2 Haziran 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 21

2 Haziran 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 21
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KADI N Ankara Bir resital G eçen hafta cumartesi günü Üçün- cü Tiyatrodaki fazla bir kalabalık nazarı dikkati çekiyordu. Parter, 1o- calar, balkon tıklım tıklım dolmuş- tu. Türk, İngiliz, Amerikalı bir çok seyirci Fenmen Bale Stüdyosunun i- ki senelik bir çalışma sonunda hazır- ladığı müsamereyi görmeğe gelmiş- ti. Stüdyonun müdürü Mithat Fen- men "Her çocuk muhakkak müzik â- lemine girmeli, kendisini bu aleme bı- rakarak içten gelen arzularını hare- ketle boşaltmayı öğrenmelidir. Mü- zik her şeyden evvel iyi bir öğretici- dir. Fikri tekâmülü ve serbest ha- reketi besler" diyordu. Mithat Fenmen Stüdyosunu iki yıl evvel açmıştı. Stüdyonun çalışma- ları ilk defa müsamere ile halkın önüne çıkarılıyordu Mithat Fen- men: ki sene kısa bir zamandır, dıyordu Çuııku bize gelen çocuklar mektep saatlerinin haricinde ve an- cak haftada birkaç saat, müzik ve dansla meşgul olabılıyorlar Sanat terbiyesinde amatör ve profesyonel diye bir fark olamıyacağına göre, programlar — konservatuvarlarınkinin aynıdır. Bu vaziyette ders saatleri, tabii çok az gelmektedir. Çocu dört yaşından itibaren bale ve mu- ziğe başlıyabilirler. Gaye el, kol v vücut hareketleri ile güzeli canlan- dı aktır. Müziğe ve baleye başla- yan çocuklardan bir kısmı, şüphesiz bir gün bu sanat branşlarım kendile- rıne meslek olarak seçeceklerdir. Da- a büyük bir ekseriyeti ise, yarının Çok kıymetlı müzik dinleyicisi sını- fini teşkil edecektir. Müziğe başlıyan çocukta kabiliyet ve istidat diye iki şey ararız. Kabiliyet işi başarabil- mek için icap eden ımkanlaı'a sahip olmaktır ki bu hemen her çocukta mevcuttur. İstidada gelınce bu ancak çalışmalara başlayıp muayyen bir sa- nat seviyesine ulaştıktan sonra an- laşılabilen bir şeydir. İstidadı açıla- cak bir goncaya benzetebiliriz. zaman açılacaktır, bu bilinmez, öğ- retmenin en büyük zevki, iste bu a- cılışı takıp etmektir. Kim isti 5 degıldır" Bunu anlıyabılmek için her çocuğun, bir lemine girmesi, orada elenmesı lazım— dır. Büyük sanatkârlar böyle doğa- caktır, sanatkar olmıyacaklar için de, müziğin ruh ve terbiye üzerinde o kadar büyük tesirleri vardır ki, tecrübe etmeye cidden değer. Gaye- miz, memlekette müzik ve dansı yay- ktır. Perde - açılıyor M ithat Fenmen'in bu kısa konuş- ından sonra perde açılıyordu. Bu sırada seyirciler arasındaki bir- ok anneler heyecanlarının son had- e geldiğini hissediyorlardı: Çocuk- AKİS, 2 HAZİRAN 1956 lan ilk defa sahneye çıkacaktı. Kü- çükler de, büyükler de, kabartılmış beyaz tül eteklıkler gıyınmışlerdı Herkesin belinde muhtelif renkte parlak tafta kurdeleler vardı. Bun- lar büyük bir fiyonkla arkadan sar- kıyordu. Bale pabuçları siyahtı. Resital, Degas'nın resimlerinden mülhem "Bale stüdyosu" ile başlıyor- du. Resital müddetince sahnede hiç gorulmıyen bale öğretmeni Beatrice Fenmen'in sanatkâr gözleri, belliydi ki, her sahnede mevcuttu. Koreogra- fi cidden çok güzeldi. Büyük balerin- ler zarif Jestleri ile seyircileri güzel bir rüya alemine sürüklerken mini- mini balerinler, bu arada dört yaşın- daki Selmin Sonar bol bol alkışlanı- yordu. Küçük bir piyanist Cok alkışlanan bir çocuk da 8 ya- şındaki küçük piyanist Bedi A- ran oldu. Beethoven ve Mendelssohn'- dan sololar çalarken bir büyük adam ciddiyeti gösteren bu küçük sanat- kâr, halkı selâmlarken çocuk olduğu- nu hatırlıyor ve sahneye koşarak gi- riyor, koşarak çıkıyordu. Bu kışçıları daha çok coşturuyordu. Ali Babanın Çiftliği ocuklar balerin elbiselerini çıka- rarak renk renk süslü entarileri ikk sahneye çıkmışlardı Onlar artık bir temsilde değil, sanki kendi hallelerinde ki çocuk bahçe sındeydı— er. Gayet serbest, tabii jestlerle ko- şuyor, gülüyor, zıplıyor hattâ birbir- lerini itip yer kapıyorlardı Fakat epsi "Ta-Te" "Tafa-Tefe" yi "Koca- man göbekli" yi "Şıpıtık" 1, "Haydı" yi, tanıyorlardı. Bunlar notalardı. Hepsi forte ile piyanoyu da birbirin- den ayırt edebiliyorlar ona göre hisli veya yavaş koşuyorlardı. Ali Baba- nın Çiftliğini temsil ederken kimi ör- dek olmuştu, kimi horoz, kimi de Dalcroze metodu yani — müziğin bedene tatbik edilişi esası Üüzerine kurulan metod ile, çocuklara gayet rahat ve tam bir beden ve ruh ser- bestisi içinde ders veren Neriman Decan muvaffak olmuştu. Çocuklar sahnede evlerinde gibi rahat ve taz- yiksiz oynadılar. Seyirciler arasında ulunan ve musamereye iştirak et- miyen küçük bir öğrenci bu sırada sahneyı göstererek: — Oraya nereden gidilir, ben de oynıyacağım" diyordu. Oyuncak senfonisi M ithat Fenmen'in idaresindeki Haydn'ın oyuncak senfonisi cid- den büyük bir başarı kazandı. Çocuk" lar kendilerini müziğe kaptırmışlar- dı, kiminin elinde tahta kaşıklar var- dı, kiminde çeşit çeşit flütler, trom- pet, "triang" ler! Hepsi bu aletleri yerine göre ve tam zamanında kulla- nıyor Temsıl bitince sanatkârlar halkı selâmlamak üzere hazırlanırken, ço- cuklardan biri, herhalde çok 'fazla beğendiği flütünü Mithat Fenmene acele acele teslim ediyordu. Büyükler Resitalin ikinci kısmında büyükler küçüklere rekabet edebilecek ka- dar alkış topladılar. FFezal Esmen, Engin Akoğlu, Shirley Pain /seyirci- leri cidden güzel uruklıyebılmışlerdı rı temsil edilirken sanatkârların gi- yindikleri güzel elbiseler bilhassa na- zarı dikkati celbediyordu. Malzeme, Fenmen Stüdyosunun resitali Musiki ile terbiye 22

Bu sayıdan diğer sayfalar: