27 Eylül 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

27 Eylül 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ele Ri ” > VARYI 8 EXAĞL iüe ee v ği ın İejrikasu vU ame Olüme Susayan Gönül YO Te ri ei DAR ZU TEFRİKA Ne: 37 YAZAN; ISHAK FERDİ Inci taciri, hükü mdarın gözdesi Arşeyi evinde saklıyacaktı.. Sur pazarlarında ii. altın, bakır ve demir satılırdı. Çöl kabileleri bu pazardan alış veriş a Arzames, inci taçirinin namu - sundan emindi. — Yavrum, seni kışa bir müd- det için burada bırakmıya mec- burum, (Sayda) da yerleşirsem, seni oraya aldırırım. Demişti, na Lidyalı tacir de arkadaşmın fikrine iştirak etti. Arşeye: — Ben sana kızım gibi baka- rrm, Evimde yabancı bir kimse yoktur. Dedi. Arşe tereddüt bocalryordu: — Dârâ'nın adamları geti is zimi bulurlarsa ?.. İnci taciri: — Seni, dünyanın cinleri bir a- raya toplansalar bulamazlar. Hiç merak etme kızım! z ai Diye cevap verdi. Arzames, Lidyalı arkadaşın evinde bir geceden fazla kala - mamıştı. Beline palasmı takti- sırtındaki rahip elbisesini çıkar * dı. Yayını omuzuna astı ve bir a- ta binerek gece karanlığında ye la çıtkır. içinde . <i. ... -—— '1-— die bütün elim hep (Sayda) ile (Sur) da nihayet bulurdu. Fe- nikeliler bu uzak ticaret merkez lerine kârvanlarla giderler, (Gani vilâyetinin o mahsulâtını, (Altay dağları) nın altınlarını buralara getirirlerdi. Yollarda büyük du - rak noktaları tesis edilmişti. Ha- mat, Nezip, Ur gibi şehirlerde an- barlar vücuda getirilmiştir. Gelen ve giden emtialar bu an- barlarda hıfzedilirdi. o Tüccarlar bu şehirlerde hükümdarlara hür- met ve hizmet ederler, fakat ken di memleketlerinde hâkimiyetle - rini bizzat muhafaza ederlerdi. Fenikelilerin Firavunlar, Sümer - liler, Hititler, Asuriler ve İraniler gibi büyük orduları yoktu. Fakat, bütün dünyaya yapılan hükümet- leri kudret ve nüfuz itibarile e$- sizdi. Bilhassa 'deniz kuvvetleri, dünyanm en birinci deniz hükü - meti olarak kabul edilmişti. (Sur) şehri beş asırdan fazla bu hâkimi- yeti muhafaza etmiş ve hiçbir ta- raftan düşman tecavüzüne uğra- mamştı. s Lidyalı Arzames (o (Sayda)ya giden ticaret yollarını biliyordu. Tüccar kâfilelerine katılarak İran sınırlarını aşmıştı. Dünya ticareti çok eski zaman- lardanberi Fenikelilerin elinde bu lunuyordu. Fenikeliler vahşi kavimlerle meskün memleketlerin ham eşya- sını Fenike mamulâtı ile mübade- le ederler ve bu suretle dahili em- tialarmı bol bol harice sevket - mek çarelerini bulurlardı. Fenike- liler ticaret yüzünden çok zengin olmuşlardı. (Sur) adaların kırmızı boyaları, Trah zonun bakır ve demirleri, (o garbi i pazarlarında | Tarsus elmasları, Altay altınları, | Fenikeler o esnada büyük bir balığa taparlardı. Mabı ut balık, daima Asuriler ve İranilerle çarpışırdı. i rı yığın yığın satılır; bu pazarlara çöl kabilelerinin hayvanları, Su - riye ovalarının mahsulâtı kervan kervan gelirdi. Pazar mahallerinde geceli gün- düzlü alışverişler olur, mallar mü- badele edilir, halk zenginleşirdi. Fenikeliler smai ve zirai ticare- te ehemmiyet verdikleri kadar, « 1 2.011. Be sağl olurlardı. Esirleri en ziyade Trabzon dağ- larmdaki kabilelerden satınalır - lardı. Trabzondan alınan esirler efendilerine karşı sadakat göster- mekte biringi gelirlerdi. Fenikeliler Mısır ve Babil ile de ticari münasebetlerini ilerlet - mişlerdi. Arabistan ve Hindistan ticaretinde Mısır ve Babil iki mü- him geçit uğrağı idi, Buralardan fil dişi, baharat, altın, elmas, gü - müş, ziynet eşyası ile maymun ve tavus gibi renkli kuşlar getirirler, yüksek fiatlarla satarlardı. Fenikeliler bütün bu havaliden gidip geldikleri yabancılardan giz - lerler, | bu yollar hakkın - da garip © ve gülünç yalanlar uydururlardı. Hatta her şeye ko - lay inanmak ve hayretle karşıla- mak hassasına malik bulunan Yu: nanlılar, Fenikelilerin uydurdu » ğu yalanları birer masal gibi, ço- cuklarına anlatırlardı. (Dev ana- ları) ve (Peri masalları) hep bu kabilden uydurulmuş hikâyelerdi. Bu yalan ve uydurma masallar Babile kadar gelir, dilden dile do- laşırdı. Fenikelilerin uydurdukla- rı masallara İraniler de i ki lamışlar ve Fenike yollarını yemez Babile yalnız Fe- nikeliler gelir ve alacağını alır, salacağımı satar, gecip giderlerdi. Uzun seneler vardı ki, Babil - den (Sur) pazarlarma yabancı kimseler gelmemişti. Libyalı ku- mandan Fenikeli tacirler kafile - siyle yola çıktığı zaman, yolda Fenikeliler tarafmdan birkaç de - fa gözleri bağlanmıştı. Bundan da anlaşılıyordu ki, Fenikeliler ya” bancılardan çok korkuyor ve memleketlerinin gizli yollarını hiç kimseye öğretmek istemiyorlardı. Fenikelilerin büyük — orduları geçerken, yolları Ermenistanın hayvan ve arabala- ! yoktu. Memleketlerinin düşman Niki tecavüzüne uğramaması için, bu gibi hilelere ve masallar uydurmı- ya mecbur oluyorlardı. Fenikeliler o esnada büyük bir balığa tapıyorlardı. Bu balık Asu- rilerle çok asırlar önce çarpışan bir mabudun timsaliydi. Balığın başı insan kafasına benzer ve Mabetie büyük kuyruğunu vücu - nl . 5 ür - Mili bis halde görin iz harplerin ve ölenin hatıra- larmı canlandıran resimler ve kıy- metli kabartmalar vardı. Maden damarlarını meydana çıkarmak hususunda Fenikelilerin hususi bir istidadı vardı. Kıbrıs ve Lübnan yamaçlarında ilk defa ba“ kırı. onlar çıkarmışlardı. İspanya - ya giderek, yerlilerin mümanaati- ne rağmen altın ve gümüş ihracı « na da Fenikeliler muvaffak ol - muşlardı. Fenikeliler bu maden - lerden nefis ve zarif eşya vücuda getirmeyi de bilirlerdi. Fenikeli - ler bu san'atı Mısırlılardan öğren- mişler, fakat, Mısırhrlardan çok i* leri gitmişlerdi. Dârâ yeni sarayı - nın bütün maden eşyasını Fenike- Hilerden alıyordu. Fildişi ve elmastan yapılmış ziynet eşyasını Fenikeliler kadar güzel ve zarif işliyen bir millet yoktu. Para basmasını da bu yüz- den ileri götürmüşlerdi. Fenikeli - lerin paraları, diğer (o milletlerin paralarından çok daha mükem - mel ve zarifti. Üzerlerinde ince nakışlar ve resimler vardı, (Sur) şehrinin kırmızı boyası kadar elbiseleri de meşhurdu. Halk şehirde smıflara ayrılmıştı. Herkes istediği elbiseyi giyemez - di. Meselâ hükümdarlar, başra - hipler, zenginler düğün ve ziya - fetlerde kırmızı elbise giyerlerdi. Elbiselerinin kenarında erguvani kumaş parçaları dikilir. Halk sarı ve kırmızı renklerle karışık ku - maşlar kullanırlardı. (Sur) şehri dokuma tezgâhları ve boya ima - lâthaneleriyle dolu idi. Boya ima- lâthaneleri hemen hemen sarı ve kırmızı renklerden başka boya çı- karmazlardı. Halk araşında en 2i- yade bu iki renk kullanılırdı. (Devamı var), Feyyaz bu tereddüdü görme» mezlikten, farketmemezlikten gel- di. — Haydi Şikita, sen yemeğini ye.. Ben sokağa gidiyorum, Gel - dikten sonra hazırlanırsın. Rıdvan beye döndü: — Müsaade ederseniz otomo « bilinizi alacağım. Tabii sizi eve bıraktıktan sonra. — Hay hay. Feyyazın önü sıra çıkacağı za- man Şikita kolundan tuttu: — Beni yalnız mı bırakıyorsu- nuz?. Rıdvan bey şaşaladı; — Tabii, — Demek beni bırakacaksınız? — Ne yapayım evlâdım.. — Bu gece de gelmiyecek mi- siniz?. — Şimdiden bir şey e mem, karımla konuşmadım. — Öyleyse Feyyaz beyhude ye- re bu gece kimseyi davet etme « sin. — Neden?, Feyyaza döndü: — İstemiyorum anlıyor musun! Bu gece kimseyi çağırmıyacaksın. Ben eğlenmiyecek olduktan sonra lüzum yok.. Tepiniyordu. Feyyaz: — Peki, dedi, öyle olsun.. Fakat itiraf et, ki bu halinle en sabırlı - ların sabrını tüketirsin.. Şikita omuz silkti: — Belki. İstediğin kadar sab rın tükensin.. Rıdvan bey asaya girdi: — Dur bakalım, telâş, hiddet yok.. Bu kıyafetle bu gece burada bulunamam ya.. —Ne çıkar?. Resmi ziyafet vermiyoruz. — Peki ama karıma haber ver- medim. Hem ben her yere onunla beraber giderim. Şikita kaşlarını çattı: — Su halde güle güle beyefen- di. Neden manasız mazeretler icat bule lâyık değiliz. — Evlâdım sözlerimi ters anla- ma, — Öyleyse dediğimi yapımız. Feyyaz çıkıştı: — Şikita!,. Şikita, Rıdvan beyin koluna girdi. Başını omuzuna dayadı ve yumuğak okşıyan bir sesle: — Neye inat ediyorsunuz? de- di. Neden manasız mazeretle icat ediyorsunuz?. Feyyaz eve gitsin, karımıza söy- İeşin.. Her halde karmız buna kızmaz. Meğer ki siz samimi ol r mıyasmız.. — Şikita neler düşünüyorusn! — Öyleyse, düşman gelifken beni bırakıp kaçmayınız. — Ne düşmanı?, — Öyle ya, bu geçe birçok ta - nımadığım erkek gelecek.. Hani siz bana nasihat etmeğe, beni hi - mayeye karar vermiştiniz?, Beni nasıl yalnız bırakırsınız?.. Bu ge- ce onlarla benim aramda müca - dele olacağı muhakkak:. Halbuki ben bu mücadeleye dayanamam... Bana yardım ediniz.. Beni yalnız bırakmıyorum.. İstiyorum.. Rica ediyorum ihtiyar dostum., — İhtiyar dost! — Bu sözü beğenmediniz mi?. — Hayır, beğendim. Yazan .. Selâmi İzzet — Öyleyse beni biraz seviyor - sunuz demektir. Çekti, oturttu, elinden bastonu» nu aldı. Zile bastı, gelen hizmetçi- yüz” — Sofraya iki kişilik yer ko « yunuz, Feyyaza döndü: — Sen burada ne yapıyorsun?. Haydi gitsene.. Vakit kaybetme... Çok geç kaldın. Gülerek omuzlarından kapıdan dışarı itti.. Rıdvan bey, müşfik gözlerle 0 na bakıyordu. Sofrada karşı karşıya oturdu - lar. Rıdvan bey için bu yemek, u- nutulmaz bir hatıra olacaktı.. Ge- çirdiği o güzel anları bir daha u - nutamıyacaktı. Bu genç kıza kar- şı beslemeğe başladığı duyguları da tahlil edemiyordu, Şikita, şen, neşeli, kaygusuz, gülüp söylüyor, bin bir mevzudan bahsediyordu. Feyyaz geldiği zaman, Şikita- yı ağzında bir sizara ile buldu. — Ne yapıyorsun Şikita?.. Rıd- van beyin önünde sigara içmeğe utanmıyor musun?. Rıdvan Bey güldü: — Bırak, dedi, çocuğu hiçbir zevkinden mahrum etme. » Son misafir gittiği zaman sa- at sabahın dördü idi,. Gelenlerin hepsi avlanacak yeni bir av bul mak ümidiyle gelmişlerdi. Piya - saya yeni bir yıldız doğacağı için seviniyorlardı, Fakat salonda Rıdvan bey gö - rünce iniksarı hayale uğradılar. Mırıldanıyarlardı: “Aldandık yahu.. İş başka tür- tuttu, lü olsaydı Rıdvan bey burada bu- j 7 Tunmazdı. Demek Feyyâzın anlat- tıkları doğruymuş!..,, Fakat Rıdvan ile Feyyaz evleri: ne dönmek üzere otomobile binip de baş başa kalınca, Rıdvan bey: — Hata ettin, dedi. Feyyaz şaşmış gibi bir tavır tas kındız — Neden hata eltik?, — Arkadaşlar Şikita hakkında ne düşünüyorlar biliyor musun?, — Güzel bir kız diyorlar. — Hayır, mükemmel bir met * res diyorlar, — Ama yaptınız! — Bu hükmü vermelerine “de gene biz sebep olduk. — Anlamıyorum. — Bu ziyafet adeta bir teşhi oldu. ” — Yok çanım. , — Bu hataya Ben nasıl düştüm şimdi hayret ediyorum. — Açık anlattanıza; “ aklınız « dan neler geçtiğini, neler düşün - düğünüzü açık söylesenize.. (Devamı yar). İLAN 20 Eylül 934 günü akşam üze 3 ri saat 8 raddelerinde Taksimden kurtuluşa 2 inci mevki © ttamivay ile giderken cebimdeki cüzdan- mı zayi ettim. Cüzdandaki para buluna ait olmak üzere içinde elektrik şirketinin 50 liralık mak- buz ve Servet hanımla makbuzu ve icra ile mahkemelerin numara” ları yazılı ufak defterimi getiren ayrıca memnun edilecektir. / Beyoğlu Sakızağacı Liguridi ğ apartmanı No. 1, Aleke. ğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: