June 15, 1939 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 17

June 15, 1939 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 17
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Şimdi ne yapmak isterdim, bilir misin ? Bu ağır palloyu n atarak otomobilden fırlamak. sırtımda pin tanımadığı, ancak birkaç dostun © ve karısının dinlediği şarkılar söyleyen Needetle yerini degiştirmeğe derhal razıydı. Halbuki, Necdet hiç de mes'ud de- jildi. Yemekten kalkıb, Kerimden ay- rıldıktan senra, Cemal Sesler'in kon- serine gitmek üzere otomobile bindiler. Remide, taksinin yumuşak kanape- sine iyice yerleşerek kocasına sokuldu, elini onun elinin üstüne koydu. Nerdetin sesi yarı öfkeli, yarı müs- tehziydi : — Olur şey degilsin, karıcığım, tam on iki aydır evli olduğumuz halde, ye- ni flörte başlayanlar gibi hareketler yapıyorsun. — Ne yapayım Necdet, elimde de- gil, seni hâlâ öyle iradesizce seviyo” rum ki... Sen mes'ud değil misin? — Şüphesiz!. Dünyanın en talihli adamı benim | — Başka bir insan olmayı arzu et mezdin, değil mi? — Asla Konser, salonuna girdikleri raman orkestra başlamak üzereydi. Yerlerine otardular. Bir iki dakika sonra Cemal Sesler sahneye çıkdı. “ Dalgın bakışlı, yakışıklı bir adamdı. İlk şarkıya başlar başlamaz salondaki bütün kımıldanmalar durd i ler, bu ilâhi sesin en küçük bir nüans” ımı bile kaçırmamak ister gibi sanki nefeslerini tutuyorlardı. Bir gün sesini sile ve birkaç dost kulaklarından baş- “ şayan Necdet, bir- den bu harikulâde sesin sahibini şiddetle kıskandığını hissetti. Bu sesin yanında kendi sesi, kanarya ile, bülbülle yarışa ir karganın ötüşünden yaratamıyan (sanatkârın ıstırabile dişlerini sıkıyordu. O da se sile tanımadığı kalabalıkları büyüleme- i i istiyor, arzusuna as- la muvaffak olamıyacağını idrâk ettiği sevdiğini sandığı karısını pek kolay- lıkla feda edebileceğini ilk defa olarak düşündü. Ertesi sabah, büyük tenör Cemal Sesler, karısile beraber, otomobille Şişliden Tarabyeye gidiyordu. O gün ö e afta bir bahçede garlsı söyliyecekti. Havanın sıcak ol- masin areğmen otomobilin kapıları sım- sıkı kapalıydı. Cemal Seslerin arkasın- daki paltonun yakası, kulaklarını ve burnunu örtecek kadar kaldırılmıştı. Karısı, yanında, o sabahki gazete- lerin sitayişkâr ve hararetli makalele- San'atkâr, gözlerini her dönemeçde bir başka güzellik alan manzaradan ayırmıyarak : — Bırak, okuma! dedi. Niye yarar? Benim en küçük yaşama zevklerinden bile mahrum olmamın önüne geçeme- dikten sonra bu güzel havada camları kapatıyoruz. Ağzımı, burnumu muhafa- za etmeğe mecburum. Bir tek sigara- nın bir dakikalık keyfini sürmekten bile mahrum bir adam,. Ancak başkalarına zevk duyurmak, hoşca vakit geçirmek için dünyaya gelmiş gibiyim. Onu yap- ma, bunu yapma! San'atımın, mesleği- min elinde bir esirden başka neyim kil. Dalgın gözleri büsbütün bulanıklaş- mıştı, Renkli bayırlara bakarak sayık- lar gibi ağır ağır, kesik kesik mırıl andı * — Şimdi ne yapmak isterdim, bilir- misin? Bu ağır paltoyu sırtımdan ata- rak otomobilden fırlamak, dudakları- mın arasında bir sigara ile şu dağların tepelerine çıkmak, boğaz olacağımı, se- simin kısılacağını düşünmeden göm- leğimin yakasını açmak isterdim. So ğuk alacağımdan korkmadan yumuşak ve nemli otların üstüne uzanıb gökyü- züne doya doya bakmak isterdim. Ha- vasız salonlarda binlerce kişinin önüne çıkıp sevmediğim şarkıları söylemek” tense, şu uslu, sâkin kuzuları, keçileri güden çobanın yerinde olmağı ister" dim. Eliyle, bir dut ağacının irili ufaklı ışık parçalariyle yer yer yamalı göl- gesine uzanarak, bayırda otlıyan sü” rüsünü gözliyen, yanık yüzlü, göğsü açık mintanının içi rüzgâr dolu, elim deki kuru başak sapını emen genç bir çobanı gösteriyordu. 17

Bu sayıdan diğer sayfalar: