15 Eylül 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 24

15 Eylül 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 24
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KA DI N Istanbul Küçük yüzücü Güzel bir yaz sonu akşamı idi. Kü- çük bir çocuk Moda banyoları - nın tahta merdivenlerinden indi, tah- ta iskelede bir an suları seyretti son- ra sevinçle bu sulara atladı. Çocu 4,5 yaşında idi. Annesi ve yüzücü lan babası ile beraber kalabalık bır seyirci grubu heyecanla onu seyredi- yorlardı. Bu heyecan çocuğun derin sularda yalnız başına yüzmesinden ileri gelmiyordu. Acaba herzaman yüzdüğü bu —mesafeyi o akşam kaç dakikada alacaktı? Hakem krono- metresine bakıyordu. Çocuğun göz- leri deniz kadar mavi ve bakışları ciddi idi. Birkaç kere yoruldu; fakat elini uzatıp ta kenardaki ipleri tut- madı, durdu dinlendi ve yepyeni bir hızla yemden yüzmeye başladı. Her- kes onu alkışlıyo Küçük Hakkı Tank t. 33 metreyi 1 dakika 16 sanıyede -rakipsiz- yüz- müştü. memlekete birçok kıy- metli sporcular yetiştiren Moda Spor Kulübünün bayramı idi.. 4,5 yaşında- ki küçük yüzücü babasının uzattığı havluya sarınırken: aha esaslı yüzmedim ki, »neden acele ediyor- sun ?" diyordu. akat yüzmüştü ve "Moda Spor Kulübü" onun göğsüne küçük bir ro- zet taktı. Spor, bilhassa su sporları vücudun gelişmesine yardım ederken ruh üze- rinde de gayet müspet tesirler ya- pıyordu. Hele çocukların spora teş- vik edilmesi onların kaynayan ener- jilerini bu faydalı sahada harcamala- riım sağlıyor ve çocuk terbiyesinde, müzik gibi gayet mühim bir rol oy- nuyordu. Küçük Hakkı Tankut, mu- hakkak ki yarının rekortmen yüzü- cülerinden bir tanesı olacaktı. Daha ugünden bize erji ile, irede ile neler elde edılebılecegını gostermıştı Terbiye Erkekler mektebi Bir kadının erkeğe erkekleri taklit benzemesi ve etmesi, muhak- kak ki, en akılsızca hareketlerden bir tanesidir. Fakat bazı mevzular vardır ki, orada kadınlar erkeklerden ok şey ogrenebıhrler ve onların kö- tü bir kopyası olmadan a mu- vaffak olmak kabiliyetlerinden isti- fade edebilirler. Erkeklerden en mühim dersi ala- cak olanlar muhakkak ki, çirkin ka- dınlardır. Vakıa zamanımızda çirkin kadın diye birşey yoktur ama, ne de olsa kendilerini kâfi derecede güzel- leştiremiyen, kâfi derecede güzel bul- mayan ve bu yüzden kompleks sahi- bi olan bırçok kadın — mevcuttur. Halbuki güzellik yüz hatlarından zi- yade bu yüzün taşıdığı ifade ile öl- çülür. İşte bu hakikati erkekler ka- dınlardan çok daha evvel keşfetmiş- lerdir. Onlar çehre veya vücut çir- kinliklerine bir kadından çok daha evvel alışır ve bu yüzden, hiçbir za- man maneviyatlarım bozmazlar. Vak- tile kendisini çirkin bulan bedbaht bir kadın vardı. Çirkin, hem de pek çirkin bir erkekle dansederken ken- disini onun cazibesine kaptırmış ve o andan itibaren merakla erkeği tet- kik etmeğe — başlamıştı. Bu erkeğin yelken gibi kulakları, kocaman bir burnu, çilleri, kemikli incecik bir yü- zü vardı ve gözlük taşıyordu. Buna rağmen bütün kadınlar ondan hoş- lanıyor, onun etrafını sarıyorlardı. Hakkı Tankut denizde yüzüyor 4,5 yaşında bir deniz kurdu 24 Kadın onun bu cazibe sırrını merak etti ve birgün bunu kendisine sordu. Erkek bir an onu süzdü, sonra güle- rek "— Tuhaf, dedi. Bu sualiniz ba- na çok eski gunlerı hatırlattı. Evet, bir zamanlar, henüz yetişirken, ken- dimi ben de çırkın i bulurdum. Hatta birgün aynayı elime aldım, uzun u- zun kendimi tetkik ettim ve şu dü- şünceye vardım: Eğer yüz güzelliği, bu dünyada en mühim birşeyse be- nim için yapılacak şey beynime bir kurşun sıkmaktan ibaretti.. Fakat hayır, benim ölmeye niyetim yoktu. Yüzümü kalbimle örtmeye karar verdim. Bu nasıl olur, diye sormayın bana, bu daha ziyade hissedilen bir- şeydır İnsanları seven ve bunu giz- lemiyen bir kimse — daima guzeldır hoşa gider ve insanları çeker Bu çirkin adam, herşeyden evvel mesleğinde muvaffak olmuş bir er- kekti. Buna rağmen her gittiği yerde daima parlamayı — değil başkalarını konuşturup onlara parlamak fırsatı- nı vermeyi düşünürdü. Kadınları da hususi bir alâka ile dinler, herkesle ayrı ayrı ve samimi bir şekılde meş- gul olurdu Kendisini çirkin bulan kadın bun- dan sonra bir hayli terakki etti ve beyaz perdenin tanınmış bir sanatkâ- rı oldu. Bu kadın meşhur yıldız Irene Dun'dan başkası değildi. Tehlikeyi göze almak Kadınların erkeklerden öğrenecek- leri çok mühim birşey de bazen tehlikeyi göze alabilmekti. i göze alabilmek yalnız insanın haya- tını tehlikeye atacak tecrübelere gi- rişmek değildi. Alışkanlıklar, insanın benliğini yapan bir takım itiyatlar, huylar, eski görenekler, huzur adde- dilen ufak tefek rahatlıklar bazan in- n en mühim bir anında tehlikeye girebilirlerdi. İşte bu anda seçmesini ilmiyen ve hayatını onlara bağışla- dığı fevkalâde fırsatları — manâsız; alışkanlıklarına, sözüm ona huzur- arına feda eden birçok kadın mev- cuttu. Meselâ ellerindeki ufak gelirli işi bırakıp daha büyük bir işe gir- mek cesaretini gösteren kadınların miktarı erkeklere nazaran çok dü- şüktü. Erkek çocuklar, daha çok kü- çük yaştan bu hayat rizikolarına kız çocuklarından fazla meyyal oluyor- . Meselâ onlar daha çok kolay- lıkla ağaca tırmanır, yüksekten at- lar, karanlık yerlere girerlerdi. Hal- buki hissettikleri korku hep aynı idi. Arada şu fark vardı ki, oğlanlar bu korkuyu her ne pahasına olursa ol- sun yenmeye çalışırlardı. — Yalnızca tehlike sevdası ile tehlikeye atılmak- ta ne fayda vardı? On metreden de- nize plonjon yapan genç ne kazanır— dı? Hayırsızadada, on gün aç ve taksız kalan bir genç kadının elde ettiği kâr neydi? Cevap gayet basit- ti: İnsan şerefinin büyük bir kısmını cesareti ile kazanırdı. Yüksekten at- larken, tenha bir adada kendisini yalnızlıga terkederken insan herşey- ndi — kendisini yenmeyi öğrenirdi. Hayattaki — muvaffakiyete gelince bu ekseriya, bize muhitimizin ve göreneklerimizin çizdiği hududu aşmakla kabildi. Erkekler bunu do- AKİS, 15 EYLÜL 1956

Bu sayıdan diğer sayfalar: