15 Haziran 1939 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 27

15 Haziran 1939 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 27
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

kapmak mın boy» san kar- e cava nihayet için ılamasın 'gilisinin köşkünü | — Bak Sabri, derdi. Afroditin Par- yanına benzemiyor © Sonra kör bir san'aikârın hülyalı bakışları gibi rm kırpmadan o noktaya bakı — dn ia bir çoban olma: i ne kadar isterdim, diyerek ilâve ederdi. Böylece aradan seneler geçti. Bir gün sahili dolaşırken her akşam beraber gezdiğimiz yolda onu sarışın gözel bir kızla gördüm. Kardeşim İelâl, diye bana takdim etti, Eve döndüğüm 1ama annem anlattı ki genç kız baba” sının yanındaymış. Anadolu vilâyetle- rinden birinde ceza reisliği yapın Ce- lil bey ölünce kız halasiyle beraber İstanbula, annesinin yanına dönmüş. İşte bugünden sonra hayatımın yolları değişti. Ona her gün daha çok artan bir incizapla bağlanmağa başladım. Bir sene kadar seviştik. Nişanlı oldu” ğumuz zamanlar saatlerce onun kema- nını dinler, saatlerce bir ağaç altına oturup onu penceresinden seyrederdim. Şimdi birdenbire Ahmet Hamdinin yü” rünü görünce, bütün bunlar gözümün önünden geçit resmi yapar gibi geçti- ler... onun çok sevdiğim ahenktar sesi bana hayatımın en tatlı çağlarını, en unutulmaz sahnelerini hatırlattı. Öğle- den ronra Ahmet Hamdiyi yazıhaneme götürdüm. Oraya Fikretde geldi. Ko- nişarak, geçmiş günleri hatırlıyarak akşamı nasıl ettik, bilmiyorum. Ahmet Hamdiyle eve dönerken tabur kâtibi Kâmil beye tesadüf ettik. Ne can adam, bütün israrlarımıza karşı yarım saat dil döktükten sonra bizi zorla mabfel bahçesine götürdü. Kumluğa yakin bir masaya oturduk, Şen kâtip, tombul gö” beğini oğuşturduktan sonra gözlüğü- bün üstünden yan gözle Ahmet Ham- diye bakarak, sanki kırk yıllık dostuy- muş gibi ona takıldı: deniz manzarası, Hamdi be- yefendiye ilham fısıldamaz mı acaba ?.. Hamdi hiçbir şey söyleme- den tabur kâtibinin bu garip suali kar- şısında gülümsiyordu,. Fakat o, devamla: — Ben şair olsaydım, niye yalan söyliyeyim, birkaç duble biranın mü- nebbihliğinden istifade ederdim, dedi ve rey almağa lüzum görmeden garso- na seslendi.. Ahmet Hamdi: — Aman efendim, rica ederim bu fazla külfet. mahcup ediyorsunuz Hamdi bey. Bu kadarcık şeye külfet derseniz, huzurunuzda âcizlerin konuşması da güçleşir sonra. Malümuâliniz, askerler biraz kaba olurlar. elerini masanın üs- tüne koyarken, — hararetli hararetli devam ediyordu. — Sanayii nefiseye âşinalığım var- dır efendim. Okumayı severim. Elime geçen kitabı hiç eye hattâ kü- bir kütüphanem de mevcuttur. Zatıâlinizin de lar daki okumak is- terdim... Güneş hemen ayaklarımızın dibinde batar gibi Marmaranın gümüşi suaları- na gömülürken, son renyini atan eşya mor dağların ardından gelen karanlık- larla siliniyor, etrafa yorgun bir ses- sizlik çöküyordu. Vaktin geciktiğini ileri sürerek ta- bur kâtibinden müsaade istedim.. İsrar etmedi ama bitmek bilmiyen hikâyele- rini dinliyen Hamdiyi karşısından aldı- ğım için bana hiç kızmadı değil... Ahmet Hamdiyle eve döndük. Yemek- ten sonra onu üst kat balkonuna çı- kardım. ele orada içtik. Bir aralık ona sordu ,, o Nasıl Hamdi, yi yine yazıyor musun?.. Üç senedir kimbilir nekadar inkişaf ettin — şi mdi, yazmaktan çok okuyorum. Uzun 23 lb İngiliz edebiyatiyle meşgulüm. — Ya Fransız klâsiklerini demek ? — Çokt e Harikaşı vallahi Hamdi. canım okadar ei henüz kendimi bulmaya çalışıyor. n Hamdi, burada İk aakalıza çok senin hasretini çektim.. Hatırımda kalan şiirlerini her zaman bu balkonda İclâle okur, beraber seni anardık . i ur, ikinci bir şiir mecmu” ası eta çıkardım. Sen bunu bilmiyor- sun değil mi? iredem bileyim — Eh, nasıl olsa İn anbula gidece- giz. Orada veririm, okursun. İstanbula gidemiyeceğimi nasil bir mukaddemeyle ona anlatayım diye dü” şünürken, bu son sözü ile bana yol açmış oldu. — Hamdi, senden birşey rica ede- bitirdin o. — Benim biralaki üçbuçuk kuruş- luk süksemi düşürmek ister misin. & münasebet. — Öyleyse İstanbula gelmem için israr etme. — Fakat Sabri — Yo, israr etmiyeceksin! dedim. — Eyi ama, düşünki üç senedir böyle yapıyorsun. Ve sonra ben İstan: bul gibi ie kalktım, buraya sizi almağa geldi — Sen bükiağe İelâli alırsın, ikiniz pekâlâ gidersiniz. Benim bir gün bile mz Medi yok Canımı siktın Sabri. — Ne yapayım, hayatibir mecburi- yet mma hadi neyse. Bu ara karım da aşağıdan yanımıza çıkmıştı. Ahmet uzunuzadıya çi karımın Oobiraz bulunması beni bu müşkilden büsbütün kurtardı. Mehtap sefamma çıkan sandallar yalı. ha ile peri masallarındaki beşikler gi- bi sallanıyor, ve hepside bir başka rü- yayı sürüyen canlı gölgelerle süzülüp geçiyorlardı.. Biran yalnız sandallarda- ki nakarat değil, bütün koy uzun, ma” karalı bir sesin kıvrak dalgaları iç de boğularak sustu.. Ben çok akşam lar bu sesi dinlerdim. Ve öyle zannedi- yorum ki hayatımda ilk ses güzelliğini bem bu kızda buldum. İyi hatırlıyorum, onu dinlerken bayılacak kadar kendim- den geçtiğim akşamlar olurdu. ne muhteşem tablo böyle? — Evet, Tekirdağının hususiyetlerin- den biridir. — Bu şarkıyı söyliyen kadın kim?. — Kadın değil kız... Bazan bu ta raflara gelir, kim olduğunu bilmiyorum.. Herhalde ecnebi terbiyesi görmüş bi- risi olmalı.. söylediği klâsik parçalar- dan bu anlaşılıyor. — Evet, hattâ Türk. olduğundan şüphe ettirecek kadar. Bu gece, haya- tımın son demlerini teşkil eden sayılı günlerinden biri oldu... Ahmet Hamdi; kâh karanlıklarla başbaşa, kâh bata çıka yürüdüğüm yollara sanki kucak kucak çiçek serpti. Geç vakit zevkine doymadığım bir yenilik içinde yeşeren, filiz veren emellerle goal yumdum.. Akşam yemeğini dört kişi birlikte ye- dik. Bu gün Fikret, di Tekirdağını gezdiriniş. Atlarla İnanlıya kadar gitmişler. Hamdi mübalâğa ile İnanlı suyunun güzelliğinden bahseder- ken ben de söze karıştım: — Azizim, pazara burada kalmalıy- dın da, seni Karpuzkaldırana götüre- lim; bir de orasını görmeliydin İstanbulda öyle yer var mı... Barbaros diyemedim çünkü bu ismi bir daha anmıyacaktım. — Ya, demek o kadar g Benden evvel Fikret atıldı: — Ne diyorsun dostum, harikulâde bir yer, mamafih ben Barbarosu daha şirin buluyor! Eğer Ahit “Hamdi olmasaydı, mu- hakkak ters (birşey söylerdim. Tuhaf edilse yine ondan nefret ediyorum... Radyoyu karıştıran Ahmet Hamdi dö- nere — Arkası var — 21 m MM mm a maa ai, ahibi Resimli Ay Matbaası 7 L. $. - Yazı Direktörü : Emin Refik Uzman © No. 1049 15 Haziran 19399 Basan : Resimli Ay Matbaası 7. ir

Bu sayıdan diğer sayfalar: