitmiye başladı. Bu ah » baplık bizim sevgimizi arttırdı. Bilmem hatırlar mısın, mektep- teyken, bazan yükseklerden uza- nan sevimli bir kanat sesi duyulun ca, beni nasıl çıldırtırdı!... Tayya- re geçtiği zaman, muhakkak ken- dimi pencereye alar, seyrederdim. Eğer birkaç gün tayyare sesi duy- şmasam mahzun olur Bahçeye Oçıktiğım Zâman, gözlerimi hava - dan alamazdmı... Bilkâr bana bunları anlatırken, ben hayret ediyordum. Nasıl ol - muştu da bu aklı başında kız ken- dini kaptırmıştı?.. Hem bu ne de- rin, ne yeisli bir aşktı ki, Bilkârı bir yaprak gibi sarartıp soldur - muştu!.. -- Yoruldun, dedim. İstersen biraz dinlen. — Hayır, dedi ,sana bu sevda macbramr anlatacağım.. Söyledik - hemen Fakat nihayet! İlazadesi Mukdim gelmedi. İ şilköyden telefon ettiler, bittabi| ziçinde birçok yerleri sular bas - mıştır. Bu “hadiselerden biri de Beykozdadır. Beykozda Fevzi Paşa caddesin- de Yasef efendinin rakı deposu ve | yanındaki kâğıtçı dükkânı arka ta- raftaki dağdan kopan kayalarla harap olmuş ve dağdan inen sular dükkânı basarak önüne rasgelen her şeyi götürmiye başlamıştır. Dağdan inen kayalarla harap bir hale giren dükkânda bazı eşyayı! kurtarmıya çalışan çıraklardan Ro nül hastasıydım. Davetliler gelir - ken, onların arasında Mukdimi de göreceğimi zannediyordum. Betü- lön bütün ailesi geldi. Yalnız ha- Neden gelmemişti?. — Mukdim bey nerede? diye kimseye de soramıyordum, sormi- Akşam, vapura bineceğim sıra- da karşıma çıktı. Yanında arka - daşları vardı. On'ardan ayrıldı, yanımıza geldi. — Neredeydiniz? dedim. — Tam geleceğim sırada Ye - be ve Hayım isminde iki çocuk ortalığı kaplıyan suların cereyanı- na kapılmışlar ve boğulmak üzere iken bakkal Zeki efendi isminde hemen gitmek mecburiyetinde kal | biri tarafından kurtarılmışlardır. dim.. Zarar birkaç bin lira raddesinde- | Sonra, biribirimizden ayrılır -İdi. k du: ii — EL i Polis Haberleri — Artık her zaman evdesiniz değil mi? — Eyi — Sık sık görüşürüz. Ayrıldık. Ben Üsküdar vapu - runa bindim, o Kadıköy vapuruna bindi. Bir kömür ı yüzünden ! Beyoğlunda Necati Bey cadde - sinden geçmekte olan Salamon iş | kenbeci Yaninin dükkânı üzerin - deki odanın penceresine nasılsa | i bakmış. Asker, atının üstünde güç halle! kımıldanabiliyordu. Atlarken a ai yağı takılarak yere kapaklanmış-! tı. Yadigâr, koşarak onu yerden! kaldırdı: — Hasta mısınız, diye sordu. — Hayır, yaralıyım.. Askerin vücuduna dikkatle bak tr. Sağ koltuk altı kan içindeydi.. ! Kolunu hiç kımıldatamıyordu — Nerede yaralandınız?.. ye sordu. — Hudutta.. — Gürcüler mi yaraladılar?... — Hayır Türkler... — Türkler mi?.. — Abaza paşa askerleriymiş... Tamara isminde bir kız kaçırıyor - lardı. Yolda tesadüf ettik. Kız: — Beni kurtarın... diye bağır-! dı. Kurtarmak istedik. Onlar çok-| tu. Bizden üç kişi vuruldu, biz güç kurtulduk. Yadigâr heyecanla sordu: — Ne tarafa gittiler?.. — Erzuruma.. Fazla sormadı. Cesedi yolun ke Di -' « Her gün Semra ile kırlarda, bayırlarda dolaşıyoruz. Evde otur. muyoruz desek caiz. Komşuları - mızda birçok genç kızlar Hepsiyle arkadaş olduk... Resim çıkartıyor, şarkılar söylüyor, yase- min kokulu bahçelerde bülbül dinliyorduk... Mukdim sık sık geliyordu. Ba- bam da onu'çok sevmişti. Bazan -seceleri «le, kalıyordu. Gündüzleri onunla dolaşıyor, geceleri mehtap ta onunla geziyordum... Köşkümüzün çok uzağında bü- var,, yük bir çınar vardı. O çınarın al-| tına kadar uzanır; orada oturur - duk. Bu çınarın a'tı, en güzel noktasıydı. Annemle babam, hatta Semra, Mukdimi adeta nişanlım ; telâkki ediyorlardı. Bunun için de (bizi daima yalnız bırakıyorlardı. ihevamı var) Çamlıcanm çe içimdeki düğüm çözülüyor, te - | selli buluyorum.. — Öyleyse anlat, — Yazı geçirmek için bizimki - ler Çamlıcada bir köşk tuttular, rar kaçakçısı Adana, 26 (Hususi) — Dört ay Beynelmilel bir es- Siz henüz adaya taşınmamıştınız. Ben o hafta Çamlıcaya gideceği - mi sana söylemiştim.. Mektep çı- kışı senden ayrıldım, dadımla be - raber köprüye geldim. Bana epey havadisler verdi. Mukdim iki kere Çamlıcaya gelmiş, hatta bir kere - sinde bizimkiler etmişler, gece de kalmış... Köşke geldiğimiz zaman Sem- rayı bermutat baheç kapısında bul dum, Hemen boynuma sarıldı. Ey- velâ bahçeyi gezdik.. Güzel, ba - ısrar kımlı, ağaçlıklı bir bahçeydi.. Ta| nihayetindeki kapıdan Çamlıcanın ! engin, sonsuz kırlarına çikrliyor du. Beyaz köşk, sarmaşiklarla süslermişti, Birden: “Ne güzel yu- va,, dedim, O günden sonra otur- duğumuz yerin ismi yeşil yuva kaldı. Yeşil yuvanın kırlarını mavi mineler süslüyor, güneşli tepeleri- ni mor menekşeler, kırmızı Jâleler bezendiriyordu.. Köşkten mektebe ; esrar kaçakçısı olduğu geldiğim hafta, çıkma gününü iple | çektim. Onunla baş başa kalaca - evvel Adanaya İstanbuldan gelen bir vagonda tren memurları yep - yeni bir bavul bulmuşlar ve içini açmadan polise teslim etmişlerdi. Bavul 24 gün İstasyon müdürlü » İ kardeşi Anesti el birliği ile Sala - | , sinde oturan Madam Röne Okçu narına kaldırdı, — Onu sonra gömerler. diye mırıldandı. Askeri atına bindir - dikten sonra Muğrava koştular. Bir hafta sonra kafile Türkiye- ye hareket etmişti. Şah Abbas han ve sultanlarının kellelerini de be - Bunu gören ve niçin baktığını merak ederek kızan işkembeci ile monu iyice döymüşlerdir. İki kardeş, biçare o adamcağızı dövüp iterlerken Salamon bir mın üzerine yıkılmış. Cam bü; bir gürültü ile kırılarak zavallı a - | raber götürüyorlardı. damın damarlarını kesmiştir. Çok | (Kafkas dağlarının sisleri, gün - kan zayi eden yaralı tedavi edil -| düzün ışıkları dağılmadan kafile | ek üzere Beyoğlu — hastanesine | yola çrktr. Müğrav, içinde derin| kaldırılmış ve suçlu iki kardeş yas | bir sızı duyuyordu. Bu ayrılığın kalanarak haklarında (takibata | son olduğunu, bir daha (buralara başlanmıştır. dönemiyeceğini hissediyordu. Kim $ Beyoğlunda Hendek cadde «| bilir akibeti ne olacaktı. Tamara neredeydi?. Bilmiyordu. Zavallı Zavallı Tamara sağ mı acaba?.. Yadigâr bildiklerini saklamak- ta bir mana görmedi. Ve bir ak - şam üstü yorgun vücutlarını din - lendirirlerken Muğrava yaklaştı: | | — Muğrav, dedi. bulacaksın?.. Musa mahallesinden geçerken Ya ko isminde birinin bindiği moto « siklet kendisine çarpmış ve ba - şından yaralanmasına sebebiyet verdiğinden Yako yakalanmısin. 'Tamaranı | Münhallere tayin olunanlar Yazan: Niyazi Ahmet ret... Güliye pek yakında kavuşa g i caksın, dâşının omuzundan yakalıyarak | sarstı. he — Ne diyorsun, Yadigâr, dedi. i Güli nerededir biliyor musun?. hi — Biliyorum Karaoğlan.. bili- 4 Karaoğlan, bir deli gibi si aj İ yorum, O da Abaza paşanın elin: | | İ dedir. Karaoğlan kudurmuşa dönmüş” tü. Yadigâr, Salihin anlattıklarını birer birer anlattı. Sonra: — İntikam günü İ dedi. — Geçti; Diye eliyle kafasını yumrukla» mıya başladı: Geçti bile.. Şimdi gis diyorum.. Siz isterseniz gelmeyi - niz. Ölürsem de gam yemem. Yadigâr, ilk defa kaşlarmı çat- mış ve sert bir sesle bağırmıştı: — Karaoğlan, çocuk oluyor - sun.. Ölümden kim korkuyor. Yar pılacak bir iş varsa hepimiz bera « ber yapacağız.. — Ne duruyoruz, gidelim işte, O gece Muğravın yanına gelen kadınlarla çocuklar handa SN lar. Kılıç kullanabilecek erkekler üç arkadaşla Erzurum yoluna i larını sürdüler, Hüsrev paşa ordusu Erzurum * kalesini sarmıştı. Kahramanları - mız doğru orduya gittiler, Orduya yabancı bir kafilenin gelmesi bir- « kaç dakika içinde #ayi Yün Bunların Abaza paşa ordusuna $ mensup olduğundan şüphe edenleri bile vardı. Üç arkadaşa bir çadır. da toplandılar. Hüsrev paşayı gör- mek istediklerini söylediler. Bu esnada çadırlarına ayağa kadar silâhlı bir genç di Bu, Selmandı. Karlı, tipili bir) günde Zehrasını elinden uçuran, zavallı Selman.. Selman, o gündenberi Zehra 3 nm aşkıyle tutuşup yanıyordu. Yeni yapılan İstanbul maliye | teşkilâtmda münhal olan memu - | riyetlere tayin edilenler dün bildi» | rilmiştir. Şehremini tahakkuk me | — Muğrav, arkadaşınm yüzü ne anlamamış gibi bakarak: — Ne biliyorsun?.. diye sordu. — Onu görmüşler.. — Kim görmüş?.. “| Abaza paşa üzerine yapılacak İ seferde hazır bulunmak için si ,larını üstünden atmamıştı. Zehrayı, Abaza paşaya götüren" Mehmetle Kerim, bir daha gerit murluğuna Tekirdağı varidat mü- i — Şah Abbas askerleri görmüş | dürü Osman Nuri, Yedikule ta - ler... Abaza paşa kaçırmış. | hakkuk memurluğuna Denizli va | Muğrav, buna O inanmıyordu. ridat müdürü Salih Hilmi, Yeni - | Abaza paşa Tamarayı nereden bu | cami tahakkuk muavinliğine Sey-| lup kaçırabilirdi. han tahakkuk memuru Yusuf, Ye günde durmasına rağmen kimse tarafından gelip istenmemesi üze- rine bavul açılmış, içinde on iki kilo 995 gram esrar bulunmuştu. Bavulun içinde üzerinde (Ah - met Yenali Halep — Suriye) ya - zılı bir kâğıt ta bulunmuştu. Kâ -| ğıtta Bağdatta Mehmet Şakire ya- zılmış bazı yazılar vardı. Zabıta bu isimleri not etmiş ve takipten geri kalmamıştı. Evvelki gün bavulun sahibi o - nicami tahakkuk muavinliğine hu kuk mezunlarından Şahap, İstan » bul mrntakası müdürlüğü mümey- yizliğine inhisar muamelât me - | murlarından Mehmet Nuri Beyler tayin edilmişlerdir. Açıktaki muallimler Bu sene kadrolarının darlığı do layısile kapatılan, gene ayni se - bepten dolayı bazı muallimlere lan Ahmet Yenali ele geçmişti. vazife veremiyen ecnebi ve ekal « Halepten gelen trende büzül - | liyet mekteplerinden 160 Türkçe müş bir vaziyette oturan bir ada «| muallimi açıkta kalmıştı. mun bali zabıta memurlarının şüp Bu, açıkta kalan muallimlerden hesini celbetmiş, üzeri aranmış, | şimdiye kadar ancak 100 tanesi Ahmet Yenali olduğunu gösteren | açık bulunan diğer muallimliklere vesikalar çıkmıştır. geler tayin edilebilmiştir . ö nlaşılan | Maarif müdürlüğünden öğren - Ahmet Yenalinin Türkiye — Su - | diğimize göre, diğerleri de ecnebi | riye, Mısır, Bağdat arasında ka -| ve ekalliyet mekteplerinde mün - Yadigârın kendisini teselli için | söylediğini zannederek faz'a üze- rine düşmedi. Uzun günler, yeni yerler geze geze bitti. Erzurum hududuna gir- dikleri vakit meşhur Hüsrev paşa- nın büyük ordu ile Abaza paşa üzerine geldiğini haber aldılar, Bu haber, bütün kafileyi nun etmişti. Bu vesile ile Abaza paşayla da çarpışabileceklerdi. Ka raoğlan, evvelâ Gülisinin hanma uğramak istedi. Yadigâr, ne kadar mâni olmak istediyse de, muvaf - fak olamadı. Hana gittiler. Han bomboştu. Kapının önünü yabani otlar kaplamıştı. Kapılar kırılmış, tahtaları yakılmıştı. Ka - raoğlan teessürden ne yapacağını şaşırdı. Kime soracaktı? oGüliyi nerede arıyacaktı, Yadigâr, arka «| daşının bütün ümidinin kırıldığını! ğız, yeşil yuvanın kırlarını, tepele- | | çakçılık yaptığı anlaşılmış, tevkif | hal oldukça tercihan tayin edile «| görünce dayanamadı: rini, zümrüt oyalarını gezeceğiz. İ edilmiştir. ceklerdir. — Sabret, dedi, Karaoğlan sab- | haykırdı. dönmemişler, orada kalmışlardı. Acaba onlar ne olmuştu?.. Ab paşa yoksa onları öldürtmüş müy-' ğ dü?, bilmiyordu. Selman, Muğravı baştan aya | i ğa kadar süzdükten sonra: “ — Siz kimsiniz, dedi, isminiz nedir?. Selman, Karaoğlanı görmemi gözünü Muğrava dikerek bu sual sormuştu. Karaoğlanla Yadiğârr di: — Karaöğlan... Osman... di — Karaoğlan: — Evet, dedi. Ben Karaöğla | nım, sen kimsin?. Selman, ne cevap verecej toparlıyamadı. Hayatını'o gurbe te feda ettiği Zehranın sevdiği K raoğlana ne söyliyebilirdi. O, raoğlan ki en azılı eşkiyalarla çi pışmış, en kanlı harplerde hari! lar yaratmıştı. — Ben, diye cevap verdi. Bi' asker.. Abaza paşadan intikam atü j mıya ahtetmiş bir asker:, l (Devami var) El görür görmez, rengi sapsarı 2 İ

Bu sayıdan diğer sayfalar: