28 Mart 1936 Tarihli Ağaç Dergisi Sayfa 9

28 Mart 1936 tarihli Ağaç Dergisi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AĞAÇ T E R C U M E ROMAN “Rousseru başımıza değil, yüreğimizden biraz aşağısına nişan alıyor. Ruhlarımızda ilk günahın kapanmış yaralarını deşiyor. Hepimizin içinde uyuyan anarşi, bezginlik ve teslimiyet iktidarlarını ve bütün ona benziyen canavarları diriltiyor... Rousseau, gözlerimize, kendi kendimizden hoşlanmayı ve böylece gördüğünün suç ortağı olmayı ve daha az kirli devirlerin, titriyerek Alla- hın bakışlarına bıraktıkları, en şahsi hassa- siyetin gizli yaralarındaki büyüyü çözmeyi öğretmiştir. Böylece onun yaraladığı yeni düşünce ve edebiyat, önceleri yalnız, Var- lığa yönelmiş olan zekânın tanıdığı doğru- luğu ve saffeti çok güçlükle elde edecektir. Yüreklerin, meleklere kapalı ve yalnız Al- lahın ilâhi bilgisine açık sırları vardır. Bu- gün bir Freud, ruhiyatçı hilelerile, bu sırrı meydana çıkarmıya çalışıyor. İsa, kahpe ka- dına bakmış ve onun bütün sirrinı öğren- miştir. Bunu, kirlenmeden ancak o yapabilir Halbuki şimdi her romancı utanmadan bu gözleri okuyor ve okuyucuyu seyre gö- türüyor., 4 Hissesine insan yaratmak ve yüreklerin sırlarını araştırmak vergisi düşmüş olan bir adam için, bu satırlardan daha bulandırıcı bir şey bilmiyorum. J. Maritain'den bir nok- tada ayrılıyorum: Böyle bir yükü, yalnız bir adamın üzerine yüklemek kadar haksız bir şey olamaz. Hayır! Eğer Rousseau, yeni hassasiyetin yaratıcılarından ve vârisi oldu. gumuz fenalıklara ilk tutulanlardan birisi ise bile, bu sırları, bu gizli yaraları mey- dana çıkarmak için, bizi sürükliyen hareket, yalnız ondan gelmiş değildir. Eğer o, mev- cut olmasaydı bile, dünya haritasında her gün bilinmedik parçaların azaldığını gören kâşifler, bugünün romancıları, hiç şüphesiz gene aynı yasak bölgelere çekilmiş, sürük. lenmiş olacaklardı. Bundan başka, bir asırdan beri romanın beslendiği ebedi ihtilâflar, keskinliklerinden pek çok kaybetmiş olsalar da, gene mev- cutturlar. Morand'ın dünyası, bütün dünya değildir. Eski setlerin sağlam bulunduğu bir çok vilâyetler vardır. Fransanın vilâyetli ailesi, 1927 de, bir Balzac'a, bütün hayatıin- ca bitiremiyeceği kadar mevzu verebilir. Bu facialar mevcuttur ve okuyucularım bilir- ler ki ben de, eserlerinin en az fena olan- larını buradan alanlardanım. Fakat çokluk, yazıcı bu facialara ilgilenmiyor, daha doğ- rusu ilgilenemiyor. Çünkü bir Balzac ve sayısız bir çok küçük Balzac'lar gelip geç- miştir. Bilmiyorum hangi münekkit, yeni bir kitabın yapraklarını açarken hayıflanı- yordu: "Gene bir Balzac!, Artık, Brune- tiğre'in iddiasından ne kadar uzağız: “Elli yıldanberi, iyi bir roman her şeyden önce Balzac'ın bir romanına benziyendir., Şimdi aksine olarak, bir roman, Balzac tipinden uzaklaştığı nisbette, bizi sarıyor diyeceğimiz geliyor. Çünkü dev Balzac'ın, bol bol isti- fade ettiği ormana, başkaları da girdiler ve geriye ne kaldıysa hepsini silip süpürdüler. Artık bize Verlaine ile birlikte şunu söyle- mek düşüyor. “Ah, her şey içilmiş, her şey yenmiş! Söyliyecek hiç bir şey yokl, Balzac'ın ardından gelenler, hususile oğullarının en ünlüsü, ustamız Paul Bourget, insanı âile ve cemiyetle münasebetlerinde inceledi. Bu yazıcıların sanatları hakkında çok yüksek kanaatleri vardı. Cemiyete ve Cite'ye hizmet etmek istediler. Sanatlarının bütün iktidarı, ferde karşı kullanıldı. Balzac, her şeyden önce, nufus kaydı ile yarış edi- yordu. Hiç bir şey ispat etmeden, bir âlem yaratmıya çalıştı. Xöy dokloru gibi bir kaçı müstesna, hiç olmazsa eserlerinin bir çoğunda hemen daima, gizli ve taraf tutan bir fikri olmadan yazdı. Neden sonra, İn- sanlık komedyası'ndan sosyal hayata lâzım prensipleri çıkardı. Mirasçıları ise, ters yol: dan hareket ettiler. Eskiye bağlı hikmetin ebedi kanunlarını, romanesgue misallerle tasvir ettiler. Faydalı ve imrenilecek olan bu eserler (1914 de bütün dünyanın gördüğü gibi) meyvalarını verdiler. Fakat belki, Bü- yük boğuşmanın reaksiyonu olacak, bugün biz, sanatımızı, ne kadar yüksek olursa

Bu sayıdan diğer sayfalar: