15 Aralık 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 30

15 Aralık 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 30
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

müyorlardı Bütün gozlerA daha doğ- u -Kulaklar- sahneyi tek başına dolduran Muammere çevrılmıştı Her- kes en ufak bir espriyi kaçırm amak iğin kulak kesilmişti. r Ka- raca da seyircilerden daha fazlasını beklemiyordu, zaten ortaya büyük iddialarla da çıkmamıştı. Esasen pro- gram mecmuasında da söyle diyor- du: "Perdemizi, her sene olduğu gibi, bu sene de san'at endişesinden uza sırf kadırşınas seyırcılerımızı guldur— mek için açıyo Oyunumuzu sey- miş olan muhterem seyircilerimiz, lübiyatımızı görmeyen tanıdıklarına fena değil, gülünüyor işte kabilinden bir iki kelime lütfederlerse pek mü- teşekkir kadiriz" Seyircilerinin, Muammeri müteşek kir bırakacaklarından zerrece şüphe edilemezdi. Zira "Milli İhtikâr Ano- nim Şirketi"ni seyrederken bayılınca ya kadar gülmüşler, güzel bir gece ge girmişlerdi. Eseri sahneye Takis Muzenidis koymuş. Takis Muzenidis'in Karaca Tiyatroya neler kazandırdığı bu tem- silde daha iyi anlaşılıyor. Bütün oyun cular tam bir ahenk içinde.. Milli İhti- kâr Anonim Şirketinin Umum Mü- dürü Temel Hartuç Trolünü oynayan Muammer Karaca, kadınlara zaafı olan, fakat namus ve fazilet tasla- maktan da geri kalmayan çapkın or- tan yaşlı adamı çok iyi canlandırıyor. Adile Naşit, Muammere lâyık bir o- yun arkadaşı olduğunu her vesileyle gösteriyor treep- tease kralıçesı Nesrin Soyunuru oynay, n Gülri oyunundan çok, gü zel elbiseleriyle dikkati çekiyor. "Millt İhtikâr Anonim Şirketi"nin Karaca Tiyatrosu afişlerini, ismi ka- dar uzun bir mü işgal edecegı muhakkak.. Kim bilir, . belki de yeni bır "Cibali Karakolu" Tekoru kırılır. Muammer ve Gülriz "Millt İhtikâr Anonim Şirketi " Sanatta ihtikâr yok 30 la, M U S İ Kİ Konserler Ayla ile kemanı aat 16.30'a yaklaşıyordu. Konserin başlama saati olarak programla- rın üzerinde 16 rakkamını okuyan dinleyiciler sabırsızlık içindeydiler. Dışardan bir yerden, akorlanan bir kemanın sesi duyuluyordu. Az son- ra, beline kadar uzanmış at kuyru- gu saçlı yakışıklı bir, genç kız, de- ğeri mütehassısların gözünden kaç- mayan kemanıyla salona girdi, plat- forma çıktı; pıyanıstıne "başlayabı— liriz" işaretini verdi ve geniş hare- ketlerle çalmağa başladı. İlk bakışta dikkat çeken şey, yay tutan elinin duruşunda ve oynayışındaki sızlıktı" sanki, yeni başlayan bir ke- man Öğrencisine hocasının ilk derste gösterdiği tutuştaki acemiliği muha- faza ediyordu. akat, görünüş bir tarafa, kemanından çıkardığı sesini zenginliği ve çal 1şındak1 profesyonel- lere has teknik güven, hakkında bu- güne kadar çok lâf edilmiş ve çok şey yazılmış bu genç kemancının şöhre- tinin mesnetsiz olmadıgını bir defa daha teyid ediyordu. O gün, Ses ve Tel Birliğinin lokali ve konser salo- nu olarak kullanılan evden doyuru- cu bir keman konseri dınlemış ola— rak ayrılanlar, Türkiyenin huzuruna çıkarılabilecek — çapta hiç olmazsa iki kemancısı olduğunu dü- şünüyorlar ve "buna da şükür" di- yorlardı. Bu iki kemancıdan biri Su- a Kan'dı. Diğeri, hadisenin milli cephesi akıllarına geldiğinde ıftıhar— bunun dışında ise yer yer yü nde bir musiki zevkiyle az önce dinledik- leri Ayla Erduran'dı. Program, üç sonattan müteşekkil— di. Yani, viyolonistik gösteriden zıya de, oda musikisi mın, viyolonistten üstün bir teknik hakimiyet ve yerine göre "bravura" kaabiliyeti isteyen bir karakteri var- dı. Bununla beraber Seçilen eserlerin asıl aradığı, icracıların sanatkâr mi- zacına malik olmaları ve aralarında oda musikisinin ruhuna uygun bir anlaşma bulunmasıydı. Mühimsen- memesi gereken istisnalar bir tarafa, piyanist Mithat Fenmen ile viyolo- nist Ayla Erduran bu müşterek şar- ti dolduruyorlardı. Hele genç viyolo- nistin asıl Üstün tarafı, müzikal cep- hesiydi. Tekniği henüz mükemmel- leşmeye muhtaçtı. Fakat şimdiki ha- liyle bile bu teknik, memleketimizde- ki bütün kemancılarınkınden üstün sayılabılırdı— Suna Kan hariç-. Düz- gün entonasyonla, melodik hatların tertemiz çizildiği, çok sesli pasajla da her hattın vuzuhla belirtildiği bir musiki dinleten Ayla Erduran'ın vir- tüozluk yolunda olduğu, ton hedefe varmak için de gayret, ciddiyet, ih- tiras ve görgüden mahrum olmadığı anlaşılıyordu Profesyoneller — safına girmiş olduğu şüphesizdi. Fakat ye- tişmesinde eksik kalmış bir taraf . Her ne kadar tekniği, en ileri memleketlerinde bile sahibi- ne şeref kazandıran bir dereceye e- rişmişse de, bu istidatta ve bu dere- ce vaitkâr bir viyolonistin daha üst derecelere- varabilmesi için, bir ta- raftan konserlerine, öte taraftan da salahiyetli bir ogret menin — nezareti altında ileri teknik ve tefsir çalışma- sına devam etmesi lazımdı. Çalışma- larında bilhassa titizlik göstereceği taraf, yay ve parmak- sağ ve sol el- arasında şaşmaz bir armaklarının 1stıklalım daha da yını hafifletmek ve disipline sokmak olmalıydı. Sechomann'da belagat Pro ram, Schumann'ın ikinci so- natıyla açıldı. — Bestekâr bu ese- rinde oda musikisi ruhunu romantik terimlerle anlatmış, belki de bu se- beble yazı acayipliklerine — kaçmıştı. Keman partisi genel olarak alt ton- larda muhafaza edilmişti. Öyle ki e- ser viyola için yazılsaydı belki de da- ha uygun netice alınırdı. Piyano hiç- bir zaman basit bir refakat mertebesi ne düşmemekle beraber, ikinci plâna alınmıştı; söylenecek en mühim söz- ler kemana bırakılmıştı. Eserin bir i etmesi için icracıların meseleleri anlayış ve hassasiyetle ele almaları lâzımdı. Fenmen ve Erdu- ran bu idraki gostermışlerdı Piya- nist gerektiği gibi- geriye, çekiliyor ve- meselâ bir Mozart sonatında ol- duğu gibi eşit şartlarla arkadaştık AKİS, 15 ARALIK 1956

Bu sayıdan diğer sayfalar: