1 Şubat 1939 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 15

1 Şubat 1939 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

n, yıldız. k gözleri sakan bu in kimse erini aya u. nın altın. sını icap larda do. | siz bir urup kao- ranlıklara i geceler, amıyorsu- korkuya: adar ışık- ii cak yerde gibi piril. anda ka: umu kay: Dinleyin, | /! Konuş ların ara” | yumuşak, yın. di ağaçta, bizi ikaz çığlığile | dük. dedi, ya” uğunu W Şatoda, kontun köpeği Leo, benim odamda yatıyordu. Bu, ikimizin arasın da bir sırdı, ve ikimiz de bundan do- layı kendimizi pek kabahatli buluyor- duk. O gecede merdivende buluşup sessizce odamıza çıkarken Leo: e idiniz, niçin bu kadar sölgonsunuz ? diye sordu. Şatonun bütün ışıkları söndü. Köy köpekleri sustular. Vakıt geççe olmalı. — Ta uzaktaydım, Leo, rüya ve esrar dolu bir yerdeydim. Nerede ise yolumu şaşıracaktım. — Bende tam kulübemde- uykuya dalmak üzere iken baykuş uyandırdı da, sizin geldiğiniz zaman holde bulun- dum. — Baykuş benide tam vaktında u- yandırdı, dostum Leo, sen baykuşları sever ni L — Hayır, dedi, genç bir sülünü ter- cih ederim. Demin bir tane yedim. Bu hareketimin kanuna mugayır olduğunu biliyorum amma, pek canım istedi de, dayanamadım. En av bekcisine haber vermezsiniz değil m — Hayır deki sen de kontesle bu ki geç ia uşaklara söylemiyeceksin Elbette. bir hırsızsın, ve bura- daki | biricik hırsız sen değilsin. Sen fe- na bir bekci köpeksin. Ma hırsız: İarı buraya ie olduğu hal niçin bana böyle dost işörlerle ba- o koca sesinle havlayıp efendini li ol ? — Ne yapayım, hoşuma gidiyorsu- nuz? Dostum Leo, bu kabahat, şu yu” kardaki imi gece bekcisinde. İhti- yar kel kafama bulutlardan gecelik takkesini çekip uykuya dalarak, bekci- lik vazifesini arkadaşı baykuşa bırak- masaydı da, ışığıyla parkın karanlık köşelerinden birinde, ıhlamur ağacının altındaki bahçe kanapesini aydınlat- saydı!.. Yoksa uyur gibi yaparak bi- zi mi iz aekliyorue? Kurnas ihtiyar gü- mahkâr, eski Don Juan, bulvarlarda, kendi yaşlandığı için, ancak sevişen gençleri eee en zevk alan dok” sanlık hovar Ba Benz ayı güzel bir genç ka- nel mi er. nma dostum, ay, uzaktan ha- in gözlürle fani aşkın ebedi faciasını seyreden bir ihtiyar kızdır. — Ay bir hortlaktır. — Hortlle mı ? Bunu da kim söyledi sana ? — Çok zaman evvel bir ecdadım anlatmıştı. Bir ayıdan duymuş. Tevek- keli mi ayıların ondan ötleri kopar. Köpekler bile aya havlarlar. Ayı gök- Yüzünde görünce köpekleri koruyan yıldızın bile benzi atar. Yeryüzünde de, mehtablı gecelerde uykusu kaçan ir tek insan siz misiniz ? Ne gezer, de- , yaşımdaydım gil insanlar, bütün vahşi hayvanlar, yerde sürünenler ve uçanlar, hepsi, or- manlarda, tarlalardaki inlerini, ağaç- lardaki yuvalarını terkedip, ayın sinsi ışıklarının korkusile sabaha kadar do re Muhakkak siz bu gece parkta aşka birine pek dikkatle bul ördü; nuz, yoksa sizi gözetliyenin bir hort- lak olduğunu anlamamanıza imkân yoktu. O, bılhassa eski şato parkla- rinda ıhlamur ağaçlarının altına sokul- maktan, klise ve mabet harabelerini gezmekten ve harap mezarlıklarda do- laşıp mezar taşlarının üstünde ölü isim- lerini okumaktan hoşlanır. Ölü toprağı bir kefen gibi saran kar tabakalarının ıssızlığına çelik gibi soğuk gözlerle sa: erce dalmaya bayılır. Bazan bir yi tak odası penceresinden içer i süzüle- rek, uyuyanı meş'um Hiyalarla. ürkütür. — Yetişir, Leo artık Bia dair birşey konuşmuıyalım. e gözü- müzü ii Ben adeta ürkü- yorüm De hayırlı gece- ler. Yatallrimiza elim. — Amma pajukliği kapatacaksınız, değil mi? — Evet, ay e gecelerde panjur- ei daima kapatırı Ertesi sabah, kahvaltımızı yerken, derhal oParise dönmem abettiğini Leoya anlattım. Çünkü bu ece ayın on dördü idi ve çünkü ben yirmi altı ve onun hi ı kontes te ya yirmi beş ya yirmi dokuz yaşındaydı. Mutad sabah gezintisini yapmak için atına binmek üzere olan kont, bu âni ayrılışımdan pek müteessir olduğunu söyledi, tabii sabahın bu erken saatin- de kontesi rahatsız etmek hatıra gel- mezdi. Parise dönerdönmez yatağıma gir- i i geliyor, fakat r. Oyle bir yorgunluk hissediyorum 5 derbel uy- kuya daldım. Ne kadar uyuduğumu bilmiyorum, birdenbire odada yalnız olmadığımı farkettim. Gözlerimi ia pencerede, soluk bir yüzün, çukura kaçmış beyaz gözlerini bana dikdiğini gördüm o pan- jurları kapamağı ul Munzzam bir im hoyanzn m uzun beyaz bir kel döşeme tahtalarını aşarak yanıma sokuldu: — Demek tekrar şatoya gitmek is- tiyorsun ? Dişsiz İİ ve kansız dudaklarile sinsi sinsi güldü: — Dün Bklamur ağaçlarının altı pek hoştu, değil mi ? Etrafınızda bül- büllerden bir koro, ve biricik şahit ben! Ağustosta bülbüller! Muhakkak siz çok uzak bir ülkedeydiniz, ikiniz de! Ve şimdi bu gece oraya gitmek imi değil mi? se âlâ, elbise- lerini giy, şu, bir oktapon kol ben- Zi alelade buladu yua be- yaz ışığımın üzerine atlayın ve ben sizi bir dakika bile sürmeden o ıhlamur ağaçlarının altına bırakayım,benim ışık- larim er e ka abuk ze- yahat e — Artık rüya görmiyorum, uyani- ğım ve oraya gitmek istemiyorum, Me. fistefelesin hortlağı! — Demek rüyanda uyanık olduğu- nu görüyorsun, öyle mi ? Demek bana fırlattığın küfürler tamamlanmadı? Me: fistofelesin hortlağı, ha! Evvelce de Don juan, ihtiyar çapkın ve âşıkları kıskanan geçkin kiz dediğini iyice hatırlıyorum. oOEvet, dün gece sizi parkta gözetledim, fakat bilmek iste: rim, acaba hangimiz Don juandı? Yok- sa size Romeo dememi mi arzu ediyor- SUNUZ Yemin ederim ki Romeoya benzer yeriniz yoktu. Size en müsasip ad, kör ahmaktır. Bir köpeğin anladığını bile göremiyen, benim ne yaşım, ne cinsi- yetim, ne hayatım bulunmadığını bir hü rtlak old çif anlamıyan kör ahmak! — Nenin. hortlağısın ? lü E dkayanın hortlağı !'Hort- laklardan sakalın Tahkirlerini kes! İnsanlar için. güneşin altın oklarından daha tehlikeli olan gezin şumlarımın bir parlayışiyle gözlerini kör ede erim. İşte sana son sözüm, müfteri, yalancı | Şark, nerede ise ışıklanacak,. Mezarı- ma gitmeli yim yoksa yolumu görmem, ihtiyar ve yorgunum. Herşey ie iken, ME n gece, dalaamanız kolay gibi hküm. Hepiniz Fani bir gü sizde benim gibi... Hortlağa dikkatle baktım ve belki ilk defa olarak onun ne kad beni kör etmek tehdizi hatırıma geldi, tekrar öfkem kabardı: — Defol buradan, uğursuz, şum gızlı! diye haykırdım, burada yok, ben hayat dolu bir insanım, ölmi- ai ve hortlamıyacağım. penceremden, yoksa şimdi kalkıp.. Bacaklarımı harekete getirmek iyim büyük ve yi sarfettim ve ter için de uyan Ödüm 2 muşak, gümüşi bir dolmuştu. Büyülenmiş gözlerimdek bulutsuz bir semadan bana bakıyordu. Ey, ay ilâhesi Luna! Gecenin sükü- neti içinde beni ipli musun ? Ne durgun ve çok mahzun görün un; kederi, stirabi anlıyabilir mi sin? Affedebilir misin beni? $ ğınla yaralara zn sunup, ae öğ- retebilir misin? Gel, iyi kalpli hemşirem, yanımda otur ! Öyle yorgunum ki! Münasebetsiz düşüncelerimi sakinleştirmek için serin elini re koy ve kulağımız fısılda : e ayım we mehtap ku rın Gali unutmak İzin nereye yi deyim ?, 15 mn mama

Bu sayıdan diğer sayfalar: