15 Şubat 1958 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 23

15 Şubat 1958 tarihli Akis Dergisi Sayfa 23
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KİTAPLAR ON BİNLERİN DÖNÜŞÜ (Samim Kocagözün roma ı, Ye- ditepe yayırıları 71, ha Matbaası Istanbul goz, edebıyata ilk de- fa hıkaye ile girmiş, zamanla hi- kâyelerinin boyları - büyüye büyüye uzun hikâyeyi bulmuş, sanıra da bir çıkış daha yaparak romanda karar kılmış bir yazar, Kocagöz gerek hi- kâyelerinde, gerek büyük hikâyele- rinde gerekse romanlarında hemen dâima kaliteli kalmasını bilmiş, ba- şarılı bir — yazar. Edebiyatımızda türden türe atlayanlar arasında çok zaman rastlanan bocalamalar ve ye- ni denemelerindeki acemilikler Sa- mim — Kocagözde pek — görülmüyor. Kuvvetle tahmin edilebilir ki. birbi- i kovala ayan başarılarda Kocagoz plânlı ve azimli bir yazar olarak m Vaffakıyete varıyor. "Onbinlerin Dö— önce yayınlanan "Yılan Hıkayesı incelendiğinde görülür ki yazar, herşeyden önce anlatacağı hâdiseyi dikkatle ele alıyor ve bu hâdisenin daima kendisinin çok yi bildiği muhitlerde geçmesine ehemmiyet veriyor. Belki mevzuu uyduruyor, fakat bu uydurmayı ha- yattaki hadıselere benzetmeye müm- kün olduğu kadar dikkat ediyor. Ya- ni kısacası Samim Kocagözün bir romanını, bir hikâyesini okurken "yahu bu da olur mu?" diye bir su- al hiç bir zaman okuyucunun aklın- dan geçmiyor. Kabul etmek gerekir ki, henüz emekleme devrini pek de gerılerde bırakmamış olan Türk ro- mancılığı için bu mühim bir basarı- dır. Kocagözün ikinci başarısı, hikâ- yelerim ve romanlarım temiz bir türkçe ile yazması. Öyle gosterışlı cafcaflı üslup oyunlarına kalkışm ması. Diyeceğini en sade, en kestır— me şekilde soyleyıvermesı yapmacı- ğa yer vermeme Kocagöz, hıkayelerınde olsun, ro- manlarında olsun daha ziyade sos- yal meseleleri ele alıyor. Ama bunu yaparken ne hikâyelerinin, ne de ro- manlarının tezli birer hikâye veya roman kuruluğuna düşmesine mey- dan bırakmıyor. En sert, en yalın hakikatlerin yanında — bile zarif bir aşk hikâyeciği, yumuşak bir roman- tizm sıkıştırmaktan geri — kalmıyor. Anlatacaklarını ise bir nutuk edası içinde değil, bir hikâye havası içinde veriyor. Meselâ 328 sayfalık kocaman bir cilt teşkil eden "On Binlerin Dö- üşŞü"nü ele alırsak bu romanda say- falar boyunca herhangi bir yerde nu- tuk edasına bürünen, konferans ha- vası yeren satırlara — rastlayanlayız. Romancı, diyeceklerini hiç belli et- meden, kahramanlarının ağzından herhangi bir konuşmayı naklediyor- muş gibi nakletmektedir. Ancak ro- manı bitirip de üzerinde durduğunuz- da "Ha.. Kocagöz şunu demek isti- yor" diyebilirsiniz. a, elbetteki romancı lehine kaydedilecek bir not. " Kocagöz "Onbinlerin Dönüşü" nde. 24 957 328 sayfa 400 kuruş). İkinci Dünya Harbi öncesi üniversite ençlıgının daha hayata yeni ye- ni girmek üzere olan, büyük hülyalar peşinde koşan insanların hıkayesını anlatıyor. "Onbinlerin Dönüşü"nde rol alan onbeş, yirmi tipten biri ya- hut diğeri için, şu, romanın temel direğidir diyemezsiniz. Hemen hep- sinin de romandaki fonksiyonları ay- nı derecede mühim. Zaten Kocagöz de şahısların değil, bütün bir geniş- lıgın hiç değilse Üniversite gençli- ğinin romanını, vermek istemiş. Bu- nun için de kendısının içinde yetiş- tiği İstanbul Üniversitesini seçmiş. Türkiye yeni yeni kalkınmakta olan bir memleket. Dünya ise İkinci Cihan Harbini doğuran buhranların sancısını çekmekte. O yıllarda dün- yanın pek çok yerinde olduğu gibi Türk iyede de Nazizm ve Faşizm te- sirlerini icra ediyor. Hitlerin üstün ırk nazariyeleri bir gençlik grubunu İkimiz jans-Türk her bir yaprağın- A da şiirler bulunan güzel bir takvim neşretti. Şiirler arasında dolayısıyla Dorothy bir şiiri var. Bir hâdisesi yaratacak olan bu ehemmiyetine binaen okuyucu]arı— mıza takdim ediyoruz. Kırmızı bir. yorgan, tunç bir Öğüs, lsmımı fısıldayan dudaklar, Kaba a kol, kaba omuz, Koyu gecede açık bakışla Erkek teninin tatlı sıcağı, Üstümü ezen yaratıcı bir kuv- vef, Oynuyoruz beraber faciayı, Ortası aydınlık, etrafı kasvet SUuz SÖZE peşinden sürükleyip — götürüyor. Bu cereyana karşı olanlar kadar, hattâ belki de daha çok bu cereyandan ya- na olanlar piyasayı — kaplamışlar. Yedi göbeğe kadar secere tesbiti, kan tahlili yaptırmak isteyenler, kafatası — ölçülerine merak — saran- lar, Öönüne geleni kanı bozuk, ya- hudi diye tahkir edenler ortaya Kocagöz romanında, Üniversitesinde — tabii ta- lebeler arasında, bu cereyana karşı duranlardan bir grubu ele almış. Taraftarların tamamiyle bir talebe haleti ruhiyesi içindeki mücadeleleri- ni anlatıyor. Ama bu arada teker te- ker tipleri sivriltmesini de bilmiş. Bir Recep, bir Süleyman, bir Ali, bir Ha- --t, bir Neşrın bir Mediha "Onbinle- rin Dönüşü"nün sivrilrniş tiplerinden birkaçı. Bunların etrafında ikinci de- recede tipler, — onların da etrafında daha başkaları var. Bunlar 1988 -89 Türkiyesinin dört bir tarafından dev- şirilmiş, İstanbula okumak, yükse tahsil yapmak için gelmiş genç insan- lar. Kimi sırf yüksek tahsil yapmış olmak için okuyor. Kiminin idealleri var. Kimi koca bulmak için gidip ge- liyor. Kimi lâf olsun diye Üniversite sıralarında boy gösteriyor. Bunların kendi aralarında eğlenceleri, münakaşaları, iyi ve kötü ümitleri, neşeleri ve üzüntüleri teker teker dile getirilmiş. Kocagöz bizzat içinden çıktığı bir muhitin ve bir devrin romanını yazarken sureti ka- tiyede kendisini ortaya koymuyor. Mümkündür ki, yarattığı tiplerden birine kendi hayat hikâyelerinden sa- tırlar da karıştırmıştır Ama bunu belli etmiyor Romanın işlenişi, mevzuu ortaya koyuş, romancılık alanında pek yeni- lik arzetmiyor. Kocagöz tamamen klâsik yolları tercih etmiş. Bir hikâ- yeyi başından alıyor, sonuna kadar sürükleyip götürüyor. Romanın ilk yarısı bu bakımdan tam bir başarıy- la devam edip gidiyor. Ancak kita- bın ikinci yarısında Kacagözü yeni bir gayret içinde görüyoruz. Biten romanı uzatmak gayreti! Araya yıl- lar giriyor. Unıversıteyı bitiren genç- ler çil yavrusu gibi dağılmıştır. Herkes hayatta kendine göre bir yol tutturmuş gitmektedir. İşte Kocagöz bu fasılda kendini zorlamaya başlı- yor; Eski arkadaşlardan birkaç tane- sini yeniden ele alıyor. Artık bir gençliğin değil, muayyen insanların hikâyesini anlatmaya koyulmuştur Üniversite sıralarının şair ve roman- tik genci hayatta — başarıya ermiş, milyonlara kavuşmuş ama saadeti bu- lamamış bir koca olarak karşımıza çıkıyor. Karısı, kendini başkalarına vermekten zevk alan bir fahişe hü- viyetinde hayat hikayesini tamamlı- yor. Biri, daha mektep sıralarında ka- pıldığı 1dea11n1n peşinde kendini ilme vermiştir. Bir başkası ise yarım bı- raktığı tahsiline rağmen muhitinde politika hayatına atılmış, sivrilmiş bir politikacı olmuştur. İşte bu ikinci bölüm, gene yer yer kuvvetli pasajlar olmasına rağ- men romanın' zayıflamış, hızını kay- betmiş bölümüdür. Romancı bir ta- kım ustalıklar ve hünerler gösterme hevesine kapılmış, dolayısı ile de ro- man — tıkızlaşmaya — ve okuyucuyu sıkmağa başlamıştır. Büyük idealler, büyük lâflar, büyük hikâyeler "On- binlerin Donuşu nü tam bir onbinle- rin dönüşü haline sokmuştur. Tarihi bir eserden alınan romanın ismi, ro- manın gidişini de ifade etmektedir. Kocagöz girmemesi lâzımgelen bir yo- la girmiş ve yavaş yavaş da olsa başta kazandığı takdiri kaybetmeğe başlamıştır. Ne kadar yazıktır ki "Onbinlerin Dönüşü" bu atmosfer içinde son bulmakta ve — okuyucuyu baştaki başarıdan sonra hayal kırık- lığına uğratmaktadır. Maamafih, hiç olmazsa ilk - bölü- mü ile "Onbinlerin Dö " günü- müz roman anlayışı ıçınde gene de Ümit uyandıracak bir eser olarak zikre değe AKİS, 15 ŞUBAT 1958

Bu sayıdan diğer sayfalar: