29 Ekim 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

29 Ekim 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

VAKTT ın Tefrikası: 92 Ölüme Susayan Gönül Yazan: Selâmi İzzet 3 — VAKİT 75 'Teşrinleyvel 1934 samui EL ELEYEN DAR A ve İSKENDER /4< b » kadın inceliği, kıvraklığı ve eşsiz güzel- Törün teshir etmişti. Genç Babil valisi onu birinde nasıl olsa gene kaçıracaktı.. e Yİ Enstitösü profesörleri tarafından Persepolis harabelerinde şon aj çıkarılan Dârânın beykeli ila Persepolis sarayının methalt NN arzusu vardı:| durdu. Tan tekrar söze başladı: — Ben de asil bir ailenin toru- nuyum.. Benim de ecdadım ara» sında birçok hükümrahlar, kahra- maiyet zabitleri | manlar varmış. Bu unvanı bana A diş biliyenler az ; çok mu görüyorsunuz? İ Arşe de söze karışmıştı: Ni nç, tecrübesiz bir NÜ Sikacakamız.. Fakat, e ve in nasıl Ve el altından hüküm- Av i dı Re İle gördüğü ve kula: Yi çok inanırdı. Ve fedakârlığını da İ çüğünden en büyüğüne kadar bü- tün memleket halkı seviyor. O ce- saret ve asaletin timsalidir. Tan'ı diğer prensler arasında görmeyi ben de arzu ederim. Dedi. Dârâ hâlâ düşünüyordu. Tan'ın prens olması için, onun hükümdar ailesinden bir prenses- le evlenmesi lâzımdı. Bu ortalık Dârâ kendi hanedanı arasmda cesur, hepiniz. | 903 münasip bir kız bulamıyordu. bir kahramandır. Susmuştu.... 5 Arşe tekrar şarap kadehlerini Arama kapat -| Soldurda, Tan önünde kadehi içmeden a- Dirg sok emindi.. Ar- yağa kalı ” gibi i dah küdAr | Hükümdarı fazla rahatız et | memek ve gözdesiyle yalnız br ... ia değilar, rakmak için yanından ayrıldı. 9 Den, değildi, Tan, şair Humanın yanımdaki »l Romalı kadını seviyordu. Mek istiyordu... Ve An arasına karış- e Aydınlık aş in bektrdn Müz e UN ola eler arasma Tar, . (Liji) elaltından Tan'a bir kaç defa haber gönderdiği halde, genç satrap, Romalı kadını ara - yıp soramamıştı. Tan, (Liji) yi nasıl olsa gene elde edecekti. — Hele bir hükümdar sefere çıksın... Ben Huma ile kozumu paylaşırım. Diyordu. Tan (Liji) yi düşünmekle be- ki da vaz geçemiyordu. Prens olmak için, mensup bir kızla evlenecekti.. O, (Liji) yi unutmıyordu.. — Yeni Babil valisini, en kü- raber, prens olmak hulyasından İN hanedana | m Mi bu kızı da tasarlamıştı: Persepo- a Hüküm ye, Dörü | Hate oturan Dürünm ik karan ya- | (Atosya) nım dul kalmış bir bal A) den başka | kardeşi vardı. Dn başl (Arem) Lidya cephesinde ölen — bir kumandan O karısıydı. Güzel |: kadehini dol. | değildi.. Fakat, çok zeki, uzağı YAZAN: İSHAK FERDİ ştu. Fakat | görür, iyi düşünür, otuz yaşların» da ve çirkince bir kadmda. Tan hükümdardan bu kadını istiyecekti, Genç Babil valisi sefahete faz- laca düşkündü., (Arem) gibi yaşı ilerlemiş çirkin bir kadınla ömrü- nü geçiremezdi. Dârânm bu nok - tayı düşünmesi Tan'm zihnini kur- calıyordu. Fakat, Tan, Dârây: inandır - manın yolunu bulmuştu. Hüküm- darı “— Biribirini seven (kimseler için güzellik, çirkinlik aranmaz!,, Derdi. İşte Tan hükümdarın bu sözünü hatırlıyarak, kendisine bundan (bahsedecek ve: "Ben (Arem) i seviyorum !,, Diyecekti, Tan, hükümdar sefere gitme» den (Arem) ile evlenmeğe mu vaffak olursa, ileride nasıl olss Babilde yalnız kalacağı için, (Li- ji) yi de kendi sarayma kaçırtma- nım kolay olduğunu düşünerek müteselli oluyordu. Tan'ın ( (Liji) yi unutmasma imkân yoktu. Romalı kadın İnce liği, kıvraklığı ve eşsiz güzelliği ile genç Babil valisini teshir etmiş- ti. (Devamı var) Kadıköy Hale Sinemasında i Raşit Rıza Tiyatrosu 29 Teşrinievvel 1934 Pazartesi ak- saat 20.30 (Onlar Ermiş). Ya- an: Bedia H, Vasfi Riza Bey. oan emir Usküdar Hale Sinemasında Raşit Rıza Tiyatrosunda 30 Teşrinlevvel Salı akşamı saat 20.30 (Bu hesapta yoktu) Voğril 3 Merde. Yazanı Yusuf Sururi Bey, ğ | — hayır, ortalara açılmak 1â - | Cenazeden mi geliyorsun? zum. Öbür sahilin önlerinden bü tarafa burunu verdin mi doğru is- tediğimiz yere geliriz. — Başka türlü gitmeğe imkân yok. Akmtı müthiş., Fışır fışır yol alıyorlardı. Ne & den sonra Şikita doğruldu.. Ayak- ları ıslanmış... Cavit te hayret et- | Mi tir — Kayık ağırlaştı, dümen iyi ! tutmuyor, Şikita köpürdü: — Kayık su alıyor. — Eyvah, Uşak, Feyyazın emrini yapmış, kayığı delmişti. Şikita ( hakikati *| kavradı: — Feyyazın intikamı, ; dedi, ikimizi de boğuyor. — Hayır, henüz oboğmuyor, boğmak istedi. İki kum torbasmı denize fır (AMİ) lat. Kayıkbirazdaha yüksel e ! di. Fakat bu çere değildi. Etrafta | | hiç bir kayık, hiç bir vapur yoktu. İki sahilden de uzaktaydılar, Cavit derhal ceketini, yeleğini çıkardı. Kayık yan yatmıştı. Biraz sonra batacaktı: — Mahvolduk, diye mırıldan - — Bu feci bir ölüm. Genç kadm, ölümden Kaçmak istiyormuş gibi Cavidin kolarma atıldı. Cavit genç kadma sarıldı: — Meryem, Meryem.. Artık ölümden korkmuyorum. — Cavit, Cavit, bana sıkı sarıl. Bizl ayrramasn. — Meryem, seni seviyorum. Kayık battr, Şikita (ile Cavit gözden kayboldular. : : : Ebülcenap Feyyaz Bey, odasm- da pencerenin önüne (oturmuş, kahvesini böpürdetiyordu. Ara - da sırada da bir kadeh konyak yu- yarlıyordu... Uşak gittikten sonra, pencere » nin önünde nöbete geçmişti. Pencereden bütün deniz görü- nüyordu. Şikita ile Cavit açılır açılmaz, Feyyaz dürbini aldı, göz- lerine dayadı. Deniz üstünde olup bitenleri teferruatiyle gördü. Bu feci eserinin son safhasını da gör dükten sonra dudakları vahşı bir kıvrımla büküldü. Kayık ve iki ki- şi gözden kaybolduktan sonra ho- içti, aşağı indi. Bir otomobil ça - gırttı, İstanbul yolunu tutu. “Kayın peder (o aşıkmın suya düştüğünü öğrenince bakalım ne yapacak?.,, ,. »* * Rıdvan Bey, odasında, kaşları çatık, bir aşağı bir yukarı dolaşı- yordu. Birdenbire kapı açıldı, İ- çeri hizmetçi girdi. — Beni rahatsız etmeyiniz de- miştim. — Efendim... — Efendim ne!.. Biri mi geldi? — Feyyaz Bey geldi — O mu?. Gelsin... Kendi kendine düşündü: “Onu çoktanberi (o görmedim. i Tam sırasında geldi. Iki elini uzatarak (odamadmı karşıladı ve Feyyazm yüzünden canı sıkıldığını derhal anladı. — Sefa geldin, dedi... Ama nen var?... Nedir bu mahzun halin?... — Aziz kayın pederim, haki « kate yaklaştınız... — Malemdesin? — Hem evet.. Hem hayr. — Canım anlatsana... Bilmece söylüyorsun. — Ben de sizin sinirli olduğu- nuzu farketmedim. — Elbette sinirli olurum. — Sebebi? — Sana söyliyecek sözüm çok. Ben kendi bildiğim gibi hareyet ettim, Fakat ne diye hiç anlama» dığım işlere giriştim... — Sizin şirket mi? — Öyle ortak bulmuşum, ki deme gitsin.. Onlar adam “değil, onlar haydut, korsan, kaçakçı... — Şuhalde siz de benim yaptı- ğrmı yapmız, şirketten ayrılımnız. — İmkânsız. — Neden? — Her şeyden evel elli bin Hira bulmam lâzım. —E? — Meteliğim yok... Bütün em- lâkim mahcuz.. Anlıyorum, eski- den bana yardım eden en yakm arkadaşlarım yüzüme bile bakmı- — Vaziyet fena demek? — Hem de ümitsiz... Hani dü- şünüyorum da, beynimebir Okur- şun sıksam mt diyorum. — Sizi böyle görmek istemem. — Halkın var. Fakat ne yapa» Irm. Çaresizlik.. — Şu halde tam vaktinde gel mişim, — Ne demek istiyorsun? — Bazı tesadüfler vardır, İn sana yardım eder. — Söyle meraktan çıldıraca » — Sizin hurest ahvalinizi ten- kit etmeğe salâhiyetim yok. Şiki- ta İle olan münasebatmızm iç yü- zünü de pek bilmiyorum. Fakat İtiraf ediniz ki çok delilikler yap- tmız, — Şikita omüteveffiye, sakin bir hayat sürmeğe alışmıştı. Ne di ye ona debdebeli bir hayat verdi. niz. Apartman aldmız, köşk al. dınız, elmas aldmız.. Apartman kaça mal oldu?.. — Altmış beş bin Hraya, — Eşyalar? — Eşyalar, otomobil ve salre için yirmi bin lira sarfettim, — Elmaslar, tuvaletler içinde elli bin diyelim, — O kadardır. — Hepsi ne eder? — Yüz elli bin lira diyelim. — Bir senede! — Evet ama neye soruyorsun? — Bu #efer bu etraf (o yerine masruf bir masraf olur. — Anlamıyorum. — Bu gayri menkullerle vazi- yetinizi düzeltebilirsiniz. — Saçmalama... Onlar benim değil, Şikitanın. Verdiklerimi ge ri alamam ya.. . — Miras haktır. Rıdvan Bey duraladı. Feyyaza dik dik baktı: — Ne mirası? — Odaya girdiğim zaman bir cenazeden mi geliyorsun dediniz. — Evet... — Size cevap verdim? “Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: