15 Haziran 1939 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 26

15 Haziran 1939 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 26
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ve bazen bir volkan hiddetiyle, saadet dolu yuvama yılışık kanatlarını geren felâket kuşunu krater dolusu lâvla yakmak, öldürmek istedim... Canımın odamarlarımdan damla damla çerilişini en ulvi tevekkülden gelen bir sükünla bekledim. Okyanuslar kadar vahşi bir büyüklükten nihayet elimde bir avuç ümit kald Maddi insanların ölümü düşünmele- ri nekadarfeci ise, bende bu son bir avucun eriyip gitmesinden öyle korku" yorum. Bir gün geceninrenginden ka” ra bir yaprak kapadım, Vakıt akşamdı. Vücudumun her hücresine ayrı dağılan kıskançlığın çılgın enerjisiyle karıma : — İelâl, dedim; Fikretle biraz daha resmi olmanı istiyorum. Eğer düşüne- cek olurunn bana hak verirsin. — Senli benli olduğumu sana kim söyledir.. — Benim gözlerime itimadım var. — Yanılıyorsun üre — Keşke öyle ol — O balda eye şüphe EMİLİM — Hiç istemezdim fakat — Peki, peki ya yok, yarın sa bah kat'i olarak anlaş Daha sözünü bitirmeden ayağa kalktı. Merdivenlerden çıkarke u günlerde sana birşeyler ol" du, diye mırıldanıyordu. Aşağıda daha fazla duramadım. Yatak odama çıktım ve başımı yasıtkların arasına sokarak gece saat onikiye kadar çocuklar gibi ağladım... Ertesi sabah daha yataktan kalkmamıştım, kahvaltı tepsisini karım kendi eliyle hazırlamış, getirdi. Bir gecenin içinde süzülüp eriyen yüzüm- deki zavallılığa (O acıdığından mıydı bilmiyorum, başucuma oturdu. Mani- kürlü, imce parmaklarını o saçlarımın arasına sokarak : JVo.6 — Sabril dedi, huysuz çocuklara ben ziyorsun. Bir sürü asılsız ihtimalle ken- dini nekadar üzdüğünün farkında de- ğilsin, Ben senin karınım ve artık biri- birimize ilk zamanlarda olduğu gibi süs- lü kelimelerle aşktan, gönülden bahse- decek değiliz. Benim en ufak bir iha- netime bile nasıl inanıyorsun. Şimdiye kadar beni anladın, biliyordum. Fakat ünün birinde ifrat derecesine çıkan bir kıskançlıkla beni hırpalayacağım hiç tasavvur eder miydim... Hem, mademki bu kadar üzülüyorsun, Fikrete bir dar- gınlık çıkar; daha olmazaa kapıyı aç- ma... — İmkânı var mı İelâl. Gelen misa- r evden nasıl aa bahusus Fikret gibi tiyazlı olur — Ona fazla a veren sensin.. Ne güzel, hayatımız döpdüz bir yolda uzayıp gidiyordu... Onun aramıza ka- rışması seni eskisinden bambaşka bir adam yaptı. Ve beni bir takım haksız ithamlarla obilmeden kırdın.. Halbuki ben, semi inkâr kabul etmiyecek kadar sevdim ve halâ seviyorum.. Eğer akşamki rüyamda peygam- berlik rolünü oynamış olsaydım, hiç şüphe yokki rüyamın devam ettiğine hükmederdim. Çünkü bu, daha çok bir mucizeye benziyordu, Cezbeye tutulmuş bir derviş gibi akşama kadar bu teminatın verdiği kuvvetle sevinç: ten doğan bir kararsızlık içinde yaşa- dım. Kafamın işinde kıvrılan şüpheyi, yılan başı ezer gi bi boğdum öldür- düm Yine Ta ahi sekin ye İİ uğsavıl z hizli hızlı çalınmasile uyandım.. Karim benden önce kalkmış, kapıya koşmuş: tu. Merdivenlerden inerken kulağım ©- nun çığlıklarile doldu. Sevinçle bana; — Sabri, çabuk in, ağabeyim geldi, diye bağırıyordu. Daha merdiven ara lığından Ahmet Hamdinin sevimli çeh» resini gördüm. Üç yıl süren bir hasre tin sona ermiş dakikada birbirile" rini öyle kucaklayışları vardı ki, bu sa* adetten kendime de bir hisse kapmak için koştum. Çocukluk arkadaşımın boy- nuna sarıldım ve öpüştük. — Bravo Sabri, Gi İnsan kar- deşini bu kadar mı unutur... Ve cev bını beklemeden : — Beni bir ay beklettiniz, nihayet kalktım, geldim. ndaki hassasiyeti bildiğim için kabahat kimde ğunu anlamasın diye İclâlin yüzüne bakmadım bile; ılık ve taze bir sabah güneşile dolan salonda çaylarımızı içtik, Ahmet Ham- dinin İstanbula, Kireçburnuma ait dinlemekten giyinmeği dahi unutmuştum, Ona merakla ilk sorduğum şey, annem oldu. Çünkü Hamdinin annemi fazla sevdiğini bilir: dim, Köşklerimiz hemen hemen yan: yana gibiydi Ahmet Hamdi ile yalnız kaldık. Onunla hiçbir şeyimiz ayrı değildi. Hattâ Tıbbiye mektebine bile beraber girdik... O tıptan ziyade Edebiyata ça lışırdı.. Zaten beni alıştıran odurya... aku bayraklarile esatiri Yunan bağ larını hatırlatan Kireçburnunun ağaçlık tepelerinde Boğazın mavi sularına da- larak yazdığı şiirleri ilkönce bana o kur ve Tarabyada oturan sevgilisinin ağaçlıklar arasında kaybolan köşkünü göstererek :

Bu sayıdan diğer sayfalar: