14 Eylül 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 17

14 Eylül 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 17
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tatil bitiyor : İ çocuklar çalışmıya hazırlanınız! Artık yaz tatili bitiyor, çe- aklar, İki ay, üç ay bol bol koş- tumuz, eğlendiniz, gezdiniz, gör- dünüz, Şimdi yeniden çalışmaya hazırlanmak sırası geldi. Güzel mektepleriniz iki hafta sonra açı- lacak ve size yeni bilgiler öğeret- mek için çalışmaya başlayacak. Dünyada bilmek, öğrenmek ka- | dar çatlı şey yoktur, çocuklar... | Duyduğu, gördüğü şeylerin sebe- | ini, niçin olduğunu bilmemek İ dilenciler, kendilerine acıyarak baktığınız insanların pek çoğu ilmemek, öğrenmemek, düşün - Memek yüzünden bu hale gelmiş- lerdir. Kendilerine sorunuz, ba - kın size ne acı şeyler anlatacak- lardır. Her şeyin iyi, güzel, doğru ya- Prlması için en uygun gelen za » Manlar vardır. Öğrenmek, 'bil - mek için de en uygun zaman sizin © Yaşlarmızın kucakladığı yıllardır. Eğer bu yılları bomboş geçirirse- »İZ, büyüdüğünüz vakit öğren- mek isteseniz de bugünkü kadar kolay öğrenemezsiniz. Küçük bir fidanı şimdi isterseniz sağa sola *ğebilirsiniz. Fakat bahçenizde- nuz. Bu kelime size o kadar ya- Hi kın, o kadar güezl bir kelime- Fi dir ki onu bu sayıfanın içindei bile bulabilirsiniz. Bunun; besi şinci, altıncı harflerini yanya- # na getirirseniz sık srk yediğiniz bir madde olur. İkinci, üçüncü harflerinin anlattığı şeyi üzeri- mizde bile taşıyoruz. Dördüncü; beşinci ve üçüncü harfleri . çift i değildir. Bu çok sevdiğiniz sözü arâ- Yp bulunuz bakalım.. Doğru halledenlere güzel he- diyeler vereceğiz, i > # eRerieeeeemaminra ERESLLEIİRIZ, e İli üm gi.. ki kocaman ağacı sallayamazsı- nız bile'değil mi? Mektepleriniz açılıyor diye se- vininiz çocuklar. Düşününüz ki | bir mektebe yazılmak, öğrenmek için içi sızlıyan, fakat henüz ya» zılamayan nice yavrular var. On- lar, siz yarın çantalarınızı boynu” nüza takıp mektebin yolünü tut- tuğunuz vakit size gıpta ile baka- caklarr. Bu sizin için ne büyük yurtların en güzelidir, çocuklar, Fakat bu güzel yurdumuzu daha süslemek için, ona daha bir çok rahat güzel yollar, ona adm ba- şında büyük güzel binalar yap » mak, ona göz diken yabancıları daima korkutacak ve sindirecek güzel makineler ve âletler vermek için çok çalışmak, çök öğrenmek, çok bilmek lâzımdır. Yarış sade oyunda olmaz. Dünya üstündeki en büyük yarışlardan birisi de bilgi yarışıdır. Güzel yurdumuz sizi bekliyor çocuklar, Ağabey Meraklı Şeyler i - vi azyanet yaşarma EA : - i Bilmece İ Yabaniler elinde 1 İki seyyah bir yabani kabile « Altı harfli bir kelime blu. nin eline düşmüşlerdi. Kabile re- isi bu seyyahlara iş gördürüyor « du. Bir sabah, gene yemiş topla - mağa gönderdi.. Seyyahlardan biri, biraz sonra, elinde büyük bir salkımla döndü Reis sordu: — Nedir o getirdiğin? — Üzüm efendim! — Yut onu! Bünün üzerine esir seyyah gül- | gördüğünüz alet, daha yirmi ya» meğe başladı. Kabile reisi kıza - rak, “Ne gülüyorsun berif!,, diye sordu. Seyyah kendini zor toplıyarak: — Hayır, dedi, arkadaşım Hin- distan cevizi getiriyor... Eğer ona da “yut.. diyecek olursanız ne ha- le grerektir, diye düşünüyorum. Yurdumuzun Denizleti Deniz, deniz... Mavi denir. Biz seni pek çok severiz! * Yurdumuzu çevrelersin, Baştan başa, piril pırıl. Hiç durmadan, şiril şırıl, Şarkı söyler, güzel sesin. * Kucaklarız yazın seni, İçimizden sevinerek; Kış gelince; yaz diyerek Hatırlarız lezzetini. » Coşsan bile güzelliğin, Hiç kaybetmez, hiç eksilmez. Ferahlık'ne, bunu bilmez, İçi seni sevmiyenin! * Deniz, döniz.. Yeşil deniz Biz seni pek çok severiz! w. Herkesin sevdiği iki çocuk.. i başladılar. Sevim ile Yıldız iki kardeştir. ler. Onları evde ânneleri, baba- ları ne kadar çok seviyorlarsa ar- kadaşları da, komşuları da öyle seviyor. .Niçin?. Çünkü Seyimle Yıldız oynuyorlar, fakat yaramaz- lık etmiyorlar. Konuşuyorlar, fa- kat yalan söylemiyorlar. Koşup oynuyorlar, fakat üstlerini baş- larını kirletmiyorlar. Çalışıyor - lar, fakat kitaplarını yırtmıyorlar, Siz de böyle yapıyor musunuz? İlmek | Düşündürücü sözler İ Rammar — Ağabey, okuduğum bahisten bir şey anlamıyorum.. — Pek âlâ anlıyorsun., — Ne anlıyorum ağabey? — Anlamadığını!.. Çalışkan çocuklar Çocuklar. Yandaki resimde şıma girmemiş bir İngiliz çocuğu tarafından vücude getirilmiştir. Rüzgürdan ve sudan kuvvet alan bir zemberekle suyun üstünde yürür ve üstündekileri gezdirir ve eğlendirir. Bu, çalışanların çok şeyi yapacaklarına size bir örnek olsun. Hüsnü, Cemal, Halit, Şadan cu- ma tatilini güzelce eğlenerek ge- | çirmiye karar vermişlerdi. Daha bir kaç gün önceden gidecekleri yeri kararlaştırmışlar, - toplanıp derslerimize çalışacağız, diye sa- bahleyin evlerinden çıkmayı, son- ra kitaplarını bir tarafa bırakıp Boğazım öteki kıyısına geçerek ak- şama kadar gezmeyi : tasarlamış- lardı. Dördünün de © yaşlarmın yekünu elliyi geçmiyordu. Cuma- yı büyük sabırsızlıkla bekliyorlar, geceleri bile uyukuları kaçıyor, a- rada bir de bu işe pek taraftar ol- mıyan Şadanı caydırmamak için dil döküyorlardı. Nihayet cuma geldi ve dört ar- kadaş tasarladıkları işi yapmaya Halit, vapur kalkasıya kadar Şadanı neşelendirmiye uğraşıyor: | — Canım, ne olur. Hiç kimse duymaz. Geç kalırız diye korkma. Erkenden döneriz. Derse çalışmı- ya vakit buluruz.. e Ertesi sabah mektebin avlusun- da birleştikleri vakit konuştular: Hesap dersini (o hazırladım mı — Nerde... O kadar yorulmu - şum ki akşam yemekte uyumıya bşalamışım. Ye sen? İ — Ben de'öyle!... Eyvah, peki, one yacağız? Hesap hocasi bugün müz deceğini ve bilmiyenlere ceza ve- receğini söylemişti. Halit saçlarını kaşıyarak: — Şayet hoca bizi (kaldırırsa hepimiz birer mazeret uyduralım. dedi. — Nasıl yalan söyleriz canım.. — Pek âlâ... Ne olur sanki.. Ho- ca dün bizi görmedi ya.. Meselâ ben derim ki... Sadan, dakika geçtikce ağlıya- cak gibi oluyor, diğer arkadaşla” rmdan çok telâş gösteriyordu. — Mümkün değil, Ben artık ya- lan söyliyemem.. Hâlâ dün evden çikarken: “Derse çalışmıya gidi - yoruz,, diye nasıl söylediğimi u - nutamıyorum. Akşam, sanki be - ni görmüşler gibi, (ne yapliğımı biliyorlarmış gibi evdekilerin yüz- lerine bir kere bakamadım. — Haydi, aptal sen de.. Bu ka- darcık şeyderi ne olur. Yalan söy- lemezseri notun kırılacağı, ceza a- Yalan söylemeyiniz / lacağın muhakkak, : . # Hoca sabahtan müazkereye başlamıştı. Numara sarasiyle dört arkadaştan ilk derse kaldırılan Halit oldu. Serbest bir tavırla: — Çalışamadım, hoca efendi.. Dün öyle hastalandım, öyle hasta- landım ki.. Hoca kendisine ( dikkatli gözle baktıktan sonra: — Otur yerine.. dedi. Cemal Halit gibi cesaretle de « gil, biraz kekeliyerek ve kızara - rak anlattı; — Efendim.. Şey.. Dün benim de babam hastalandı. £ Başında bekledik. Çok telâş ettik. Hüsnü büsbütün kekeliyordu: — Efendim.. Ben kitabımı bu rada unutmuşum.. Hoca hiç ses çıkarmıyor, hid » detli de görünmiyor, adetâ her söylenen sözü kabul (o ediyordu. Bunun için üç çocuk, (için için memnun oluyorlar, “oh biz kur » tulduk.. Budala Şadan bakalım ne bulacak..,, diyorlardı. — * Hoca en son Şadanı kaldırdı: — Sen de mi çalışmadın yok » sa? — Evet efendim.. — Maşallah.. Sen de mi hastay» dm? — Hayır efendim.. Hasta falan değildim: Sade düşüncesizlik yap» tım, kusur işledim efendim. Bir sexmeğe, he rar vermiştik. Akşam erken dö » necek, dersimi o hazırlıyacaktım. Fakat öteki arkadaşlar dönmek istemediler. Geç kaldık. Vapuru kaçırdık. Çok ta yorulmuştuk. Size karşı çok mahçubüm efen - dim. Kabahatimi affediniz. Hoca bu sefer — dört arkadaşı yanına çağırdı ve onlara söyle de- di: — Hüsnü, Cemal, Halit efendi- ler, Size hem ceza veriyor, hem de notunuzu Kırıyorum. . Çünkü ya « lan söylediniz. Şadan efendiye gelince, o sizin gibi yalan söyle » meyi kabul edemedi. İşin doğru - sunu anlattı, Onu da affediyo” rum! Halit, Cemal, Hüsnü ağlıyarak yerlerine döndüler. ... Çocuklar. Yalan söylemeyiniz. Daima işin doğrusunu söyleyiniz. Yalancılık kötü huyların başmda gelir., i bir

Bu sayıdan diğer sayfalar: