15 Eylül 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 3

15 Eylül 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e Haftalık Aktüalite Mecmuası Sene: 3, Cilt: VIII, Sayı: 123 Rüzgârlı Sok. Ovehan Kat: 3, Daire: I P. K. 582 — Ankara 18992 (Yazı İşleri) 15221 (İdare) Fiatı : 60 Kuruş Neşriyat Müşaviri Metin TOKER İmtiyaz Sahibi ve yazı ışlermı f ilen idare eden Mes'ül Müdür Yusuf Ziya ADEMHAN Umumi Neşriyat Müdürü Hamdi AVCIOĞLU Teknik Sekreter M. Nevzat ÜNLÜ * Karikatür Fotoğraf : Hüseyin EZER Osman ÖZCAN ASSOCIATED PRESS TÜRK HABERLER AJANSI Klişe : Doğan Klişe ATELYESİ Müessese Müdürü : Mübin TOKER * Abo ne Şartları : 3 aylık üsha) 6 lira 6 aylık (25 nusha) : 12 lira 1 senelik (52 — nüsha) : 24 lira İlân Şartları 4 renkli arka kapak (Tam Sayfa): 350 lira Kapak İçi 300 lira, metin sayfaları Santimi 4 lira. Dizildiği ve Basıldığı Yet i Rüzgârlı Matbaa — ANKARA el: 15221 Basıldığı tarih: 13.9.1956 Kapak resmimiz : C. Abdülnâsır Devenin başı Kendi Aramızda Sevgili AKİS Okuyucuları aman zaman, hem de kendilerin- den en az beklenen muhitlerde, bazı cevherlerin yumurtlandığına şahid olmayanlarımız yoktur. Laf arasında bir zibidi çıkar, bizim i- çin en iyi rejimin diktatörlük ol- dugunu söyler. Onun kanaatince, nüfusunun yüzde sekseni okuyup yazma bilmeyen bir memlekette Demokrasiye gidildi mi, işte böyle olur. Bir Hitler, bir Mussolini! Bi- ze yakışan liderler bunlardır. Öte- den başkası atılır: Münevver mut- lakıyetın üzerine idare yoktur. Bü- ün ileri milletler altın devirlerini o idareler altında yaşamışlardır. Bu teoricilerin yanında, pratik - ler de mevcuttur. Yer yüzünde bir şehırde, hem de plansız program- sız, sağa sola kazma vurularak iki yol genişletildi mi ağızlar bir karış açılır. Bir nazarda, memle- ketin bütün iktisadiyatını arap saçına döndürmek pahasına bir ay müddetle fivatlar üç kuruş düşü- ü mü "o millet en iyi idareye kavuştu" olur. Salonlarda aklıev- veller türer. Zaten iş yapmanın yolu, kimseyi dinlememektir! O karışacak, bu karışacak, o eteğin- den çekecek, bu çelme takacak! Boş ver, efendim.. Demokrasi de ne oluyormuş ? Demokrasi, Demok- rasi diye altlarındaki — koltukları başkalarına kaptıranlar, budala- lıklarına doymasınlar. Otur be a- dam, keyfine baksana!. Rabat mı battı? Demokrasi, değil mi? Al sana, Demokrasi.. Sonra da meş- hur teori: Nüfusunun yüzde sek- seni okuyup yazma bilmeyen bir memlekette Demokrasiye gidildi mi, işte boyle olur. Biz kim, De- mokrasi kim? İşin gulunç tarafı, o "nüfusun okuyun yazma bilmeyen — yüzde seksenı Demokrasiye hiç olmazsa sevkitabiisi, aklı selimi ve rejimin basit faziletlerini hıssetmesı ile i- nanmaktadır üzde yirmiye dahil üstadlar -aksı halde belki kendilerine bir vazife düşer diye- diktatörlüğün — şaklabanlığını ya- parlar. Zira işin aslında, Demokrasinin kültür ile alakasını her zaman gör- mek kabil değildir. Dünyanın, hiç şüphe yok en kültürlü mılletı olan Almanlar Diktatörlüğün sembolü Hitleri elleriyle iktidara getirmiş- ler, onu frenlememişler, hürriyet- lerinin teker teker yok edildiğini gördükleri halde hareketsiz kal- mışlar ve bu yüzden felaketlerin en büyüğüne uğramışlardır. Buna mukabil, komşuları küçük İsviçre- nin ço k daha az kültürlü vatan- daşları -bir kısmı Alman asıllı oldu- gu halde- senelerden beri tam bir Demokrasi rejimi içinde yaşamak- tadırlar. Ya o hassas ve sanatkâr İtalyanlar? Tarihin en muhteşem medeniyetlerinden , birini yaratan bu milletin Ççocukları yirmi yıl Mussoliniyi başlarında bırakma- mışlar mıdır? Fakat başka bir kı- tanın başka bir köşesinde, Cenubi Amerikadaki Uruguayda dünya- nın en güze demokrasılerınden biri yerleşmiş bulunmaktadır. Şım— diye kadar biç kimse Urug ların meselâ Ar_ıantınlılerden daha fazla nisbette okuyup yazma bilen vatandaşa malik olduğunu iddia etmemiştir. Hakikaten de ma- lik değildir. O halde, kültürün Demokratik rejim için bir lâzımı gayrı müfarık olduğunu nereden çıkarırlar? Ama rejimin bir lâzımı gayrı mufarıkı vardır. Bu, kütlenin şu- ur. Kütlenin şuurunu ise, al- çak olmayan münevverler "forme" eder. Sen hem bu şuuru yaratmak için küçük parmağım — kaldırma, hem de sonra kabahati "okuyup yazma bilmeyen yüzde seksen"in sırtına yükle. Vay, küçük bey, vay!.. * akınız, bahis mevzuu şuur ne- : Arjantin diktatörü Peronun karısı Evıta, Isvıçreye geliyor. Bu, bir resmi ziyarettir. İsviçre konfe- derasyonunun başkanı Petit-Pier- re kadını karşılıyor. Adet veçhile açık bir arabaya biniliyor ve Ma- dam Peronun oturacağı yere doğ ru yola çıkılıyor. Halk gürültü edı— yor. Bir iktatörün — karısının, memleketlerini ziyaretinden mem- nun değillerdir. Alay Bertiyor. Ur d de homurtu büsbütün artı- . Ondan sonra bir domates, ge- lıp dılber Evitanın beyaz elbisesine yapışıyor. Onu, başka çürük do- matesler takip ediyor. Polisler te- zahürata mani olmak istiyorlar; dinleyen kim? Domateslerin ara- sına yumurtalar da karışıyor. Bir yandan diktatörün — karısı, diğer taraftan Konfederasyon n maya çalışmaktadırlar. Araba gü halle uzaklaştırılıyor. Evitanın üs- tü başı, yüzü gözü domates için- dedir. İsviçreli, işte budur. Evita kim- dir? Yabancı bir memleketin ya- diktatörünün yabancı ka- rısı.. Ama diktatör olma heveslisi bir kaç isviçreli varsa, bu dersten ibret almayacaklar mıdır? Böyle bir diyarda totaliter taraftarla- rının şansı kalır mı u milletin başına, kendisini dahı sanan bir meczup belâ kesılebılır mi? Bern'- de Bitler olur Ne var ki kütlenin şuuru ne Allahın vergisi, ne Giyom Telin eseridir. Allah nimetlerini kulları arasında mütesayiyen paylaştırır; Giyom Tel ise bir semboldür. İsviç- rede halkın kahir ekserıyetı çoban- ken "bizim çobanlar için en iyi re- jim diktatörlüktür" diyen münev- ver zibidiler çıkmamıştır İşte bü- tün mesele bu Saygılarımızla AKİS

Bu sayıdan diğer sayfalar: