September 14, 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

September 14, 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TEFRİKA No: 24 Libya, zehirli yılanı, kimse görmeden BABİL ve PERJEPOLİS SARAYLARINDA DAR A ve İSKENDER ai en di YAZAN: ISHAK FERDİ “ Arşe,,nin yatağına koydu... O gece Dârânın karısı, Arşe'nin odasına gittiği zaman, habis ruhlardan birinin yılan şeklinde tecessüm ettiğiniğzannediyordu. Birdenbire yere yuvarlanınca, zehirlendiği anlaşılmıştı. Libya, o gece yılanı bir örtüye sararak yavaşça odasından çıktı. | Arşe akşamdanberi hükümda- tin odasındaydı.. Odasmda kim - *eler yoktu. Mısır dilberi saray. mensupla - *ından hiç kimseye görünmeden in odasına girmişti. ,, Libya o gece rakibesinin güneş doğmadan hayata veda edeceğim den ve bundan sonra meydanm isine kalacağmdan emindi. Derhal 'Arşenin yatağıma sokuldu. Yorganı açtı ve kucağmdaki yı - | yatağın ayak ucuna bıraktı. Libya yılan okşaması çok İvi bilirdi.. Baş parmağımı yıla - An boynundan ayırmıyordu. Yılanın karnı toktu ve çarça - yatağın içinde çöreklenerek Uykuya dalmıştı. Libya yılanm üstünü yorgan - hn örttü ve odadan çıkıp gitti. PRENSES HERANIN KISKANÇLIĞI Dârâ'nm karısı, Arşenin sara- Ya geldiği"gündenberi sihirbazla- — Peşinde koşuyordu. O gün “ön meşhur (o büyücülerinden Biri, Dârâ'nm zevcesine bir küçük ZeYİk bayıra içinde “sihirli « Bir | Yu getirmişti, Sihirbaz, bü suyu prensese ve- n: “— Bunu kendi elinizle onun atağına serpeceksiniz!,. Demişti. Hera cariyelerinden birini Ar- enin odasına gönderdi ve genç hükümdarm yanında bu- unduğunu öğrenince, cariyesiyle birlikte yavaş yavaş yürüyerek Ar- Yenin odasma geldi. Prensesin cariyesi oda kapısı Bünde gözcülük yapıyordu.. Te- #düfen o srrada Arşe gelecek © - a, dışarda dolaşan cariye onu bir bekane ile kapınm önünden Szaklaştıracak ve üç defn öksüre- tek, bu suretle prensesin odadan temin edecekti. Prenses Hera, sihirbazm verdi- U üeyik Boynuzunu koynundan Şikardır.. Arşenin yatağı önünde Ördü, Ellerini yukarıya Kaldıra- dak; >— Ahoral.. Ahora!.. » diye yal- | Yürmuya başladı. Kocamı himaye ağ iler, beni de koruyaca - h eminim. Bir çadırcınm ka- | dan, yılan kıyafetli biri ısırdı. shapiğ Mi anl KYA yuvamıza musallat eden ha-| (Diye bağırarak yere yuvarlan- vali kağ 4084 e ruhların şerrinden sen beni| mıştı. i ABONE BEDELLERİ; » muhafaza et. Ve koca- | e Kapıda nöbet bekliyen cariye Türkiye Bereti Pana bağışla?... İstiyorum ki; | hanımmın sesini işitince içeriye /ğ delik OoOJMOE. Ye ki. “yalnız beni sevsin.. Başka | koştu.. Yatağın üstünde sağa 99 *(ğ & oyuk peri mp ca la süzülerek kıvranan müthiş bir ğ tak (Ode m | iile meşgul olmasın, Onun inde yalnız ben yaşıyayım ve Yalnız beni düşünsün.. Bu mel - kadmdan nefret etsin! a, ra duasının bitirdikten son- a, Yavaşça gözlerinin yaşını sil- e elindeki boynuzun ağzını Nt. a > Eğer bununla saadete kavu- a , eğer Dârâ'yı tamamiyle içine almıya muvaffak am, sarayda beslediğim mu » yılan gördü.. mü, ne de her zaman görünen ha» yaletlerden biriydi. Koskocaman bir yılan, ağzındaki zehiri prense- sin vücuduna aşrladıktan sonra, tekrar çöreklenip yatmıştı. | yatıyordu. Prensesin feryadına ü- şüşen saraylılar kapının önünde | İ birer birer içeriye bakıp tekrar | hayvan kümeslerini dişi | geriye çekiliyorlardı. ln, geyik sürüleriyle dolduracağım. | Hera yorganı yavaş yavaş kal- dırıyordu. Odanm köşesinde yanan kan- dilin yatak üstünde titreşen sönük ziyası altında, prensesin gözüne ilişen her zamanki siyah gölgeler, birdenbire kıvrıldı.. Uzadr.. Ve bir ses: — Tıssass.. Tısass.. Hera korkulu rüyadan uyan kilmişti. Dârâ'nın karısı müthiş bir yı - lanla karşılaştığının farkında de - gildi. O, gözünün önünde habis ruhlarm uçuştuğunu zannediyor ve mütemadiyen mabut (Ahora) dan himaye ve şefaat dileniyor- du. Hera'nın gözüne habis ruhlar- dan insan kafalı kaplanlar, yılan- Tan, istakozlar, maymunlar ve bun Tara benzer vahşi hayvanlar gö - rünmeğe başlamıştı. Habis ruhlar daima vahşi hayvan şekillerinde görünerek Dârânm karı- sını taciz ederlerdi... Cariyelerden hiçbiri odadan i- geriye girmeğe cesaret edemiyor- i ;) du. İşte bir tanesi el ile tutulacak K i kadar tecessüm etmiş ve şahlana- ii meme cariyesi hizmetçile- lam üzerine doğru sal- ğe KE Sama ia Prenses kendi kendine: ğırm! Sarayda yılandan korkmı - — Biraz daha metanet. Biraz | Yan ondan başka kimse yoktur, daha cesaret.. Kızlar koşarak, Mısırlr kadını Diye söylenerek elindeki geyik getirmeye gittiler, boynuzunu başaşağı çevirdi. Ya- (Devamı var) Fakat, birdenbire, odanm için- V A K I a de acı bir feryat yükselmişti. : Sa Bu ses, prenses Hera'nın sesiy- ee Pire ve di. TELEFON NUMARALARI; Yazı işleri telefonu: 24879 — İmdat. Beni habis ruhlar- al zam Bu, ne bir habis ruhun tecessü- | Büyük, fazla, devamı Un verenlere sit ayrı tenzilât vardır Resimli Wânlarn bir satırı 10 kuruştur. KÜÇÜK ILANLAR; Bir detam 30, Uzi de”ssı 60, Üç datası 65, dört delam 75 ve on Gefası 100 kuruştur. Uç aylık in verenlerin bir defası meccn- nendir. Dört satırı geçen Sünlarm tazlağl. satırları beş kuruştan besap edilir Hera yerde baygın bir halde i / 7|VAKTI ın Tefrikası: 47 N > ye —— :— VARMI! MEYLOLM a. ki e e Ölüme Susayan Gönül — Tuzlada bir cinayet işlendi - ğini haber alır almaz derhal tre- ne atladım, Tuzlaya gittim. Orada sora sora balıkçı Mehmedin evini i buldum. 7 Celil heyecanla sordu: —E?.. — Bu cinayete senin “ kurban gittiğine dair hiçbir şey öğreneme dim. Yalnız bir kurbanm sen ol- duğunu öğrendim. Şimdi de işi anladım. — Ne kurbanı bu?. — Senin cesedini uçurumdan i çıkardıkları gün, sahilde de yeni | doğmuş bir çocuk cesedi bulmuş- lar. Çocuğun kafasr, taşlara çar- pıp parçalanmış. — Aman yarabbi! — Meseleyi izah kolay ve ba- sit.. Feyyaz, Nesrin hanımı alp Pendiğe getirdi, fakat başka yer- de çocuk alamazdı. Cavit sözünü bitirmeden Celil kalktı: — Bütün bu iğrenç facialar- dan uzaklara gidelim Cavit.. Bu- ralardan, bu dünyadan kaçalım.. Haydi gel, gel gidelim. — Peki gidelim, gidelim ama İ sana başka bir kıyafet lâzım. — Hakkım var. — Biraz bekle, ben gider sana elbise bulurum. — Paran var mı?. Cavit cüzdanının durduğu ce- be vurdu: — Servet sahibiyim, yüz liram var, — Nereden buldun?.. 5 Ankaradaki amcam gönder- Celil gene derin bir düşünceye daldı. Cavit kendi kendine konuş- tu: “Amcam dedim de hatırıma geldi.. Bu harikulâde bir şey o - lar.,, Akşam, Haydarpaşadan kalkan ekspresin bir vagonunda, Celil ile Cavit karşı karşıya oturmuşlardı. — Azizim Celil., — Söyle. — Nereye gittiğimizi biliyor musun?. — Hayır. — Seni amcama götürüyorum. — Ya, Celil sadece ya dedi, ve gene karanlıkları delmek istiyerek, di- şarıya baktı. Balıkçı Mehmet, Celili Pendi- ğe bıraktıktan sonra biraz avlan- dı ve akşam üzeri Tuzlaya döm dü. Sahilde birkaç kişi toplanmış konuşuyorlardı.. Mehmet kayığını kıyıya çekti, atladı: — Merhaba arkadaşlar! dedi. Kimsenin sesi çıkmadı. Muka - bele etmediler.. Hatta birkaçı o na arkasını çevirdi.. — Ne o, bugün keyfiniz yok.. Yürüdü, evine girdi, fakat gör- düğü manzara ile şaşaladı. Karı- sı, çocuğu kucağında ağlıyor, ya” nmda oğlu, boyun bükmüş oturu- yordu. — Ne var?.. Ne oldu, hasta mı- sn?. Melek hıçkırarak cevap verdi: — Hayır. — Neye ağlıyorsun?. — Hiç. — Ya sen çocuğum, orada ne yapıyorsun ?. Bir aralık: dışardan feryatlar Yazan : Selâmi İzzet duyuldu: — Hırsızı gebertmeli!.. Balıkçı sarardı. Dudakları tit « redi. — Ne diyorlar? Kime söylü « yorlar. Geri döndü, fakat karısı bırak» madı: — Çıkma, öldürürler. — Beni mi!.. Neye?. — Bütün köy halkı gazaba gel- miş., — Ne oldu anlatsana. — Sen gittikten biraz sonra bu- i rada toplandılar., Hızlı sesle ko - | nuştular.. Haykırdılar.. Tehdit et» tiler.. Ben ne oluyor diye kapıya çıktım, kadınlar, çocuklar beni taşlamıya başladılar. İçeriye kaç» i tım. — Vay alçaklar vay. Ben şimdi onlara gösteririm. Karısı eteğinden tutuyordu, U- sulca elini itti, yürüdü, kapıyı aç“ te — Bir kadına tas atmıya utam miyor musunuz ?.. Eğer bir diye » ceğiniz varsa bana sövleyin. | — Sen hırsızsın!.. Katilsin!.. Atılan bir taş omuzuna geldi. Balıkçı Mehmet geriledi, sonra fırladı, birini yakaladı, yere yatı- rip altına aldı: — Bir daha söyle bakayım! Bir ses emretti: — O adamı bırak Mehmet. Mehmet kalktı, baktı ve şaşala- i dr. Mahir bey yanında duruyor- du. — Sana söylediklerini duydum. Dağ başında değiliz.. Memleket- te kanun olduğunu herkese hatır-” latırım. Mehmedin altından kalkana sordu: — Adın ne! — Hasan. — Birkaç gün içerde yatarsım, namuslu insanları tahkir etmenin ne demek olduğunu anlarsın. Sonra kalabalığa döndü: — Bu size ders olsun. Eğer de- vam ederseniz, hepinizi hapsede- rim. Mehmede emretti: — Gel, konusacaklarım var. Kulübeye girdiler. Mahir bey sordu: — Ahmet Hilmi buraya geldi değil mi?. Bu sual karşısında Mehmet şa- şalayınca Mahir beyin şüphesi kal madı, ihtar etti: — Yalan söyleme. — Geldi efendim.. Ben yalan söylemem. Fakat verdiğim sözü, de tutar. Fazla bir şey #öyle- mein, — Ama benim hakikati öğren- mek vazifem. Sen ne olduğunu bilmiyorsun galiba, oAnlatayım.. Bu gece yaralı kaçtı.. Bu sabah farkma vardık.. Kaçmak için fev- kalbeşer bir kudret sarfetmiş ola- cak.. Demek, ki firarınm sebebi çok mühim. Bu sebebinne olduğunu artık biliyorum ve o bi- çareye hak veriyorum.. Ne yazık, ki arkasında. cezasmı görmiyecek bir şerri bıraktı. — İki kişi yakalandı ya efen - dim?, i — Onlarda itham edecek delil yok.. Meğer, ki sen bana bulmak için yardım edesin. — Ben mi?. ağ (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: