21 Mart 1936 Tarihli Ağaç Dergisi Sayfa 15

21 Mart 1936 tarihli Ağaç Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

hefik EVİKMAN — Hikâye Deseni Yalnız şehir haricinde, büyük yoldaki cirek- lerin zangırdayışından anlarlardı ki şişman adamın sesi bir başka şişman adama akta- rılmaktadır. Bakin, kalorifer bu mahallelerde nasıl tanıldı : Bir gün mavi gözlü bir küçük çocuk, u- zaktan aydınlığını ve ebedi yangınını sey- rettiği şehrin merkezine gidecekti. Nasıl yaz günü kış gününden daha uzunsa, kış gününün yolları da yaz gününün yollarından daha uzundur. Çocuk yol,“iz bilmiyordu. Tramvay kuyrukları onu bir yerden alip ö- teki yere götürüyor, bir türlü ismini işittiği köprüye varamıyordu. Ondan ötesi kolaydı. Bütün tramvay yolları Romaya çıkardı. Çok merak ediyordu. Orada, yazın kendisinden büyük arkadaşlarına mahalleyi bıraktıracak kadar mühim neler vardı? Kendisine göre orayı bina elmişti bile. Binalar büyük, bü: yük, büyüktü. Muhayyelesinin öte tarafı ise o nisbette küçüktü. Bir kör kandil vardır, bir de keskin bir ampul ışığı. İkisi arasın: daki farkı, ışık mevcut olmadan ve karan lık kafamızda, etrafımızda esip giderken düşünürsek, ne kadar güzel tahlil edebiliriz. Ve ışık denilen şey karanlıktan değil, ka- ranlık ışıktan ötürüdür diye düşünürüz. Halbuki bu semtin insanları öyle düşünmez - lerdi. Karanlık mevcut olduğu için ışığa ih- tiyaç vardı. Dünya yaratıldığı zaman her taraf karanlık, yani geceydi. Her zaman, ka: AĞAÇ 14 vuşacakları bir ışık, kurtulacakları bir ka- ranlık vardı. Onlar, dünyanın apaydınlık kesilebileceğini sanki biliyorlardı. Küçük çocuğun muhayyelesi bizim gibi bina etmi- yordu. binalar büyük, büyük, büyüktü der- ken nihayet minareden de büyük değil ya, demiyordu. Nihayet sur kadar da eski değil ya, demiyordu. Bu düşünce bambaşka bir şeydi. Bir yaz gecesi, babasile beraber bir dut ağacına binmişlerdi. Dut ağacında ye- celeyin dut yemek güzel bir şeydi. Fakat dut yerken o yukarıki ışığı seyretmek in sanın kafasını uçuruyordu. O zaman düşün- dükleri ne tuhaf şeylerdi. Bu gün, bu kış gününde, o düşündüklerini (o hatırlaya- mıyordu. Yalnız şu cümle, bütün düşünce- lerinin hulâsası gibi dudaklarına geliyordu : Orada binalar büyük, büyük, büyüktü. (Bu hiküye iki sayı sonra bitecek) Sait Faik ADALI — RR NEDEN SONRA Meden sora, Gelin buna yeniden gelin Har vurup savurduğum anlar. Neden sonra, Doğrulun mezarlarınızdan Boş yere harcadığım günler. Neden sonra, Durun, geçmesin zaman, durun, Elimle kurduğum saatlar. Neden sonra, Şaha kalkın artık, kapında Çoklandır beklelliğim ailar. Neden sonra, Emzirin, emzirin açlığımı, YVakilsiz sajdığım memeler. Neden sonra, Enginleri felhe çıkın, ey Koyda uyuklayan gemiler. Ahmet Muhip DRANAS

Bu sayıdan diğer sayfalar: