15 Eylül 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 28

15 Eylül 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 28
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kareli çanta ve papuç Dior buluşu en çok mora ve eflâtuna raslanıyor- du. Çantalar Fath moda evinin çantaları, rı dikkati celbedıyordu Bu ç talar sabah için, nötr renklerde olup deriden mamul ve uzun biçimdeydi. Gece çantaları ise tamamile yuvar- laktı. Bu arada "tüy çantalar"a da raslanıyor ve bunların bu sene çok moda olacağı anlaşılıyordu. naza- Dior ise, bir yenilik olarak, zarf biçiminde, ekose — kumaşlardan ya- pılmış çantaları ortaya atıyordu Bu çantaların kapakları deridendi ni kumaştan yapılmış ayakkabılarla kullanılacaktı. Diğer hususiyetler T eşhir edilen modellerden , anlaşıl- dığına göre bu kış gmeler çok büyük olacaktı. Kemerler, elbiselerle ayni kumaştan yapılacak fakat deri manzarası arzedecekti. Ayakkabıla- rın burunları daima sivri, topukları ise kâh uzun, kâh yuvarlaktı Siyah tayyörlerin çoğunda düğme yerine siyah taşlardan yapılmış sal- kımlar kullanılmıştı. Kürk — kravat- lar, üzerleri simle işli kadife terlikler veya gene simle işlenmiş kadife ma- kosenler, kadife eşarplar son derece çoktu. 1957 senesının en büyük husu- siyetlerinden biri siyah Ve gri inci modasıydı. Bazı mankenler 12 sıra inci takmışlardı. Salkım saçak stras küpeler ve kolyeler ise gece elbiseleri ile adeta mecburi olmuştu Bütün bunları takdim eden man kenlerin en çok nazarı dikkati celbe— den hususiyetleri, gözlerinin — çekik ve kaşlarının yukarıya doğru uzatıl mış olmasıydı. 28 M U S Opera Hızır gibi GeçenhaftaAnkara'nınoperaçev— relerinde ve musikisever muhit- lerinde en çok konuşulan mesele, Devlet Operasının önümüzdeki mev- sim İstanbula yapmayı düşündüğü haftalık yolculuklardı. Şüphesiz ki -Devlet Operasıyla alâkalı her mesele de olduğu gibi- henüz bir karar veril- memişti. Fakat böyle bir tasavvurun gerçekleşme ihtimali bile zihinleri yormağa, uykuları kaçırmağa kâfiy- di. Birkaç yıldır ancak mevsim ayla- rında Ankara'da kırık dökük bırkaç opera temsili yermekle yetinen, 'tatil zamanı opera sanatını memleketin diğer, köşelerine tanıtmak için ufak bir gayret bile sarfetmeyen Devlet Operasının şimdi, h e kış ayların- da, her hafta Istanbula gidip orada da temsiller vermeyi — düşünmesinin sebebi neydi? Herşey bundan birkaç ay önce, İs- tanbul Belediye — Konservatuarı şan kısmı _mezunlarının Yeni Tiyatro'da -eski İpek Sineması- yaptıkları bir opera gosterısınde başlamıştı. Göste- rinin ümit verici olması, İstanbul'un nikbin — Vali ve Bele dıye Başkanı Fahreddin Kerim Gökay'ı, İstanbul Operasının artık 29 Ekim 1956'dan i- tibaren muntazaman temsiller ver- meğe başlayacağını halka bildirme- ye teşvik etmişti. İstanbul'un meşhur opera binasının inşası ve açılması yılan hikâyesi ve mizah mevzuu ha- line gelmişti. — Birşeyler — yapmak, görülüyordu ki İstanbul'da şarkı söy- leyebilen gençler, bir orkestra, bir koro, sahne, rejisör, v.s. vardı. Kos- koca bir şehir operadan niçin mah- rum kalacaktı? cevap, hiç şüphesiz, İKİ Fakat müteakip aylarda, bınlıkler çehre değiştirdi. lan güçlükler gözlerde büyü Çeşitli sebepler icat edildi. Nihayet, İstanbul Opera topluluğunun 2 kim'de halkın huturuna çıkâmıya- cağına, çıkmamasına karar verildi. Fakat birşeyler yapmak, bir faali- yet göstermek lâzımdı. Akla Devlet Operası geldi. Ankara grubu her pazartesi sabahı trenle İstanbula ge- lir, Pazartesi ve salı akşamları ora- da temsiller verir, çarşamba sabahı başkente dönebilirdi. — Artık bıçak kemiğe dayanmıştı. Ne pahasına o- lursa olsun Istanbula opera temin et- mek ilk nik- Devlet Operasının ilgilileri, afta tekrarlanacak böyle bir yolculuğun neye mal olabi- leceğini düşünmektedirler. Solistleriy- le, orkestrasıyla, - korosuyla, dekor- larıyla kostümleriyle bir opera tru- punun dört günde bir İstanbul'a gi- dip gelmesi işin içindekilerin çoğuna göre, bir cinnet alâmetiydi. Fakat, karar tatbik mevkiine konulacaga benziyordu. İlk akla gelen şey de tek bir kelimeyle ifade olunabilirdi: Teş- ilât -yani, Devlet Operasında şim- diye kadar sadece mücerret halde zi- hinlerde dolaşmış ve görünür hale gelememiş mefhum- i müşahitler ise, kendi muhtacı himmet bir dedenin. nasıl o- lup da başkasına himmet edebilece- ğini, ümitsizcesine, kestirmeğe çalı- şıyorlardı. Bayreuth 1956 Richard Wagner'in operaları bugün acaba, üstadın ölümü üstünden geçen yetmişbeş yıldan sonra, cazibe ve büyüleme kudretlerini muhafaza ediyorlar mıydı? Bu suale verilecek evet ti. Her yıl İsabul Opera insının maketi ve ay "Yazı var, kışı var.. Ne bitmedik işi var..” AKİS, 15 EYLÜL 1956

Bu sayıdan diğer sayfalar: